450 SONUNDA 1864’LE BULUŞTU, DERTLEŞTİ ve ANLAŞTI “Yargılamak veya Geleceği Kurtarmak”

YEMUZ Nevzat Tarakçı
29.09.2007

450 ve1864 bir aradaydı ama konuşacak, tartışacak ortak noktaları yok gibiydi.

Çok farklı boyutlardan bakıyorlardı maziye ve istikbale.

Niye bir araya gelmişti, neyi konuşacak ne paylaşacaktı bu iki düşman kardeş! 

“Neden beni anlamaya çalışmıyorsun?” diye söze başladı 450

Yorgundu, bitkindi, anlaşılamamanın sıkıntısı okunuyordu yüzünden.  

1864 başını kaldırdı, son derece sinirliydi, duygusaldı.

Geçmişteki o acı günlerin derin çizgileri vardı yüzünde.

Acıları tazeydi, konuşmak, tartışmak istemiyordu muhatabıyla.

Memnun değildi aynı mekânda bulunmaktan, aynı ortamı paylaşmaktan.  

En sert ses tonuyla:

“Asıl sen beni neden anlamıyorsun?

“Ne de çabuk unutuyorsun yaşadığım trajediyi, insanlık dışı muameleyi, acıyı, gözyaşını…”

“Sen neyin davasını güdüyorsun?”

“Tarihi unutuyor, acıları yok sayıyorsun!”

“Bu tavrın sızlatıyor ecdadının kemiklerini!”

“Yazık sana, yazık! Kandırmışlar, aldatmışlar seni!”

“Sen bu tavrınla gaflet, dalalet hatta hıyanet içindesin”

“Daha da kötüsü asıl düşmandan da tehlikelisin!”

“Sen, kan düşmanımla nasıl birleşirsin!”

“İnanamıyorum, sen bu halinle, gerçek düşmanın bir erisin!”

“Allah aşkına sen bu hale nasıl gelirsin! “

“Senin varlığın başlı başına tarihimize, şehitlerimize, bize bir hakarettir.”

“Büyük düşmanın her hamlesini kabul etmektir.”

“Bu da güzel toplumumuza hıyanettir!” 

“Yazık sana yazık!”

“Sen, savaşlar ve sürgünlerle sinesi kavrulmuş,  ümitleri tükenmiş, nakaratı çile, melodisi ıstırap olan insanları, hasreti gözyaşına karışmışları tanımıyorsun bile!” 

450 derin bir nefes alarak cevap verdi:

“Canım kardeşim söylesene Allah aşkına, tarihte kim fayda sağlamış ezeli düşmanlıktan?”

“Kim, yarar görmüş, kinden, nefretten?”

“İnsanların ve insanlığın menfaati, yakınlaşmada, barışta değil mi?”

“Barışsız dünyamıza huzur gelir mi?”

“Kavgayla, kinle, nefretle, kan davalarıyla kim yaşatabilmiş kültürünü?”

“Bak tarihe, kim ince hesaplar yapmamış toplumunun menfaati için.”

“Ama senin gözünü düşmanlık bürümüş, duyguların aklını susturmuş.”

“Unutma, zor olan, düşmanlıkları sürdürmek, kaybetmeye devam etmek değil,

düşmanlıkları, kin ve nefretle birlikte akıl potasında eritebilmektir!”

“Güzel gelecek için acıları yüreklere gömebilmektir.”

“Kan kusup, kızılcık şerbeti içtim, diyebilmektir!” 

“ Ben senin acını, ıstırabını anlamıyor değilim. Ama neden olaylara hep tek yönlü bakıyorsun?”

“Neden sen siyah ve beyazdan başka renk tanımıyorsun?”

“Neden duygu yüklüsün, niçin akıl eksenini terk ediyorsun?”

“Benim varlığım ve ifadelerim senin acını, uğradığın insanlık dışı muameleleri, çektiğin tarifi imkânsız çileyi hafife almak anlamına gelmiyor ki!”

“O günleri unutmaya, unutturmaya değil benim gücüm, kimsenin gücü yetmez!”

“Hem şartlar, tarih içerisinde sürekli değişmez mi?

“Dünü, dünün şartlarında değerlendirmeden bugünün menfaatlerini kaçırmak, siyaset mi sence?”

“Bu mu ataya saygı, bu mu vatanperverlik, bu mu istikrar!”

“Bu biraz da yok oluşu seyretmek, kadere küsmek gibi bir karar!”

“Bir şey yapmamak, düşmanlık edebiyatıyla yaşamak başarı mı?  

“Türk veya Rus düşmanlığının, Osmanlı pişmanlığının kime ne katkısı olmuş düşünelim!

“Şartlar sürekli değişmiyor mu, dünün şartlarının değiştiğini fark etmeden dünün gerçeğine takılıp kalmak kimin yararına ki?”

“Neden beni, ‘sonun başlangıcı’ olarak görüyorsun?”

“Sen galiba özel şartları da bilmiyorsun?”

“Unutma, ileride kazançlı çıkma pahasına ne sıkıntılara katlanılır!”

“Toplumun çıkarı için, nice acılar gömülür yüreklere! “

“Nice canlarsa toprağa!” 

“Sen, uzaktan, önyargıyla bakıyorsun bana!”

“Sen, duygu gözlüğüyle, istediğin pencereden istediğin yere akıyorsun.”

“Senin çektiğin acıların elbette farkındayım ben!”

“Fakat merek ediyorum, bu acıları dindirmek için ne kadar çaba harcadığını, neler yaptığını?

“Neler ürettiğini, ne kadar bedel ödediğini?”

“Gel, elerimizi tutuşalım, gönüllerimizi birleştirelim, tek yürek olalım, güvenelim birbirimize, güvenelim güzel geleceğimize. Zira aklın yolu birdir!” 

“Benim yapmaya çalıştıklarım asla tarihi yok etmek değil, bilakis barış ortamı oluşturup yeniden tarih yazmaktır.”

“Anlamaya çalış beni, ne olur gel birlikte hareket edelim!”  

“Senin 143 yıldır yaşadıklarını, yok oluşa direniş destanını biliyorum.”

“Bak tarihe, hep zayıflar kendi çıkarlarını korumak, ayakta kalabilmek için güçlülerle diyalog arayışında olmadı mı? Akılcı siyasetler uygulamadı mı?

1557’de Büyük Kabardey Beyi Temrıkho’ nun kızı Guaşewnay’ı Çar İvan Groznı ile evlendirmesi diyalog için devletlerarası ince bir siyasetse.”

“Bu evlilik ulusunun geleceği içinse takdir-i şayan değil mi?”

“Şu an da bizim yapmamız gereken diyalog ve barış ortamında yargılamak yerine ‘geleceği kurgulamak’ değil mi?” 

“Hem gel geçmişteki kinlerin nefretlerin getirisini de sorgulayalım.”

“Öfkeyi, nefreti sürdürmenin varsa faydası sürdürelim hatta arttıralım.”

“Ama bu güne kadar bir faydası olmadıysa, bizi geriye götürdüyse, tavşan dağa küsmüş dağın haberi yoksa, gelin değişelim, değişerek değiştirelim kara talihimizi.”

“Tarihe bakalım, kim zarar görmüş akıllıca yapılan diyalogdan, barıştan, kim zararlı çıkmış ortak paydalarda buluşmaktan menfaatleri paylaşmaktan.” 

1864 söze girdi:

“Peki, ben nasıl izah edeceğim? Her şey yerli yerindeyken, mutlu ve mesut yaşarken atalarımı sefil ve perişan hale getirip onlara kan kusturan,  onları kökünden koparıp dünyaya savuran bu trajediyi?”

“Sen söyler misin ben niye başka yerlerdeyim şimdi? “

“Niçin çil yavrusu gibi dağıldım?”

“Koca yeryüzünde vatanından sürülmüş, bir ulus olamamış devletini kuramamış kaç millet var? “

“Sen bu acıyı bilir misin?”

“Bu büyük yok oluşa sebep olanların günahı temizlendi gel el sıkışalım mı diyorsun?”

“Bu kara tablonun yok sayılmasını mı istiyorsun? “

“Mızrağın çuvala sığacağını mı umuyorsun?”

“Yok, kan kardeşi olalım istersen, bir de özür dileyelim güzelce, bitsin bu iş!”

“Yok öğle yağma arkadaş, dedemin kanı yerde kalmayacak!”

“Bu acıyı unutmadık, unutturmayacağız!” 

“Hem, ne zamandan beri askeri anlaşmalar, kız vermeler, kız almalar, ‘ gönüllü katılım’ olarak adlandırılıyor?”

“Şu an Kafkasya’da hassas dengelerin olması gayet doğaldır. Ama doğal olmayan Kafkasya dışında yaşayan milyonlarca Çerkes’in duygularını yok saymaktır?

“Dayatmalarda bulunmak, oldubittilere getirmektir.”

“Bunu hangi tarih bilinciyle, hangi akılla, hangi izanla izah edebilirsin?

“Sakın unutma, acının üzerinden 143 yıl geçmesine rağmen hala ağıt yakanımız var!”

“Unutmadık bu acıyı, unutturmayacağız!” 

450:

“Dün yaşadığın gerçektir, bunu inkâr eden alçaktır, ama gel ne olur düne takılıp kalmayalım.”

“Bu çok sevdiğimiz toplumun, bu harika kültürün geleceğini kin, nefret ve kaprislerle karartmayalım.”

“Çözüm, diyalogdur, çözüm yeni şartları zorlamaktır, çözüm çağa uyanmaktır.”

“Çözüm, geleceği iyi okumaktır.”

“Çözüm, yeni dengeleri iyi anlamaktır.” 

“Kim istemez yaşlı dünyamızda barışın egemen olmasını?”

“Kim ister, tarihin sadece bir kesiti ele alınarak, durmadan bu acının hatırlatılmasını?

“Kim umabilir, sürgünün, acıların, gözyaşının göz ardı edilerek, kalıcı barışın sağlanabileceğini?” 

“Kalıcı barış için atılacak çok adım olmalı sırada, atalım, attıralım bu adımları.”

“Ata vatanda, ana vatanda, ara vatanda atılan bu adımlar, gelecek için hayati önem arz edecektir.”

“Bu adımlar akıllıca atılırsa tarihte yaşanan tarifi mümkün olmayan acıların telafisi de mümkün olabilecektir.”

“Unutma, Çerkes toplumu, bu adımları atabilecek kadar akıllıdır.“

“Buna inanmayan güçsüzdür, gariptir, zavallıdır.”  

“Çerkes toplumunun menfaati, dostluktadır, diyalogdadır.”

“Kültürel, ekonomik ilişkilerin gelişmesindedir.“ 

“Savaşların, acıların, gözyaşının, vahşetin, soykırımın üzerine kimse sünger çekemez, buna kimsenin gücü de yetmez!”

“Ama sevgi, dostluk ve barış hepimize lazım.” 

Konuşmaları can kulağıyla dinleyen

143, 1557 ve 1561 söylenenleri birlikte değerlendirdiler ve şu karara vardılar:  

“Politikalarımızın temeli, karşıtlık değil, dostluk olmalı.”
“Elbette yerel veya özel olan vardır; fakat bazen evrenselin hükmü geçer!”

“Evrensel olan da barıştır, akıllı siyasettir, ileri görüşlülüktür.”

“Biliyoruz, bu işin temelinde kan vardır, can vardır, gözyaşı vardır!” 

“Fakat akıllı politikalarla dinmeli bu acı, kurumalı gözyaşı”.

“Mutlaka fertler toplumsal bilince ulaşmalı.”

“Toplum, tarih bilinciyle bilinçlenmeli, gelecek bu bilinçle şekillenmeli!”  

“Yiğitliğin yanında edep ve nezaket medeniyeti kurmuş atalarımıza saygı, korkarak, tarihe gömülerek, yargılayarak olmaz!”

“Ecdada karşı vefa borcunu ifa, mazide kaybolmakla asla sağlanmaz!” 

“Değişen dünyada birleştirici fikirler öne çıkmakta, ayrımcı, bölücü düşünceler kaybetmekte, elenmekte.” 

“Biz biliyoruz, sönmeyen yıldızların sadece gökte değil yerde de parladığını.”

“Biz biliyoruz, ümidini, aşkını kaybedenin kaybedecek başka bir şeyi kalmadığını.”

“Biliyoruz, aşkın gölde, çölde, yolda, dağda, dilde, gülde değil, gönülde olduğunu.”

“Görmesek de biliyoruz, en koyu karanlıkların alnında şafak yakındır yazdığını!” 

“Ey karanlık, karar kararabildiğin kadar; çünkü karanlığın en koyu anı aydınlığın başlangıcıdır!” 

“Haydin şafak yakındır yeşersin umutlar.”
“Haydi, uyan, gerçek olsun rüyalar”. 

“Her şeye rağmen bu kültür yaşamalı, dostlukla, diyalogla.” 

Bakınız şair, ayrı düşmeyi, uzak kalmayı ‘en uzak mesafeyi’ nasıl güzel anlatmış: 

“En uzak mesafe;
Ne Afrika’dır,
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne seyyareler,
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
birbirini anlamayan.”
 

“Biz, birbirimizi anladıkça, samimiyeti kavradıkça toplumumuz, hak ettiği yere daha kolay ulaşacaktır. “ 

“Bırakalım, dostluklar yok etsin düşmanlıkları!” 

“Selam olsun, ümitle bakabilenlere, sevgiyle gönüllere akabilenlere!”

“Selam olsun, dostluğa ve barışa inananlara, çözümde diyalog arayanlara!”

“Selam olsun, bir şeyler yapabilenlere!”