YEMUZ Nevzat Tarakçı
25.01.2008Meğer insanın kendini tanıması ne zor şeymiş.

İşte bu yüzden “İnsanın kendini tanıması” kişinin sahip olduğu değerlerin en başında gelirmiş.

Ne güzel cümleler söylenmiş, ne hoş pusula sözler yazılmış bu uğurda.

İnsan, zor olanı bir başarsa, kendini bir tanısa… 

İşte pusula sözlerden birkaçı: 

Kendini tanıma, kendini kendine eriştirmektir.

Kendini tanıma, mutluluğun ilk yasasıdır.

Kendine güven, o zaman nasıl yaşanacağını göreceksin.

Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulursun

Başkalarını tanımak akıllılık, insanın kendini tanıması daha büyük akıllılıktır.

Kendinizden başka, kimse size barış getirmez.
Kendinizi bilmezseniz, başka neyi bilebilirsiniz?
Kendinizi değiştirebilirseniz, bir başka değişimin gerekmediğini göreceksiniz.

Sahip olmadığınızı arayıp duracağınıza, asla kaybetmemiş olduğunuzu bulun, k e n d i n i z i !

Eğer gerçekten bulmak istiyorsanız, bir tek yeri kazmak zorundasınız, i ç i n i z i!
Hiçbir şey, sizi olduğunuzdan, kendinizden daha mutlu edemez.
Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. 

Executive Excellence dergisindeki yazılarını “Mükemmeli Arayanlar” adı altında kitaplaştıran Sayın Günseli Özen Ocakoğlu çok ilginç konuları işlemekte kitabında:  

Atlar, kendi içlerinde sınıflandırılabilen ender canlılardandır.

Ben atları üç kategoride incelerim.

Birinci gruptakiler dolap beygirleridir.

Bunlar gözlerinde at gözlükleri, boyunlarında çanla, bir kuyunun etrafında bir yerlere gittiklerini varsayarak dolanıp duranlardır.

Boyunlardaki çanın ahenkli tatlı sesi, sanki bir yerlere gidiyormuşçasına onları oyalar.  

Bu gruptakilere, bilgi, gelecek, fayda, uzlaşma ve gelişme adına hiçbir şeyi öğretemezsiniz.

Bu değerleri enjektörle damardan vermeyi deneseniz bile başarısız olursunuz.

Komplikasyon yayıp geri atarlar.

Toplumların her konudaki fanatiği bu kesimden çıkar. 

İkinci gruptakiler sütçü beygirleridir.

Kendilerine öğretilen bir hat üstündeki kapılara eksiksizce uğrar, yeni öğretilenleri de aksamadan belleklerine kaydederler.

Bu gruptakilere, sadece gazetedeki başlıkları okuyarak destanlar yazan tipler girer.

Derinlemesine bilgi sahibi olmadan her konuda tartışmaya girip ikna olmamak için direnenler bu gruptadır.

Bunları da bilgi, gelecek, fayda, uzlaşma ve gelişme adına biraz emek harcayarak yönlendirmek ve katkıda bulunmak isteseniz bile, uzun süren çabalarınız çok az sonuç verecektir.  

Bu değerleri tablet haline getirip hap gibi yutmalarını isterseniz, yanınızda yutup sonra çıkarmanın bir yolunu mutlaka bulurlar.  

Ne yazık ki, toplumun en kalabalık grupları bu kişilerden oluşur.  

Son grupta yarış atları vardır.

Bu gruptakiler de aynı yarış atları gibi kendilerine yüklenen farklı olma misyonunu taşımanın sorumluluğunu da hissederek, önlerine parkurlar, mânialar, hedefler, ulaşmayı istedikleri amaçlar koyarlar, atlamak ve başarmak isterler.  

Ya doğuştan yarış atısınızdır ya da şartlar sizi yarış atı yapar.

Eğer şartların meydana getirdiği bir yarış atı iseniz, kendiniz için koyacağınız engel ve hedefleri çok doğru seçmelisiniz.

Çünkü hedefe çok az kala gücünüzü tüketip çatlayabilirsiniz.

Gerçek bir yarış atının herkes tarafından sevildiğini varsaymak hayalci olur.

Daha küçük yaşlardan itibaren başkalarınca diğerlerine örnek gösterilen bu kişiler, hep vitrinde, bakışlar altındadır.

Sevilmemelerine karşın izlenirler ve üstlerine oynanır.  

Bilgi, uzlaşma, fayda ve gelişme adına her şey, bu kişilerin yaşam biçimidir.  

Hem bu değerleri yaşarlar hem de toplumda önder kimliğindeki liderler rolünü üstlendiklerinden, başkalarının da aynı değerleri paylaşması için mücadele verirler.  

Mükemmel bir vizyon oluşturup bu vizyona sıkı sıkıya bağlı kalmak, bazen hiçbir vizyona sahip olmamaktan daha tehlikelidir.  

Başarı; doğruluğu kabul edilmiş, herkesin inanarak paylaştığı, gerçekleştirilebilir bir vizyon oluşturmak ve bu süreçte esas değerleri göz ardı etmeden, değişim ve gelişmelerden etkilenebilen bir vizyon oluşturmaktan geçer.  

Yarış atlarının kişisel vizyonu toplumun diğer gruplarına da mesajlar verir.

Eğer gerçek bir yarış atı iseniz, çok dikkatli olmalısınız.  

Ne dolap beygirlerini ne de sütçü beygirlerini ayakları tökezleyip yalpaladıklarında vururlar; ama yarış atlarını öldürürler. (1) 

O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini;
Çocuktur, onu eğitin /yetiştirin.

O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini;
Cahildir, ondan uzak durun.

O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini;
uykudadır, onu uyandırın.

O ki, biliyor ve biliyor bildiğini;
Bilge kişidir, onu izleyin. (2)

1) ”Mükemmeli Arayanlar” – Günseli Özen Ocakoğlu
2) Anonim