Mehmet Eser
Öğretim Görevlisi
Cumhuriyet Üniversitesi
Çerkes topluluklarının yaşam sürecinde göç; iradi olarak kendi istekleri dışında, kendilerine dayatılan zorlama ve baskılar sonucunda, yani sürgün biçiminde gerçekleşmiştir. Bizim burada sözünü edeceğimiz göç ise, bir çok etkenin tekil ya da birlikte etkisi ile de olsa, zor ve baskıya dayalı olmayan göç biçimidir.Bu çalışma göçün Çerkes ailelerinin toplumsal yaşamlarındaki değişmelere etkisi ile sınırlandırılmış, bununla birlikte yakın zamanda gerçekleştirilen ve yayın haline getirilen “Doğu Akdeniz’deki Çerkesler’’ (1) adlı çalışmada yer alan verilerden yararlanılmıştır.
“Doğu Akdeniz’deki Çerkesler” çalışmasında; “Çerkeslerin Anadolu’daki deneyimleri büyük çoğunlukla kırlarda gerçekleşmiştir” denirken, yine aynı çalışmada “Doğum yerleri itibariyle bireylerin (toplam 8 bin 489 kişi) % 60,3’ü kır doğumlu iken %39,7’si kent doğumludur”. “Türkiye’nin kentleşme süreci diğer etnik grupları etkilediği gibi Çerkesleri de etkilemektedir. Bugün Çerkes köyleri, nüfuslarının yarısından fazlasını kentlere göndermiştir”. Türkiye’nin kentleşme süreci, Doğu Akdeniz’deki Çerkeslerin geleneksel döneme ait geniş aile yapısını etkileyerek çekirdek aile yapısına doğru çok hızlı bir şekilde değişmesine neden olmaktadır… İşte geniş aile ortamında üretilmiş olan geleneksel Çerkes yaşama biçimi ve kimliği, çekirdek aileye geçişle beraber asimile olmaktadır (Aslan; 2005. 31.19.120) tespitinde bulunulmaktadır.
Türkiye de 1950‘lerde başlayan ve son yirmi yıllık süreçte hızlanan köylerden kentlere yönelik göç hareketi ile kırsal bölgelerin nüfusunda önemli oranda bir azalma gerçekleştiği söylenebilir. “Öyle ki, demografik değişimin başladığı, 1950’de %70 köylü ve %30 kentli görünen nüfus yüzyıl sona ererken % 30 köylü ve % 70 kentli olacak” (Güvenç; 1997.24) varsayımında bulunulmaktadır.
Her göç; bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine, coğrafi bir bölgeden başka bir coğrafi bölgeye ya da ülkeye olduğu gibi, göçenlerin köklerinden uzaklaşması, kopması, göçülen yer ve çevreye yeniden kök salması, aitlik duyması, yeniden uyumları gibi, insanların (göçmen bireylerinin) yaşamlarında ekonomik, psikolojik, sosyal ve kültürel alt-üst oluşları içermektedir.
Köylerden kentlere göçün nedenleri söyle sıralanabilir;
1) Kent olanaklarından yararlanma isteği önemli nedenlerden biridir. Bu olanaklar; daha iyi eğitim, iş. Daha yüksek yaşam standardına ulaşma. Ulaşım, sosyal ve kültürel olanaklardan yararlanma, kentin çekiciliği ve benzeridir.
2) Köylerde tarım ve hayvancılık alanlarındaki hizmet ve üretim etkinliklerinin azalması ve güçleşmesi, üretim ve ortaya çıkartılan şeylerin değer kaybına uğraması diğer bir etkendir. Her iki alanda ülke genelinde yaşanan gerileme, toprağın aile bireyleri arasında bölüşülmesi, tarımda makineleşme, pazar ekonomisi ile bütünleşme, uygulanan sosyal ve ekonomik politikalarda bu etkeni artıran unsurlardır.
3) Göçün ortaya çıkmasında ve köyde yaşayanların kente yönelmesinde; insanların ihtiyaçlarındaki değişme, ihtiyaçları değişen koşullara göre daha iyi karşılama isteği, bilgi birikimi ve bunun pratiğe aktarılması isteği, coğrafi değişiklikler, nüfus durumundaki değişme, toplumsal değer ve düşüncelerdeki değişme, yeni teknolojik gelişmeler, vb. etkenlerden söz edilebilir.
Göç kararında öncelikle genç nüfus; okuma, çalışma ve kent olanaklarından yararlanabilme gerekçeleri ile kentlere yönelirken, köylerde geleneksel düzenlerini korumak isteyen ailenin yaşlı bireyleri kalmaktadır.
Konumuz olan Çerkes toplulukları açısından bakacak olursak; köy yaşamında açık, anlaşılır ve katılımla paylaşılan sosyal ilişkiler süreci, kültürün yaşatılması ve yeniden üretilmesinde önemli bir ortam ve süreçtir. Bu ortamı sağlayan köy yerleşmeleriyle Çerkesler geleneksel dil ve kültürlerini koruyabilmişlerdir.
Kişilerin içinde yetiştiği sosyal ve kültürel çevrede etkili olanlar, aile, akraba, komşu ve ortak geçmişe sahip köy ortamındaki diğer bireyler topluluğudur. Toplumdaki konum ve sınıf farklılaşması, uzmanlaşma, iş bölümü, iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmelerden etkilenen toplumsal değişme, bireyleri yeni arayışlara yöneltmiş bu yönelim kırdan kentlere göçü hızlandırmıştır.
Göç köylerin boşalmasına neden olurken, köy örüntüsünde süregelen toplumsal/kültürel ilişkileri de çözmüştür. Daha önceleri bir arada yaşamanın kazandırdığı avantajları kullanarak gerçekleştirilen, paylaşılan ve yeniden üretilen, kültürel toplumsal alış-veriş bu anlamda kesintiye uğramış, değişmelere daha kolektif biçimde karşı duran, direnç gösteren kültürel/sosyal ilişki kendini üretemez hale gelmiştir.
Köy yaşamında açık ve yüz yüze sürdürülen ilişki ortamında birey adeta doğal bir sosyalleşme süreci de geçirmektedir. Yaşlı kuşak geleneksel ilişkilerini Çerkes kültürü normlarını öne çıkartarak sürdürürken, genç kuşak gözlem ve pratiklere dayanarak bir edinim halindedir. Bu sosyokültürel ortamda; topluluğu oluşturan yaşlı-genç, kadın-erkek, anne-baba-çocuk her birey açısından düzenlenmiş/paylaşılmış, sınırlılıkları tanımlanmış roller ve değerler bulunmaktadır. Bu değerler dizgesinin oluşturduğu düzenli işleyişin temelinde sahip olunan kültürel kimlik belirleyicidir. Bütün bunların gözlemlenerek, katılarak yaşandığı koşullar bireyin gelişiminde bir eğitim süreci olarak da değerlendirilebilir.
Köy sosyokültürel ortamında gerçekleştirilenler, ilgili bireylerin tekil olarak kendilerince alınan kararlarla değil; aile, akraba ve köy ortamında bulunan/yaşayan diğer yaşlı bireylerin ortak katkı ve katılımı ile olur, bu yönüyle de kararlar bir anlamda demokratik, uygun ve uygulanabilir niteliktedir.
Günümüzde kitle iletişim araçlarının etkileri ve görüntüleri ulusal-coğrafi bir boyutu aşmış, evrenselleşmiş düzeydedir. Bu anlamda kırsal kesimde aile yapısının hızlı bir değişim gösterdiğini, bu değişimi de kitle iletişim araçlarının -özellikle TV- süreci etkilemekte başat olduğu bir gerçektir (Aziz; 1984.234). Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve kırsal alanların da pazar ekonomisi ile bütünleşmesi, aile yapısını da etkilemektedir. Aile içi ilişkiler ve tüketim alışkanlıklarındaki değişme sonucunda aile küçülerek çekirdek aileye dönüşmektedir.
Kent sosyokültürel ortamında aile:
Bireyin sosyalleşmesi kişilik oluşumunda pek çok etkenle birlikte aile ve sosyokültürel çevre en önemli ve etkili olanlardandır.
Kentlere gelenler, kırsal yerleşmelerde sürdürdükleri sosyal ve kültürel kaynaklarından koparak, kentlerde yeni sosyal ve kültürel değerlerin etkisine girmektedir. Bu anlamda doğal ortamında kazandığı kültürel kazanımlardan beslenemeyen, bunlardan kopan, kökleri köylerde kalan fakat kentlerde yaşamak zorunda kalan aile ve bireyler bir anlamda kültürel uyum, bütünleşememe durumuyla da karşı karşıyadır. Bireylerin “Sosyal davranış” biçiminde kazandıkları, çevresindekilerden etkilenimleri, grup davranışlarına uyma durumunu sürdürebilme koşulları farklılaşmakta, yine bireylerin köy koşullarında sürdürülebilir olan uyma davranışları kent koşullarında ortamsal farklılaşmayla birlikte değişmektedir.
Kent göçmenlerinin kırsal temeli sürekli korumaları ve burayı sık sık ziyaret etmeleri, güvenlik açısından toprağa güvenmekten çok tam bir asimilasyona karşı güvence olarak görülebilir (Andrews; 1992.40), Fakat bu ziyaretler süreç içerisinde azalmakta, kent ve içinde yaşanılan çevreye uygun eğilimler (tatil, uğraşı vb.) ortaya çıkmaktadır.
Birey için kültürel alan, bir yaşama biçimi olarak ele alındığında, kimliklerin somutlaşma ve yansıma alanıdır. Kimlik, somut yaşamdan, gündelik yaşam ve pratiklerden kopuk bir kavram değil, aksine hem yansıma olarak hem de kaynak olarak doğrudan bu alanlara bağlı bir kavramdır.
Bireyler önceleri, benzer kültürel kimliğe/donanıma sahip aile ve bireylerden oluşan sosyal ve kültürel bir çevrede/ortamda yaşamını sürdürürken, geldikleri kente/çevreye uygun yeni ilişkiler geliştirmek durumundadır. Bu ilişki ise kendi ürettiği ya da ait olduğu kültür değil, yeni ve uyum gerektiren bir kültürel ortamdır. Önemli bir oranda etkisinde kaldığı kitle iletişim araçları bireyler için yeni değerler -kent yaşamı ve değerleri- içermektedir. Bu anlamda bir kuşak kopması da yaşayan aile ve bireyler bu yeni ortamda çalışma ve yaşamını sürdürme güçlükleri ile de baş etme durumundadır. Yeni ortamda yaşamını sürdüren bireyler için, aile yapısındaki değişime de paralel bir yaşam biçimi oluşturma sorumluluğu da doğmaktadır. Çünkü köy koşullarında ve ortamında geniş aile yapısı içinde sürdürdüğü yaşamı, eş ve çocuklarından oluşan küçük aile biçimine dönüşme durumundadır.
Küçülen aile ve ailedeki birey sayısı yaşanılan ortama ilişkin koşullar dikkate alındığında, kentte karar alma ve uygulama sürecine katılan birey sayısı azalmakta, ihtiyaçlar ve durum dikkate alınarak en kolay ve geçerli olana ilişkin uygulamalarda bulunulmaktadır, bu da kent ortamında sahip olunan olanaklarla sınırlı kalmaktadır.
Refah düzeyinin yükselmesi ve sosyoekonomik olanakların artmasıyla birlikte, insanların yaşam koşullarındaki iyileşmeler, ulaşım, teknolojik gelişme, iletişim, hizmetlerin elde edilebilmesindeki kolaylıklar vb. etkenler, kentte ailenin küçülmesini de beraberinde getirmektedir. Çekirdek aile tipi olarak adlandırılan aile tipinin yaygınlaşması geleneksel kırsal toplumlardan modern endüstriyel topluma geçişle açıklanmaktadır.
Çerkeslerde geleneksel olarak ataerkil özelliklere sahip geniş aile, çekirdek aile şeklinde bir değişim sürecine girmiş, bu durum daha önceki aile ilişkilerini yeni baştan düzenleme gereği doğurmuştur. Ailelerin küçülmesi biçimindeki bölünme, akrabalık ilişkilerini, aile içerisindeki bireylerin statüleri ve üstlendikleri görevleri yeniden belirlemektedir (Eser; 1999.99).
Gerçekte, anne-baba, büyük anne-baba ve torunlar gibi birçok kuşağın bir arada olduğu, aynı çatı altında yaşadığı geniş aile, tarım ekonomisinin hakim olduğu toplumlarda fonksiyonel olan bir ailedir. Oysa çekirdek aile kentleşmenin hakim olduğu sanayi üretiminin temel üretim girdisi olduğu toplumlarda fonksiyoneldir. Veriler, Çerkes ailelerin çok yüksek bir oranının (% 84) çekirdekleştiğini göstermektedir (Aslan; 2005.33). Ailedeki küçülme sonucunda aile içindeki yeni görevleri Baba ve Anne karşılamak durumundadır, küçülen ailede çocukların yetiştirilmesi ile ilgili sorumlulukları, ailenin temsili ve görevlerini kendi başlarına karşılamak durumundadır. Köyde akrabalar arasında varolan ekonomik ve toplumsal dayanışma, birlik, kent koşullarında azalmakta/ortadan kalkmaktadır.
Ayrıca ülkede uygulanan neo-liberal ekonomik politikalar sonucunda piyasa ilişkilerinin yayılması ve buna paralel olarak toplumda artan bireyci-bencil eğilimler, kişilerin içinde bulunduğu mevcut aile ortamındaki ilişkiler ve dinamikleri etkilemektedir. Göç edenler, kentte kurdukları çekirdek ailenin, hem de köyde bıraktıkları geniş ailenin, yardım ve desteğini görse de, akrabalık ilişkileri ve toplumsal kontrol zayıflamaya başlamıştır.
Aile, elbette içinde bulunduğu toplumun ayrılmaz bir parçası olarak onun dünya görüşünü ve değer yargılarını yansıtır (Kağıtçıbaşı;1984.137) ve halen Aile bireylerin güvenlik gereksinimlerini değişik biçimlerde yerine getirmektedir. Aile az çocuklu anne-babaların oluşturduğu ailelere dönüşürken, ailenin yapısı, düzen ve işlevlerinde değişmeler, eğitim durumu/düzeyindeki değişmeler, aile üyelerinin ilişki ve rollerindeki değişmeler, kadının dışarıda ücretli işlerde çalışması ve kadına sosyal ilişkilerini düzenleme vb. yeni roller yüklenmesi, anne-babanın çocukların yetiştirilmesine ayırdıkları sürenin azalması, aile dışındaki çevre ve okulun etkisini arttırmakta geleneksel çocuk yetiştirme alışkanlıkları değişmektedir.
Köy ortamında çocukların yetiştirilmesi aile üyelerinden başlayarak akraba, çevre gibi içinde bulunulan ortama uygun geniş bir insan topluluğu tarafından gerçekleştirilen “sevgi çevresi” örüntüsüne sahipken, Kent yaşamında çocuk yetiştirme görevi; aile üyeleri, eğitim kurumları ve kitle iletişim araçları aracılığı ile gerçekleşmektedir.
Bununla birlikte, gençlerin daha çocuk yaşlarda aile dışındaki kurumlarda özel eğitim görmeleri, ailenin sosyalizasyonla ilgili işlevlerini göreli olarak zayıflatmaktadır (Özbay; 1984.38). Yine Kent ortamında; barınma, ulaşım, iletişim, üretim, tüketim vb. fizik koşullar yanında, iş ortamı, komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ilişkileri, kentin ve çevrenin sağladığı sanat, edebiyat, kültür ortamı, eğitim kurumları, kitle iletişim araçları vb. olanaklar açısından değişme, farklılaşma yaşamakta, bireylerin eş seçme ve evlilik tercihleri de değişmektedir.
Halen ana-babalar yetişkin çocuklarla birlikte yaşıyor ve yaşlılara ait kurumlara (huzurevi vb.) gönderilmeleri toplum tarafından hoş görülmese de aile üyelerinin statülerinde; eğitim, işgücüne katılma, cinsiyete dayalı görev dağılımının farklılaşması vb. etkilerle gerçekleşen değişme yanında, üretimde bulunmayan/katılmayan yaşlıların aile içindeki roller yanında aile içi kararların alınmasına etkileri de azalmaktadır. Oysa Çerkes topluluklarının yoğun olarak yaşamış olduğu Uzunyayla bölgesindeki Çerkes köylerinde yapılan araştırmada aile içi kararların alınmasında en etkili olanlar % 66,2 ile ailenin en yaşlısı ve % 60,7 oranında da danışılan kişiler şeklindedir (Eser; 1999.128-129).
Göçlere, konum kaymalarına, yaşam tarzı değişikliklerine rağmen, Türkiye’de büyük kentlerde hala kişileri kollayan, değişerek uyum sağlayan, en çok ve sıkı ilişkilerin sürdürüldüğü toplumsal kurum herkes için ailesi olmaktadır (Kıray; 1984.78). Bu tespit Kentlerde yaşayan Çerkes aileleri için de geçerlidir. Çerkes köylerinde toplumsal ilişkilerin süregiden kurumsallaşmış geleneksel bir yapısı vardı bu yapının büsbütün ortadan kaldırılarak yerine yeni ve başka bir yapının konulması olanaksız olsa da, Kent ortamında bu kurumsallaşmış yapının değişim etkenlerinin gücüne ne kadar süreyle dayanacağı da şüphelidir.
Kuşaklar arası ilişkiler maddesel bağımlılık içermese bile duygusal boyutta bağımlılığını korumaktadır. Ana-babalar yetişkin çocuklarıyla beraber oturmayı, en azından onlara yakın olmayı yeğlemekte, aile bireyleri arasında ayrışma değil, beraberlik devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Böylece dikey etkileşimde bireysel bağımsızlığa geçiş değil, karşılıklı duygusal bağımlılığın devam ettiği görülmektedir (Kağıtçıbaşı; 1984.137).
Dil
Sosyokültürel yapının en temel öğelerinden olan dil, kültürel birikimin kazanılması yanında kültürün gelecek kuşaklara aktarımında en etkili ve temel araçlarından biridir. “Dil bildiğimiz iletişim aracı, toplumu bir arada tutan harç; kültürü taşıyan ortak bir hazine, toplumu yansıtan bir ayna; bireyler, gruplar ve kümeler arasındaki ilişkileri düzenleyen hakem, hakim veya hekim oluyor. Kültürün gelişmesiyle dil, dilin gelişmesiyle kültür gelişir ve zenginleşir” (Güvenç; 1997.47-48). Dilin gelişim olanağı kısıtlanınca bilincinde gelişimi kısıtlanır.
Uzunyayla bölgesindeki araştırma verilerinde; köy ortamında yaşayan aile bireylerinin %99.5’inin aile içinde Çerkesce konuştuğu, bu dili %91.9 aile içinde öğrendiği, aile içinde ve günlük ilişkilerinde %95 bu dili kullandığı şeklinde (Eser; 1999.120-121-122), olmasına karşın, “Doğu Akdeniz’deki Çerkesler” araştırması verilerinde, aile içerisinde anadilde konuşma %56.7, anadil bilme oranı % 58.9’dur (Aslan; 2005.120). Aileler içerisinde anadillerini kullanma sıklığının azalması, her yeni kuşağın anadillerini daha az bilerek yaşamlarını sürdürüyor olması yanında, kültürün sürdürümüne de önlenemez düzeyde “negatif etkide” bulunmaktadır.
Koşulları değerlendirilerek (oluşturularak) bilinçli şekilde gerekli önlemler alınıp planlı olarak uygulanmaz ise; önümüzdeki süreçte Çerkes topluluklarının binyıllardır kullandıkları anadilleri “birkaç kuşaktan itibaren Anadolu topraklarından gelip geçmiş diller olarak tarih kitaplarında yerlerini alacaktır” (Aslan; 2005.121).
Kültürleme, toplumların kendisini oluşturan bireylere belli bir kültürü aktarma, kazandırma, toplumun istediği insanı eğitip yaratma ve onu denetim altında tutarak, kültürel birlik ve beraberliği sağlama, bu yolla da toplumsal barış ve huzuru sağlama sürecidir (Güvenç; 1997.85). Kültürleme yoluyla bireylerin edindikleri yeni kültür kalıplarına dönüşür.
Kültürleşme sürecinde, iki ya da daha çok kültür, karşılıklı etkileşim sonucu değişime uğrar ve yeni sentezler, dinamik bileşkeler yaratırlar. Bu anlamda kültürleşme, toplumun kendi içinde gerçekleşen kültürlenme sürecinden dış dünyaya, yabancı dil ve kültürlere açılmasıdır. (Kültürlerin ya da kültürleri yaşayan bireylerin ve grupların doğrudan doğruya etkileşime girmeleri şart değildir.) (Güvenç; 1997.87).
Çerkes topluluklarında bireyin kültürlemesini sağlayan etkenlerin en önemlileri; Aile (tekil anlamda geniş aile yanında, aynı soydan olanların oluşturduğu topluluk), sosyal çevre, akrabalık ilişkilerinden oluşan çevre, içinde yaşanılan çevre ve benzeridir. Sosyal değişme ve toplumsal gelişme, aileyi, yapısında ve sisteminde değişikliklere yol açarak etkilerken bireyin kültürleme sürecini de etkilemektedir. Bağlılık kültürüne sahip Çerkes topluluklarında, bireyci davranışlar daha az görüldüğü için sosyo-ekonomik gelişmelerden daha yavaş etkilenmektedir. Çerkes topluluklarında aile ve insan ilişkilerinde kuşaklararası bağımlılık, ailenin devamı için gerekli olmanın yanında, aile mutluluğu ve şerefi açısından da değerli görülür.
Bilinmektedir ki, bireyler açısından, en önemli ve etkili toplumsallaşma aracı aile ya da akrabalık grubudur. Toplumsallaşma sürecinde birey içinde yaşadığı topluluğa ilişkin sürekli bir öğrenme süreci içerisindedir. Topluluk içerisinde yaşamını sürdüren birey düşünce ve davranışlarında, paylaştıkları, tekrarladıkları, öğrendikleri davranış kalıplarına sahiptir. Toplumsallaşma aynı zamanda, kültürün kuşaklar arasında aktarılması, topluma yeni katılan bireylerin yaşam düzenine uydurulması işlevi de görür. Topluluk davranış kalıpları paylaşılma, süreklilik, tekrarlama ve öğrenilme özelliklerine sahip davranışlardır. Bu davranış kalıpları toplumsallaşma sürecinde öğrenilmiş ve kişiliğin bir parçası haline gelmiştir.
Başarısız bir toplumsallaşma ya da toplumsallaşma sürecinin uygun biçimde işlememesi sonucunda, daha sonra öğrenilenlerin çelişmesi, kültür isteklerine uygun hareket edememe vb. şekilde çatışması “kültür şoku”na neden olmaktadır. Çağımızın hızlı bilimsel ve teknolojik gelişimi tüm dünyada ve ülkemizde sosyal yapının değişmesine yol açmıştır. Bu süreç içinde insanların toplumsal ve kişisel davranışlarını düzenleyen norm ve değerler sistemi de büyük ölçüde değişmiştir (Başaran; 1984.145). Maddi kültür değişmeleri; fiziki yerleşme mekanının değişmesi, ev şeklinin değişmesi, günlük yaşamda kullanılan ev eşyalarının değişmesi, meslek değişmesini içermesi yanında, Manevi kültür değişmeleri ise; değer hükümlerindeki değişmeler, zihniyet ve davranışlardaki değişmeler ile sosyal ilişkilerdeki ve davranışlardaki, tüketim alışkanlıklarındaki değişmeleri içerir.
Sonuç ve Öneriler
Çerkes toplulukları kent yaşamına katılırken kentlilik kültürüne katacakları renklilik ve zenginlik kent çehresini de değiştirmede etkilidir, çünkü kültür ancak toplumla birlikte anlamlı biçimde varolabilir.
1950’lerden itibaren Kente göçte gelinen süreçte ikinci ve üçüncü kuşak kentte doğmuştur. Kentli kuşak olarak nitelenen yeni kuşaklara yönelik politikalar üretilmelidir.
Köy ve kentte yaşayanlara yönelik kültürel etkileşim, kültüre erişme, katma/katılma, yaşama araçları ve ortamları yaratılmalıdır.
Değişen ve gelişen yaşam koşullarına uygun, çağcıl olanakları kullanan ve doğru biçimde değerlendiren uygulamaların (kitle iletişim araçları, teknoloji, edebiyat, sanat, vb.) koşulları oluşturulmalı, yeni gereksinimlere yanıt olabilecek proje ve uygulamalar ivedilikle yaşama geçirilmelidir.
Anavatan ile iletişim, ilişki ve aktarım, karşılıklı ihtiyaçlar kapsamında planlı ve programlı bir şekilde yürütülmelidir.
Günümüzde kitle iletişim araçlarının sağladığı, toplumlar, ülkeler, kıtalar arasında sınırsız iletişim ve karşılıklı aktarımın içeriğine yapılacak doğru müdahaleler ve yönlendirmeler farklı coğrafyalarda yaşayan Çerkes topluluklarının kültürel varlık ve birikimlerinin ortaklaşması, çoğalıp zenginleşmesi yanında etkilerinin yaygınlaşarak kapsamının genişlemesini de sağlayacaktır.
Dernek, vakıf vb. siyasal, ekonomik, kültürel, sanatsal sivil örgüt ve organizelerin işlevleri arttırılarak devam ettirilmelidir.
Değişen ya da kaybolma sürecine girmiş kültürel değerlerin-öğelerin yeniden kazandırılması, sürdürümü, bilimsel bir tutumla gerçekleştirilmelidir.
Katılım ve katkı, Çerkes kültürünün özünde var olan biçimiyle demokratik, dayanışmacı bir biçimde gerçekleştirilmelidir.
Kişilerin davranışları aynı anda hem psikolojik gereksinimlerine hem de sosyal, kurumsal rol beklentilerine yanıt vermektedir ve bu davranış kalıpları bireyler tarafından aktarılarak devam ettirilir, bu aktarımın zayıflaması ya da kesintiye uğraması kültürel anlamda başkalaşmaya yol açar. Çerkes topluluklarının kültürel değerleri olan gelenek ve göreneklerinin -xabze- toplumsal ilişkilerinde sürdürülebilirliğine önem verilmeli, uygulanma koşul ve ortamları oluşturulmalıdır. Nikah, düğün (ön hazırlıkları, yapılış biçimi, işleyiş düzeni, mekan, gelinin getirilmesi ve ev içindeki törenler, yemek vb.) cenaze, thamadelik kurumu ve işleyişi, Gençlerin sosyalleşme sürecinde en etkili olanlardan zexes, kaşenlik vb. ilişkiler, aile ortamında bireylerin rolleri, birey kimliğini belirginleştiren farklılıklar vb. xabzenin içeriğine uygun biçimde toplumsal katkı ve katılımla işlenmelidir.
Çerkes kimliğinin ve kültürünün sürdürümünde nitelikli ve bağlayıcı bir örgütlülük esas alınmalı, basın-yayın ve kitle iletişim araçlarını oluşturma (teknolojik olanakların etkisini olumlu anlamda kullanma) çabaları hızlandırılmalı, dilin kullanımı ve aktarımı koşulları, ortak bir alfabe ivedilikle yaşama geçirilmelidir.
Günümüz koşullarında kültürel varlık ve birikimlerinin aktarılmasında eğitim/öğretim kurumları olmayan Çerkeslerin kültürlerini sürdürme ve yaşatabilme kurumlarından olan aileye yönelik planlı/programlı uygulamaları yaşama geçirmek Çerkes topluluklarının örgütlülüklerinde önceliklerden biri olmalıdır.
KAYNAKLAR
1) ANDREVS, Peter. A.; Türkiye’de Etnik Gruplar (Çev. Mustafa Küpüşoğlu), ANT-Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1992.
2) ASLAN, Cahit; Doğu Akdeniz’deki Çerkesler, Adana Kafkas Kültür Derneği Yayınları, No:2, Serdar Yayınevi, Adana, 2005.
3) AZİZ, A.- BAŞARAN, F.- KIRAY, M.- ÖZBAY, F.- vd; Türkiye’de Ailenin Değişimi, Toplumbilimsel İncelemeler, Türkiye Sosyal Bilimler Derneği, Ankara, 1984.
4) ESER, Mehmet, vd. ; Türkiye Çerkeslerinde Sosyo-Kültürel Değişme, Uzunyayla Bölgesindeki Çerkes Köylerinde Sosyo-Kültürel Değişme, Kaf Der yayınları. II.Baskı. Ankara, 1999.
5) GÜVENÇ, Bozkurt; Kültürün ABC’si, Yapı Kredi yayınları, İstanbul, 1997.
6) GÜVENÇ, Bozkurt vd; Toplum ve Göç, Göç Olgusu ve Türk Toplumu, DİE ve Sosyoloji Der. Yayını. Ankara, 1997.
7) KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem; Kültürel Psikoloji, Kültürel Bağlamda İnsan ve Aile, YKY. I.Baskı, İstanbul, 1998.
8) KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem; İnsan ve İnsanlar, Beta Yayınları, İstanbul, 1985
NOTLAR:
– 8-9 Nisan 2006 Bağlarbaşı-İstanbul “Dünden Yarına Çerkes Göçleri Sempozyumu”unda sunulmuştur.
– Kafkas Dernekleri Federasyonu, Nart İki Aylık Düşün ve Kültür Dergisi, Sayı 54, Ankara 2007.