ASIRLARA SIĞMAYAN DÜŞMANLIK

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Yine, içinde 21 Mayıs olan bir mayıs ayındayız.
Sahi, mayıs ayı, Çerkeslerin hüzün ayı mı?
Çerkesler, mayıs ayında yas mı tutar?
Mayıs, üzülmek ağlamak, muhataplara duyulan düşmanlıkları alevlendirmekle mi geçer?
Evet, ne mayısı, biz, asırlardır yastayız!
160 yıldır “Katil Rusya bizi soykırım uğrattı, bizi anavatanımızdan sürdü!” diyor, bunun hüznü, bunun nefretiyle yaşıyoruz.
Evet, mayıs, özellikle de 21 Mayıs, Çerkeslerin Anavatanlarından dünyanın dört bir yanına savrulduğu sembolik bir tarih.
Bu tarifsiz acının, bu köklerden koparılışın, bu dünyanın dört bir yanına savrulmuşluğun yıldönümü, ağlamanın değil, bilinçlenmenin tarihi olmalıydı.
Bu fırsat, iyi değerlendirilmeliydi
Değerlendiremedik:
21 Mayıs anma programları, salonlarda, alanlarda, meydanlarda düşmanlığı canlandırarak, nefreti körükleyerek Rusya’yı ve Osmanlı’yı lanetleyerek geçti.
Oysa bu sembolik ay, tarihi geçmişi iyi anlamanın, olaylardan ders çıkartmanın, daha fazla duyarlı olmanın, kültürel bilinçlenmenin zirve yaptığı zaman dilimi olmalıydı.
Halkın, özellikle çocukların ve genç neslin bilinçlenmesi için yapılan dolu dolu etkinliklerle geçmeliydi.
Yıllar da muhataplarla konuşarak, fırsatları kollayarak, yeni kapılar aralayarak, yeni ufuklarda buluşarak, halkın menfaatlerini kollayarak geçmeliydi.
Asırlardır süren düşmanlık hani ne getirdi bize?
Ezber bozmanın, düşmanlıktan öte yeni yollar bulmanın, yeni projeler üretmenin zamanı bir türlü gelmedi, gitti.
Yorulmadık yas tutmaktan, usanmadık “Katil Rusya!” demekten!
Başka yollar, farklı metotlar, değişik üsluplar toplumumuzun yararına olabilirdi ama denemedik.
İyi ki ezberini bozan, dünyanın geldiği noktayı iyi okuyan, adımını düşmanlığa değil diyaloga atan, halkımızın menfaatine uygun olan çalışmalarla umutlarımızı yeşerten, bazı kurumlarımız var!
Hangi düşmanlık sonsuz kadar sürer ki?
Sonu yok mu umutsuzluğun, ağlamanın, sızlanmanın?
Yetmez mi tutuğumuz yas, bu kadar mı umutsuz herkes?
Haydi birisi desin ki “Biz, 21 Mayıslardaki şu söylem ve eylemle Rusya’yı korkuttuk ve halkımızın hayrına şu menfaati sağladık.
Her 21 Mayıs’ta biraz daha tükettik umudu, biraz daha kararttık ufkumuzu.
Ah şu “öğretilmiş çaresizlik” yok mu?

KİMSE FAİLLER AFFEDİLSİN DEMİYOR
Kimse, tarifi imkânsız acı olaylar unutulsun, failler affedilsin, demiyor.
Asla eşit olmayan güç dengesizliğinde torunları bile hayatta olmayan bir fail arayışı ne kattı ne katabilir bu büyük davaya?
Galiba çözüme koştuğunu sanırken kendini çözümsüzlük deryasında bulmak, söylemlerle avunmak bu olsa gerek.
Asırlardır yastayız, hiç mi mutluluk, bayram hakkı yok bu halkın?
Bayram ne zaman

KORKAK KÜLHANBEYLER…
Kim ki söylem ve eylemiyle anavatandakileri zora sokacak bir tutum içindeyse aldanmıştır.
Ya her söylem ve eylemiyle Osmanlı düşmanlığıyla beslenenler?
Duyguyu aşıp düşüncede buluşmanın zamanı gelmedi bir türlü.
Yetmedi bize asırlar.
Her şeyi düşündük ama bunu düşünemedik.

Sözün Özü:
Ezber bozulmalı, nefret söylemleri son bulmalı, düşmanlık değil, diyalog kazanmalı!