“BEN” SEN ve BİZ

YEMUZ Nevzat Tarakçı
30.06.2014

Sanıldığından da zordur “farklı düşüncelere” saygı duymak.

“Bu düşünceye asla katılmıyorum ama düşünce sahibine saygı duyuyorum!” diyebilmek insan için başlı başına bir erdem olsa gerek.

Gel gör ki çoğu zaman insani zaaflarımız ufkumuzu karartıyor.

Öfkelerimiz, istismarlarımız ve hafifliklerimiz bu erdemi yok ediyor.

“Siz benden farklı düşünebilirsiniz, bunda bir anormallik yok, belki de sizin düşünceniz doğrudur!” diyemiyoruz.

Bu durumda akıl tutuluyor, kalp köreliyor ve yanlışlıklar zinciri başlıyor.

 

FARKLI DÜŞÜNCELERE NE KADAR SAYGILIYIZ?

Galiba toplum olarak farklı düşüncelere gereği kadar tahammüllü değiliz.

Oysa farklı düşünceler, insanı farklı yönlerden zenginleştirebilir.

Herkesin farklı hayatı, farklı tercihleri ve farklı düşüncelerinin olması normal değil mi?

“Sevgiyi bilmeyen ve eleştiriye açık olmayan düşüncede ilerleyemez.” düsturunca biz bu tahammülsüzlüğümüzden dolayı ya yerimizde sayıyoruz ya da tamamıyla realiteden kopuyoruz.

Zaten, kalbini ve vicdanını körelttiği halde düşünür olabilmiş tek insan tanıyan da yoktur.

Evet, farklı düşünce değerlerini ve kavramları içselleştirebilmek zordur, hem de çok zordur.

Keşke bizim gibi düşünmeyenlere karşı daha tahammüllü olabilsek!

  

HOŞGÖRÜ ve TAHAMMÜL

Düşüncede ileriye gitmenin, fikirde olgunlaşmanın, ufukta yükselmenin, iç zenginlikleri keşfetmenin yolu “farklılıkları anlamada tahammül” den geçer.

İşte bütün mesele burada: sevgi, tahammül, hoşgörü…

Bilirsiniz, insanın içinde bir olumlu bir de olumsuz tarafı vardır.

İnsan bazen yeniliverir içindeki olumsuzluklara ve başlar pişmanlık.

Kibrimiz, kendimizi beğenmişliğimiz, öfkelerimiz, plansızlıklarımız… yok eder güzelliklerimizi.

Demek ki insanın kendisini başkalarından değil, en önce kendisinden, kendi olumsuz yönlerinden, koruması gerekiyor.

 

İNSAN KENDİNİ YENİLEMELİ

Ruhun terbiyesi, kalbin tasfiyesi için insanın her sene semavi bir rehabiliteye ihtiyacı vardır.

Müslümanlar için bu günler, Ramazan ayı, bu rehabilite için iyi bir vesile, güzel bir fırsattır.

İnsanın bu kutlu zaman diliminin kendine özgü güzelliklerini ve insan gönlüne akseden zevk ve lezzetlerini kâmil manada duyup tadabilmesi ancak bu ayın bir iç muhasebe, ciddi bir temizlenme süreci kabul edilmesiyle mümkündür.

İnsan, bu kutlu zaman dilimiyle öyle bütünleşmeli ki bu günlerin insan ruhuna neler fısıldadığını derinden duymalı, layıkıyla hissedebilmeli ve gereğini yerine getirebilmelidir.

Kendisini yenileme gibi bir gayretin içinde olmayan, hal ve hareketlerinde ciddiyeti yakalayamayan insanların bu içe doğru derinleşme, bu ruhen yenilenme, bu melekleşme sürecinden istifade etmesi oldukça zordur.

 

ALLAHIM GÖNLÜMÜZÜ AŞKLA TUTUŞTUR

Hayatın gerçek derinlik ve enginliğini kalp ve ruh ufkuyla kavrayan samimi güzel insanlar ne mutlu size.

Kalbimize iman meşalesini yakan yüce Mevlâ, ne olur şu kutlu günler hürmetine yok oluşun eşiğindeki bir kültürün sahipleri olan bizlerin gönlünde sevgi, kardeşlik, samimiyet ve gayret meşalesini de yak!

Yak ki gönlümüz aşkla tutuşsun, sevgiyle dolsun!

Yak ki “ben”ler “biz” olsun.

Yak, yak ki bu kültür yok olmaktan kurtulsun!