BOL KOKULU BİR AŞK HİKAYESİ

KITIJ Cemil Biçer

Mahallede; çilli, gamzeli, beyaz tenli, dalgalı sarı saçlı boncuk mavisi gözleri olan tek velettim, Üstüne üstlük “R” artüküleliydim! Tipim Amerikan filmlerinde uyuşturucu satılan zenci mahallesine yerleştirilmiş beyaz çocuk gibi. Yaşım 12,13 falan.

Hiç unutmam! Okullar kapanmış, Temmuz ortaları gibi, bizim üst mahalleye Yelda diye bi kız geldi. Sapsarı saçlar, yemyeşil gözler,

Mahalle maçında, Yelda izliyor diye İbo adlı bir çocuk, bayramlık takım elbisesiyle kalecilik yapmıştı. Babası görüp sopayla dövdü.

Saklambaç oynuyoruz… Yelda’yı bulan, herkesi sobeliyor! Çünkü, Yelda nerde biz orda! Yelda’yı sobeledi diye bebeklik arkadaşını döven bile oldu.

Tam, eve düşen yıldırım sendromu yaşıyoruz mahallenin erkekleri olarak.

Neyse! 13 yaş grubu erkeklerinin azmanlığını ve mahalleye gelen sarışın “Ah Ulan Yelda”nın yaşattığı etkiyi anlamışsınızdır.

Şimdi gelelim benim durumuma!

Evdeyim, hastayım. Ama böyle yatmalı, matmalı değil. Üzerinize afiyet motoru bozmuşum. Evde tuvalete çadır kurdum, nefes alsam sıçıyorum!
Allah hiç bir delikanlıyı böyle sınamasın.

Annem mutfakta yemek yapıyor, kapı çaldı, topladım donu koştum açtım, bi baktım Yelda!

Yelda, bütün tasolarını Çingen Aykut’a kaybetmiş, gelip tasolarımı tekrar kazanır mısın diye soruyor. Dedim ki: Yelda mahalleyi yakarım! Ama önce içerde bana şans getirecek bir şey yapmam lazım!

‘’Yaaa..! Çok tatlısın, na’pıcaksın’’ diye gülümsedi. Kız zannediyor ki dedemden kalma yadigar bir kolye falan takıcam.

Gidip bir posta daha yaptım. Götün bağı çözülmüş diye kendimle kavga ediyorum.
Neyse çıktım, elimi yüzümü yıkadım, giyindim, anne dedim ben çıkıyorum.

“Ne sokağa çıkması hayvan! Koltuklara sıçma diye banyoya soktum seni, dışarı çıkcam diyosun!”, ‘’Anne’’ dedim ‘’Sus, Yelda kapıda!’’…

Annem sinirlendi mi kimseyi takmaz. ‘’Sen sıç bak, ben sana ne yapacağımı çok iyi bilirim!’’ diye arkamdan söylendi…

Çıktım evden, gittik Aykut’un yanına. Tasolar üst üste dizildi, önce atmak için açık-kapalı yapıldı. Ben hak kazandım. Dedim, hadi oğlum yap şu işi.

Yelda yanımdan eğildi, pat öptü yanağımdan. O ana kadar popomu kollayarak yoluna devam eden ben, ishal misal her şeyi unuttum, tasolara yüklendim…

Arkadaşlar, abanmanın aksi şiddetine oranla oracıkta altıma bir sıçtım!

Bunu size anlatamam. Sanki sıçmak değil de özgürlüğünü kazanmış bir mahkumun gökyüzüne mutluluğu haykırması gibi bi şey…

Göt bi yana, millet bi yana, Yelda bi yana, taso bi yana, ben bi yana gidiyoruz. Mahallede sıçan bir çocuğun yarattığı kaos hakim.

Bakın Allah kimseye sevdiğinin yanında altına sıçma acısı vermesin! Gerisi hallolur.

Acımı bi hayal edin. Komşular falan camda. Yengemin camdan “Ay, ay, ay paçasından akıyor ay, bulaşmasın üstünüze!” çığlıklarıyla irkildim, kendime geldim.

Bi koluma Çingen Aykut, bi koluma Yelda girdi, ben ağlıyorum, götte bok, beni eve getirdiler. Zile basacaklar.

Dedim, zile basmayın, annem ağzıma sıçar. ‘’Aman sıçarsa sıçsın, sen mahalleye sıçıyorsun” dedi Yelda.

Annem beni bi gördü, sinir krizi geçirdi kadın! Beni neyle döveceğine karar veremiyor. Neyle vursa yetinemeyecek gibi.

Dedim, ey ümmeti Muhammed kıyamet bu gündür. Hem hala altıma sıçıyorum, hem ağlıyorum, önünü alamıyorum, kayış koptu.

Gitti içeri fırçayla, hortumla geri geldi. Panikle, ‘’Anne insan evladını bunlarla döver mi?’’ diye inledim. ‘’Ne dövmesi, yıkıcam seni, giremezsin böyle içeri’’ dedi. Bu arada Aykut’da bi yandan Yelda’ya yürüyor. ‘’Sen kaybettiğin tasoları neden benden istemiyorsun, bu lavuğu çağırıyorsun’’ diyor, fırsatçı pezevenk.

Hala unutmam, içimde hep yaradır; annem beni soydu, Yelda hortum tuttu, Aykut da bir güzel fırçayla yıkadı.

Bütün mahalle beni izliyor, az önce sevdası için dışarı çıkan bu yiğit çocuk, şimdi sokakta dal daşAK!

O günden beri aşka küstüm, kendime küstüm.

Ve ne kadınlara inandım, ne de ishal olan götüme…