KITIJ Cemil Biçer
Öyküsünü bilmediğiniz türküyü ne söyleyin ne de dinleyin; zevk alamazsınız.
Aşağıda okuyacağınız, “Çökertme” namı ile mâruf ünlü türküyü bilmeyeniniz yoktur. Rakı masalarında ve ajitatif sosyalist pasif eylemlerde koro hâlinde teganni edilmeye pek müsait bir Ege türküsüdür.
Ulu dedem, soylu Şapsığ Şpaşigo KITIJ Smayll, “Öyküsü olanın türküsü de olur.” derdi. Ruhu şad olsun.
Yeni yetme kuşaktan (bazıları bunlara Z kuşağı diyor) güzel bir hanende bu türküyü söylüyor. Yazıyı yazmama vesile olduğu için kendisine gıyaben teşekkür ederim.
İnsan, öyküsünü bilmediği türküyü söylememeli azizim. Yeni yetme Z kuşağı temsilcisi, “Öykü” adlı türkücü kız, türküyü okumadı; adeta katletti.
- Türkünün baş kahramanı “Çerkes kaymakamı” yok saydı, kolcuları koydu yerine…
- Fiziki coğrafya atlasına bakıp bölgenin topografyasını incelemediği için Aspat Koyu’nu bir çırpıda “asfalt” yapıp çıktı; güzelim doğa harikası sahili.
- İbraam Çavuş, Halil’in arkadaşı değil, arkadaş postuna bürünmüş kalleş yoldaşıdır.
Tarihe not düşmek adına, bu güzelim Muğla türküsünün öyküsünü paylaşayım da konu komşu irşad olsun…
Türkünün kahramanı Halil Efe ve en yakın arkadaşı sandığı İbram (İbrahim) Çavuş, hayatlarını Ege adalarından yaptıkları kaçak tütün ve rakı kaçakçılığından kazanırlarmış.
Türkünün kadın kahramanının asıl adı Havse (Hafize)’dir. Havse’nin annesi Türkbükülü Kel Güssüm (Gülsüm)’dür. Kel Güssüm aynı zamanda çengidir. Çengi, erkeklerin sazlı sözlü ve alkol alınarak yapılan eğlencelerinde dans eden ve onlarla birlikte olan kadın demektir.
Güzelliği dillere destan olan Havse, Çerkes kaymakamın yanında temizlik vb. işler yaparak çalışmaktadır. Havse’yi İbram Efe ikinci eş olarak alınca gerek ailesinden gerekse çevreden tepki almıştır.
Bu durumun farkında olan diğer efeler (bunların arasında Halil Efe de vardır), İbram Efe’nin evini basarak Havse’yi kaçırmak istemişlerdir. İbram Efe önce karşı çıksa da, birinci eşini ve gelinlik çağına gelmiş kızını korumak için Havse’yi teslim etmek zorunda kalmıştır.
Çökertme’den çıktım da Halil’im
Aman başım selâmet,
Bitez’de yalısına varmadan Halil’im
Aman koptu kıyamet.
Efeler tarafından dağa kaldırılan Havse, artık annesi gibi çengi olacak ve bu andan sonra “Çakır Güssüm” olarak anılacaktır.
Daha sonraları Halil, çakır gözlü Gülsüm’e âşık olacak ve onu dağdaki efelerden (arkadaşlarından) kaçıracaktır. Bu arada hem efeler hem de Çerkes kaymakam, Halil’in peşine düşecektir. Aylarca süren bu kaçışın son duraklarından biri Çökertme’dir.
Arkadaşım İbram Çavuş
Allah’ıma emanet,
Burası da Aspat değil Halil’im
Aman Bitez Yalısı,
Ciğerime ateş saldı
Telli kurşun yarası…
Halil Efe ve Güssüm, Yalıkavak Çökertme’den adalara kaçmayı planlarken, Rum denizci Kostapao ve gemicisini rehin alarak Kostapao’nun teknesiyle yola çıkarlar.
O zamanlarda Rumlar tarafından pek sevilmeyen ama son derece korkulan Halil Efe’nin denizcilikle ilgisi yoktur. Ne yapacağını bilemeyen Kostapao, bu olumsuz durumdan kurtulmak için fırsat kollamaya başlar.
Nihayetinde rüzgâr ve deniz sertleşince, Halil Efe’ye böyle devam ederlerse teknenin dayanamayacağını, daha açıklarda havanın daha da sertleşeceğini ve batma tehlikesi olduğunu bildirir.
Hava durulana kadar Aspat Koyu’na sığınmanın uygun olacağını, daha sonra oradan adalara (muhtemelen İstanköy’e) geçmenin kolay olacağını söyler.
Güvertede gezer iken
Aman kunduram kaydı,
İpekli mendilimi Halil’im
Aman mor rüzgâr aldı.
Çakır da gözlü Gülsüm’ümü
Aman Çerkes kaymakam aldı…
Kostapao’nun asıl amacı, fırtınayı bahane ederek teknesini Bodrum’a yaklaştırmaktır. Halil Efe bunu kabul edince Aspat’a yönelirler.
Kostapao, Aspat’a doğru giderken Halil Efe’nin ve Güssüm’ün rakısına, balık yakalamakta da kullanılan bitkiden elde edilen beyaz renkli bir sıvı karıştırır. Böylece Halil ve Güssüm derin bir uykuya dalarlar ve tekne Aspat’ı geçerek karşısındaki Bitez Koyu’na gelir.
Gidelim gidelim Halil’im
Çökertme’ye varalım,
Kolcular gelirse Halil’im
Nerelere kaçalım?
Teslim olmayalım Halil’im
Aman kurşun sıkalım…
Kostapao’nun yardımcısı karaya çıkarak Çerkes kaymakama, Halil ve Güssüm’ün Bitez’de teknenin içinde olduğunu bildirir. Çerkes kaymakam emrindeki kolcuları karadan Bitez’e yollarken, gümrük muhafaza teknesi de denizden kaçmalarını engellemek için yola çıkar.
Bitez’e daha önce gelen kolcular, dayanamayıp ateş etmeye başlar. Kendisi ve teknesi de ateş altında kalan Kostapao hemen demir alır ve kıyıdan uzaklaşmaya başlar. Bu arada Halil Efe’yi de uyandırır. Çok geçmeden muhafaza teknesiyle karşılaşırlar ve tekneden açılan ateş sonucu Halil Efe yaralanır. Yaralı olarak Bodrum Limanı’na muhafaza teknesiyle getirilir. İbret olsun diye akşama kadar kaymakamlığın bahçesinde bırakılır…
Su istediğinde bile yaralı Halil Efe’ye su vermeyen kolcular, pek ölmeye niyeti olmayan Halil Efe’yi kaymakamın emriyle gece iz bırakmadan boğarlar. Başta Gülsüm olmak üzere, ölüm haberini alan bütün Bodrum yasa bürünmüş ve anısına bu türküyü yakmıştır.
Gelelim olayın “derin devlet” boyutuna…
Bu güzel Muğla türküsünde beni ne Halil Efe ilgilendiriyor, ne çakır gözlü yosma Gülsüm, ne İbraam Çavuş, ne de üniformalı kolcu eşkıyalar…
Benim ilgilendiğim, Kafkas kökenli bir bürokrat olan Çerkes Kaymakamın, çakır gözlü Çerkes kızının ırzına tasallut etmiş olması…
Yakışmadı!
Çerkes Kaymakam!
Hem de hiç yakışmadı bu yaptığın…
Sen “Psem yıpe nape” (Candan önce onur gelir) diyen Çerkes kültürünün yüz karasısın…