ÇERKES MİLLİ SORUNU VE ÇÖZÜM YOLLARI

Nart Savsur
Yamçı Dergisi, Mayıs 1977-Şubat 1978, s.6

Büyük göçün ve yok oluşa ilk adımın 113. yılında muhaceretteki Çerkes azınlık milliyetinin, milli sorunlarına çözüm yolu olarak, değişik kesimlerde halâ tartışması sürdürülen, çeşitli seçenekler ileri sürülmektedir.

GÖRÜŞLER

1) Anavatan bugünkü şartlar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayısıyla lüzumsuz gayretlerle ütopik fikirlere yer verilmemeli ve toplumun bugünkü rahatı bozulmamalıdır.

2)
Muhaceretteki Çerkesler olarak, gelenek ve göreneklerimizin ışığı altında, muhacir olarak yaşadığımız ülkelerde benliğimizi korumaya çalışmamız yeterlidir.

3) Bugün Çerkesler hiçbir baskı, zulüm ve haksızlığa uğramamakta,   içinde yaşadığı toplumlar tarafından sevilip sayılmaktadırlar. Aslında köken itibariyle biz de Orta Asyalı sayılırız. Esir Türklerle eylem birliği içinde olmalıyız. Pan-Türkizm politikası bizim için çözüm yoludur,

4) İçinde yaşadığımız toplumların işbirlikçi egemen güçleri, kendi pazar olanakları için tek dilli ulusal toplum yapısını desteklemektedirler. Asimilasyon, egemen sömürücü sınıfların çıkarları gereğidir. Bu güçlere karşı Çerkes emekçileri ortak mücadele vermelidir. Kültür sömürüsü bir sınıf sorunudur. Anavatana dönüş desteklenemez ama gitmek isteyenlere de karşı konulmaz.

5)
Hangi topraklarda olursa olsun Kuzey Kafkasya Çerkes teriminden, sıfatından ayrılmaz bir bütündür ve ‘’Çerkes’im’’ diyen herkesin temel gayesi anavatan ve oraya dönmek olmalıdır.

Bütün bu görüşlerin, birer sosyal gerekçeleri olmasına rağmen geniş halk kitlelerini tartışma alanına soktukları söylenemez. Halk kendi sosyo-ekonomik koşullarında yaşantısını sürdürmekte, yok oluşa bilinçsiz tepkiler göstermektedir.

Yukarıda topladığımız görüşleri tek tek ele alıp eleştirmekte çok yönlü yarar vardır. Eleştiri, eksiklikleri tamamlama, insana yeni olanaklar sağlama, toparlanma imkânı verebilir.

ELEŞTİRİDE HAREKET NOKTASI

a) Tarihsel sosyo-ekonomik Çarlık emperyalizminin yayılma, genişleme ve sıcak denizlere inme, bumun iç ve dış sosyo-ekonomik yapısından ileri gelen nedenlerle yalnız bırakılmış ve ‘’yok oluş’’ sayılabilecek ‘’muhaceret yaşamına’’ itilmiştir. Kendi vatanındaki dağınıklığı yetmiyormuş gibi bir de muhacerette doğanın acımasız kurallarıyla kırılmış, dağınık yerleşmeye zorlanarak, birlik ve beraberliği engellenmiştir.

b)
Birlik ve beraberlik içerisinde, aynı amaç etrafında toplanıp ülkenin siyasal yapısında etken bir grup olmadıkları için sağa ve sola çekilmiş, asıl sorun olan ‘’yok oluş’’a çare unutulmuş, bir asra yakın bir süre kısır politik çekişmelerle geçiştirilmiştir.

c)
Çerkesler muhacerette hangi ülkelerde yaşarlarsa yaşasınlar dilleri, gelenekleri kısaca et­nolojik yapılan ile ayrı bir etnik grup olup, kendi öz halk kültürünü yaşatmak, dilini, edebiyatını işleyip geliştirmek hakkına sahiptir.

d) Anavatan, kısır fanatik görüşlerin etkisiyle ulaşılması güç bir umutsuzluk kaynağı şeklinde halk kitlelerine empoze edilmiş, anavatanda oluşan kültür birikimi, ülkelerin politik yapısı gereği, yıllarca muhacerete aktarılamamıştır.

Milli sorunlarımıza gösterilen çözüm yollarını, yukarıdaki görüş açısından hareketle eleştirmeye çağıracağım. Bu eleştirileri her zaman daha geniş biçimde tartışabileceğimizi de ayrıca belirteyim.

UYUM

1) ’’Anavatan bugün ki koşullar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayısıyla gereksiz girişimlerle toplumun rahatı bozulmamalı’’ görünüşünü savunanlar daha başlangıçta yok oluşu, başka toplumlarla özdeşlemeyi yeğledikleri için ‘’yok oluş’’a bir çözüm getirdikleri söylenemez. Çünkü bu insanlar için düşünülecek tek şey rahat, huzur-refah, mal-mülk sahibi olmaktır. Kendi ekonomik çıkarları gereği egemen gruptan ayrı bir grup varlığını kabul etmemişler ki ‘’yok oluş’’ diye bir sorunun farkına varabilsinler. Böyle bir görüş çözüm yolu değildir. Olsa olsa bir ‘’uyum’’ yoludur.

BENLİĞİ KORUMA

‘’Muhacerette benliği korumaya çalışmak yeterlidir’’ görüşünü ileri sürenler için; başta dil, gelenek ve görenekler elden geldiğince yaşatılmalıdır.

Yaşatılmalıdır ama nasıl?

Örneğin ‘’dil’’i ele alalım. Konuşma, insanlar arası bir anlaşma aracı olan dil nasıl yaşar?

Evde çevrede konuşulur ve yazmaya dökülerek, okuma yazma şeklinde geliştirilir. Evde, çevrede konuşmayı engelleyen yok. O engellemeyenler çok iyi bilirler ki ‘’Lengüistik azınlıklar, egemen bir dilin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyorlarsa yok olmaları kaçınılmazdır.’’ (1) Hele kentleşme sürecindeki bir ülkede yazıya dökülmeyen bir dilin evde konuşulmasıyla fazla değil, bir kuşak bile yaşatılması güç bir iştir. Kuşkusuz yazıya dökülen bir dil, okuma yazma şeklinde kendini geliştirebilir. Tabii kendi dilinde okuma yazma, gazete, dergi, kitap çıkartma olanağın var ise.

Muhacerette dilin yaşatılması konusu üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü “dil sadece halkın pratik bir anlaşma vasıtası olmakla kalmaz, geleneklerin ve efsanelerin şekillenmesini, nesilden nesile aktarılmasını sağlar ve dil bir halkın tarihini incelemek için zorunlu bir araçtır.” (2) Bu aracın önemini çok iyi bilen egemen grup, diğerlerinin kendi dilinde okuma yazma olanağını engellemektedir.

Dil’in yaşatılması, kuşaklara aktarılmasıyla geleneklerin yaşatılması arasında önemli bir bağ vardır. Dil ortak psikolojik tavırların seslendiriliş biçimidir. Gelenekler ise toplumların ekonomik yaşantılarına göre şekillenen birer üst yapı kurumudur, insanların üretim yapıları, ihtiyaçları, ilişkileri değiştikçe gelenekler de tedricen değişmektedir. Kendi toprağında kendi insanları arasında yaşanılan bir gelenek değiştirmekle birlikte, kendini kendinden olan bir sentezle birleştirir. Yani yeni oluşan yapı o toplumun çoğunlukta öz malıdır. Ama başka insanların arasında, üretimin yapısına, ilişkisine göre değişen kültürün yeni şekli kuşkusuz içinde yaşanılan toplumunkine benzeyecektir. Benzemek zorundadır.

Kültürel yayılmanın özel bir şekli olan kültürleşme, birbiriyle temasta olan kültürlerin yapısal farklılaşmaya gitmesi bir süreç işidir.

Bu sürecin sonuçları:

1) «Birleşme ya da erime
2) İçine alma
3) Yok olma
4) Uyum.» (3)

Muhacerette kaçınılmaz olan kültürleşme sürecinin bütün sonuçlarını toplumumuzda gözIeyebiliriz. Gelişen haberleşme, pazar olanakları bu süreci hızlandırmaktadır. Kısacası başka topraklarda, başka insanlar arasında, özellikle Çerkes dilinin ve geleneklerinin yaşatılması olanaksızdır. Kuşkusuz bu yöndeki çalışmalar gereklidir. Ancak yeterli olamayacaktır.

ÇERKES TÜRKLERİ

3) Uyum yönünden birinci görüşten pek farklı olmayan bu görüş savunucuları aydınlar kendilerine ‘’Kafkas Türkleri’’ ya da ‘’Çerkes Türkleri’’ gibi adlar takarak, hem kökenlerinden ayrılmak istemekte hem de sosyo-ekonomik çıkarları gereği kendilerini ayrı bir toplumun varlığı gibi görmek istemektedirler. ‘’Altaylardan Tuna’ya kadar Türk’’, ”Titre kendine dön”, ”Esir Türkleri unutmayın” vb. sloganlarla ortaya çıkan Türklüğün kendine dönüşü diye adlandırabileceğimiz bir siyasal akımın içinde yer alanların, Çerkes genç kesimine yaklaşımları şoven milliyetçilikten kaynaklanmakta ve kesin bir Sovyet düşmanlığına dönüşmektedir. Kuşkusuz bu düşmanlık, beraberinde anavatandan kopuşu ve onun kültür birikimini reddedişini de getirmektedir. Çerkes’in Çerkes olarak varlığını sürdürmesi, etkin bir grup olması onlar için bölücülüktür.

Fazla etkin olmamakla beraber, bu görüşün savunucuları kendilerini Çerkes olarak kabul edip, harekete ayrı unsurların ortak eylemi şeklinde katılsaydılar bu yaklaşımın bir anlamı olabilirdi. Fakat kendilerinden başka ayrı bir unsurun varlığını kabul etmeyen bu harekete katılmamız bize bir yarar sağlamadığı gibi, Anavatan-muhaceret ilişkisinin kopukluğu ister istemez oluştuğu için de zararlıdır.

YABANCILAŞMA VE EGEMEN GÜÇLER

4) Yabancılaşmayı egemen sınıfların çıkarlarının bir gereği gibi ele alan ve çözümü yine bu sınıflara karşı tüm emekçi kitlelerin ortak savaşında bulan Sosyalist Ulus sentezcilerinin, çoğu toplumlarda geçerli olan bu görüşlerine göre egemen sınıflar pazar olanakları için bütün halkın tek dil konuşmasını isterler. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yaratılmaya çalışılan burjuva sınıfıyla birlikte ‘’Vatandaş Türkçe Konuş’’ sloganının yaygın hale getirilmesi bir tesadüf değildir. Kitle haberleşme araçları da bu çıkar doğrultusunda hareket etmektedir. Bu nedenle Çerkeslerin ayrı bir etnik grup olarak kültürel özerklik haklarının alınması ancak, egemen güçlere karşı ortak eylem birliği yapılarak, her türlü sömürünün ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

Bazı doğrular taşıyan bu görüş sorunu sadece Türkiye’ye indirgemekte Ortadoğu’daki yarım milyon Çerkes’i görmeyerek, çözümü muhacerette, kendi vatanımızın dışında aramaktadır. Kuşkusuz bir asrı geçkin bir süredir yaşadığımız, iyi ve kötü hallerine katıldığımız, vergimizi ödediğimiz, çalışıp para kazandığımız bu topraktan bir azınlık milliyeti olarak isteyeceğimiz bir takım insancıl haklarımız vardır. Yalnız alınmak istenilen ‘’kültürel özerklik’’ dağınık coğrafi yerleşim nedeniyle, ana sorun olan doğal asimilasyonu ve ‘’yok oluş’’u önlemez sadece geciktirir. Bu geciktirmede kitlelerin ‘’Neden yok olmamak gereklidir?’’ sorusunu cevaplandırmak şarttır.

Kuşkusuz ilerici, demokrat isteklerimiz konusunda ayrı amaçların ortak eylem birliği gerekli İse yapılacaktır. Yalnız, toplumumuzun sosyo-ekonomik koşullarından ve tarihsel nedenlerinden ileri gelen toplumsal yapısını göz önünde bulundurmak gereklidir. Başka toplumlar için geçerli olan yöntemler, fikirler, sloganlar bizim için geçerli olmadığı gibi, doğan tepkiyle ters bir sonuç da verebilir.

Türk solunun Çerkeslere yaklaşımının da tartışılması gereklidir. Bu konu bizim olduğu kadar onlar için de açık değildir. Çerkesler çoğunlukta Türkiye’nin en gerici, ırkçı, söven kesimi olarak görülmektedir. Sol hareket içindeki Çerkes aydınları, sağ harekette olduğu gibi hiçbir zaman kendilerini gerçek benlikleriyle göstermemişlerdir. Bu durum Çerkes toplumunun yeterince tanınmamasına veya yanlış tanınmasına neden olmuştur. Asgaride oluşturulacak olan demokratik bir diyalogla Türkiye’nin ilerici demokratik kesimine, Çerkeslerin ulusal sorunları ve çözüm yolları anlatılabilinir.

DÖNÜŞ

5) Anavatan-muhaceret kesimlerini bir bütün olarak kabul eden ve ‘’yok oluş’’un tek kurtuluş yolunu anavatana dönüşte bulan bu görüş sağ ve sol yelpazede en çok eleştirilen bir görüştür. Bu görüşün savunucularına göre anavatan çoğunluktaki muhaceret kesiminden ayrılamaz. Bir milyona yakın Çerkes anavatanda diliyle gelenek ve görenekleriyle yaşantılarını federatif cumhuriyetlerde sürdürmektedirler. Sosyalist bir ekonomik sistemde kendi dilleriyle okuma yazma, gazete, dergi, kitap çıkartma, radyo ve Tv. de program yapma olanakları vardır. Kendi insanları arasında kendine özgü geleneklerini yaşatmaktadırlar.

Geleneklerdeki değişme orada da vardır. Fakat toplum kendi geleneklerini kendi toprağında, kendi insanları arasında kendince yorumlamaktadır. Anavatanın bugünkü yapısı muhaceret kesiminin asgari müşterek ihtiyaçlarını karşılayabilir. Gerçi geriye dönüş bir sınıf sorunundan ayrı düşünülemez. Ekonomik çıkarları gereği bir kesim, dönüşe kesin karşı çıkabilir. Zaten onlar için  ‘’Çerkes kalmak veya kalmamak’’ sorun değildir. Ekonomik sıkıntılar içindeki geniş halk kitleleri ‘’yok oluş’’a bir çare olarak geri dönüp kendi insanları arasında yaşamak isteği duyabilirler. Gerçi tarihsel nedenlerle anavatan ve siyasal rejimine karşı başkalarının çıkarları doğrultusunda şartlandırılmışlardır. Bu şartlanma ancak anavatan-muhaceret ilişkisinin geniş boyutlara ulaştırılması, geliş gidişlerin arttırılması ve bir kültür alışverişiyle ortadan kaldırılabilinir.

Anavatana dönüşle artırılacak nüfus yoğunluğuyla birlikte kendi toprağımızda, kendi insanlarımızla beraber ‘’kendi kaderini kendisi çizen’’ bir toplum olma isteğimiz mevcut siyasal rejime ters düşmediği gibi bloksuz ülkelerce de desteklenebilir.  Ama anavatandaki mevcut rejime görünüşte ters düşecek her hareket bizi ilişki kopukluğuna ve yalnızlığa sürükleyebilir.

Bu konudaki engellerimiz şunlardır:
1) Anavatan-muhaceret ikilisinin ayrı sistemlerde bulunuşu
2) Muhaceret kesiminin sağ fanatik güçlerce şartlandırılması.
3) Sağ ve sol siyasal hareketlerdeki aydınlarımızın sorunlara yaklaşımındaki terslik.
4) Tarihimizin ve sosyal yapımızın yeterince tanınmaması.

Bu görüştekilerin fikirlerini toparlayacak olursak:
a)
Muhaceret kesimi yabancılaşma ve yabancılaştırma süreci nedenleriyle sürekli olarak azalmaktadır ve azalmaya devam edecektir.
b)
Kendi diliyle okuyup yazma, gazete, dergi, kitap çıkartma gibi kültürel hakların elde edilmesi, mevcut somut şartlarda doğal asimilasyonu ortadan kaldırmaz. Bu hakkın alınması şarttır ama yeterli değildir. Kitlelerin ‘’neden yok olmamalıyız’’ so­rusunun ancak anavatan hedef gösterilerek cevaplandırılması gereklidir.
c)
Anavatan-muhaceret ilişkisini kolaylaştırıcı her türlü yumuşama politikası desteklenmelidir.
d)
Anavatana dönüş hareketinde, içinde yaşadığımız ülkeler ile S.S.C.B. arasında oluşturulacak anlaşmalar  ‘’Kendi Kaderini Tayin Hakkı’’nı kolaylaştırabildiği gibi zorlaştırabilir de. Kendilerinin siyasi çıkarları için her iki kesimi dengeleyebilirler. Örneğin 1921 yılında Türkiye üzerinde emelleri olan Gürcü ve Ermeni komitelerin çalışmalarına izin vermeyecek, Türkiye de,  Sovyetler Birliği arazisi üzerinde emelleri olan örgütleri yasaklayacaktır. Gerçekten aynı tarihlerde İstanbul’da Çerkes Teavün Cemiyeti ve Özel Örnek Okulu kapatılır,  yöneticileri tutuklanır. Gerçi geçmişin tarihsel koşulları bugün değişmiştir ve muhaceret Çerkesleri de hiçbir zaman çağdışı bir fetih peşinde değildirler. Ama yukarıda belirtilen konuda her zaman uyanık olunmalıdır.

Anavatan-muhaceret ikilisini bir bütün olarak gören, ‘’yok oluş’’a çareyi anavatana dönüşte ve kendi toprağında kendi insanları arasında kendi kaderini kendisi çizen bir toplum olmada gören, yukarıdaki görüşlerin pratike indirgenmesi oldukça güçtür. Fakat olanaksız değildir. Öncelikle Muhaceret-anavatan ikilisindeki ilişkileri engelleyen her türlü politik, yasal, ekonomik, sosyal engeller indirilmeye çalışılmalıdır. Belki bunlardan daha önemlisi muhacerette Çerkes olarak (dili, gelenekleri, yaşam tarzıyla) ayakta kalmak isteniyor mu istenmiyor mu konusunda karar verilmelidir.

Buraya kadar, milli sorun konusundaki görüşleri ele alıp kendimizce eleştirip, zaman zaman da fikirlerimizi belirtmeye çalıştık. Kuşkusuz gerek görüşlerde gerek eleştirilerde eksikliklerimiz vardır. Umudumuz Çerkeslerin ‘’yok oluş’’a çare olarak bir arayış içerisinde bulunmaları ve çağımıza uygun bir tezde karar kılmalarıdır.

SONUÇ

Milli soruna çözüm yolu olarak gösterilen birinci ve üçüncü seçenekler muhacerette ‘’yok oluş’’ diye bir sorunu kabul etmemekte; ikinci, dördüncü ve beşinci görüşler ise böyle bir sorunu kabul etmekle beraber neden-sonuç ilişkisini ayrı ayrı ele almaktadırlar. Dördüncü görüş ‘’yok oluş’’ sorununa çözüm yolunu muharecette kurulacak halk iktidarında alınacak kültürel haklarda görmektedir. Beşinci görüş ise bu hakların alınmasının şart fakat yeterli olmadığını ileri sürerek nihai çözüm yolu olarak anavatana geri dönüşü görmektedir. ‘’yok oluş’’u bir sorun kabul eden üç görüş arasında ortak amaç ve hedefler çizilebilir.

Kanımca bu ortak amaç ve hedefler şunlar olabilir:
1) Anavatan-muhaceret ikilisi ayrılmaz bir bütündür.
2) Anavatan-muhaceret ilişkisini kolaylaştırıcı, geliştirici her türlü yumuşama politikası desteklenmelidir.
3) Muhaceret-anavatan ikilisi her türlü rejim tartışmalarının üstünde ele alınmalıdır.
4) Muhacerette dilin, kültürün geliştirilmesini engelleyen güçlere karşı, en doğal insancıl haklarımızı kabul eden güçlerle işbirliği yapılmalıdır.
5) Yabancılaştırma ve doğal asimilasyon sonucu oluşan kendi özüne yabancılaşma süreçleri, ‘’yok oluş’’ nedeni olarak birlikte ele alınmalıdır. 6) Anavatanın sosyo-ekonomik yapısı bütün yönleri ile tanınmalı ve tanıtılmalıdır.
7) Anavatan ile ilişkimizi engelleyici, siyasi amaçlı, her türlü girişime şiddetle karşı konulmalıdır.
8) Muhacerette olduğu gibi anavatanda da her türlü yabancılaştırma, kendine benzetme amaçlı gizli veya açık girişimlere karşı konulmalıdır.
9) Kendi toprağında kendi kaderini kendisinin çizmesini amaçlayan bütün anti-emperyalist ulusal hareketler desteklenmelidir.
10) Anavatanla bütünleşme hareketi önce kültürel alanda oluşturulmalıdır. 11) Ulusumuzun kendi toprağında kendi kaderini kendisinin çizmesi çağdışı bir fetih isteği değildir. İstenilen, mevcut yapıda bir Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Birliği olabilir. Bu cumhuriyetler en az diğerleri gibi bağımsız hareket edebilmelidir.
12) Muhacerette ulusal benliğimizi korumaya çalışırken, birlik ve beraberliği bozucu, güçleri parçalayıcı, iç ve dış bölücü güçlere karşı eylem birliği yapılmalıdır.

Yukarıda sıraladığımız hedeflere ulaşmak için, muhacerette Çerkes olarak kalmak ve kendi toprağında kişilik sahibi bir ulus olmak isteğindeki tüm Kuzey Kafkasyalı halkın, her türlü siyasi tartışmaların üstünde, birlikte olmaları gereklidir ve şu unutulmamalıdır ki, Çerkesler birlik ve beraberlik içerisinde olmadıkları sürece hangi siyasi rejim olursa olsun ezilmeye mahkumdurlar.

Ortak hedeflere doğru birlik içerisinde ileri…

Kaynaklar:
1) Yamçı, Sosyo-kültürel dergi, Nisan 1976, s. 6.
2) Yamçı, Sosyo-kültürel dergi, Nisan 1976, s. 6.
3) Toplumsal Değişme, Emre Kongar, Bilgi Yay. s. 225-227, 1973 – Ankara.