ÇERKESLER

Kurtulus-Online.com

Çok ulusluluk, çok milliyetlilik halk gerçeğimizin bir parçası. Farklı tarihsel geçmişlerimiz, farklı ulusal kimliklerimiz olsa da bugün ortak bir kaderi paylaşıyoruz. Esasında başkalarının belirlediği bir kader bu. Başkaları bu kaderi belirlemeye devam edebilmek için, bizim farklı ulus ve milliyetler olarak kendi kaderimizi elimize almamızı engellemek için, bizi birbirimize yabancılaştırıyorlar. Yabancılaşma öyle ki, 70 milyonun bir kısmı birlikte yaşadığı ulus ve milliyetlerden habersiz hale geliyor. Gayri ihtiyari yok sayıyor onları.

Hayır varlar. Az ya da çok ama varlar.

Kimliklerini çok ya da az koruyabilmişler belki ama, varlar.

Halk gerçeğimizi tanımak, halka kendi gerçeğini tanıtmak, bunları tanımak ve tanıtmaktır. İşte bunun için “Halk Gerçeğimiz”de ara ara çeşitli ulus ve milliyetlere ilişkin kısa bilgiler sunmaya çalışacağız. Bu hafta sütunumuzda Çerkesler var.

Kimdir Çerkesler? Bu halkın tarihini anlatan bir kitapta şöyle deniyor:

“Çerkes, Karadeniz’den Hazar Denizine kadar olan Kuzey Kafkasya topraklarında yaşayan halkların ortak adıdır.” (H. Ersoy- A. Kamacı, Çerkes Tarihi, s. 16)

İlginçtir, aslında bu tanımlanan bölgelerde yaşayan halklardan hiçbiri kendine “Çerkes” adını vermiyor. Çerkes daha çok Kuzey Kafkasya halklarına onların dışındakilerin verdiği isim durumunda. Ancak zaman içerisinde çeşitli Çerkes topluluklar bu adı da benimsemişler. Örneğin ülkemizde Kuzey Kafkasya kökenli halk kesimleri kendine çoğunlukla Çerkes demektedir.

Çerkes grubunu oluşturan halklar kendi içlerinde Adige, Abaza, Çeçen, Lezgi, Karaçay, Balkarlar gibi çeşitli adlar alırlar. Çerkes halkı içinde hem Müslüman, hem Hıristiyan kesimler vardır. Ülkemizdeki Çerkesler çoğunlukla Müslüman kesimdendir. Ancak ortak dilleri, kültürleri, din farklılığından daha önde gelir. Çerkes gelenekleri dini geleneklerden ağır basar.

Pek çok halk gibi Çerkesler de tarih boyunca savaşlar, sürgünler, yer değişiklikleri yaşamışlardır. Çerkeslerin en büyük göçleri Balkanlar, Anadolu ve Arabistan’dadır. Anadolu’daki Çerkeslerin önemli bir kısmı 1880’lerde Balkanlardan zorunlu göçe tabi tutulup gelenlerdir. Esasında göç Kuzey Kafkasya’nın Ruslar tarafından ele geçirildiği 1860’lardan başlar. Ve yüz binlerce Çerkes Osmanlı topraklarına gelir. Çerkeslerin Anadolu topraklarındaki ilk örgütlenmesi 1908 yılında kurulmuştur. “Çerkes Teavün Cemiyeti” adlı bu kuruluş İstanbul’da Çerkesce eğitim yapan bir okul açmış, bir de Adigece bir gazete çıkarmıştır.

Çerkesler Kurtuluş Savaşında da aktif biçimde yer alırlar. Hüseyin Rauf Orbay’dan Çerkes Ethem’e kadar Kurtuluş Savaşı’nın Kafkas kökenli pek çok önde gelen siması vardır. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’nin yöneticileri içinde Çerkesler vardır. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nın “Türk, Kürt, Laz, Çerkes tüm anasır-ı İslamiyet’in ortak savaşı” olduğunu belirtirken bu gerçeği de teslim eder.

Ama Cumhuriyetin ilanından sonra bu gerçek ters yüz edilmeye başlanır. Artık diğer uluslardan, milliyetlerden halkların yok sayılması zamanıdır. “Ne Mutlu Türküm Diyene” zamanıdır.

1934 Soyadı kanunu ile Çerkeslerin geleneksel aile adlarını soyadı olarak kullanmaları yasaklanmıştır. Çerkesce köy adları değiştirilmiş, “Türkçeleştirilmiştir”.

1965 sayımına göre Türkiye’de Çerkesce, Abhazca konuştuğunu belirten yaklaşık 130 bin kişi var. Ancak ’75’li ve ’80’li yıllarda yapılan çeşitli araştırmalarda tüm Türkiye genelinde yaşayan Çerkeslerin sayısının yaklaşık bir milyon olduğu belirtilmektedir. (Bkz. P.A.ANDREWS, Türkiye’de Etnik Gruplar, s. 237)

Türkiye’de çeşitli anketlere göre 900 kadar Çerkes köyü vardır. Ancak yıl yıl bu köylerin sayısı azalıp nüfusları küçülmektedir. Çünkü asimilasyon süreci çok çeşitli boyutlarıyla işlemeye devam etmektedir. Belki yüze yakın da Kafkas Kültür Derneği ya da benzeri adlar altında kurulmuş örgütlenmeler vardır. Ama gerçekte bu derneklerin pek çoğu ne ulusal bir kimlik savaşı vermekte, ne de halk geleneklerinin, kültürünün korunması için çaba göstermektedir. En olumluları, en genel anlamda bir dayanışma, “hemşehrilik” örgütlenmeleridir.

Ortadoğu’da Çerkeslerin yoğun olarak bulunduğu üç ülke vardır; Türkiye, Suriye ve Ürdün. Her üçünde de Çerkeslerin kendi dillerinde öğrenim görme, yayın yapma olanakları yoktur. Bu kiminde açık yasaklarla sağlanmıştır, kiminde de asimilasyon ve örtülü baskılarla. (Burada hemen Ortadoğu’daki Çerkeslerin durumuna ilişkin İsrail’deki birkaç Çerkes köyünde Adige dilinde eğitim veren okul bulunduğunu, ayrıca Kavkaz adlı bir Adige dergi çıkardıklarını belirtebiliriz.)

Kültür ve sosyal yaşam açısından da zengin bir halktır Çerkesler. Zenginlikleri tarih boyunca Doğu’dan Batı’ya pek çok yere göç etmiş, farklı ulusların kültürlerini de kendi kültürlerine katmış olmalarından kaynaklanır. Fakat Çerkeslerin asıl kültürü toprağa bağlı bir kültürdür. Kendi kendine yeten, yetmesi gereken bir yaşam kültürü oluşmuştur Çerkeslerde. Bu yüzdendir ki eski Çerkesler, mesela hem bir çiftçi, hem bir marangoz, hem demircidirler.

Yiğitlik, kahramanlık, insanlık erdemlerinin de özel bir yeri vardır Çerkes kültüründe. Bir Çerkes atasözünde “En değerli mal insanlıktır” denir. “Bu yaşam şeklinde güçlü olan değer yargısı nam’dır. Kişi burada iki yolun ağzındadır; isim ve şeref. Şerefsizlik ölüm demektir. Çerkes mantığında en değerli şey, sahip olunan iyi bir isimdir.”

Feodal yapıda yaşın, tecrübenin, aşiret ileri gelenlerinin toplumsal yaşamda belli bir yeri vardır. Ve bu, bugüne kadar çeşitli biçimlerde gelmiştir. Çerkes topluluklarında “Halk arasındaki anlaşmazlıklar yaşlı bir yönetici; aileler ve köyler arasındaki anlaşmazlıklar ise Cemaat adı verilen köy meclislerince çözümlenip karara bağlanırdı.”

Konukseverlik Çerkeslerde de özel bir haslet. Aslında incelendiğinde görülür ki, tüm halklar doğal nitelikleri içinde konukseverdir, yardımlaşmacıdır. Sorun bir yandan kapitalizmin yarattığı ekonomik koşulların, bir yandan burjuvazinin yoz kültürünün bu özelliği yok etmesindedir. Bakalım mesela Çerkeslere; “Normal odalar tek ampulle, konuk odaları ise üç-dört ampulle aydınlatılır. Konuk odasındaki tüm eşyalar konukların kullanımına ayrılmıştır, günlük yaşamda kullanılmazlar.” Son derece güzel bir gelenek ve anlayış. Ama günümüzde ne kadar geçerli olduğu, olabildiği tartışmalıdır.

Çocuk yetiştirme önemli ve “saygın” bir iştir Çerkeslerde. Bir Abhaz atasözünde “çocuk iyi yetişirse, hem ailesinin hem toplumun çocuğudur; ama kötü yetişirse yalnızca ailesinin çocuğudur” denir.

Hemen her halk gibi güzel gelenekleri var Çerkeslerin de. Tarihlerinde isyanlar, zulme karşı direnişler var. Anadolu’da dağılmışlar, anayurtlarından kopmuşlar. Bu onları halkın mücadelesinden de belli ölçülerde koparmış. 1980’lerde, ’90’larda Kuzey Kafkasya’daki gelişmeler, halkımızın bu kesimine faşistlerin milliyetçilik temelinde yönelimini beraberinde getirmiş. Ama hala o güzel geleneklerini, mücadeleci yanlarını Anadolu topraklarında yaşayan tüm halkların ortak mücadelesine taşıyanlar da var. Recai Dinceller, Avni Turanlar, Ümit Doğan Gönüller, Yusuf Bağlar, İsmet Erdoğanlar gibi Çerkes milliyetinden Cephe saflarında savaşa giren, bu savaşta komutanlık ve şehitlik rütbesine ulaşan yiğitler, kahramanlar var. Çünkü Anadolu topraklarında yaşayan Çerkeslerin de, bu düzenden sorulacak hesapları var; bir milliyet olarak ulusal haklarına, halk olarak özgürlüğe ihtiyaçları var.