ÇERKESLER BARBAR MIDIR?

Kuban Paul Seauhmann
09.01.2004

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde Barbar sözcüğü şöyle tanımlanıyor: Uygarlaşmamış kavim ya da topluluk; kaba saba, ilkel.

Şimdi buradan yola çıkarak kendimize bir bakalım. Biz aslında barbar bir toplum muyduk? Yoksa önce uygardık da sonradan mı barbarlaştık?

Uygarlığın ölçüsünü koyalım isterseniz. En basit anlatımıyla çevresiyle iyi ilişkiler kurabilen, barışçı, gelişmeye açık; her alanda üretim yapabilen, kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmayan toplum ya da kişi davranışı.

İşin iki boyutu var; birinci kendi aramızdaki ilişkiler, ikincisi; başka toplumlarla ilişkiler.

Şundan emin olabilirsiniz. Her Çerkes başka toplumlarla ilişkide 10 üzerinden 10 puan alacak uygarlıktadır.  Peki aynı şeyi kendi aramızdaki ilişkiler için söyleyebilir misiniz? Görünüşte evet.

Bunun en güzel örneklerini yakın çevrenizde görebilirsiniz. Yaşadığı ülkeyi göklere çıkaran bir kardeşimiz kendi ülkesini yerin dibine sokmakta hiçbir sakınca görmez. Olaylara hep yaşadığı ülkenin politikasıyla bakar. Yani oturup; “ben bir bireyim ve benim bağlı olduğum kültür bu, sorunlara bu açıdan bakmalıyım” demez. İşte en güzel örneği Çeçenya’daki savaş ve onun maduru Çeçen göçmenlere yaklaşım biçimi.

Çeçenya üzerine yapılan yorumların lütfen özüne bir inin. O zaman göreceksiniz hangi pencereden bakıldığını. Emin olunuz bu insanların Çeçenya’daki halk ve Türkiye’ye gelmiş Çeçenler umurunda değil. Bakmayın siz bağıra bağıra konuşmalarına. Gece mezarlığın yanından geçerken ıslık çalan adam psikolojisiyle yapıyorlar bunu.

Dikkatinizi çekmiştir. Bu insanlar hiçbir zaman kısa ve net olarak Kuzey Kafkasya’daki olayları değerlendirmezler. Bu topraklarda nasıl bir sistem önerdikleri tam olarak bilinmez. Politikaları hiçbir zaman net olmamıştır. Binlerce satır yazı yazarlar ama tümünden bir ana düşünce çıkaramazsınız. Politikada buna demagoji deniliyor.

Vatan için yapılan tüm çalışmalar bu insanları saldırganlaştırıyor. Çünkü, yaşadığı topluma gösterdiği saygıyı kendi toplumuna gösteremeyecek kadar barbarlaşmış oluyor. Yani işi çığırından çıkarıyor.

Bu perspektiften baktığınızda önünüze iki seçenek çıkıyor. Birincisi; her koşulda savaş, ikincisi; her koşulda barış.

Birinci seçenek artık günümüzde çok kolay seçilebilecek bir yol değil. Buna ne insan olarak gücümüz yetebilir ne de ekonomimiz. Herhangi bir ülkeyle savaşabilmenizin en önemli iki unsuru. Hele bizim gibi  stratejik konumu riskli bir ülke için (bütün Kuzey Kafkasya) çok daha zor.

İkinci seçenek daha akılcı görünüyor. Yani; cumhuriyetlerimizde ilk olarak eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve çağımız iletişim ağının hızla kurulması gerekiyor. Bu iki unsuru yerine getirebilmenin yolu da uygar insan olmaktan geçiyor. Tüm Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin hızla bu kulvara girmesi ve yoluna öyle devam etmesi gerekir.

Pekiyi, Türkiye ve diğer ülkelerde yaşayan büyük çoğunluğun durumu ne olacak? Zor bir soru. Ancak değerlendirmelerimizi kendi içimizde yaparsak zorluk aşılabilir. Kabul etmemiz gerek ki, hala Türkiye’de savaş çığlıkları atan insanlarımız var. Özellikle gençlerimizin akıl yerine duygularına yönelerek hamaset yaparak Kuzey Kafkasya’da gelişen olayları belli bir politik çizginin üstüne oturtmaya çalışıyorlar. Burada da Rusya’ya yüklenmek çok kolay bir yol olarak kullanılıyor. Oysa durum bu denli basit değil. Eğer güçlü olup ayaklarınızın üzerinde duramıyorsanız her yönden gelen rüzgar sizi bir tarafa atacaktır. Öyle; şehit, kahraman, bayrak, vatan gibi kavramlar sizi ayakta tutamaz. Nitekim tutamıyor da.

Ayakta durmanın koşulu belli. Önce kendimize sahip çıkacaksınız.

Yalnız kendimize.

Anavatan için her yapılan çalışmaya “ya Allah” deyip saldırmayacaksınız. Biri bir tuğla koymuşsa siz üç tuğla koyacaksınız. Gençleri hamasetten uzak tutacaksınız. Vurmayla kırmayla, şehit olmayla hiçbir yere varılamayacağını onlara öğreteceksiniz.

Sözün kısası daha çok çalışacaksınız. Bu işin başka hiçbir yolu yok.  İşte o zaman barbarlıkla çağdaşlık arasındaki farkı yakalayabilirsiniz.

Vurup kırarak bir şey sahibi olan kişi ya da toplumlar barbardır. Çalışarak taş üstüne taş koyarak; üreten, kendini geliştiren kişi ya da toplumlar uygardır.

Bu nedenle dünya üzerinde barbar olarak anılan ülkelerin geçmişine bakınız; altından istilacı, göçebe toplulukları çıkar. Ne yapar bu barbarlar? Kurarlar çadırlarını, yerler içerler. Üretime yönelik hiçbir çalışma yapmazlar. Sonra? Sonrası, orada yiyecek içecek bittiğinde, yiyecek içecek üretmiş bir toplumun başına musallat olurlar. Onları yok edip, ürettiklerine el koyarak yaşamlarına devam ederler ve bu yaşam biçimleri böyle sürüp gider. Ne zamana kadar?

2000’li yıllarda artık barbar yaşamanın hiçbir zemini yok. Eğer uygar olmazsanız, çağa ayak uydurmazsanız barbarlığınız size hiçbir yarar getirmez. Yalnız ‘kullanılan’ insan olursunuz. Ölürsünüz size şehit derler ama özüne baktığınızda vatan toprakları için akıtmanız gerekenin kan değil akıl olduğunu görürsünüz.  Ancak toprağın altında olduğunuz için artık fırsat geçmiştir.

Çevrenizde savaş çığlıkları atan varsa uzak durunuz. Çünkü kendi kullanıldığı gibi sizin de kullanılmanızı istiyordur.

Çevrenizde sizin eğitiminiz için bağıranlar varsa koşun hemen onun yanında yer alın. Çünkü vatana ancak böyle hizmet edebilirsiniz.

SonSöz
Çerkes, yolculuk yaparken çöpü yola atmayıp arabasında tutandır. (Kuban)