ÇOK MU ZENGİNDİ?

YEMUZ Nevzat Tarakçı
08.06.2008

  • Cenaze namazı nerde kılınacak?
  • Ulu Cami’de.
  • Sabırlı, hoşgörülü bir insandı. Daha geçen hafta birlikteydik, ne güzel muhabbet etmiştik, aniden ayrıldı aramızdan. Allah rahmet eylesin,
  • Ben de çok severdim, hoş sohbet, uyumlu, cömert bir insandı. Toplumuyla iç içeydi, cemiyet adamıydı.

Kalabalık cemaat, öğle namazını kılmış, cenaze namazı için caminin geniş avlusunda saf tutuyordu.

Alışılmıştan çok daha kalabalıktı Maraş Ulu camiinin avlusu. Uzun süredir görüşemeyen pek çok kişi göz göze geliyor, vücut diliyle de olsa, “ Hepimizin sonu bu işte, ne ekersen onu biçiyorsun, kalp kırmaya değer bu hayat, hayatı anlamlı ve doğru yaşamak lazım!” diyordu adeta.

Nihayet son görev yerine getirilmiş, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusu sorulmuş, haklar helal edilmiş, namaz kılınmıştı.

İstikamet kabristandı.

Kısa bir yolculuktan sonra kabristandayız.

Hafifçe esen rüzgâr, taze toprak kokusuyla çam kokusunu yüklenmiş, huşu içerisinde Kur’an dinleyen kalabalığın yüzünü okşuyor, ötelerle bağlantı kuran bu insanların gönlüne fanilik mesajını üflüyordu. 

Kısa süren bu fasıl da bitmişti. Kalabalık, dünyanın geçiciliği, kalıcı olanın sadece iyi ilişkiler ve güzellikler olduğu, hakikatini iyice anlamış görüntüsüyle oldukça sessiz ve sakin bir halde “serin selvilerin mekânı”nı boşaltıyordu?

Kısa sürede kabristanın çıkış kapısının önü oldukça kalabalıklaştı.

Yoldan geçen orta yaşlı temiz giyimli, mülayim görünüşlü birinin, meraklı ifadelerle kalabalığı yararak bize doğru yaklaştığını hissettim.

Tanımadığımız, cenazeyle bir ilgisinin olmadığını sandığımız bu şahsın belli ki bir sorusu vardı.

Bize doğru bakarak, sıcak bir ses tonuyla:

  • Arkadaşlar, bu kimin cenazesi, çok zengin biri miydi, kimdi bu rahmetlik?
  • …..

Bakıştık, tuhaf bir soruydu bu!

Hemen yanımızda duran, sakinliği, esprisi ve kendine has üslubuyla toplumun yediden yetmiş yediye herkesin çok sevdiği, Çerkeslerin “Minibüsçü Rauf ağabeyi” benden hızlı davranarak, meraklı şahsın kulağına:

  • Hayır, bu rahmetlik, öyle zengin filan değildi, emekli, kendi yağıyla kavrulan biriydi. Hayırdır, niye merak ettiniz ki?
  • Nasıl merak etmem, bu ne kalabalık kardeşim böyle? Ancak çok zenginlerin cenazesi olur böyle. Baksana şu arabalara, şu insan seline… Haksız mıyım?

Kelimeler tükenmişti. İlginç bir tespit vardı ortada.

Yanlış da değildi hani! 

  • Bu rahmetlik Çerkes’ti. Çerkes cenazesi olmasındandır herhalde bu kalabalık.
  • İnanamıyorum, ben ilk defa görüyorum Çerkes cenazesi. Çevre illerden de mi geldiler? Maraş’ta bu kadar Çerkes var mı ki?

Program henüz bitmemişti, sadece programın mekânı değişiyordu. 

  • Arkadaş, sizi tanımıyorum fakat samimi güzel bir insana benziyorsunuz. Vaktiniz varsa ve arzu ederseniz buyurun bizimle gelin. Buradan taziye evine gideceğiz. Programın geri kalan kısmını birlikte görelim. Bir yarım saat kadar daha sürer.
  • Neden olmasın, sevinirim. Ben çok meraklıyım, hayranım bu tür güzelliklere.

Rahmetlinin evine geldiğimizde geniş avluda dizilen sandalyeler ve grupların taziye seremonisi hazırlığı dikkate değerdi.  

Her şey o kadar düzenliydi ki, adeta defalarca provası yapılmış gibiydi. Çevrenin alışkın olduğu törenlerden oldukça farklıydı bu. Geniş alan, insan seliyle dolmuştu. Bu kadar kalabalığa rağmen ne bir izdiham, ne en ufak bir karışıklık…

Bu düzene,

Bu kurallar zincirine,

Ölüye duyulan bu saygıya,

Bu asalet ve vakara,

Sadece meraklı kardeşimiz değil, apartman sakinleri,

Çevre bloklardan olayı izleyenler,

Taziye için gelen milletvekilleri,

Şehrin yönetici ve ileri gelenleri de aynı duyguları paylaşacak: “Bunlar ne güzel insanlar, geleneklerini ne kadar anlamlı yaşıyorlar, bu uyumlu güzel toplumla birlikte olmakta yarar var!” diyecekti. 

Program boyunca, Kafkas geleneğinin özünde, yani xhabze kurallarında bulunmayan kucaklaşma ve el sıkışmanın olmayışı dikkatlerden kaçmamıştı.

Geniş avluda, ilgili thamadelerin ve cenaze sahiplerinin bir sıra halinde dizilişi, asla münferit olarak değil, gruplar halinde ve thamadenin yönetiminde sıraya geçilerek usulüne göre yapılan taziye bildirimleri görülmeye değerdi.

Taziye anında, cenazenin birinci derce yakınlarının ellerini diğer katılımcılar gibi kaldırmayışları, merhuma yakınlık derecesini bildirmesi adına kayda değer bir davranıştı.

Nerden bakarsanız bakın,  bu törenin her karesinde ciddi bir toplumsallık, harika bir uyum, kökleri mazide mükemmel bir sosyallik hâkim.

Tam sessizliğin hâkim olduğu bir anda, en öndeki sıradan, grup thamadesinin sol ayağıyla bir adım öne çıkarak, uluslar arası bir protokol ciddiyetinde başsağlığı dilemesi, bir başka güzellikti.

  • Ben, çok az tanımakla birlikte, oldum olası Çerkeslere büyük bir hayranlık duymuşumdur. Nedenini iyi bilmiyorum ama bu toplum, tavırlarıyla, birliktelik şuuruyla bana hep güven vermiştir.

Her gördüğümde sağlam duruş sergilemişlerdir. 

Bugün bana inanılmaz güzel bir gün yaşattınız. Sizleri kutluyorum.

Dünyada bu kadar güzel kurallarla bu kadar olgun tavırlarla, bu kadar düzenli bir cenaze töreninin varlığına inanmak imkânsız.

Hepiniz sağ olun. Gözlerime inanamıyorum. Bugüne kadar sadece Çerkes tavuğuyla çok az tanıdığım bu toplumu, gerçek boyutuyla tanıdım.

Çok mutluyum. Kısmet olursa sizlerle hep görüşmek isterim. 

Ruhun şad olsun İrfan ağabey, daha dün dernekte sohbet etmiş, güzel şeylerden bahsetmiştik. Yine ağırbaşlı, yine hoş sohbettin. Ne yazık ki şimdi aramızda değilsin. 

Seni çok seviyoruz, seni unutmayacağız!

Sen, toplumunu sevdin, hep onunla oldun.

İşte, şimdi toplumun seninle!