YEMUZ Nevzat Tarakçı
02.07.2013
Geleceğimiz, gençliğimizle savrulurken, ilgisiz tavrımız, gayrı samimi perişan halimizle şaşkın bir haldeyiz.
Oysa ilgisizliğin pençesinde kıvranan gençlerimizin hali, bir kıymık gibi batmalıydı yüreğimize.
Dilsiz, kimliğinden habersiz, isteksiz, yörüngesiz gençler içimizi kanatmalıydı.
Bu nahoş tablo karşısında kalbimiz sıkışmalı, nefesimiz daralmalı, uykumuz kaçmalıydı.
Genç Nart’lara, güzel Setenay’lara güvenmiyoruz, onlara fikirlerini soramıyor, onlara örnek olamıyoruz.
“Gençler hep dinlesin, hep itaat etsin!” istiyoruz.
Gençler konuşmaya yeltenirse “Yemuk!” diyoruz.
Eğer dernekte program varsa, festival yapılacaksa, salonda misafir ağırlanacaksa, “Gel!” diyoruz.
Gel bak sandalye taşınacak, gel bak tabak hazırlanacak, çay ikram edilecek sonra da buralar düzenlenecek, temizlenecek… Hadi gel sensiz olmaz diyoruz.
Ama kararlar alınırken, gelecek programlanırken “ Senin yaşın müsait değil sen sus!” diyoruz.
Daha da ileri gidiyor, gençler, ilgisiz, gençlik bilinçsiz, bunlar dilini, tarihini, bilmiyor, diyoruz.
Diyoruz, tavrımızla diyoruz, duruşumuza, eylemlerimizle sergiliyoruz.
Bilmem ki gençliğe ne verdik ki ne istiyoruz.
Acıdır, güvenmediğimiz, eğitemediğimiz, örnek olamadığımız gençler, yorgun, kırgın, ümitsiz bir halde.
Biz büyüklerse cenaze alanlarında, düğün salonlarında mucize bekliyoruz.
Evet, bu acı tabloyu birlikte seyrediyor, bu feryadı birlikte dinliyoruz ama ne yazık ki gerçeği görüp, gereğini yapamıyoruz.
HEP KAHIR, HEP KAHIR
Merak ediyorum, kaçımız gençlere kapımızla birlikte yüreğimizi açtık da karşılık bulamadık?
Söyleyin hadi ne zaman gençlere inandık, onlara ne zaman yetki ve sorumluluk verdik de pişman olduk?
Olur mu bizimkisi hep kahır, hep sitem.
Efendim gençler duyarsız, yeni nesil isteksiz.
Efendim, gençler “xabze” yi bilmiyor, diliyle, kültürüyle, kimliğiyle barışık yetişmiyor.
Yapmayın Allah aşkına, ne verdik ki ne istiyoruz?
Kültür iletişiminde gençlere ne kadar model olabildik?
Kimliği ve kültürüyle barışık bir gençlik için ne zaman yüreklerimizi ortaya koyduk, ne zaman birikimimizi kullandık?
Ne zaman sabrımızı zorladık, kaç gece uykusuz kaldık?
Biz çok acı ama gençlerin saçına, sakalına, eteğine takıldık ve diyalogu kopardık.
Bize düşen; çok söylemek yerine, sabırla, samimiyetle çok iyi model olmak, gençlerin çığlığına kulak vererek onların kalplerindeki feryadı daha derinden hissetmek olmalı.
Aksi takdirde yeni nesil, “kâfe” fon müziği eşliğinde hayatın çözümsüzlük girdabında boğulurken büyükler de kültür meşalemizi tutuşturacak güzel gençlerin özlemiyle kahrolup gidecektir.
Biz, ne yazık ki her toplantıda bilgi ve birikimimizle övünüyor, Kafkasya’yı kurtarıyor ama ilgisizlik ve ümitsizlik girdabında nefesi daralan yüreği parçalanan öz evlatlarımız için fazlaca bir şey yapamıyoruz.
Ne acı ki bu konuda en duyarlımız bile, “biraz realite, biraz hayal, yarı mektep, yarı medrese, yarı his, yarı mantık yamaçlarında” yürüyor ve gönül eğlendiriyor.
Ruhu ve zihni aydın, diliyle, kimliğiyle barışık, kültürü omuzlarında bayraklaştıracak dinamik bir nesil için, Allah aşkına söyleyin bu güne kadar dert yanmanın ötesinde dişe dokunur ne yapabildik?
GELECEĞİMİZ GENÇLİĞİMİZLE SAVRULUYOR
Bu işin asla şakası yok!
Yok oluşun ayak sesleri geliyor, zaman hızla tükeniyor ve geleceğimiz gençliğimizle savruluyor.
Gençlerin en verimli çağları boşa gidiyor, geleceği kararıyor.
Biz, ya “Bakalım gün doğmadan neler doğar!” diyerek cenaze alanlarında, düğün salonlarında mucize bekleyeceğiz ya da gençlerle ilişkilerde daha bilinçli daha sabırlı ve daha anlayışlı davranacağız.
Ya kahır ve siteme devam edeceğiz ya da ne yapıp ne edip küsmekten, kızmaktan, kırılmaktan vazgeçip samimiyeti ve diyalogu seçeceğiz.
Ama en önemlisi çözümün “Setenay”ların, Nart”ların yüreğinde olduğunu asla unutmayacağız.