DÖRT DÖRTLÜK BİR ANAKRONİK: PROF. DR. ÜMİT DİNÇER

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

“Anakronik”, anakronizmin sıfat halidir. Anakronizm, Yunancadan alıntı bir sözcüktür. Geriye doğru anlamına gelen “ana” ve zaman anlamına gelen “chronos” kelimelerinden oluşur. İnternette bu terimle ilgili birçok tanım ve açıklama bulunabilir:

  • Dilimize Yunancadan geçmiş olan anakronizm kelimesinin sözlük anlamı tarihsel hatadır. Bir dönemde gerçekleşmemiş bir olayı sanki o dönemde vuku bulmuş gibi göstermek anakronizm olarak nitelendirilir. Özellikle tarihi filmlerde bu tür hatalara sıkça rastlamak mümkündür.
  • Roman, öykü gibi edebi eserlerde ve sinema filmlerinde, tarihteki bir olayı zamanından önce ya da sonra gösterme hatasına anakronizm denir. Örneğin, Orta Çağ’da geçen bir filmde, henüz o dönemde yaşamamış bir yazarın kitabından bahsetmek anakroniktir.
  • Anakronizm, çağdaş alışkanlıklara ayak uyduramamaktır, eskiliktir.
  • Anakronizm, zaman sırasının karıştırılmasıdır.
  • Anakronizm, tarihi ıskalamaktır.
  • Anakronik, mecazen çağın gerekliliklerine ayak uyduramayan, gelenekçi ve çağ dışı anlamına gelir.
  • Anakronizm, bir tarihi olayın veya olgunun ortaya çıktığı dönem hakkında yanılma, dönemleri ve çağları birbirine karıştırma anlamına gelir.
  • Anakronik kelimesi ayrıca “zamanı geçmiş”, “modası geçmiş” anlamında da kullanılır.
  • Anakronizm, gerçeğe karşılık gelmeyen bir olay, karakter, ortam veya belirli bir yönü ifade eder; böylece olay saçma hale gelir.
  • Anakronizm, bir nesnenin mevcut gerçeklikle uyumsuzluğunun bir biçimidir. Bu anakronizm kasıtlı veya kasıtsız olarak oluşturulabilir.
  • Anakronizm bazen yanlışlıkla değil, bilerek yapılır. Bunun nedeni okurun/izleyicinin ilgisini çekmek ve sansasyon yaratmaktır.

Tarihteki olayları ve kişileri değerlendirirken çok sık bir şekilde anakronik düşünme yanılgısına düşülmektedir. En sık yapılan hatalardan biri, geçmişi o dönemde var olmayan bugünkü değer yargılarıyla, modern zamanlara ait yaklaşımlar ve kavramlarla değerlendirmek ve açıklamaktır. Bu yanılgıya düşmemek için olaylar ve kişileri kendi tarihsel bağlamında, zamanının şartları, değer yargıları ve anlayışları çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Bu tanımlara biz de bir katkıda bulunalım: Anakronik, geçmişte yaşanmış bir olayı günümüzde yaşanıyor gibi değerlendirmektir. İşte bu tanımların hemen tümüne uyan söylem ve eylemlerde bulunan Prof. Dr. Ümit Dinçer dört dörtlük bir anakroniktir.

Önce anakronik tanımlarından “modası geçmiş, eski olan”ına bakalım. İzleyenleriniz anımsayacaktır, Sayın Ruşen Çakır’ın YouTube’da yayımlanan Sayın Dinçer ile yaptığı konuşmayı: https://www.youtube.com/watch?v=vXibQOYZxbs.

Konuşmanın başlangıcında da Sayın Çakır’ın belirttiği gibi, Sayın Dinçer KAFFED’in bir önceki dönem başkanıdır, yani “zamanı geçmiş” değil mi? Sayın Dinçer’in yeniden aday olduğu halde KAFFED başkanlığını kazanamamasının nedeni, izlediği modası geçmiş politik çizgisi değil mi? Dolayısıyla bu konuşma, Sayın Dinçer’in “zamanı geçmiş, modası geçmiş” tanımına tıpatıp uymuyor mu?

Ve sorular:

  • Sayın Çakır, Çerkesleri tanıtmak istediği programa neden KAFFED’in yeni başkanını değil de eski olanı, modası geçmiş olanını davet eder?
  • Sayın Dinçer bu daveti neden kabul eder?
  • RF’nin Çerkesleri “ülkedaş” saydığı ve vatandaşlık kazanma prosedürlerinin bir Bolivyalı’dan farklı olduğu konusunda daha önce de defalarca uyardığımız, Sayın Prof. Harun Uysal’ın TV’de yayımlanan programında (https://www.circassiancenter.com/tr/anavatanimiz-kaffede-kollarini-acti/) çok açık olarak anlatıldığı halde Sayın Dinçer neden yalanlarını sürdürür?
  • Sayın Çakır neden bu yalanların yayılmasına aracı olur?
  • Sayın Çakır, TC’nin köy adlarının değiştirilmiş olmasından, dillerinin yasaklanmış olmasından, binlerce yıllık soyadlarının kullanılmasının engellenmesinden çok mutlu olduğu için mi yoksa böyle olmasını istediği için mi “Çerkeslerin Türkiye’den hiç bir şikayeti olmadığı gibi, hiç bir beklentisi de yok. Düşünceleri de beklentileri de etnik Türk olanlardan farksız” diyebilmektedir?
  • Çok daha önemli soru: KAFFED’in yüzü anavatana dönük yeni yönetimi bu yalanlara neden sessiz kalır? Bu sessizlik kimilerini “sükût ikrardan gelir” diye düşündürmez mi? Bu da anavatanı önceleyen politikamızı zedelemez mi?

Yazımızı kısa tutmak için şimdilik bu kadar diyelim ve bir sonraki yazıda da Sayın Dinçer’in, geçmişte yaşanmışları değerlendirirken nasıl anakronik ve yanlı olduğunu kanıtlamaya çalışalım.