ELOĞLU DİYOR Kİ

Kuban Paul Seauhmann
09.04.2005

Aslında hastalık belli, teşhis de konulmuş, ancak hasta tedaviyi redediyor. Biz Çerkeslerin durumu aynen böyle.

Ubykh rumuzlu kardeşimiz Marje’ye www.andirin.gov.tr sitesinden alıntı yaptığı bir makale göndermiş. Yazı iki bölümden oluşuyor. Birincisi geleneklerimiz ile ilgili. Bizim bu hafta değineceğimiz konuya paralel olduğu için ikinci bölümünden birkaç satır aktaracağız.

‘’Sonuç olarak bütün bunlara rağmen; son yıllarda Çerkezlerin yaşayış ve yerleşiminde önemli değişmeler olmaktadır. Köylerde gelenekler unutulmaya başlamış, yavaş yavaş şehirlere göç edilmektedir. Köyden alanların yerlerini dışardan gelenler doldurmakta ve böylece köyler Çerkez köyü olma özelliğini kaybetmektedir. İkinci bir sorun ise çevre olarak kendi kültürleriyle yetinemeyen dağlık köyler yavaş yavaş diğer köylerin kültürünü almakta, dolayısıyla az da olsa çevre köylerden evlilik yapanlar çıkmaktadır. Böylelikle Çerkez köyleri yavaş yavaş dejenere olmaktadır. Şehre işçi, memur, esnaf olarak gidip yerleşenler ise şehir kültürü ile büyük şehirlerde kaybolup gitmektedir. Bu değişmeler son yıllarda ülkemizde görülen gelişme ve sanayileşme çabalarının sonucudur.’’

Sınırların artık ortadan kaldırıldığı bir dönemde vatanımıza dönmeyi bile beceremedik. Kimi ‘’ben yaşantımdan memnunum’’ dedi, kimi hiç görmediği, insanlarının ne istediğini bilmediği vatanını kurtarmaya kalktı, kimi burun kıvırıp küçümsedi. Ancak, herkes Çeskeslik konusu gelince yüzünü anavatana dönüp ağzına ne geldiyse söyledi.

Oysa önce dönüp bir kendisine baksa; bırakın konuşmayı gözlerinize bakacak hali kalmayacak.

Anavatandan gelip ne amaca hizmet ettiği belli olmayan; her şeyden şikayetçi olanlar konuştuğunda; dinleyenler ‘’Vay… Demek ki, anavatanda dil, gelenek, görenek bitmiş. Haydi ayağa kalkın.’’ dediler.

Oysa, bunu derken Çerkesce değil Türkçe konuştuğunun farkında değildi. İşin kötüsü; Türkçe’yi de doğru kullanamadı.

Yazarken durum daha da traji-komikti. Türkçe yazmasına karşın, klavyesinde ç,ş,ğ,ı,ü  olmadığı için ‘’akilli olmazsak dusuncelerimizi anlatmakta uzuntu yasariz’ yazdı. Ne cümleyi anlamlı yazabildi ne Türkçe harf kullanabildi.

O da dönüp kendine baksa, susacak; böylece vatana daha çok hizmet etmiş olacak.

Kültürel anlamda yok olmamanın tek yolu var. Anavatana dönmek. Elbette böyle bir sorununuz varsa. Çünkü, orada Çerkesce resmi dil. Sokakta polisle karşılaştığınızda Çerkesce konuşuyorsunuz. Postaneye gittiğinizde memur Çerkesce konuşuyor. İtfaiyeci, bakkal, televizyon tamircisi, taksi şoförü, banka memuru. Hepsi Çerkesce konuşuyor.

Düğün, dermek konusunda zaten sorun yok.

İşte tüm bunlara karşın, hala anavatan için ileri geri konuşanları görünce insan anlamakta güçlük çekiyor.

Çerkesce konuşamıyorsun, anavatana kızıyorsun.

Adetlerini unutmuşsun, anavatana kızıyorsun.

İki satır Çerkeslikle ilgili makale üretemiyorsun, anavatana kızıyorsun.

Bale, opera gibi çağdaş sanatın yanından geçmiyorsun, anavatana kızıyorsun.

İşte tam bunlara kızarken el oğlu çıkıyor diyor ki, ‘’Son yıllarda Çerkezlerin yaşayış ve yerleşiminde önemli değişmeler olmaktadır. (…) Böylelikle Çerkez köyleri yavaş yavaş dejenere olmaktadır. Şehre işçi, memur, esnaf olarak gidip yerleşenler ise şehir kültürü ile büyük şehirlerde kaybolup gitmektedir.’’

Şimdi anavatanın suçu ne?

Fazla değil,  15-20 yıl sonra su akacak, yatağını bulacak.

Yaşamı gözlemlerseniz, ne durumda olduğunuzu çok rahat algılarsınız. O zaman da; ne yazıp çizdiğinize özen gösterirsiniz.

Elbette başka amacınız yoksa.

SonSöz
Çerkes; kız ve erkek çocukları arasında fark görmeyendir. (Kuban)