Kuban Paul Seauhmann
04.03.2008
Bir anne düşününüz. Yedi aydır, iki çocuğunu göremiyor.
Ailesinden uzak, son derece lüks bir dairenin altı metrekarelik odasında yatıp kalkıyor. Uyurken tetikte… Çünkü yirmi metre karelik yan odadaki hizmetçisi olduğu evin, iki yaşındaki çocuğu ağladığında hemen yanına gitmesi gerek. Ona sadece bir duvar mesafesi uzaklığında. Ya kendi bebeleri ağlarsa?
Dün gece bir arkadaşıma konuktuk. Evlerine Gürcü bir hanımı hizmetçi olarak almışlar. Orta yaşlarda sessiz bir yapısı var. Yaşam öyküsünü arkadaşım anlattı. Gürcistan’dan iki bebesini bırakıp İstanbul’a gelip üç kuruşa çalışması ne acı.
İşin duygusal boyutuna fazlaca girmenin anlamı yok. Çünkü birey olarak yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
Gürcü anneyi görünce aklıma Abhazya geldi. Bu biçare kadın mı bizim hemşerilerimizin topraklarında gözü olan? Hiç sanmıyorum. Ona düşmanca bakmak olası mı? Asla…
Bir Abhaz anne ile bu hanımın arasında nitelik olarak zerre fark yok.
Gürcistan’ı bilemiyorum. Ancak Azerbaycan’da bir sinema filmi çekmiştim. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinde çok geçmemişti. Senaryo çalışmaları için uzun uzun insanlarla konuşmuş, seslerini teybime kaydetmiştim.
Genel olarak, Sovyetlerin dağılmasından Kruşçev’in sorumlu olduğunda hemfikirdiler.
”Sorumlu olduğunu” diye bilerek yazdım. Çünkü halkın Sovyetlerin bozulmasından ciddi biçimde rahatsızlıkları vardı. İlk aşamada size garip gelebilir. Bağımsızlık bu kadar kötü mü, diye düşünebilirsiniz. Evet bağımsızlık Azeri halkı tarafından o dönemde hiç benimsenemedi. Şu an durum nedir bilemiyorum.
Bir Manat’a bir kilo et. Türkiye’de aynı dönemde o parayla on gram et alamazdınız. Çocuklu ailelere süt bedava. Elektrik, su bedava. Telefon bedava.
Çok daha önemlisi; eğitim bedava, sağlık bedava.
Şimdi her şey parayla.
İşte bu aşamada ”özgürlük” geri tepiyor. Özgürlük adına karnınızın açlığına önem vermeyebilirsiniz. Pekiyi, çocuğunuz açsa ne yapacaksınız? O özgürlüğün tadını çıkarabilecek misiniz?
Gürcistan yollarında son model lüks arabalarla dolaşanlar ”özgürlüğün” tadını sonuna kadar çıkarırken, İstanbul’da yedi aydır yavrularının özlemini çeken bir Gürcü anne, altı metrekarelik odasında tedirgin uyuyor. Özgürlük ona bayağı pahalıya mal olmuş.
İnsanlara ”özgürlük” sunarken, en azından eski yaşamını korumak ilke olmalı mıdır? Evet. Ben özgürüm ama açım dedirttiğiniz zaman o kişi çok uzun sürmez biriyle kavga eder. Başkalarının özgürlülerini yok etmeye kalkar. O nedenle olduk olmadık yerde ”özgürlük istiyorum” dememelisiniz. Önce yaşam koşullarını düzeltecek çalışmalar yapmalısınız. Yani, ona buna rest çekmek yerine, annelerinizi ekonomik nedenlerle çocuğundan ayırmamalısınız.
Kendi annenizi düşünün. Karnınızı doyurmak için binlerce kilometre uzağa gidecek, aylarca sizi görmeyecek. Böyle özgürlük mü olur?
Gürcü annenin bebelerine bir an önce kavuşmasını diliyorum.
Son Söz: Çerkes; fırsattan istifade, deyip zorda kalmışı örselemeyendir. (Kuban)