İNANMADAN OLMAZ!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
22.09.2008

Bakar mısın halimize? Her gecemiz ve gündüzümüz ne zehirli duygular, ne acımasız fiiller barındırıyor.

Hani insanca yaşamalar, saygılar, sevgiler, hürmetler, incelikler… Hani nerde?

Acılar, sancılar, kaygılar… Kol geziyor içimizde.

“Hayatı çürütenler, insanları sömürenler, kara vicdanlarına göre bir dünya oluşturmak isteyenler, dur durak bilmeden çalışırken” sen, idealinin sevgi dolu bir hizmetkârı olmazsan misyonsuz kalırsan, ince bir plân dâhilinde çalışmazsan olmaz.

Kuvvetin, para, şehvet ve şöhretin ilke ve değerleri yerle bir ettiği bir dünyada sızlanıp durmakla, olumsuzlukları sayıp dökmekle çözüm bulunmaz.

Huzura ermek, insanca yaşamak için, ayrılıksa ayrılık, yanmaksa yanmak diyebiliyor muyuz?

Soylu toplumumuz için, güzel kültürümüz, inancımız için yutkunmadan “eyvallah!” diyerek gereğini yapabiliyor muyuz?

İyiye, güzele, ideale, sabır ve cesarete soyunabiliyor, olumsuzlukları göğüsleyebiliyor muyuz?

Yılmadan, yıkılmadan, asabîleşmeden, hırçınlaşmadan, inanarak, aşkı kuşanarak, aşk ekseninde dosdoğru yaşayabiliyor muyuz? 

Malın, mülkün her ne miktar olursa olsun, makamın, şanın şöhretin, karizman buna eklensin, ille de inceliği yakalamadan, inancını yaşamadan olmaz.

“Ne kadar âlim olursan ol, neleri bilirsen bil, dört kitabı yüz suhufu yutmuş da olsan samimiyet sularına ermeden olmaz.

İnsan, ömrünün sonuna kadar “bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi” olmadan, bu mantıkla bedenimiz, aklımız ve ruhumuz gıdasını almadan olmaz.

El yordamıyla fert bazında yaşanan bir hayatın ne kadar değeri olur, bundan ne kadar hayır gelir?

Çalışmayı ibadet, ibadeti de çalışma bilmezsen, görevini ibadet aşkıyla yapmazsan,

Çalışa çalışa yorulmaz, yorula yorula yorgunluğa alışmazsan,

Yorgunluğun olabileceğini, yılgınlığınsa asla kabul edilemeyeceğini anlayamazsan olmaz.

İşte bu sırra ermeden mutlu olunmaz!

İnanacaksın sevgili dostum, inanmadan olmaz.

İnanacaksın, inancının gereğini yaşayacaksın!

Büyükler öyle diyor: “ Ya inandığın gibi yaşarsın ya da yaşadığın gibi inanırsın.”

Ne olur gelin biz inanalım ve inandığımız gibi yaşayalım!

İnanmadan olmaz, asla olmaz!

Bakıyorum da “ben farklıyım!” diyorsun.

Yüksek sesle: “Ben Çerkes’im!”, “ben dürüst bir insanım!” diyorsun ama eğer bu söz, inanarak yürekten gelmiyorsa ve gereği yapılmıyorsa bu övünmeler bir anlam ifade etmez.

İnanacaksın, inancını yaşayacaksın.

Ruhunu güzelliklerle dolduracaksın.

Seveceksin, sevileceksin, bu işin önemini sen de anlayacaksın.

Ağlayacaksın, güleceksin, bu gerçeği sen de kavrayacaksın.

İnsan, inanmak zorunda, inanmadan doğru yaşayamayacaksın.

İnanınca huzuru tadacaksın, mutluluğa koşacaksın.

İnanmadan olmaz, inanacaksın!

“İnanmadan olmaz!” diyorum ben. Sence olur mu bilmem ama olsa da huzuru tadamazsın.

Aklını, ruhunu, duygularını doyuramaz, anlamsızlıktan kurtulamazsın.

Gönül, inanmadan yapamaz.

Akıl, inançsız duramaz.

Arayacaksın,

Soracaksın,

Yorulacaksın,

Üzüleceksin,

Ağlayacaksın,

Güleceksin,

Sonunda bulacak sen de anlayacaksın.

Anlayınca sen de huzur ve mutlulukla dolacaksın.

Sen de doğru yerde duracaksın.

Aşksız, zahmetsiz muhabbetsiz olmaz.

Şükretmeden, hazmetmeden durulmaz.

Akıl, inanmadan doğru yolu bulamaz.

Kalp, inanmadan aşkı tadamaz.

Aşksız hayat olmaz, aşksız yaşanmaz.

Gönlünü açacaksın, gerçek sevgiliyi yüreğine alacaksın, onunla bütünleşecek, onunla yaşayacaksın.

Bütün duyuların doyacak huzur dolacaksın, sen de inanmanın, inancın gereğini yapmanın eşsiz tadına varacaksın.

O zaman her şey farklı anlam kazanacak, hayat renklenecek, ufuklar aydınlanacak, gayretler artacak, insanı coşku, hoşgörü, aşk ve ideal saracak.

İnanacaksın, inanmadan sevgi olmaz, hoşgörü olmaz.

İnanmadan ideal olmaz, hedefe varılmaz.

Sen her ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, her ne okursan oku, inanmadan inancını yaşamadan olmaz.

Zor bir mücadeleye soyunup maddeyi aşıp aşka ulaşmadan, aşkla kucaklaşmadan, aynı yerde buluşmadan, elleri tutuşmadan, yürekleri birleştirmeden olmaz.

“Bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi” olmadan olmaz.

Gönülde parlayan nur aşktır. Aşk-u meşk olmadan, “Aşk, imiş her ne var âlemde.” demeden, bir lekesiz sevdaya ermeden olmaz.

Kendi içinde, derinliğine yolculuğa çıkmadan olmaz.

Çocuğa, çiçeğe, saf gönüle gülümsemeden, iyi niyeti, iradeli hareketi, ilkeli faaliyeti kavramadan olmaz.

Aşkın içini boşaltarak, güzellikleri erteleyerek olmaz.

Şimdilerde daha sık görüyor daha iyi anlıyoruz, insan, insana ne kadar değer veriyor, hürmet duyuyor?

Pek çok insan görünmek ve kendini ispatlamak sevdasında değil mi?

Böylesi bir dünyada, madde eksenini geçip ruhla bütünleşmeden, ötelerden gelen esintileri duymadan olmaz.

Gerçeğe ermeden, gönüller yeşermeden olmaz.

Bin bir problemle boğuşan sen ve bende bilgi birikimi, ideal, cesaret… olmadan olmaz.

Olmaz, gönülde aşk, akılda istikrar, yürekte ideal, yüzlerde tebessüm olmadan olmaz!

“Dünyada hedefin, sahnede rolün, var oluş gayen nedir?” hayatın amacını doğru tahlil etmeden olmaz!

“Adaletin ve faziletin hükümranlığı” olmadan olmaz.

Şöyle etrafa bir bak, akan kanlar, yok olan canlar, kahrolan insanlar, gözü yaşlı analar, şaşkına dönen çocuklar, sağdan soldan duyulan çığlıklar… bunları birlikte düşünmeden olmaz!

Milletimizin büyük evlâtlarına, soylu ecdadımızın yaşadıklarına daha yakından bakmadan, büyük gönülleri anlamadan, olaylardan gerekli dersi çıkarmadan olmaz.

Biz, kendi doğrularımızı yaşayalım, incitmeden, incinmeden hakkıyla görevimizi yapalım.

Başkalarının yanlışlarını anlata anlata yol almak mümkün olmaz.

“Esip köpürmekle, taşıp dökülmekle gönüller alınmış olmaz.”

İnançla dalga geçerek hedefe varılmaz.

İnanmadan olmaz!