KABARDEY’DE DÜĞÜN ADETLERİ

Prof. Dr. Cari Hahn
Çeviri: Aysel Kovulmaz, Vehbi Kovulmaz
Kafkasya Gezileri ve İncelemeleri, Leipzigh 1896

Kabardey’e yaptığım gezi sırasında bu kabilenin diğer Adige kabilelerinin tersine, yabancılara karşı pek misafirperver olmadıklarını anladım. Bir yabancı için Kabardeylerin örf ve adetlerini yakından tanımak ve incelemek imkansız gibidir. Bu nedenle de Kabardey olan biri tarafından kaleme alınan, kendi halkının düğün törelerini oldukça geniş kapsamlı olarak anlatan, 1892 yılında Moskova’da Etnografya Panoramasının 4. sayısında yayınlanan ve büyük ilgiyle okuduğum bu yazıyı olduğu gibi aktarıyorum.

Kabardeyliler genellikle tek eşlidir, bu da annenin kutsallaştığı bir töredir. Ancak daha önce Türkiye’de yaşamış bazı Kabardeyliler bu töreyi bozmuş, bir kaç eşle beraber yaşamaya başlamışlardır.

Evlenecek olan, eşini kendi seçer. Genellikle genç erkek, gelin adayını kendisi seçer. Babasını ya da yaşlı akrabasını görücü olarak gönderir. Görücü, kız evine gider ve geliş nedenini açıklar. Kızın düşüncesini öğrenmek için erkeği ve kızı temsil eden birer kişi, kızın sözlerine tanıklık edecek olan üç kişilik bir heyet kızın odasına giderek ne düşündüğünü sorar. Genç kızın “evet” cevabı ile geri gelindiğinde mollayı (hoca) çağırıp gençlerin arzuları ona anlatılır. Ardından ”kalım” yani başlık parası konusunda pazarlığa oturulur; bu genellikle iki inek, bir at ve iki öküzden ibarettir. Kalım, gelinin bir nevi güvencesidir. Şayet boşanma vuku bulursa bunlar gelinin malıdır. Bu işte halledildikten sonra Molla ayağa kalkar, iki tarafın vekillerinin ellerini, baş parmakları dışarı gelecek şekilde birleştirir ve bir eliyle tutarak üç defa şunları söyler: “Tanrı’nın emri olan insanların çoğalmasını ve Peygamber Muhammed’in kavli ile N. kızının, Tanrı’nın kulu olan N.N. ile evlenmesini istiyor musunuz?” Önce kız tarafının vekili “evet” der. Molla bu kez aynı soruyu oğlan tarafının vekiline sorar. Bu soru sorma işi üç defa tekrarlanır ve üç defasında da evet cevabı alınınca, Molla çevrede bulunanları çağırır ve bu anlaşmaya tanıklık ettirir. Kuran’dan bir kaç süre okur, eller, avuçlar, yukarıya gelecek şekilde tutulur ve “amin” sözcüğü ile hepsi yüzlerini sıvazlar. Bu olayla birlikte kızın “nakech”ı kıyılmış olur. Sonunda bir koyun kurban edilir ve orada bulunanlar tarafından yenir.

Daha sonra kalımın ödeme zamanı ve damat tarafından gelini götürme günü tespit edilir. Bundan aşağı yukarı iki ay sonra kız tarafının elçileri damat tarafına giderek kalımı alır. Damat evi, düğün hazırlıklarına başlar. Kadınlar “Boza” (bir nevi bira) yaparlar, tatlılar, hamur işleri hazırlanır.

Gelin almaya gidilmeden bir gece önce erkekler atlarla meydanda toplanır, herkesi yeme-içmeğe davet ederler. O akşam misafirler kendi aralarından gelin arabası ve gelin duvağı için para toplar. Ertesi gün silahlanıp gelin almaya gidilir. Gelin alayının başına yaşlı bir lider (thamade) geçer. Gençler silahlı bir şekilde “Boza”dan birer yudum aldıktan sonra atlarına binerler ve yola çıkarlar. Arabada bir genç kız oturur. Bu gelinin arkadaşıdır. Bu kız yolculuk sırasında geline arkadaşlık eder. Damat ise köyünde kalır, bir arkadaşının evine gider, orada çok büyük bir sevgiyle karşılanıp konuk edilir. Gelin arabası, gelinin evinin önüne gelir, gelinin babası misafirleri karşılamak üzere dışarı çıkar. Geline arkadaşlık etmesi için getirilen kız kadınlar kısmına alınır, konuklar , komşu evlerde ağırlanır. Akşam üzeri dans etmeye başlayan köyün kızları gece yarısına doğru dağılır. Gelin, gece bütün tanıdık ve akrabalarla vedalaşır.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra içki içmeye başlanır. Saat on’a doğru bir delikanlı gelinin odasına gönderilir. Gelin duvağıyla oturmaktadır. Delikanlı gelinin yanına gider elinden tutar, gelin bir kadının yardımıyla ayağa kalkar. Delikanlı, yardım eden kadına bahşiş verdikten sonra odadan uzaklaşır. Daha sonra gelinin eşyaları arabaya yerleştirilir. Bavullarda bir sürü hediye vardır; altın ve gümüş simle işlenmiş tütün keseleri, örtüler, kuşaklar ve kadın elbiseleri…

Gelin elbisesini günlük elbiseden ayıran; yüksekçe ve altın simlerle işlenmiş bir şapka, ayağındaki yüksek takunyaların içinde kırmızı hafif ayakkabılar, (gelin, ayakkabılarından yardımsız ayağa kalkamayacak vaziyettedir) saçları, bir tek örgü halinde içinden örülmüş bir şerit yerlere kadar uzanır.

Tüm bunların dışında elbisesi günlük elbisedir, yalnız daha değerli bir kumaştan dikilmiştir. Elbisenin üstünde vücudunu baştan aşağıya örten ipek bir örtü vardır. Gelinin eşyaları arabaya yüklenince gelin iki kadın tarafından getirilip arabaya bindirilir. Yanına “gelin arkadaşı” oturur ve düğün alayı yola koyulur. Avludaki gençler uğurlamaya çıkarlar, meydanda gelin alayı duraklar ve bir saat kadar boza içilir, bir şeyler yenilir, tekrar vedalaşıp atlara binilir. Bu arada avludaki gençler vedalaşma sırasında misafirlerin şapkalarını kapmaya çalışırlar ve kendiliğinden bir yarış başlar, bazıları da şapkalarını almadan yola koyulurlar. Gelin arabası uğurlayıcılarının refakatinde yola çıkar.

Damadın avlusuna gelindiğinde bir düğün şarkısı; “Varidade” ya da “Voraş” tutturulur. Şapkalar yine kapışmaya başlanır, burada kapılan şapkalar tüfek ve tabancalara hedef olurlar. Damadın evinin önünde araba durur, gelin tekrar iki kadın tarafından evin kadınlar bölümüne getirilir, bu süre içinde tabanca ve tüfek sesleri ortalığı çınlatmaktadır. Gelin, halılarla kaplı bir sedire oturtulur. Seçilmiş olan bir genç tarafından duvağı açılır. Bu arada dışarıda bulunan atlılar boza ile ağırlanırlar. Köyün gençleri ise hemen toplanır ve uzun sırıklarla, atlıların ulaşamayacağı yerlerde siper alırlar. Onları kırbaçlamaya çalışan atlıları sırıkla atın üzerinden düşürmeye çalışırlar. Bu mücadele hemen hemen bir saat kadar devam eder.

Bu arada, damadın kaldığı evin kapısını tutan bir kaç genç ellerindeki sırıklarla atlıların eve girmesine engel olmaya çalışırlar. Atlılar, duvarların üzerinden atlayarak hatta duvarları ve çitleri yıkarak eve girerler. Eve giren baxsıme ile ağırlanır ve sonra atı ile çıkıp gider. Atıyla damadın evine girenin adı ilan edilir ve böylece mücadele biter. Gençler sopalarını bırakırlar ve kızlarla dans etmek üzere bahçeye koşarlar.

Öğle üzeri herkes damadın anne ve babasını tebrik etmek üzere geri eve gelirler ve en iyi bir şekilde ağırlanırlar. Akşama doğru yine gece yarışma kadar devam edecek danslara başlanır. Bu eğlenceler günlerce sürer.

Bütün bu eğlenceler yapılırken damat, daha önce yazdığımız gibi, bir arkadaşının evinde saklanır. Kaldığı evde hanenin öz oğlundan daha çok ilgi ve saygı görür, ağırlanır. Tüm ev onun emrine amadedir, hane sahipleri bir nevi onun anne ve babası yerine geçerler. O da bu süre içinde
“kan” diye adlandırır, yani evin evlatlık çocuğu anlamına gelir, bu töre çok kutsaldır.

Bu evden damada bir “Şavekot” verilir, bu uğurlayıcı anlamına gelir. Bu kişi damadın genellikle kendi yaşıtı bir genç veya akrabasıdır. Görevi ise “Kan”a her konuda yardımcı olmaktır. Damadı vaktinde yatırıp vaktinde uyandırmak evde bulunduğunu gizli tutmak, yaşlı erkeklerle karşılaşmasını
önlemek. Çünkü düğün bitene kadar damat onlardan saklanmak zorundadır. “Şavekot”, damadı yatırmışsa bahçede nöbet tutmalı, onun odasının uzağına gitmemelidir. Gündüzleri de damadı eğlendirmekle görevlidir. “Şavekot” gelinin kardeşi yerine geçer, damat bütün gün Şavekot ile birlikte çiftliklere ve çevredeki mandıralara gider, buralardan hediyeler alır. Bu bazen; bir koyun, bir buzağı hatta bir boğa ve bir at olabilir. Bu hediyenin adı Kabardeyce “şağe”dir, anlamı da “kızartma”dır. Damada bir kaç koyun hediye edilmişse birini eve, diğerini akrabalarına gönderir, kendi ihtiyacı için sadece bir tane ayırır.

Akşama damadın arkadaşları gelir ve ona mutluluk dileğinde bulunurlar. İçki içilir, şarkılar söylenir ve sohbet edilir. Gece yarısına doğru misafirler dağılınca damat, şavekot tarafından evine getirilir. Gelinin yanında, gelinin odasında, gelinin arkadaşından başka kimse olmadığını öğrenen Şavekot, damadı odasına getirir daha sonra odadan çıkar ve bahçede nöbet tutar.

Şavekot, sabahın ilk ışıklarıyla damadı uyandırır, damat odadan çıkarken gelinin korsasını alır ve kız tarafından gelen uğurlayıcıya verir, gelinin yanında yine gelinin arkadaşı olan kız gelir. Damat ilk üç gece, gelinin üst çamaşırlarını çıkarmakla yükümlüdür. Ayakta duran gelinin önce üzerindeki örtüyü alır, şapkayı çıkarır, vücudunun üst kısmındaki giysileri çıkardıktan sonra bir sandalyeye oturtup ayakkabılarını çıkarır, en önemlisi de korsedir. Korseye hiç zarar verilmeden çıkarılması zorunludur. Korseyi genç kız evlenene kadar taşır. Korse, genellikle kırmızı maroken deriden yapılır ve çok dardır. Ön kısmından iki askı ile omuzlar üzerinden arkaya iliklenir, bu da korsenin arkaya kaymasını önler. Ön kısmı çaprazlama olarak kordonla örülüdür. Bu kordonun ucu iyice saklanır, bazı kızlar bunu bilerek çabuk bulunmaması için ustaca saklarlar. Bu uçlar bulunmadan korsenin çıkarılması mümkün değildir. Kesmek veya en ufak bir şekilde yaralamak söz konusu olamaz; çünkü bu korseyi alan uğurlayıcı, bunu ya kız kardeşine ya da yakın bir akrabasına hediye edecektir. Eğer korse, herhangi bir suretle yaralanmışsa, damat arkadaşları arasında böbürlenemez. Gelin, ilk üç gece kocasıyla hiç konuşmaz. Dördüncü gece kocası, üstünü çıkarmadan, sanki uyunmak istemiyormuşçasına odaya girer. Gelin, onun üstünü çıkarmak zorunda kalır. Bu gece ilk defa kocasıyla konuşabilir.

Bir hafta sonra “Vineyişe” denilen gelinin odasından çıkarılması şenliği başlar. Bu zamana kadar kendi odasından çıkmayan gelin, şimdi evin oturma odasına alınır. Bu nedenle köy gençleri toplanır ve bir kurban kesilip postu eşiğe serilir, gelin bunun üzerinden geçmek zorundadır. Bağırıp çağırma, şarkı söyleme ve silah sesiyle gelin, iki kadın tarafından eşikten geçirilir. Gelin baştan aşağıya bir örtüyle örtülüdür, yüksek takunya giyerek yürüdüğü içinde boyu, çok uzunmuş görülür.

Gelin, zaman zaman duraklar ve kızlar dans ederler, genç kadın oturma odasına getirilence bir duvara yaslatılır ve üzerinden örtü alınıp ağzına bir parmak tatlı verilir. Bu tatlı onun evdeki hayatının tatlı olması anlamına gelir. Genellikle bu tatlı, tereyağı ve bal karışımıdır. Ardından tatlı tabağı köyün gençlerine verilir, onlarda bu tabağa hücum ederler, kapışırlar ve tabağı kırarlar.

Genç kadının götürüldüğü odada hiç erkek yoktur. Yaşlı kadınlara “boza” verilir. Kadınlar büyük taslardaki bozayı içtikten sonra gelini eğlendirmeye başlarlar. İçlerinden bazıları dans eder. Kısa bir zaman sonra da dışarıda düğün şarkısı olan “O Ridade” söylenmeye başlanır, genç kadın evden dışarıya alınır. Gelin, dışarı çıkarılınca, damda bulunan bir delikanlı gelinin başına fındık, fıstık, pasta ve şeker döker. Bunlar çevrede bulunanlarca kapışılır. Ardından gelin eve geri alınır ve sessizlik olur. Esas bundan sonra yeme içme ve dans başlar ve gece geç vakte kadar devam eder.

Aradan bir kaç gün geçince damadın, evine geri kabul edilme merasimi başlar. Merasim normalde akşamları olur ve köyün genç kızları eve toplanıp dans ederler. Bu sırada genç erkekler biraz içki içtikten sonra damadın saklandığı eve girerler. Ev sahibine teşekkür edildikten sonra damadı alıp yola çıkarlar. Damat, hoşnutluğunun simgesi olarak kaldığı aileye bir öküz ya da bir at hediye eder. Şarkılar ve tüfek atışları altında genç erkek kendi evine getirilir. Bu arada, evde bir kaç koyun kurban edilmiştir ve çokça da boza hazırlanmıştır. Yenilir, içilir, eğlenilir. Kalan bozanın bir kısmı taslara ve testiye doldurulur, balla tatlandırılır ve içilir.

Ayrıca damadın sağdıç olarak kaldığı ev sahipleri için özel yemek hazırlanmıştır. Yaşlılar, genç kız ve erkekler odada karşılıklı dizilirler. Damadın anne ve babası da yanlarına bir thamade yan yana dikilirler. Gençler, kapının bulunduğu duvar dibine sıralanır. Thamadenin elinde boza tası vardır. Thamade: “Sevgili oğul, sen bize, bu zamana kadar özlemini duyduğumuz şeyi verdin. Sen yanlış yaptığını sanıp bizlerden saklandın. Fakat yanılıyorsun. Sen bize büyük sevinç verdin, bunun karşılığı olarak şu bozayı kabul et! Gel, aramıza katıl ve bunu iç” der. Herkes büyük bir heyecanla beklerken, damat gelir, yaşlı adamın elinden buzağıyı alır ve şavekotun başından aşağıya döker, ardından hemen dışarıya çıkar ve bahçedeki arkadaşlarıyla yeme, içme faslına başlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra damat yatmaya gider. Arkadaşları ise sabaha kadar yer, içer, eğlenir.

Ertesi gün yine bir içki faslı başlar. Saat 10.00’a doğru bir arabaya iki öküz koşulur ve köy içinde tavuk toplamak için gezilir. Gençler, sopalarla silahlanıp arabaya eşlik ederler. Her önünde durdukları hane bir tavuk ya da horoz vermek zorundadır. Akşama doğru araba, dolu olarak geri gelir. Bu tavuklar pişirilir ve kızartılır. Ertesi gün de köyün genç kızları ve kadınlar, yaşlı kadınlar; düğünün kadınlar günü yemeğinde toplanırlar. Genç damadı, genç kızlar anasının yanına getirirler. Anası ona bir tas boza
verir. Damat sedire oturtulur ve bu merasim ile damadın aileye tekrardan alınma töreni de son bulur.

Fakat daha eğlence ve içmenin sonu gelmemiştir. Takriben iki gün sonra yeni çiftlerin evinde “Şınak Gegerez” denilen tahtadan yapılmış bir tası elde döndürme oyunu başlar. Bunun için köy gençleri küçük daireler oluştururlar ve dairelerin ortasına boza dolu bir tahta tas koyarlar, bir el hareketi ile bu tası döndürmeye başlarlar. Tas, kimin önünde dönmez durursa boza dolu tası içmek zorundadır. Boşalan tas tekrar doldurulur ve aynı oyun yeni baştan başlar, ta ki hazırlanan bütün boza tükenene kadar. Sonra herkes evine gider.

Akşam üzeri yaşlılar, genç evlilere konuk olur. Bir köşede bir kaç genç kız ve kapı dibinde genç erkekler dururlar. Bunların görevi yaşlılara hizmet etmektir. Müzisyen (Pşınave) hazır bulunmaktadır. Enstrümanı iki tellidir. Gelin, konuklara içki ikram eder, müzisyen çalmaya başlar, bir delikanlı bir kızla dans eder, yaşlılardan birine yaklaşır, saygıyla şapkasını çıkararak selam verir, dansa davet eder. Yaşlı, gencin davetini kabul ederek dansa kalkar ve oda aynı şekilde diğer bir yaşlıyı dansa kaldırır. Herkes sırayla dans ettikten sonra ev sahipleri oyuna kaldırılır. Fakat bunlar bir kaç tas içki içmek suretiyle dans etmekten kurtulurlar. Geguak’o (Ceguak’o) denilen gezginci şarkıcı, sosyal yaşamda çok büyük rol oynamaktadır. Bu gezginci şarkıcılar eski Kabardey’de bir zamanlar çok önemliydiler. Onlar bir nevi destancıdırlar ve her türlü kahramanlık şiirleri bestelerlerdi. Köy köy gezerler, eğlencelerin de sevilen ve sayılan davetlileri arasındaydılar.

Şarkılara iki telli enstrümanlarıyla eşlik ederlerdi. Halk arasında çok sayılırlar, şiirlerini hiç kimseden çekinmeden özgürce söylerlerdi. Günümüzde Geguak’o lar Kabardeylerin tarihi kahramanlık destanlarını bilen kişilerdir. Düğünlerde ise, şahıslar üzerine güldürücü, düşündürücü alay edici şarkılar bestelerlerdi. Burada da Geguak’o ya bir tas içki verilince mutluluk dileğinde bulunan şiirler söyler, çevrede bulunanlar “amin” diye cevap verirler. Ardından sınırsız fantezi içinde şiirler söylemeye başlar, her seferinde, eğer kadınlar yoksa biraz daha ileriye gider, fakat genç kızlardan hiç çekinmez. Ben burada o şiirlerden bazılarını mümkün olduğu kadar kelimesi kelimesine tercüme etmeye çalışacağım:

“Tanrı bu küçük gelini uğurlu ayakla evinden çıkıp yeni evine girmesini nasip etsin.
Bize uğur getirsin.
Köyüne ve evine bolluk getirsin.
Tanrı onun getirdikleriyle burada bulunanları bal ile saç gibi birbirine
kaynaştırsın.
Tanrı çok erkek çocuğu versin.
Uzun ömürlü olsunlar.
Diktiği hiç sökülmesin.
Keçi gibi neşeli, koyun gibi yumuşak, toprak gibi cömert olsun.
Kalbi, sevgiyle ateş gibi yansın.
Tanrı, tüm bunları ihsan eylesin.
Şimdi kendisine mutluluk, şan şöhret, çocuklarına uzun ömürler dileriz.
Anavatanın dürüst savunucusu olsunlar.
Namları 9000 yıl boyunca anılsın, içki dolu tas üzerine.
Bu Thaghelec’in altınıdır.
Kara saban ile kazanılan öküzlerimizin teri; bu altınla mutluluk diliyoruz. Ama bazıları bununla atlarını besliyor.
Bahar gelip kargalar gaklayınca, kuşlar yuva yapınca
Çiftçiler çift sürmeye başlayınca, herkes toprağa dağıldığında.
Tanrı topraktan rahmetini esirgemesin.
Dansları büyütsün.
Bolca rahmet ve ürün versin .
Tahıllar atlıların boylarını aşsın, yayalar ellerini kaldırınca yetişmesinler.
Başaklan araba tekerleği kadar ağır olsun.
Ambarlardaki tahıl o kadar çok olsun ki ambarların köşelerini çökensin.
Bir avuç tahıl, sandıklan doldursun.
Tahılın ağırlığından arabaların dingilleri kırılsın.

Tanrı bize bunları versin!

Tanrı bu genç çifte her sene on araba tuz versin.

Ve seksen araba darı versin.

Bu genç çifte ve tüm köylüye Tanrı bolluk içinde bir hayat versin.

Her evde dokuz ambar, dokuzu da tepeleme tahıl dolu olsun.

Etrafa dökülenden de içki yapmak için yeterli olsun.

Dağların yamaçları bunların yılki atları ile dolsun.

Ovaları hayvan sürüleriyle dolup taşsın.

Kaybolan hayvanlar yolculara azık olsun.

Ve bizim için de her zaman bir parçacık kızartmaları bulunsun.

Tanrı size uzun yaşam versin!

Büyük sürüleri olsun, yağlı kuyruklu siyah ve gri koyunları olsun.

Bol yünlü koyunların hepsi de ikiz doğursunlar.

Yüzlercesi yağlılıktan sürünün gerisinde kalsınlar ki, böyle sevinçli günler için kurban edilsinler.

Ve kurban için bin yıl yetsinler.

Tanrı bize bunları ihsan eylesin!

Bu evi kıskananlara Tanrı kötü elbiseler giydirsin.

Başları açık kalsın, kendileri çirkin olsunlar.

Evlerine kurbağalar doluşsun.

Çocukları dilenci olsun.

At derisi gibi kurusunlar.

Gözleri aksın kör at gibi.

Kışın postları olmasın.

Ölünce de Cehennem’e gitsinler! ‘’

Bu ve buna benzer mutluluk dileklerinin sonunda orada bulunanlar; hep birden “amin” der ve içki dolu tas elden ele dolaşır, ta ki misafir kalkana kadar. Sonunda ev sahibine yakın olan bir kaç kadın, gelir bavullarını açar ve gelinin getirdiği hediyeleri dağıtır.