KARADENİZ KIYISININ KALE KÖYÜ: SEYREK

Müzeyyen Ünal

Seyrek Kalesi tüm antik dönem liman kalelerinde olduğu gibi iki ayrı koya kol kanat geren bir konumda idi. Yarımada şeklinde olan arazi surlarla çevrilmişti. Dar bir kıstağın ana karaya bağlandığı kısımdan geçiş mümkündü. Osmanlı İmparatorluğunun tek bir güç olarak Karadeniz’in tüm kıyılarına egemen olmasıyla bu kalenin de bir hükmü kalmadı. Devirler süren gücü de görkemi de söndü. Ören yeri konumuna geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında hatırlandığında da surları ve burçları çökertildi, adı kaldı yadigar.

Nasıl gidilir?

Kerpe Sahili’ne ulaştığınızda batıya doğru denizi gözden kaçırmadan kıyıya yakın giden yolu takibederek Seyrek’e gidilmesi gezginler için ideal olanıdır. Ömerağzı, Sarısu, Çörtlen, Yüksektaş, Demirçakü, Yeldeğirmeni, Palamar mevki üzerindeki Karadeniz kıyılarının en güzel koylarında serinlemek isteyebilirsiniz. Ancak işiniz acele ise sakın denemeyin. Yol uygun değildir. İyisi mi Kandıra-Ağva Yolu’ndan KOÜ Kandıra Meslek Yüksek Okulu işaret edilen yola sapın. Seyrek’e giden en ya­kın ve en iyi yoldasınız demektir. Başlangıca henüz Seyrek levhası konulmamış. KMYO inşa edilen yurt binalarım sağınıza alarak yolu­nuza devam ederseniz ilkin Ahmatlı’dan geçi­lir. Sonra da sağda Burhanlı evleri görünür. Bir süre sonra Çalköy karşınıza çıkar. Daha sonra da Tarakçı Kışlası eteklerinde ortada çeşme olmak üzere çatallanır. Sağa giden yol önce Kesecik Koyu’na kol verir. Düz ilerlerseniz, sağda Seyrek deresi vadisi eşliğinde enfes bir koya, balıkçı çekeğine, site ve müstakil villalara ulaşırsınız.

Seyrek Koyu

Önceleri de Sirek ya da Siyrek adı ile anılan, tarihi bir kalenin korumasındaki bu görkemli koy, Cumhuriyet Türkiye’sinin önemli odun ve kütük iskelelerinden biri idi. Seyrek Köyü’de Kocaeli’nin Karadeniz kıyılarındaki doğal ve tarihsel güzellikleri bağrında toplamış bir yerleşim yeri.

Arkadaşlarımdan burada yazlıkları olanlar da var. Nursen-Ali Ayvaz, Gülay-Süha Kocaoğlu, Şaman Sezeralp aileleri ile buradalar. Önceleri yollarının bozuk oluşundan gelişleri zor idi. Artık keyifli bir yolculukla buralara ulaşıyorlardır. Gazete için geldiğimizde Feray Karadeniz’le birlikte Gülay-Süha Kocaoğlu’nun konuğu olduk. En güzel sahil fotoğraflarımı veranda ve teraslarından çektim.


Gülay-Süha Kocaoğlu ve Feray Karadeniz

Ormanın çevrelediği masmavi deniz, kumsala çekilmiş balıkçı tekneleri karşımda iken, Gülay Kocaoğlu’nun hazırladığı keten örtüler üzerindeki beş çayı masasında ağırlanmak mükemmeldi. Gülay ve Süha Kocaoğlu’na teşekkürler ediyoruz.

Seyrek Kalesi

Kale günbatımını izlemek isteyenlere müthiş manzaralar sunması, eteğinde de gizli bir plajı olması nedeni ile ayrı bir çekiciliğe de sahiptir. Tarakçı Kışlası’ndan Recep Vural’ın anlattığına göre: Alınan Harbi’ne (1939) kadar kale İstanbul Surları gibi idi. Karadeniz’den geçen düşman gemilerinin, “burada kalabalık bir yerleşim ve ordunun mevzilendiği bir kale var” diye hedef olmasın diye bizim askerler dinamitle çökerttiler. Seyrek Kalesi’nin yıkıl­masına karşılık kalede ve kıyı boyunca koruganlar (mevzi) inşa edildi. Kalede inşa edilen mevziye rahat ulaşılsın diye de bir geçit yapıldı. Savaş sırasında kaleye hayvan otlatmaya gidenler makineli tüfekli askerlerin mevzileri beklediğini izlerlerdi.


Seyrek Kalesi

Seyrek; Ceneviz mi Bizans Kalesi mi?

Kalede bazı eski yapı kalıntıları halen mevcuttur. Güney batı duvarının köşesinde sağlam kalmış kısımlarda hatılların boşlukları ile birlikte taş örgüsünün tüm özelliği görülür. Güney duvarından da bazı bölümler karşıdan izlenebilmektedir. Hamama ait “yuvarlak bir mermerin yakın zamanlara kadar mevcut olduğu buna karşılık definecilerin bu mermer taşı dağıttıkları, kaleye günbatımını izlemeye giden romantiklerin de şikayetleri arasında idi. Havuz ve kaleye giden kıstak üzerinde de bir kanal gibi bir geçit yapı kalıntısı görülmektedir. Bu geçidin kaleye asker geçişi için İkinci Dünya Savaşı yıllarında yapıldığı söyleniyor. Benim de bu tip geçitleri su geçişi olarak algılamaya meylim var. İleride arkeologlar kim bilir ne derler?

Seyrek Palamar mevkii

Seyrek Palamar mevkii, kale ve yerleşimin yoğun olduğu batı vakasını ve ovayı gözetleyen bir konumda idi. Beygirle, atla, öküz arabası ile getirilen odunların ve kütüklerin tepeler oluşturduğu bir yerdi. Bu kesimin kıyıları taşlık ya da kısa boylu otla kaplı. Yerleşim dere ağzı ile Yeldeğirmeni arasında dar bir alanda. Meşe koruluğu yanı başında. Seyrek’in Palamar tarafından girişinde derenin solunda da Nursen-Ali Ayvaz’ın evleri var.

Seyrek Düzlüğü

Seyrek Düzlüğü henüz yapıların istilasına uğramadığında şimdilik sulu tarımın yapıldığı bir alan. “Düzlük’te Halil Bey’in kayık bağladığı yer dışında sadece çekekler var. Bir balıkçı barınağı yok. Yazlıkçılar, tatilciler ve balıkçılar sahili paylaşmış durumdalar.


Adnan Cansever

Akşamüstleri Adnan Cansever’in kahvesi müdavimlerle doluyor. Gündüz satıcı araçlarının uğradığı tekne çekek yerinin arkası, geceleri de eğlencelere mekan oluyor. Benim Feray Karadeniz’le uğradığımda bir kına gecesinin müzikleri için elektronik donanım hazırlığı vardı.

Deniz 100 metre içeri nasıl girdi?

Düzlük adı verilen alan daha genişti. Palamar ile Kale Yokuşu arasındaki 300 metrelik plaj kumları denize doğru 100 metre daha giderdi. Şimdi dalgaların kırılma noktasındaki kıyıya paralel düz çizgiye kadar kumlar uzanırdı. Bu alanda “Rumlar’dan kalma bir konserve fabrikası kalıntısı ve su kuyuları” ile ilgili söylemler var. Deniz kumlarının pazarlanması sonucu denge bozulduğundan şimdilerde deniz karaya doğru 100 metre girdi. Eski su kuyularını deniz bastı. Eskiden keten ıslatılan dere de kaplumbağalara emanet.

TEK Sitesi kale yokuşunda

Kale Bayırı mevkii çok yakın zamanlara kadar sessiz bir yokuştu. Şimdi eski TEK İzmit Müdürü Halil Konuk’un gayretleri ile TEK’in Sitesi oldu. TEK bu araziyi Kafkasya’dan göç eden İbrahim Bey’in torunu Hamiyet Hanım’dan satın almış. Hamiyet Hanım, Emekli Sağlık Memuru Tuğrul Koşar Kandıra’da ve Seyrek’te ikamet ediyor. Sitenin yapılmasıyla Kale Yokuşu daha bir değerlendi. Son kalan araları da hısım akraba satın almış. TEK dışında Kalebayırı mevkiinde Canseverler, Güler, Koşar, Tuğrullar, akraba ve arkadaşları oturuyorlar.

Seyrek İskelesi’ne odun giderdi

Burhanlı’dan Mehmet Şeker’e göre; öküz arabası, at arabası semerli beygir günde 100 tane at olur. 100 tane de öküz arabası olur. Odunlar kantarda tartılır, tahtaya çentik atılır. Ağanın çetelecisi sayar ona göre ödemeler haftalık olarak Kandıra’daki dükkandan yapılırdı. Her gün Ha­cılar, Erikli, Bolu, Taşambar, Kocaoğlu, Kışla ve Burhanlı’dan Seyrek Palamarı’na tonlarca odun giderdi.

Balıkçılık, hayvancılık

Seyrek Koyu’nda sahilde Tarakçı Kışlası, Çalköy ve Seyrek’den balıkçılara ait 25 tekne var. Bu tekneler Bağırganlı, Kefken, Bollu ve Alaplı yapımı. Çalköy Divanı köylüleri balıkçılıktan başka, hayvancılık ve reçberlik de yapıyorlar. Daha önceleri de keten ve ormancılık vardı, İzmit ve Adapazarı’na götürülen balıkları, Seyrek’e gelen matrabazlar alıyor. 30 kadar kayıtlı balıkçı olan Çalköy Divanı’nda “Balıkçı Kooperatifi” henüz kurulmadı.

Balıkçılığı Canseverler başlattı


Recep Vural

Balıkçılık geç başladı. Karadeniz kıyısına sıralanmış bir dizi korunaklı koy vardı. Kesecik Koyu’nda 78 yaşındaki Recep Vural’ın babası Yaşar’dan aktardığına göre, kayıklar hiç limansız barınırmış. Kantur’un kurulduğu bu koyda hala balıkçı tekneleri güven içindedirler. Taraklı Kışlası’ndan Recep Vural (78), “Kafkasyalı Nuri Bey’in oğlu Reşad Cansever’den öğrendik. Onunla çalıştık. Reşad’ın ağabeyi balıkçılık yapmaz, kayıkla İstanbul’a yük taşırdı. Ben askerden döndükten sonra onun yanında çalışmaya başladım” diyerek Seyrek Koyu’nda Canseverler’in balıkçılıkla ilgili katkılarını dile getirdi.

Kafkasyalı İbrahim Bey ve oğlu Osman Seyrek’te

Kafkasya’dan gelen İbrahim Bey ailesi ile önce İstanbul’a, sonra Bosna’ya gitmişler. Daha sonra dönmüşler. Kandıra Orhangazi Vakfı’ndan Seyrek’teki arazileri satın almışlar.


Rabia Göymen

Her tarafı ormanla kaplı yerlerin bir kısmını açarak evlerini kurmuşlar Kendi başlarına oturmak istemişler. Kafkasya’dan birlikte geldikleri arkadaşlarını da çağırmışlar. Arkadaşlarına da yer verilince iki hane olmuşlar. Çerkes İbrahim Bey’in oğlu Osman Bey’in üç çocuğu: Hasib, Hamiyet ve Rabia idi. Hasip Güler Bey ve Hamiyet (Güler) Koşar Hanım rahmetli oldular. Şimdi hayatta olan Rabia Göymen Hanımefendi’nin 90 yaşında olduğu söyleniyor. Umarım kendisi ile görüşmem mümkün olur. Osman Bey’in kızı Hamiyet Hanım’ın oğlu Emekli Sağlık Memuru Tuğrul Koşar, Kandıra’da ve Seyrek’te ikamet ediyor. Recep Vural’ın anlattığına göre kaleden düze doğru Hasip Beylerin hayvanları ve arazisi çoktu. Canseverler’in arazisi az olduğu için denizden geçinirlerdi.

Kafkasyalı Bayram Ağa ve oğlu Nuri Bey

Kafkasya’dan gelen Bayram Ağa ve oğlu Nuri Bey İstanbul’da iş kurmuş, yerleşmişken arkadaşı tarafından Seyrek’e çağrılır. Söylenenlere göre Çerkez Nuri Bey’in (Cansever), Üsküdar’da altı tane dükkanı varmış, satmış onları, üç teneke altınla gelmiş. Seyrek’te ikamet eden Balıkçılık yapan Adnan Cansever; Nuri Bey’in üç oğlundan Cahit Bey’in oğludur. Adnan Cansever dört kardeş. Kardeşlerden Adnan Cansever balıkçı, diğeri devlet memuru, iki kızı da ev hanımı. Adnan Cansever Tuğrul Koşar’dan kahvenin yerini almış. Seyrek Koyu balıkçılarının dört yerli hanesi aynı soydan olup Cansever soyadını taşıyorlar, iki bakkal Canseverler’den Süha Cansever ve Sefa Cansever. Kahve ise eski muhtar Kerim Ersoy’un…

                        
Remziye Cansever (90)            Mükerrem Cansever (74)

                        
Sefa Cansever  (65)                    Tuğrul Koşar (66)

Tuğrul Koşar’dan Seyrek Üzerine

Atalarımız, İbrahim Efendi ve ailesi, 1800’lü yıllarda Kafkasya’dan İstanbul’a, oradan da Seyrek’e geliyorlar. Kendileri Çerkes olduklarından hayvancılık ve çiftçilik yapabilmek için uygun arazisi olan Seyrek Köyü’nü Orhangazi Vakfı’ndan satın alıyorlar. Kafkasya’dan beraber çıktıkları arkadaşlarından olan ve Adapazarı’na yerleşen Bayram Ağa’yı da Seyrek’te yerleşmeye davet ediyorlar. Bu sülale sonradan Cansever soyadını alıyor. Çerkes İbrahim Efendi’nin mezarı Seyrek’te, Bayram Ağa’nın mezarı ise Kandıra’dadır. İbrahim Efendi’nin 2 kızından biri Kandıra eşrafından Reşat ve Ragıp Uygur’un babaları ile evleniyor… Diğer kızı ise Kandıra eski belediye başkanlarından Suavi Evin’in annesi olan İhsane Hanım’ın babası ile evleniyor.

Çerkes İbrahim Efendi’nin ölümünden sonra oğlu Osman, çiftlik işleri ile uğraşmaya devam ediyor. Osman Efendi’nin mezarı Kandıra’dadır. Osman Efendi’nin üç çocuğu oluyor; Hamiyet (Koşar), Rabia (Göymen), Hasip Güler. Bunlardan Rabia Göymen (90) halen hayatta olup, İstanbul’da kızının yanında yaşamaktadır.