KOZANOĞULLARI ZORUNLU İSKANI

Osman Önal

Kozan oğulları, itaat altına alındıktan sonra İstanbul, Şam, Trablusşam, Yozgat ve Sivas taraflarına sürüldüler (Sözgelimi İstanbul’da oturmasına izin verilen Kozanoğlu Ahmet Bey, hasret ve acı dolu bir mektubu II. Abdulhamit’in selamlık arabasının içerisine atınca bu olayı haber alan padişah “bana kağıt atan her şeyi atar” diyerek Ahmet Bey ve arkadaşlarını Trablusgarb’a sürdü). Kozan ve çevresi üç kazaya bölündü (Sis, Belenköy, Haçın). Kadirli’de bunlara eklenerek 4 kazadan oluşan bir sancak oluşturuldu ve kaymakamlığına Mirliva Hüsnü Paşa getirildi. Merkez olarak da Sis kasabası uygun görüldü.

Bu arada, daha ordu Sis’te iken halk arasında kolera hastalığı yayılır ve Fırka-i İslahiye askerlerine de sıçrar. Çok sayıda ölenler olur. Hastalık yüzünden fırka daha ileri gidemedi. Feke’de bir miktar asker bırakılıp geri çekildi. İskan diğer yerlerde başarılı olmuşken Kozan’da yarım kaldı. Bu savaşlar sonunda Afşarların ileri gelenlerinden bir kısmı tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. Halit Bey Diyarbakır’a sürüldü (Pınarbaşı’nın Halitbeyöreni köyü, Avşarların miri reisi olan Halit Beyin yaşadığı yerdi).

Hacı Bey ise obasını alarak Bozok’a gitti. Neticede Afşarlar Fırka-i İslahiye ile anlaşmaya varabilmişlerdir. Onlar yaylakları olan Uzunyayla’da yerleşmeye razı olmuşlardır. Avşarların iskanı kabul ettiği bu sıralarda ise başlarına yeni bir felaket gelecektir. Rus istilası sonucu memleketlerini terk ederek imparatorluk Türkiye’sine sığınan Kafkas muhacirlere yer arayan devlet, iskan siyasetinin en hatalı işini yapıyor ve bula bula yerleşmeyi kabul eden Afşarların yurtlarını ve yaylalarını bularak bu muhacirlere veriyordu.

Basiretli bir iskan siyaseti, bu Çerkes muhacirlerin boş yerlere iskan olunmasını gerektirirdi. Halbuki vatandaşlık insan ve mülkiyet hakları çiğnenerek iptidai bir usulle yıllardır bu toprakların sahibi Afşarlar sürülüp, yurtları muhacirlere verilecektir.

Uzunyayla’nın Çerkeslere verilmesini bizzat Abdülaziz ve o dönemin hükümeti emretmiştir. Bunda herhalde Abdülaziz’in annesinin Çerkes olmasının yanında Rus istilası sonucu Osmanlı’ya Çerkeslerin göçü başlayınca, padişah sarayı ile büyük konakların Çerkes cariyeler ile dolmuş olmasının büyük rolü vardır.

Son zamanlarda kadın efendiler ile Valide Sultanlar da Çerkes kadınlar arasından çıkmıştır. Avşarlar kendi yaylakları olan Uzunyayla’ya Çerkeslerin yerleşmesini önlemek istemişler ve bunun sonucunda iki taraf arasında çatışmalar patlak vermiştir. Bu tarihlerde hükümet göçebelere karşı göçmenleri daha fazla koruyordu. Çünkü Afşarları kontrol altına almak için Çerkeslerden yararlanmaya çalışmaktaydı.

Ayrıca Afşarların Uzunyayla ile Çukurova arasında gidiş gelişleri sırasında çiftçi halkın tarla, bağ ve bahçelerine zarar vermeleri yüzünden bu halkta hükümete Afşarlardan olan şikayetlerinin iletmişlerdir. Bu da hükümeti Afşarların aleyhine daha çok döndürmüştür. Devlet, Çerkesleri Uzunyayla’nın giriş ve çıkışlarını kontrol ederek Afşarları buraya girmekten men edecek geçitleri koruma görevini yerine getirebilecekleri yerlerde yerleştirildi. Bunun üzerine Afşarlar, Çerkeslere saldırarak zayiat verdirmişler, sonuçta iki taraf arasında çetin çatışmalar olmuştur 1861. (Bu çatışmalar genelde Halitbeyöreni, Kaynar ve Yahyabey köyleri arasındaki sahada gerçekleşti).

Sivas Valisi olay yerine gelerek iki tarafı barıştırmış ve Afşarların öldürdükleri Çerkesler için diyet olarak bir miktar para vermeleri ile olayları yatıştırmıştır. Ancak ertesi yıl aralarında yine çatışma çıkınca, hem Çerkeslere hem de yerli halka karşı tehdit oluşturdukları gerekçesiyle devlet Afşarlar üzerine asker gönderdi. Bu savaşlarda Çerkeslerin de desteklediği Osmanlı Ordusu Avşarları kırarak itaat altına aldı. Devlete olan birikmiş vergi borçlarını da ödemeye zorlamış ve bir kısmını Harput ve Kastamonu gibi uzak yerlere iskan etmiştir.

Ayrıca elebaşlarının bazılarını kur’a neferi olarak askere almış, bazılarını da Ergani Madeni’ne sevk etmiştir. 1863’te Afşarların hükümetin otoritesi altına alınmaları ve bilhassa 1865’de zorla toprağa bağlanmaları ile Çerkeslerin Uzunyayla’ya yerleştirilmesi kolaylaşmıştır. Bazıları devlet tarafından Artvin bölgesine yerleştirilerek sınırda görevlendirilmiştir. İskan sırasında Afşar boy beyi Çerkesoğlu Hacı Bey’dir. Zamanla Çerkeslerle Afşarlar arasında sükunet olur ve Pınarbaşı ilçesi Potuklu köyü sınır kabul edilir. Böylece devlet desteği ve beylerin de göz yumması ile Razamazanoğullarından bu yana Afşarların yurdu olan Uzunyayla Çerkeslere terk edilir. Afşar Beyi Hacı Bey Fırka-i İslahiye’ye gelerek Uzunyayla’nın elden çıkması ve yerleşmekte devlet emri olduğundan Sarız havalisine aşireti ile yerleşmek istediğini belirtir. Böylece Afşarlar Kayseri yöresinde Sarız, Pınarbaşı ve Tomarza ilçeleri, Adana’nın Tufanbeyli, Kozan, Kadirli ilçelerinde yerleştirilir. Yeni köyler, kasabalar kurulur. Nüfus kütüklerine geçerek ilk defa resmen Osmanlı vatandaşı olurlar. Arazi tapuları ise bundan sonra verilmeye başlandı.

Sırkıntı aşiretine gelince, onlar Çukurova’da kışlar, İnderesi’nde yaylaya çıkarlardı. Sırkıntılılar, henüz 1859’da Kozanoğullarının idaresi altında zulüm gördükleri için ziraatla uğraşmak istediklerini bildirerek iskanlarını istemişlerdi. Fırka onları kışlaklarına iskan etmiş ve bir çok köyler kurmuşlardı. Sırkıntılılar, Sarıçam ile Ceyhan nehri arasında 18 köyde yaşamaktadırlar ve Tepecikören köyü bey köyüdür. Fırka-i İslahiye ile Türkmenlerin son savaşı 1877’de Kilken Çayı ile Akdeğirmen (Kozan Barajı kuzeyi) tarafında oldu. Türkmenler 75 ölü ve 200 yaralı verirken Fırka görevlisi Akif Paşanın tek ölmüş adamı yoktur. Fırka-i İslahiye’nin bu iskan hareketi bazı zararlar doğurmasına rağmen başarılı olmuş ve devir için faydalı hizmetler görmüştür.

Bölgedeki aşiretlerin çoğu zorluklarla karşılaşılsa da başarıyla yerleştirilmiş, kimi aşiretler de kazanılarak iskana kolaylık göstermelerine sebep olmuştur. Üstelik, daha önce yerleşik hayata geçen bazı aşiretlerin hayat seviyelerini yükselmesi aşiretlerin bir kısmını iskana yönlendirmiş ve Fırka’nın gelmesinden çok önce yerleşmek için baş vuranlar da (Kırıntılı ve Sırkıntılılar) olmuştur. Böylece yerleşilen bölgeler şenlenmiş, ziraat gelişmiş ve kargaşa sona ermiştir. Kurulan kasabalar zamanla gelişerek günümüzde önemli merkezler haline gelmiştir. Islahatın bazı hataları yüzünden bölgeyi terk eden (genellikle Halep ve çevresine kaçmışlardır) aşiretler de olmuştur. İskan sırasında konar göçerlerin hayvan otlatmalarına bakılarak iskan sahasında mera bulmalarına dikkat edilmiş, kendi istedikleri yerlere yerleşmelerine rıza gösterilmiştir. Ancak fırkanın bu hoş görünüşü Afşarlardan esirgediğini görüyoruz. Onlar nüfus bakımından diğer Türkmenlere nazaran daha kalabalık olmalarına rağmen, dağlık, dar ve verimsiz bölgelere yerleşmek mecburiyetinde kalmışlardır. Toplu olarak ise Kayseri’nin Pınarbaşı, Sarız ve Tomarza ilçeleri ile bunlara bağlı yüz civarında köye yerleşmişlerdir. Yayla yöresine yerleşenlere Çukurova’ya inmek; Çukurova’ya yerleşenlerin ise yayla yörelerine gitmeleri yasaklanmıştır.

Prof. Besim Atalay bu konuda şunları söylüyor. “Kuru iskan imha demektir. Asırlardan beri alışılan bir hayat tarzı birden bire değiştirilemez. Bunlar derece derece iskan ve ıslah edilmeleri gerekirken bu yapılmadı. Üzerlerine asker çekildi. Ordu sevk edildi. Topa tutuldu. Obaları, yaylaları, kışlaklar yakıldı, yıkıldı, beyler kurşuna dizildi. Kadın ve çocuklar öldürüldü. Gelinler esir edildi. dağıtıldı. Türklüğü üç büyük kıtada hakim kılan bu sevimli babayiğitlerle beraber ocakları, koyunları, hayvanları mahvolup gitti.”

Ünlü ozan Dadaloğlu da bu olayı şöyle anlatıyor:
“Derviş Paşa, yaktı yıktı elleri
Soldu bütün yurdumuzun gülleri
Karalar giydik te attık alları
Altınımız geçmez akça tunç oldu”