KURBAĞALAR ve BİZ

ELBEG Murat Duman
24.12.2005

Kurbağayı içi kaynar su dolu bir kabın içine attığınızda, anında sıcaklığı algılar ve tek sıçrayışta kabın içinden çıkar. Ancak kabın içine soğuk su koyar ve yavaş yavaş kaynamasını sağlarsanız, kurbağa bunun farkında bile olmaz. Su kaynama sıcaklığına geldiğinde de iş işten geçmiştir zaten. Kurbağa suyun sıcaklığından öyle rehavetleşmiştir ki, artık istese de kap dan çıkamaz.

Biz diasporadakilerin durumu da bu kurbağanın durumuna benziyor. Hatta benzemekten öte tıpa tıp uyuyor.

Rehavet üzerimize öyle çökmüş ki. Artık istesek de çıkamıyoruz kabın içinden.

İlk başlarda her şey normaldi aslında. Herkes dilini konuşuyor, milli kıyafetleri ile dolaşıyor, toplumsal kuralların tümü eksiksiz uygulanıyordu.

Ancak ne olduysa şu son 50 yıldır oldu. İster istemez çözülme başladı. Su yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu zira.

Tüm bunlar olması gerektiği gibi yaşanıyordu. Kıyafetler elbette değişecekti, her şeyin değişmesi gerektiği gibi. Dünya değişiyordu zira. Etkileşim olacaktı diğer kültürlerden bu kaçınılmazdı. Dil unutulacaktı. Şimdi olduğu gibi. Zira yaşadığımız yer diasporaydı. Su kaynamaya başlıyordu artık.

Bir kültürün özü değişirse ancak o zaman yok olur. Tıpkı diğer tüm her şeyin özünün değiştiğinde yok olacağı gibi.

Altını işler, ona şekil verirseniz harika bir bilezik, ya da muhteşem bir kolye elde edebilirsiniz. Altın yine altındır ve değeri değişmez. Ancak altın’a farklı bir madde katarsanız o artık tüm değerini yitirir. Belki yine muhteşem bir takıdır ama artık sırf altın değildir.

Bizim içine düştüğümüz kazan bir şark kazanı. Üzerimizdeki rehavette eğitimsizlik.

Şark toplumlarında, insanlar elindekilerinin değerini fazlaca önemsemezler. Onlar için değerleriyle övünmek, geliştirmek ve yaşatmaktan daha önemlidir. Değerlerinden bir şeyler kaybettikçe, geçmişleriyle, atalarının yaptıklarıyla övünmek biraz daha fazlalaşır.

Şark toplumunda acı çektikçe zevk alır insanlar. Sebebi ve sonucu ne olursa olsun aslolan acı çekmektir. Elbette ki tüm bunlar şark toplumunun kendine has özelliğidir.

Şark kültürü ile Kafkas kültürü arasında sayısız uçurumlar vardır. Kimi konularda taban tabana tamamen zıt özellikler taşır.

Kimilerine göre sürgün, kimilerine göre göç sonucu vatanımızdan ayrı yaşamak zorunda kaldık.

Herkes şunu bilmelidir ki anavatan dışında kültür yaşatılamaz, geliştirilemez. Ancak korunabilir. Bu da zamanla sizi kapalı bir toplum, kapalı bir kültür haline getirir ki bunun sonucu da zaten yok olmaktır. İçinde bulunduğumuz şu an ki durumda bunun en güzel örneği değil mi?

Diaspora bizi bitirecek bu bir gerçek. Burada kaldığımız sürece de daha çok şey kaybedeceğimizde ortada. Neler kaybedeceğiz derseniz;

Mesela dilimizi.

Herkes konuşuyoruz, bilenlerde var dese de o dil bize özgü olmayacak. Örneğin Türk şivesiyle Çerkesce konuşacağız ya da ne bileyim Arap şivesiyle… Özü kaybolmaya başlayacak dilimizin. O, bizim ne bilim dilimiz, ne edebiyat dilimiz ne de yazı dilimiz olacak…

İnsan karakteri doğa ve ilkim şartlarından çok etkilenir der uzmanlar. Karakterimiz, kişiliğimiz değişecek örneğin. Doğanın o müthiş güzelliğinden nasibini almış Kafkasya’da, bu güzelliklerin birbirine duyduğu saygıyı kendine ve kültürüne öz edinen Kafkas insanı kaybedecek bu özelliğini mesela.

Kurbağa rehavetinden bir an önce kurtulmak dileğiyle…