MAYKOP YAZITI

Kayseri Kafkas Derneği
Festival Kitapçığı Çalışması, 2002

1960 yılında Maykop’a iki kilometre mesafede açık gri renkli yerel kuvarstan yaklaşık 220 cm2 büyüklüğünde, derin çizgilerle, birbirine eşit olmayan yedi kısma ayrılmıştı. Orta bölmeye bir şehir veya kale planı yerleştirilmişti. Bu ilginç kitabe tesadüfen bulundu. Birçok çözümleme girişimi sonuçsuz kaldı. Yazıt nihayet Prof. Georgiu Tourçaninov tarafından okundu. Yazıt, Karadeniz’in doğu sahillerinin yerleşik halkı olan ve tarihi, efsanevi Kolkhi’ye uzanan Abhazca ile yazılmıştı.

Kitabenin metni:

Bu (şehir veya kale) büyük bir krala aittir. Kralımız Mrn’a. A/y/a şehri (onun) mülkiyetindedir. Khz onu yirmi bir yılının (Mrn’nın hükümdarlığının) Ekim aylarında Dağlar ülkesine sınır olarak inşa etti.

Yazıtta ilk geçen isim efsanede tanrılaştırılan Kral Aiet’in babası Helios yani güneştir. Maykop yazıtındaki Kral Mrn sözüne ‘’a’’ seslisi eklendiğinde (Abhaz alfabesi 80 adet sessiz harften oluşur, sesli harfleri yoktur.) Abhazca’da güneş tanrı olan Maran ya da Amran olur. Bu da eski Abhazlarda Kral Mrn’nin adının kutsal olduğunu gösterir. Helios’un (güneşin) oğlu Kral Aiet’in efsanesi böyle doğmuştur. Kenti belirleyen ikinci sözcük A/y/a Kral Aiet’in ismi ile doğrudan ilgilidir. (‘’T’’ eki Abhazca’da aitlik belirtir.) Bundan dolayı “Aiet” “ Aya’da doğan” “ Aya’nın oğlu” olarak yorumlanabilir. Maykop yazıtına göre, Aya kenti, Aiet’in babası Helios’un hükümdarlığında inşa edilmiştir. Daha da önemlisi, Maykop yazıtının Argonot efsanesinin (Altın post) tarihi kanıtı olmasıdır. Bu durumda Mrn ve Aya isimleri, Kolkhi’den Grek gemicilerle M.Ö. 2.yy.’da Helen dünyasına taşınmıştır. Bu taş, efsanenin Kolkhi’nin zenginliği ile ilgili bölümüne tarihi bir dayanak olmaktadır. Yunan mitolojisinde sıkça geçen “Kolkhi” sözcüğü ne Yunanca ne de Gürcüce bir anlam taşımaktadır. Oysa yaşayan Abhaz dilinde Kolkhi, “parça altın memleketi” “parça altınlı ülke” anlamına gelmektedir. Aynı şekilde, Helios yani Aiet’in babası, yazıt metninde geçtiğine göre, bu yazıt Argonotlardan daha eskidir.

Paleografik, tarihi ve kültürel veriler ışığında Maykop yazıtının 32 – 33 asırlık bir ömrü olduğu anlaşılmaktadır. Maykop taşındaki Abaza yazısı: Modern alfabenin atası durumunda olan, günümüze dek bulunmuş en eski kaynak olmaktadır.

Prof. Tourçaninov yazıtın Sovyetler Birliği’nde yaşayan halklara ait, en eski yazı metni olmasının yanında ‘’yazı bilimi açısından olağanüstü bir önem taşıdığını’’ vurgulamaktadır. Maykop taşındaki yazı karakterlerinin bazıları günümüzde Adige-Abhaz aile (sülale) nişanı olarak kullanılmaktadır.

GÜMÜŞ KUPA

Maykop tepesinden çıkarılan en ilginç eserlerin başında bir gümüş kupa gelir. Bu gümüş kupanın üzerindeki motifler müthiş bir kompozisyon oluşturur. Bu ilginç kompozisyon, farklı konular ve figürler içermektedir. Bunların en büyüğü Kafkasya’nın coğrafi görünümüdür (Dünya’nın en eski haritalarından biri).

Harita, aynı zamanda bölgenin bitki örtüsünü ve bölgede yaşayan hayvanları göstermektedir.Bu kupanın ağız kısmı geniş, karın kısmı şişkindir. Üç sıra halinde art arda dizilen dağlar vardır. Bunların en yükseği olan çatallıdır (Elbruz dağı). Dağların arasından iki ağaç ve art ayakları üzerine dikilmiş bir ayı görünüyor. Dağların zirvelerinden doğan iki ayrı ırmak var. (Terç-Kuban ırmakları) Bu iki ırmağın yatağı yılankavi bir şekilde dağdan denize doğru iniyor ve gümüş kupanın alt kısmında yuvarlak bir büyük suya katılıyor. Her iki ırmak kupanın kulp kısmından başlıyor. Gümüş kupanın göbeğinde Kafkasya’daki hayvanlar iki sıra halinde görünüyor. Birinci sırada bir at, bir kaplan,iki boğa simetrik bir şekilde yer alıyor. İkinci sırada ise dağ keçisi,yaban domuzu, dişi aslan ve yaban koçu var. Su kıyılarındaki yüzücü kuşların yanında başka bir kuş da aslanın tepesinde uçuyor.

Bu ilginç kupanın yansıttığı görünümler sıradan bir dekoratif anlam taşımaz. Bunlar tasarlanmış ve önemli sembolik anlamlar yüklenmiştir. Bu eski zaman düşünürü olan usta, o topraklarda yaşayan canlıları, suyu, dağı, denizi ve bunların üstünde yer alan gökyüzünü resmetmiştir. Tüm bunlardan hareketle bu ilginç gümüş kupa sıradan bir kapkacak değildir, demek mümkündür. Sanatçı, kült bilimine engin bir katkıda bulunduğunun da bilincindedir.

BRONZ AYNA-TAKVİM

1987’de Prof. Leskov tarafından Adigey topraklarında yapılan kazılarda ortaya çıkarıldı. M.S. 1. yy’da yapıldığı kabul edilmektedir. Proto Adıgeler’e (Meotlar) aittir.


Bu esere her ne kadar ‘’Bronz Ayna’’ adı verilmişse de bir yüzü ayna, diğer yüzü takvimdir. Takvimin ortasında bir güneş sembolü vardı.Güneş’in çevresinde 12 köşe çizilmişti. Bu köşeler 12 ayı gösteriyordu. Bu 12 ayı çevreleyen ikinci dairede 3’erli 4 ayrı çizgi grubu vardı. Bu gruplar mevsimleri oluşturuyordu. Böylece herbiri 3 aydan oluşan 4 mevsimi simgeliyordu.

Bunların etrafında daire şeklinde sıralanan 9 adet simge vardı. Bu simgelerden şu ana kadar yalnızca 3 tanesi okunup anlamlandırılabildi. Spiral şeklinde olan iki tanesinden kulpa yakın olanı 21 Mart’ı, üst kısımda yer alanı ise 21 Aralık’ı göstermekteydi. İkisinin arasında yer alan alev simgesi ise Adige ritüelinde yer alan enerjinin simgesidir. Mafeşhatıh (Ateş sunma günü) gününün yer aldığı aydır. Bu günde kara (kötülüğün simgesi) bir tavuğu kurban etme geleneği vardı. Diğer simgelerin ise Adıge ritüelinin sembolleri olduğu kesindir. Fakat bunların neyi simgelediklerini -en azından şu an için- bilmiyoruz.

KOBAN VE KOLHİDE KÜLTÜRÜ

Bronz çağında M.Ö 1000 yılında Kafkasya’da birbiriyle akraba iki kültür doğdu. Bu iki kültürün tek etnik özden kaynaklandığı oldukça belliydi: Koban ve Kolhide.

Bu kültürleri yaratan halklar Kafkasya’nın otokton halklarıydı. Dünya biliminin kabul ettiği ve onayladığı şekliyle bu halklar günümüz Abhaz-Adige halklarının atalarıydılar.

Bölgede bulunan balta, silah, süs eşyası gibi bronzdan yapılmış eşyalar çoktu. Bunların bazıları dinsel törenlerde kullanılan eşyalardı. Arkeologlar ilk çalışmalarını günümüzün Kuzey Osetya’sında yaptılar. Bu buluntuların çıkarıldığı yer bir Oset köyü olan Koban’a yakındı. Bu yüzden Koban Kültürü adı verildi.

Bu buluntulardan anlaşıldığına göre, bu eşyaları yapan insanlar bronz işçiliğinin son aşamasına gelmiş usta insanlardı.

Dünya müzelerinde şu anda sergilenen Koban ve Kolhide bronz eşyaları o dönemde yeryüzünde yapılan en mükemmel eşyalardı. Bu eşyaların çoğunun yüzeyinde dövme ve kakma yöntemiyle işlenmiş hayvan figürleri vardı.Bunların dışında bronzdan yapılmış yaban hayvanları, antropomof (birden çok canlının tek bedende birleşmiş) heykelcikleri bulundu. O dönemin savaşçıları ve çobanları bu heykelcikleri takı olarak kullanıyorlardı. İnsan formunda, insan hayatını anlatan pek çok bronz heykelcik de bulundu. İnsan şeklindeki figürler de cinsel organları (üretkenlik) açıkta görülen heykelciklerdi. Bunun sebebi üretkenliği ve gücü simgelemekti.

Kolhide Kültürü, Koban Kültüründen çok az bir zaman sonra ortaya çıktı. Bu kültür bir öncekine o kadar çok benzemektedir ki ikincisinden ayrıca söz etmeyi adeta gereksiz kılmaktadır. Kolhide Kültürünün elimizdeki ilk buluntuları Abhazya’da ortaya çıkarıldı. Bu iki kültürün de temeli Maykop Kültürü’dür.


ADİGE-ABHAZ FOLKLORUNUN BAŞLANGICI

(Not: Adige-Abhaz folkloru ciltler doldurulacak bir araştırma ve bilimsel çalışma konusudur. Biz burada sadece başlangıcını ve bunda etkili olan faktörlerin sözünü edeceğiz. Aşağıda folklorla ilgili pek az örnek verilmiştir.)

Adige-Abhaz folklorunun kökü Kafkasya’da ve Anadolu’nun Hatti dönemindedir. Adige-Abhaz folklorunun tarihi – bugünkü bilgilerimizle- M.Ö.3000 yıllarında başlamaktadır. Bu folklorun özünü yiğit Nartların Destanları oluşturmaktadır.

Nart Destanları binlerce yıl öncesinde başlamaktadır. Nart müzikalitesi –Dünya folklor bilimine göre – son aşamaya gelmiş (tekamülünü tamamlamış) kabul edilir. Nart Destanlarının bu anlamda başlangıcı anaerkil (anagemen toplum) dönem, tamamlanışı ise ataerkil (erkekegemen toplum) dönemdir.

Adige-Abhaz Efsaneleri,eski Adige-Abhaz ezgilerinde çok önemli bir yer tutar. Eski Adige-Abhaz şarkıları 4 gruba ayrılır.

1. İŞLE İLGİLİ ŞARKILAR
– Toprağı sürmeyle ilgili şarkılar
– Bahçe tarımıyla ilgili şarkılar
– Hasatla ilgili şarkılar
– Harmanla ilgili şarkılar
– Ot biçmeyle ilgili şarkılar
– Araba (at veya öküz) sürücüsüyle ilgili şarkılar
– Çobanlıkla ilgili şarkılar
– Arıcılıkla ilgili şarkılar
– Yün eğirmeyle ilgili şarkılar
– Dokuma tezgahlarıyla ilgili şarkılar
– Tekstille ilgili şarkılar
– Değirmencilikle ilgili şarkılar
– Demircilikle ilgili şarkılar
– Dibek dövmeyle ilgili şarkılar
– Darı öğütmeyle ilgili şarkılar

2. İŞ DIŞI HAYAT VE ÇALIŞMALARLA İLGİLİ ŞARKILAR
a)
Avla ilgili
– Vahşi Hayvan Tanrısıyla ilgili şarkılar
– Avcı Tanrısıyla ilgili şarkılar
– Orman Tanrıçasıyla ilgili şarkılar
b)Yağmur Duası
– Yağmur duasına çıkanlarla ilgili şarkılar•
– Yağmur Tanrısıyla ilgili şarkılar•
c) Yeni Yıl Şarkısı (Hurome)
d) Su Duası: Suda boğulup kaybolanları bulmak için söylenen şarkı (Psiheğe)

3. AİLE HAYATIYLA İLGİLİ ŞARKILAR
– Düğün dernekle ilgili şarkılar•
– Damatla (gerdekle) ilgili şarkılar•
– Beşikle ilgili şarkılar•
– İlk adımla ilgili şarkılar•
– Yaşlıları oyalayıp eğlendirmek için söylenen• şarkılar.

4. HASTALIKLARI İYİLEŞTİRMEKLE İLGİLİ ŞARKILAR
– Çiçek hastalığı ile ilgili şarkılar.•
– Yaraları ve kırıkları iyileştirme ile ilgili• şarkılar.

Bu örneklerden hareketle şunu da eklemek mümkündür. Adige-Abhaz toplumu hangi işe başlarsa (ezgisiz de olsa) bir dua (Xoxu) söylemiştir, söylemektedir. Ama en eski Xoxumuzu oluşturan şu Hatti duası oldukça ilginçtir:

‘’Tanrımız,
Yüce Tanrı
Anadolu
Altın koyu
Sağ elle başla
Sol elle bitir!’’

Bu duadan hareketle şunu da eklemek mümkün: Anadolu, Hatti için hayatın başlangıcıydı,vatandı: En kutsal varlıktı.

Adige-Abhaz dansları (Bunun içinde çok tanrılı hayat, pagan yaşantısı ve tüm bunlarla ilgili ritüeller yer alır. Ritüel sözü de Adige-Abhaz dilinde ‘’Wuc’’ dır) folklorda- eskiden de şimdi de önemli bir yere sahiptir. Bu dansların biçimsel görüntüsü, bu halkların düşünce tarzını, yaşayışını, davranışlarını ve tarihsel gelişimini (serüvenini) yansıtan beden dilidir.
Bu dansların çıkış noktası, dünyadaki ilk insanın korkusudur.Bu korkuya direnme gücüdür.Bu korkuyu yenme cesaretidir. Korkuyu yaşama uygulama ve dönüştürmedir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz folklorik ögelerin tümü günümüze gelememiştir. Günümüze kalan, korunan ve halen Adige-Abhaz halklarının günlük hayatında pek çoğu gelenek olarak yaşamakta, pek azı da sanat olarak icra edilmektedir. Wuc’leri (Ritüel) ve estetik dansları yöneten kişi ‘’Hatiyakue’’ olarak adlandırılırdı. Bu sözcük Hat yani Hatti’nin Wuc’lerini (Ritüel) profesyonel olarak (Yakue) yapan kişi anlamındadır. Hat-Yakue iki sözcükten oluşuyor.

Hatişu sözcüğü ise, Adige-Abhaz şövalyeleri savaşa giderken ordunun yanında alaca giysiler giyen, ala ata binen, şarkılar söyleyerek onları cesaretlendiren kişidir. Hati yani Hatti insanı ve Şu yani atlı sözcüklerinden oluşmaktadır.

I- Kozmik olaylarla ilgili ritüeller ‘’Wuc’’ler:

1. Güneşle ilgili wucler (ritüel)
a) Wuchurey
b) Huraşe
c) Awraşa

2. Şıblewuc:Yıldırımla ilgili wucler: (Yıldırım düşer de bir hayvanı öldürürse 3 gün, bir insanı öldürürse 7 gün dans ediyorlardı. Bunda amaç tanrı olarak kabul edilen ve memnun edilmek istenen yıldırımı kutsamaktı.) Şı, üç; Blı ise yedi demektir.

II. Tanrılarla ilgili wucler:

a) Thaşho wuc
b) Thagalec (Bereket Tanrısı)
c) Şeratın (Hem dans hem oyun hem de dini ritüeldir. Güneş Tanrısı Ra için yapılır)
d) Amşa (Avcılık tanrısı ile ilgilidir. ‘’Amşa’’ Adigece ‘’Mışa’’ yani ‘’ayı’’ demektir.)
e) Ajağafe: Bireyin iç dünyasını, gizlerini topluma açma dansıdır. Dansçı ters çevrilmiş bir kürk giymekte, keçeden yapılmış keçi başı maskesi takmaktadır.Bu oyun sadece bir dans değil, aynı zamanda bir tiyatrodur. Eski dönemlerde totem kabul edilen keçinin kutsanması anlamını taşır.Adige-Abhazlar’ın her türlü düğün-derneklerinde sergilenen bir ritüeldir.
f) Wezrec ve Wezırmec: Her ikisi eski ritüellerdir. Wez-enerji Wez-dığa sözcüğü enerji veren güneş anlamındadır.
g) Wezırmes: Hem insan ismidir hem de Wez-enerji, Mes-yanmak anlamlarına gelir. Wezrec, Wezırmec ve Wezırmes sözcüklerindeki ‘’R’’ sesi tanrı RA’dan gelmektedir. Amra sözcüğü günümüz Abhazca’sında da ‘’güneş ‘‘ anlamındadır.

III. Doğum, yaşam ve vatan sevgisi ile ilgili ritüeller (Wucler)
a)
Guaşewuc: (Gelin alma töreninden önce gelinin yedi taze gelin tarafından altın ipliklerle sarılması dansıdır. Bu dansa katılan gelinlerin hem anne babaları hem eşleri hem de eşlerinin anne babaları sağ olacaktı. Her gelinin de en az birer çocuk sahibi olması koşulu vardı. Bu dansa yedi gelinin kayınvalideleri de katılacak ve altın ipliklerin sarılması işlemine katılacaklardı. (7 sayısı inanca göre gelinin evliliğinde, mutluluğunda katkısı olacak bir güçtü)
b) Wezcen: Bu wuc, erkek çocuk dünyaya geldiğinde yapılırdı. Kadınlar katılmazdı. Sayısız genç erkek tarafından oynanırdı. Güneşi, enerjiyi temsil ederdi.Doğan erkek çocuğun kendi toplumuna enerji katacağına,kendi vatanına hizmet edeceğine olan inancı yansıtan ataerkil dönem wuc’dır. Bu wuc sonradan, torun sahibi olan dede ve nenelerin sergilediği bir dans haline dönüşmüştür. Wezcen sözcüğünün; Wez=Enerji, Cen=Çağırmak anlamları vardır.
c) Psewuc: Mağlup Savaşçının Wuc’i:Adiyağa ve Apsuwara içinde yaşayamayacağını, Xabzesini ve vatanını yitirdiğini anlayan savaşçının dansıdır.Savaşta yenilen savaşçı düşmanına canını teslim etmeden önce tüm onurunu ve gururunu koruyarak bu ölüm dansını yapar. Bu ölüm wuc’inde Hatiyakue savaşçıların yanında bulunur ve hem pşine çalar hem de şarkı söyleyerek onlara cesaret verir.

IV-Estetik Danslar:

(Gerekçesi veya kaynağı günümüzde bilinmeyen danslardır.)
a) Wucheş (Hatiyakue tarafından dansa davet edilen damın, kavalyeye teslim edilirken yaptığı wuc’dir)
b) Wucpıuh (Tek sıra halindeki wuc’ın başında yer alan çiftin sıranın sonuyla birleşerek (bütünleşerek) yaptıkları danstır.

Aşemez doğduğunda bu dans yapılmış, doğumu bu dansla kutsanmıştır. Aşemez, Nart Eposunda müzik tanrısı olarak adlandırılır.

Adige-Abhaz Danslarının en çarpıcı örnekleri Nart mitolojisinde görülmektedir. Örneğin; Bedınokuo, ilk kez Narthase’ye gittiğinde, yiğitlik, cesaret, ok ve kılıç dövüşü, sınavlarından geçmişti. Fakat Sosırıkuo ile Bedınokuo birbirlerine üstünlük sağlayamayınca dans sınavına girdiler. Sosırıkuo masanın üstüne çıkıp masayı devirmeden parmaklarının ucunda dans etti. Çanağın içindeki eti ve sosu dökmeden çanağın kenarında oynadı. Bedınokuo buna çok sinirlendi ve kılıcını kabzasından toprağa dikti. Kılıcın keskin ağzından yukarıya doğru dans etti. Kılıcın ucunda da parmaklarında dans etti.

Bütün bunlar-mitolojide olsa- wuc’ın başlangıcını göstermesi açısından önemlidir.

Yine Nart mitinde, demirin ve demirciliğin tanrısı Tlepş, kendisiyle bu konuda yarışan rakibi Gurdımıj ile yenişemeyince Gucewuc’e başlar ve 7 gün 7 gece dans eder. Tlepş bu dansla rakibini yener. Fakat Tanrısal bir sır olarak saklanan demircilik, artık sıradan insanların bildiği bir iş alanına dönüşmüştür.

19. yy’ın başlarında iki şair Paşe Beçmırze ile Ağınoko Laşe şiir, şiir dili ve şiirin açıklık özelliği üzerine doğaçlama söyledikleri şiirlerle yarıştılar. Bu konuda yenişemeyince şiir söyleyerek wuc yaptılar. Sonuçta bir gün bir gece devam eden bu yarışma Ağınoko Laşe’nin bayılıp yarışma dışı kalmasıyla sonuçlandı.

Keza Ordu komutanı, büyük savaşçı, şair ,müzisyen, Pşı Hatokşoko Muhammed Aşe (Çolak) Adige-Abhaz feodallerinin eski bir geleneğini sürdürerek her yıl festivaller düzenlenmektedir. Bu festivale Çahe (Adigey,Abaza) oyuncuları davet edilmekte, yarışmalar bir ay boyunca devam etmektedir.

Bu oyunlar; at oynatma, cambazlık, şiir,beste, enstrüman çalma, dans(Ajegafe), yalan söyleme, tiyatro (rol ve taklit,kukla oynatma) alanlarında yapılan yarışmalardı.

KAYNAKÇA:
Prof. Dr.E. Forrer,
Prof. Dr. M. Duyenevski
Prof. Dr. M. Diyakonov,
Prof. Dr. V. İvanov,
Prof. Dr. G. Tourçaninov,
Prof. Dr. V.Ardzınba,
Prof. Dr. Ancaparidze,
Prof. Dr. Melikoşvili,
Prof. Dr. Wunej Kaşif,
Prof.Dr. Nalo Zaur,
Prof. Dr. Hadağatle Asker,
Prof. Dr. Betroj Ruslan