Ç’ARE Fatim (КIарэ Фатим)
Adige Mak
Çeviri: HAPİ Cevdet Hapi
Adige Televizyonu toplumu aydınlatıyor
Adige Televizyonu (AT) haber koordinatörü, yönetmen Muliat Yemıj’in belgesel çekimi “Mısır’ın Çerkes Sultanları” adlı filmi beğeni kazandı ve değerli bulundu. Bu çekimi niçin istemiş olduğunu ve kimlerden yardım gördüğünü öğrenmek amacıyla Mulia Yemıj’ın yanına vardık.
Bize söylediğine göre göre, küçüklüğünden beri tarihsel anlatıları ilginç buluyor ve olayların sonunu merak ediyormuş.
“Tanrı insanları değişik amaçlara programlanmış olarak, örneğin birini şarkı söylemesi için , bir diğerini de dans etmesi için yaratıyor. . . Tanrı beni de tarihe meraklı olmak üzere yaratmış olmalı. Elime ne denli tarih kitabı geçtiyse hepsini eksiksiz okudum” diyor Muliat.
“Son filminden önce iki belgesel film daha hazırlamıştı Yemıj. Bunlar “Firavunların İzinde” adlı filmiyle “Korkunç İvan ve Goşevnay” üzerin olan “Великий Союз” (Büyük İttifak) filmleridir. Son olarak “Mısır’ın Çerkes Sultanları” filmini ise Mısır ve Kafkasya’da çektik, diyor Muliat.
“Filmi bir Adige yardımlaşması, bir Adige imecesi yardımıyla çektik, birçok zorlu engeli aşmak zorunda kaldık ” diyor Muliat. “Filmde oynayan sanatçıların yardımlarını aldım. Seçimleri kendim yaptım. Yardımlarını alığım başlıca adlar Adige Ulusal Tiyatrosu Müdürü Zıha Melaiçet, AC Ulusal Müzesi Başkanı Cıgune Fatim ile Rusya’nın Mısır Sefareti Başkonsolosu Dr. B. Malsagov‘dur. Beni B. Malsagov ile tanıştıran kişi ise Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Adigey kolu Başkanı Kandavır Ruslan‘dır.
Film Ortaçağ Mısır’ı Adige Sultanlarının başarılarını, bıraktıkları yapıtları konu olarak ele alıyor. Mısır’a sultan olmuş Adige Sultanı sayısı 45. Adigeler 250 yıl boyunca kesintisiz olarak Mısır İmparatorluğu’nu yönettiler. Mısır, Doğu’nun en güçlü imparatorluğu sayılıyordu.
Sultan Kaytbay (Türkçe adıyla-Kayıtbay) rolünü Kabardiya’nın “Hatti” dans topluluğu oyuncusu Kazbek Balkar oynadı. Onun savaş zırhı da vardı, rolü ona verdim. Ayrıca fizik olarak da role uygundu. O dönemlerde Adigeler arasında göbekli olmak ayıplanan bir şeydi. Kaytbay’ın sultanlığı döneminde Mısır’da sanat ve bilim çok gelişti. Sözgelişi Kahire’de 14 kütüphane kurdurdu. Dönemine göre bu sayı çoktu, bütün bir Avrupa’da bile o sayıda kütüphane yoktu. Batılı ülkelerden kovulan şair ve yazarları koruma altına alıyor, onlara destek çıkıyordu. Ayrıca büyük paralar ödeyerek dış ülkelerden biliminsanlarını Mısır’a çağırıyordu.
Sultan Barkuko (Баркукъо;Türkçe adıyla-Berkok) rolünü Kule Mıhamed oynadı. Mijnanel onun tarih yazarı (kronikçisi, vakanüvisi) idi. Eskiden Mısır sultanlarının kendi tarihlerini yazacak yazıcıları vardı, bunlara vakanüvis yazarı deniyordu. Vakanüvisler sultanların iyi işlerini tarihe düşmek için kayda geçiriyorlardı. Vakanüvislerin yazdıkları yazılar (vakayinameler) halen Mısır kütüphanelerinde saklanmaktadır. Vakanüvis rolünü Beğ Alkas (Бэгъ Алкъэс) oynadı.
Barkuko’yu henüz on yaşında bir çocuk iken kaçırmışlardı. Büyüyüp Mısır’a sultan olunca, ailesini Mısır’a getirtti ve ölünceye değin onları yanında (ордэунэ) alıkoydu. “Melahoko” (Мэлахъокъу), yani “Koyun Çobanı Oğlu” diyorlardı ona, küçüklüğünde onu birisine satıp koyun çobanı olarak zorla çalıştırmışlardı. Sultan olduktan sonra, Barkuko, Adige olmayan birini yanına bile sokmamıştı. Görevleri Çerkesya’dan getirttiği kişilere veriyordu. Barkuko döneminde Mısır’daki her düzenleme politik yönden ya da toplumsal yaşam yönünden olsun, Adige geleneği ve kurallarına uygun olarak yürütülüyordu. Ayrıca ilginç şey de, Barkuko ölünce, oğlu Farac, Mısır’a sultan oldu, o da babasının izinden gitmiş olmalı, yoksullara da varsıllar gibi değer vermeyi sürdürdü. Yoksullara köle (рабство) denmesine, köle muamelesine ve ardından köleliğe son verdi. Dünya -insanlık tarihi- açısında bu olay, büyük bir gelişimin ilk adımı olmuştur.
Mısır Sultanı Kanş’aveğur (Къэншъэогъур;Türkçe adıyla-Kansu Gavri) rolünü İsrail’den dönüş yapan soydaşımız Nihad Nepsev canlandırdı. Kanş’aveğur, sultan olmazdan önce, kız kardeşi Mısır Sultanı Kalavne (Къэлэунэ;Kalavun) ile evlenmişti, Kanş’aveğur birkaç atlı ile birlikte Mısır’a gitti ve orada kaldı. Kalavne’nin yanında yüksek mevkiye çıktı, Kalavne ölünce Mısır’a sultan oldu. Vakanüvislerin (kronikçilerin) yazdıklarına göre, savaşçıların en gözüpek olanı Kanş’aveğur idi. Sözgelişi Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim ile savaş sürerken, “Selim’i öldüreceğim” diyerek, küçük bir yardımcı birlik eşliğinde yüz bin kişilik koca Osmanlı ordusunu yardı ve Sultan Selim’in çadırını bastı. Ancak, çadırda Selim değil veziri vardı, onu öldürüp çıktı. Kanş’aveğur o denli atılgan biriydi, o sıralar 70 yaşındaydı. Günümüze erişmiş ve Kanş’aveğur tarafından yaptırılmış olan bütün Mısır camilerinde ulusal damgalar yer almaktadır (Arapların ulusal damgaları yoktur).
Son Adige sultanı Tumanbay idi, başa geçtiğinde 38 yaşındaydı. Tumanbay, Kanş’aveğur’un kızından torunudur. Ancak birkaç günlük saltanatı sonunda öldürüldü. Tumanbay’ın orduları dağıldı, kendisini de yakalanıp asıldı. Ölüm emrinin uygulanması öncesinde, Tumanbay’ın sergilediği yiğitlik Selim’i etkilemişti, onu maiyetine almak istedi, ancak Selim’in maiyeti Tumanbay’a güven duymadı ve sonunda onu astırdılar. Tumanbay’ın adı Mısır tarihine geçmiştir, ilk, orta ve yüksek okullarda öğretiliyor. Onun adı bir caddeye de verilmiş bulunuyor.
Zıha Melaiçet hem bize yardım etti ve hem de tiyatro oyuncularının ücretsiz olarak bizim için çalışmalarını sağladı. Tiyatro gardırobundaki giysileri de hizmetimize sundu. Kendisi ve ailesi de bize büyük yardımlarda bulundular. Melaiçet, Sultan Barkuko’nun ablasını (adı kroniklerde yazılı değil) canlandırdı, anneleri öldüğünde, ablası Barkuko’yu emzirmişti.
“Bu da Adigeler arasında bulunan ilginç özelliklerden biridir. Yolda yürüyen bir Adige Emiri’ni gören ve yemek yemekte olan bir Arap hemen ayağa fırlar. Adigeler kim gelmiş ve hangi yaşta olurlarsa olsunlar, sofrada iken ayağa kalkmazlardı. Ayağa kalkmayı yemeğe karşı bir saygısızlık sayarlardı. Bu nedenle, saygı göstermek için ayağa kalkan ve boynunu eğen Arab’ın kılıçla kafasını uçurdu. “O senin yediğinden daha değerli biri miyim ben?” diyerek. Bitmez tükenmez savaşlar içinde yaşamlarını sürdüren bu tür savaşçılar, böylesine zalimce davranışlarda da bulunabiliyorlardı” diyor Muliat.
“Filmin hazırlanması sırasında Arap biliminsanları ile görüştük, rehberlerin anlatımlarından da yararlandık. Adigelerin tarihsel yolculuğunu derinlemesine bilmenin, ruhunun o varlık içinde dikili ve kök tutmuş olmasının gücüyle film, çok güzel ve ilginç bir biçimde ortaya kondu.
Kendi de çalışmaları üzerine konuşmaya başladığında, anlattıkları kişiyi çok etkiliyor ve ne denli anlatırsa anlatsın bir bıkkınlık duymuyorsun.
“Filmi 2007 yılında, Mısır’da yazın çektik, döndüğümüzde, çekime hemen ekler yapamadık” diyor Muliat. ”Ardından ilkbahar mevsiminde dağlara çıkıp ortalığın yeşillendiği, ağaçların yapraklandığı, çiçeklerin açtığı, bizi çevreleyen doğanın coştuğu bir dönemdeki yeryüzünün güzelliklerini sergilemeyi başardık. Bu da filmi çekicileştiren öğelerden biri. Bu yardımları nedeniyle Adige Televizyonu Başkanı Azemat Beğuş’e’ye (Бэгъушъэ Азэмат) çok teşekkür ediyorum. Eksikleri gidermede yardımcı olduğu ve bu filmi hazırlattığı için kendisine “Allah senden razı olsun” demek istiyorum. O olmasıydı, bu filmi istediğim gibi tamamlayamazdım. Durumumu anladı ve yardımlarını esirgemedi, kendisine teşekkür borçluyum”.
Tarih üzerine bir biliminsanı olan Samir Hotko’ya (Хъоткъо Самир) da yardımları nedeniyle teşekkür ederim. Hotko’nun Memluklara ilişkin olarak yayınladığı “Mısır ve Suriye Çerkes Sultanlarının Kökeni” (Генезис черкесских султанатов в Египте и Сирии) adlı kitabından çok yararlandım. Kule Mıhamed’e de çok teşekkür ederim, zırh kuşanmış oyuncularını getirip para almadan çalışmalarımıza katkılarda bulundu.
Muliat’ın verdiği bilgiye göre, film bu yıl Ocak ayı sonunda ya da Şubat ayı içinde gösterime girecek. Film, ayrıca diske kaydedilip satılacak.
Muliat Yemıj’ın bu belgesel filmi, ilk kez 22 Aralık 2008’de Rusya kanalında gösterildi. Filmi izleyenlerin izlenimleri de şöyledir:
Şamset Şaşşe (ЩашIэ Щамсэт), dil bilimleri profesörü: “Adigelerin, ulusal kökenlerine yönelik böylesine bir filmin hazırlanmış olması, son derece sevindirici bir olay. Muliat’ın senaryosu derinlikli bir senaryo. Adigelerin kökeninin çıkış yerini doğru bir biçimde sergiliyor, izleyeni bilinçlendiriyor, bir yönümle Adige olarak kaldım diyecek olursan, onun sana anlattığı şeyler, sana ileriye doğru adım attırmaya yönelik. Film bende bu izlenimi bıraktı. Filme katılan şiir ve şarkılar, beni etkiledi, benim bilincimi uyandırdı. İçinde bir Adige duygusu kalmış olarak bu filmi gören herkes, “Adige ulusu yararına birşey yapmam gerekir” diye düşünür kanısındayım.
Yur Staşü (СтIашъу Юр), AC kıdemli kültür emekçisi, ressam-moda tasarımcısı: Filmi ilgiyle, çok beğenerek ve coşku içinde izledim, büyük bir çalışma ürünü. Ulusumuz açısından filmin değeri tartışmasız, çünkü filmin anlattığı kadar çok sayıda değiliz artık. Birkaç yüzyıl önce Adigelerin başına gelmiş olan olaylar, Muliat’ın bu yapıtında başarılı bir biçimde ortaya konmuş. Şunu da söylemek isterim, Amerika’da bulunduğum bir sırada, Nalbıy Kuyeko’nun katkıda bulunduğu bu filmi Amerikan Adige Khase örgütüne getirmişlerdi ve orada izlemiştim. Ardından aynı film Kanada ve başka ülkelerde de izlendi. Bununla Mulit Yemıj’ın filminin büyük bir değer taşıdığını ve ilgi uyandırdığını söylemek istiyorum. Kültürel köklerimizin derinliğini Muliat’ın güçlü bir biçimde sergilemiş olması beni gerçekten duygulandırdı. Yapımcının olanakları çok kısıtlıydı, ama ilginç ve düşündürücü çok şeyi sunmayı da başardı. Benim çıkarsadığım en ilginç şey, başka uluslarda bulunmayan, sırf Adigelere özgü olan birçok düşünce biçiminin niteliğini sergileyebilmiş olmasıdır. O dönemde kültür adamlarının, yazarların özgür oldukları, zorluk çekmeden, övgü peşinde koşmadan, ekonomik anlamda ticaretle uğraşan kimseler olduklarını anlıyoruz. Adigelerin ismini taşıyan camiler yüzyıllar boyu ayakta kaldılar. Filmi ailece zevkle izledik. Muliat’a şükranlarımızı sunarız.
Samir Hotko, biliminsanı: Filmi çok beğendim. Yapımcı ve senarist olarak Muliat Yemıj, filme güç verdi, ruh kattı, bilim ve sanatsal gücünü kullanarak filmi çarpıcı bir düzeye çıkardı. Bu özelliği ile film beni çok etkiledi. Yıllardan beri özlemini çektiği şeyleri, bu güç koşullar altında gerçekleştirmeyi başardı. Filmin içeriği çok kişi tarafından beğenilmiştir düşüncesindeyim. “Mısır ve Suriye Çerkes Sultanlarının Kökeni” adlı kitabımdan yararlanmış olması da beni bir onurlandırmadır. Olayları tarihsel gerçeğe uygun olarak sunabildiğimiz için sevinçliyiz. Muliat’ın bundan sonrası için de aynı konuyu işleyip daha da geliştireceğini umuyorum.
Not: Bu yazı ve film konusu için ayrıca Bkz. “Adige Ulusal Ruhu, Bizi Birbirimize Bağlıyor”, CircassianCanada, Sanat/Güzel Sanatlar Bölümü.