Dr. YEDİC Batıray Özbek
21.08.2012
Merhabalar saygıdeğer okuyucularım!
Çok uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden beraber olabilmenin sevinci içindeyim. Diaspora Çerkes toplumunda son yıllarda gelişen olaylar beni endişelendirmeye başladı. Toplumumuzdan bazı kesimleri hiç düşünmeden yüzlerce yıl öncelerinde olduğu gibi ağzı güzel laf edenlerle yada kalemini iyi oynatanların arkasına -acaba sorusunu kendi kendine sormadan- takılıp gitmelerinden kaynaklanmaktadır.
Geçmiş tarihimizde bu ve buna benzer örnekler pek çoktur. Ki, günümüzdeki acıklı durumumuzun en etkin nedenlerden biri bilmezlik ve yabancıların her dediklerine inanmamızdandır. İlk bakışta İngiltere‘den yardım sloganıyla gelen kişilerin ne kadar asil bir davranış olduğunu düşünerek gönüllerine yazmışlardır. Halbuki onlar ülkelerinin ajanları olarak vatanlarının lehine çalışmaktadırlar. Bizlere yardım için gelenlerin asıl görevlerinin ne olduğunu kavrayan kişi
KOBLI Arslangeri olmuştur. Polonyalı subay Şubat 1857‘den 1859‘e kadar tarihi Çerkesya‘da düzenli bir ordu kurmak için gelir ancak başarı gösteremez.
KOBLI, Thephıl Lapşınskı‘ye ve diğer yabancılara güvenmediğini söyler. Zaman KOBLI‘nin haklı olduğunu gösterir..
Peki 1860‘lı yıllardan bu yana bu tür düşüncelerimizde belirli bir değişme oldu mu acaba?
Bana göre halen safça kendini iyi satabilen kişilerin arkasına takılıp gidenler mevcuttur.
Bu ve buna benzer kişilerin ortaya çıkmaları hatta çıkarılmaları gayet normaldir. Arkadaş iyisin hoşsun amma senin yaşın ne kadar? Şimdiye kadar neredeydin bu yüce (!) aklınla.. Neden ayağının dibindeki derneğe gitmedin? Seni davet eden gençlere ne gibi bir cevap verdiniz? O zamanlar yani gençliğinde genç gücünü kimler için harcadın? Evet bu ve benzeri sorulara cevap vererek önce günahlarını çıkar. Çıkar ki, samimiyetine inanalım.
.
Daha sonra Adige‘ye gelip yüksek kademedeki kişilerle de görüştürüldün. Ne vaatlerde bulundun? Pasaportlarının kopyalarını vs. bıraktın gittin. Aradan iki yıl geçti. Sesiniz soluğunuz kesildi.
Tamam yapamadınız, beceremediniz. Bunu anlayışla karşılıyorum. Anlayamadığım tek şey; iki senedir senden beklenen bir cevabı ne bana ne de devlet yetkililerine yazmamanız.
“Sayın Başbakan ve Ekonomi Bakanı sizlere verdiğim sözü yerine getiremiyorum. Bu nedenle sizlerden özür dilerim” demedin?
Evet sayın okuyucularım. Bu kadarcık bir saygı kuralını devletimizin üst kademelerinden esirgeyebilen ya da düşünemeyen kişilerin arkasından koşturanları tebrik ediyor başarılar diliyorum.
“Paris barış görüşmelerinde bu güne kadar bağımsız kalan Adigelerin bağımsızlıkları için İngilizler delegeleri görüşme istemelerine rağmen en başta Türk Büyükelçisi olmak üzere hiç kimse Adigeleri bir kelime olsa da konuşmalarına almamışlardır.“ (Theophıl Lapinski Cilt 1 . 331)
Geçmiş tarihimizin en ilginç kısmı İngiltere Krallığı‘nın 1830 yıllarındaki politik oyunlarıdır. İngiltere’nin kendi çıkarları için Çerkesleri devamlı olarak savaş çığırtkanlığı yaparak savaştırarak Çerkes halkını kıydırarak hem topraklarımızdan hem de etnik olarak yok oluşumuzun hazırlayıcıları olmuşlardır. İşte bu politik oyunların kahramanı, krallığa doğrudan doğruya bağlı olan Davıd Urquhard‘dır.
Çerkesler savaştıkları sürece imparatorluğun toprakları genişlemiştir. Örneğin Hindistan’ı 70 bin askerle feth etmiştir.
Avrupalı Çerkesler Federasyonu‘nun Cherkessıa web sayfasında yayınlanan sonuç bildirgesini okuyunca şaşırmamak elden gelmiyor.
Saygıdeğer Prof. Dr. Köpke‘nin Soçi Olimpiyatları konusunda değerlendirmeler yapabileceğine inanıyorsanız çok yanılırsınız.
Çünkü;
a) Sayın Köpke, Kafkasolog ya da tarihçi midir?
b) Sayın Köpke, Adigey‘i sanal yayınlardan ya da kitaplardan tanır.
c) Sayın Köpke, Adigey‘deki Adige halkını tanımaz.
d) Sayın Köpke, Adige halkının kalbinin nerede ve nasıl çarptığını bilemez.
Olimpiyatların yapılıp yapılmaması konusunda anavatanda yaşayan insanların duygu ve düşüncelerinin bir ağırlığı vardır.
Bu yazdıklarımın çoğu Avrupalı Çerkesler Federasyonu‘nun üyeleri içinde geçerlidir. Avrupalı Çerkesler Federasyonu yönetim kurulu üyelerinin her biri bir deha. “Kafkasların Oniki Gizi“ adlı kitabında Essad Bey; “Bir Çerkes her şeyi bilir her şeyden anlar. Eğer ben bu konuda bir şey bilmiyorum diyorsa Çerkes değildir” diye yazıyor.
Bizim Avrupalı Federasyoncularımızı da aynı kategoriye koyabiliriz.
Federasyonun yazdığı maddelere bakınca; sayın Daşdemir ve ondan aldığı alıntı ile Aslankaya’nın “bizim kimseden hiçbir talebimiz yok“ diyenlerin şimdiki bu taleplerine ne demeli? Birden bire bu amaç değişikliği nereden geldi acaba? İki yüzlü politika amacına ulaşarak ‘en akıllılarımız’ birlik ve beraberliğimizi yıkmışlardır.
Şimdi sizlere soruyorum;
1. Krasnodar derneğinin temsilcisi neden bu maddelerinize katılmamıştır?
2. Hangi birikmiş bilgi ve bilgi güçlerinden söz ediyorsunuz? Kimdir bunlar?
3. Çerkes Xabze‘sini hayata geçirme teklifinizi acaba hiç düşündünüz mü? Yüz üyesi olan federasyon mu bunu hayata geçirecek? Pes doğrusu. Tek bir Adige Xabze yok ki onu yürürlüğe geçirelim. Bunun farkında bile değilsiniz.
4. Dilin korunmasının temel esası ailede başlar. Şimdi hepiniz ellerinizi yüreğinizin üstüne koyarak vicdanınıza bir sorun. Hanginizin çocuğu Adigece biliyor?
Kısa bir anekdotu aktarayim size: Zwingenberg Derneği‘ne çocuklarımla gittiğimde dernek yöneticilerinden biri kızıma Türkçe seslendi. Kızımda ben Türkçe bilmiyorum ya Adigece ya da Almanca söyleyiniz deyince sayın arkadaşımız bana dönerek: BATIRAY ÇOCUKLARINA NEDEN TÜRKÇE ÖĞRETMEDİN? dedi.
O kişi şu anda aranızda baş rolü oynuyor!
5. “Anavatana geri dönüş hakkımızın tescili“ diyorlar. Şu ana kadar Kosovolular hariç yüzlerce Çerkes’in dönüş yaparak Adigey‘e yerleştiklerinden haberleri yok bu federasyoncularımızın herhalde.
Dönüşe engel olanlar kanunlar ve sözleşmelerden ziyade kendi içimizden çıkan anti dönüşçülerdir.
Dönüşe başlangıçtan beri karşı olanların her zaman bir neden bulur gösterirlerdi. Örneğin: Komünizm yıkılsın, camiler açılsın, vs vs…
Dedikleri gerçekleşti. Gene dönen yok. Şimdi de sözleşme bekliyorlar. O da olsa yemin ederim ki, hiç biri geri dönmeyecektir.
Kısaca Avrupalı Federasyoncular yazılmamış, söylenmemiş yeni bir şey yazdıklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar ve kendi kendilerini aldatıyorlar.
Güzel süslü püslü kelimeler yerine eylem yapan insanlara inanan inandığını bizzat eyleme koyabilme cesaretini gösterenlere ihtiyacımız vardır.