ON YIL ÖNCE ON YIL SONRA

YENEMIQUE Mevlüt
Döne-Döne Marje Ocak 93

1980 yılında Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ne davetli olarak gittiğimiz Zaman Rodina’nın başında, genç bir diplomat olan YEMUZ Anatole bulunuyordu. Esprili ve zeki olan bu genç diplomat, Kabardey-Balkar ve diğer Kafkasyalılar hakkında sorduğumuz soruları resmi idecolojilerinden ödün vermeksizin yanıtlıyor, sanki toplumunu yadsıyormuş izlenimini veriyordu. Biz yurdumuzun tarıhını, kültürünü, aydınlarını, sanatçılarını merak ediyorduk, o daha çok politikacılar, doğa ve sofra zenginliklikleriyle bizi tanıştırıyordu. Bugün Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olan Sayın YEMUZ Anatole, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin davetlisi olarak Mart ayı içinde Türkiye’de bulunuyordu. Yoğun çalışmaları arasında Kuzey Kafkasya Kültür Derneği’ne iki saatlik bir zaman ayırarak görüşebilmemizi sağladığı için kendilerine teşekkür ediyoruz. Sayın Anatole’nin Türk Hariciyesi ile yapmış olduğu temasların liyakat ve vukufunu arkadaşımız Fahri Huvaj’dan dinleyince sonsuz memnun olduk. Özellikle de Abhazya konusunda sergilemiş olduğu duyarlılık -Abhazya’nın bugün içinde bulunduğu hassasiyet nedeniyle-, her türlü takdirin üzerindeydi. Sayın YEMUZ Anatole’nin derneğimizde yapmış olduğu açıklamaya göre, Odalar Birliği Başkanı Sayın Yalım Erez ile kurmuş olduğu temas ve imzalanan protokol -biz içeriğini bilmiyorsak da-, Türk işinsanlarının yaz aylarında Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ne davet edilmeleri, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin gereksinim duyduğu çeşitli iş alanlarında yatırımlar yapılması ve en önemlisi bugün dünyanın gereksinim duyduğu yabancı sermaye transleri açısından üzerinde önemle durulması gereken bir gelişmedir. Biz her şeyden önce şuna inanıyoruz ki, 129 yıldan bu yana anayurtlarından uzak yaşayan halkımızın yeniden anayurtlarına kavuşabilmeleri, anavatanda iş alanlarının yaratılmasına ve ih devlet arasında oluşturulacak samimi ilişkilere bağlıdır. Sayın YEMUZ Anatole, Türk işinsanlarını Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ne davet ettiklerini söyledikten sonra, Çerkes işinsanlarına çağrı mahiyetinde, “Geç kalmayınız, sonra eli boş olarak dönersiniz” şeklinde uyarıda bulundu. Sayın Anatole’nin, Çerkes işinsanlarının bulunmadıkları bir ortamda böyle bir çağrı yapması zevahiri kurtarmak anlamına gelir, Sayın YEMUZ Anatole de bilirler ki, Sovyetlerin dağılmasından sonra pek çok iş adamımız yatırım yapmak amacıyla defalarca Kabardey-Balkar Cumhuriycli’ne gitmişlerdir. Fakat işinsanlarımızın her gidişleri oyalamayla, bürokratik engellemelerle, hatta caydırıcı tekliflerle geri çevrilmiştir. Yukarıda da belirtiğimiz gibi yabancı sermayenin Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ne girmesine karşı değiliz. Ancak, yabancı sermaye davet edilirken her şeyden önce ulusal çıkarların gözetilmesi, risk payı az olan sermayenin tercih edilmesi, dolayısıyla da kendi iş adamlarunıza kolaylık sağlanmasından yanayız. Sürgünde yaşayan Kafkaslılar arasında sayıları küçümsenemeyecek kadar çok yatırımcı işinsanlarının olduşu unutulmamalıdır.

Sürgünde yaşayan Kafkasyalılar mikro düzeyde örgütlenmekten ziyade, makro düzeyde örgütlenmekten yanadırlar. Bugün Avrupa’nın siyasal, ekonomık ve askeri açıdan örgütlenmeye çalışması, daha güçlü bir Avrupa düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ŞENİBE Yura’nın “Kafkas Evi” düşüncesi, Kafkasya’nın siyasal, ekonomik ve askeri bakımdan birliğini oluşturacak, yüzyıllardan beri emperyalıst güçlerin iştahını kabartan bir jeopolitik yapıya sahip olan ülkemizin korunmasında etken olacaktır. “Kafkas Evi”ne karşı çıkmak için Sayın YEMUZ Anatole’nin öreğini verdiği 1918’de kurulan Dağlı Halklar Cumhuriyeti, gerçekçi bir örnek değildir. Demokratik ilkelere bağlı kalmak koşuluyla “Kafkas Evi”nin realize edilmesi de, yönetilmesi de olasıdır. Ulus olma sürecinin böyle bir yapılanmadan geçeceğine inanıyoruz. Yeter ki yöneticilerimiz, “birleşerek pşılık sırası bana ne zaman gelecek diye beklemektense, küçük olsa da pşılığımı koruyayım” düşüncesini bir kenara atabilsinler. Ve küçük olan halkların başkalarının boyunduruğu altına girmelerinin ve yutulmalarının kaçınılmaz. olduğunu anlasınlar.

Aydınların hedefleri, ulusal nosyonları her şeyin üstünde tutmak ve ileri taşımak olduğu için politikacılardan daha objeküf ve realist olmak zorun dadırlar. Kabardey-Balkar aydınlarının istemlerini, ulaşmak istedikleri hedefleri, politikacılardan daha belirgin ve berrak olarak görüyorum. Şubat 1993 sayımızda geniş bir şekilde incelediğimiz KUK ve ADİĞE XASE’nin görüşleri doğrultusunda, Kabardey-Balkar halkının tarihsel bilincine güveniyor,

129 yıl önce niçin ve hangi somut olaylar karşısında vatanımızdan koparıldığımızı bildiklerme, halkımızın böylesi meş’um olaylarla bir daha karşılaşmaması için mücadele ettiklerine inanıyorum,

Üzülerek şunu hemen söyleyelim ki Sayın YEMUZ Anatole, Türk Dışişleri karşısında koymuş olduğu duyarlılığı kendi halkı karşısında koruyamamış, anavatanlarındaki gelişmeleri yetkili bir ağızdan duyabilme istemiyle dernek binasını dolduranlara sağlıklı bilgi vermekten kaçınmıştır. Özellikle KUK ve NASI konusundakı sözleri ve düşünceleri bir diplomatın sözlerinden ziyade, mahalli politikacılara özgü bir şekilde sergilemesini, özlemini duyduğumuz bir devlet yapısıyla bağdaştıramadık.

Sürgünde yaşayan Çerkeslerin anayurdarı konusunda çok hassas oldukları bir gerçektir. Kafkasya’da olan olaylar hepimizi ilgilendirmektedir. Bunun barız örneğini Abhazya olaylarında görüyoruz. KUK ve ADİĞE XASE’nin Abhazya olayları karşısında takmımış olduğu tavrı, Dağlı Halklar Konfederasyonu’nun Başkanı olan ŞENİBE Yura’nın göstermiş olduğu cesareti, halkımızın Gürcistan’a karşı ortak eylem koyması için yapmış olduğu çağrıları ve eylemlerini yurtseverlik olarak değerlendiriyoruz. ŞENİBE Yura ve yandaşlarının “birkaç sarhoş, suyu bulandırımak isteyen üç beş maceraperest” olarak nitelendirilmelerini, muhalefeti olmadan, demokratik ilkelerden uzak olarak yıllarca devlet yönetiminde kalmış olan bir zihniyetin yakıştırmaları olduğundan kuşku duymuyoruz.

Bugün Sayın YEMUZ Anatole’nin küçümsediği, üç beş sarhoş ve maccrapcrest olarak tanıtmaya çalıştığı bu aydın-yurtsever insanlar, dün, bize içtenlikle kucak açan, dönüş ve kendi kaderini ana yurdunda tayin etme düşüncelerimiz karşısında heyecanlanan, destek veren kimselerdi. Ve en önemlisi, Şubat 1993 sayımızda geniş bir yorumunu okuduğumuz, fotoğraflarını verdiğimiz olaylar, “üç yüz-beş yüz kişinin ortaya koymuş olduğu bir eylem” şeklinde geçiştirilmeye çalışılması, “ŞENİBE Yura’nın tutuklanmasını protesto etmek için bir araya gelen bu kadar küçük bir toplumu dağıtması için niçin yabancı askerleri ülkenize çağırarak halkınıza silah çektirdiniz?” sorusunun sorulmasına neden olmaz mı? Sayın YEMUZ Anatole, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ni, Rusya ile eşit görüyor. Biz de Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ni Rusya ile eşit haklara sahip olan üniter bir devlet olarak görmek istiyoruz. Peki, seninle eşit haklara sahip olan bir devlet nasıl oluyor da emir vererek bir vatandaşının tutuklanmasını neden istiyor? Böyle bir istekte bulunulmuş olsa bile ŞENİBE Yura’nın tutuklanmasını hangi yasa, insan hakları, demokratik ilkeler ve üniterlikle bağdaştırabiliyorsunuz?

K’IŞEKO Alim’in yıllarca önce, devrimin öncüsü olan Yinal’e yönelttiği eleştiriler (MAZENİKO Şhuant, HUAPSAĞO Nur romanları) bugün meyvesini vermiş, Kabardey-Balkar halkı yitirilen değerlerini aramaya başlamıştır. Ön yıl önce gördüğümüz politikacıların halklarına ve dünyaya bakışlarında bugün bir değişiklik göremiyorsak da, Kabardey-Balkar aydınlarının ve halkının ileriye büyük adımlar attığını görüyor ve mutluluk duyuyoruz. Ve mutlaka realize edileceğine inandığımız “Kafkas Evi”ni bugünden saygıyla selamlıyoruz.

Okuyucuya Notlar:

1918 yılında kurulan Dağlı Halklar Cumhuriyeti, bu cumhuriyetin kurulması için destek vaad eden batılı devletlerin verdikleri sözü tutmamaları, Kafkasyalı aydınların Bolşeviklerden ya da Menşeviklerden yana taraf olarak devletlerine sahip çıkmamaları, bu konuda halkın yeterince aydınlatılmamış olması, feodalizmin hala dimdik ayakta durması, Kafkas halklarına önderlik edebilecek inandırıcı bir liderlerinin olmaması nedeniyle bir ay gibi kısa ömrü olmuştu.

“Kafkas Evi” düşüncesi, Kafkasyalıların tek bir devlet olarak yönetilmeleri düşüncesi değildir. Bugün var olan Kafkasya’daki devletlerin parlamentolarının verecekleri üyelerden oluşacak bir üst kurumdur. “Kafkas Evi”, parlamentolar arasında sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal işbirliklerinin sağlanması, anlaşmazlıklarda tarafların başvurabilecekleri bir merci olarak düşünülmüştür. Zaten kültürel birlikleri olan Kafkasya halklarının dillerinin bir dil haline dönüştürülmesi ya da tek elden yönetilmeleri söz konusu değildir. “Kafkas Evi” düşüncesi, Kafkas halklarının kendi kaderlerini özgürce, demokratik ilkelere bağlı kalarak tayin etmeleri ve yönetebilmeleri düşüncesinden doğmuştur.

Dağılan Sovyetler Birliği içinde ve yurt dışında çok ünlü olan K’IŞCKO Alim, devrimin ilk yıllarında yapılan yanlışlıklara, öncülerin kendi kültürlerini yadsımalarına ve halktan kopuşlarına dikkati çekmiştir. HUAPSAĞO Nur adlı romandaki baş kişi olan Yınal’ın halkına ters düşmesini, bir Rus kızı ile evlenmesini, töre ve geleneklere ters düşüşünü, muhalif olan aydınları acımasız bir şekilde öldürtüşünü sergilemekte. Bir zamanlar Sovyetler Birliği Yazarları Sendikası’nın geneli sekreterliğini de yapmış olan bu büyük yazarın ülkemizde tanınmaması büyük bir kayıp.