ÖYLE ZAMANLAR OLUR Kİ!

BABUG Ergun Yıldız
28.01.2006

Öyle zamanlar olur ki; sözcükler dilinizin ucuna gelir gider. Yutarsınız ya da yutkunur yutmaya çalışırsınız.

Bilirsiniz ki, boğazınıza yumruk gibi oturan o sözü söylerseniz büyük bir ferahlık duyacaksınız, üzerinizden ağır bir yük kalktığını hissedeceksiniz.

Fakat yine bilirsiniz ki, sizi çok ferahlatıp huzura erdirecek ifadeler başka sıkıntılar yaratacak, genel manada başka  huzursuzluklara neden olacaktır.

Susarsınız çaresiz…

Öyle zamanlar olur ki;  gülümseyerek size elini uzatıp sımsıkı tutan kişinin; o esnada yüzünüze değil de omzunuzun üstünden başka bir yerlere baktığını görürsünüz.

Anlarsınız ki; o anda muhteremin, bir formaliteyi yerine getirmekten ibaret olan samimiyetsiz seremonisine alet oluyorsunuz. Çekip alamazsınız elinizi.

O bırakıncaya kadar beklersiniz çaresiz…

Öyle zamanlar olur ki; kaybedenlerin galip gibi davrandıklarını gözlemlersiniz yüreğiniz buruk. Bir an şeytana uymak gelir içinizden. Galip gibi davranana durumunu hatırlatmak istersiniz, fakat bilirsiniz ki,  hakikat kişiyi değiştirecek olsa zaten kaybetmiş olmak gerçeğinden sonra böyle bir sahne yaşanmazdı.

Bunu da yutarsınız…

Öyle zamanlar olur ki; tüm içtenliğinizle  inandığınız, hayatınızın merkezine koyduğunuz konularda başka kişilerin ince politikalarını ince hesaplarını hissedersiniz.

Hatta hissetmekle kalmaz; birilerinin bir başkalarına, bu politikaların bir yerlerinde vakti gelince kullanılmak üzere kutusunda bekletilen piyon muamelesi yapmak istediğini fark edersiniz.

Yutkunursunuz, yutamazsınız, tükürmek istersiniz, o da Çerkes’e yakışmaz…

Öyle zamanlar olur ki; adam size parmağıyla gökyüzünü işaret ederken altta ayaklarınızın dibinden suyun yükseldiğini hissedersiniz, yinede eğilip aşağıya bakmazsınız.

Yükselen suyu hissetmediğiniz için değil, size bir şey anlatmaya çalışan o adamın samimiyetine güvenmek istediğiniz içindir başınız yukarıda bekleyişiniz.

Bile bile boğazınıza kadar batarsınız çaresiz.

Bizler yaşamın pek çok anında şu yukarıda bahsettiğim “öyle zamanlar”dan birisini yaşamışızdır mutlaka.

Aslolan bu durumu kazasız, belasız atlatabilecek olgunlukta olmaktır.

Birey için de geçerlidir bu kural, toplum için de.

Tartışıyoruz, tartışmakta ve tartışma konusu yaratmakta da üstümüze yok evelallah.

Bu tartışmalarda zaman zaman en uç noktalara kadar birbirimizi sürdüğümüz oluyor.

Bu da doğaldır aslında, karşıt fikirlerin mücadelesidir en nihayetinde hayat.

Fakat eğer bu mücadele; aynı cephedeki insanlardan bir kısmının, diğer bir kısmını çemberin dışına itmesi biçimine dönüşürse bundan herkes zarar görür. O nedenle dileyelim de bizdeki tartışmalar hiç bir zaman bu tür bir hal almasın, zaten yeterince sorunumuz var, bir de üstü kapalı itiş kakışla kaybedecek zamanımız yok.

Özet şudur: Çocuk hem ananın hem babanındır.

Fakat ona sahip olmak adına birer kolundan tutup parçaladıkları görülmemiştir bu güne kadar.

Umalım da  bu güne kadar  görülmeyen bizde ortaya çıkmasın.