ŞİİRLER YAZARDIK ONLARA İTHAFEN…

KITIJ Cemil Biçer

Zafer Çarşısı’nda mevzi alır,
“Strangers in the nigt ”
Sloganı atardınız..
Akşamüstleri korsan mitinglerde.
önemserdik sizi…
Küba’dan ithal CHE gibiydiniz…
Ankara’nın ayazı meşhurdur,
Boynunuzda kan kırmızı kaşkollarınız olurdu,
Kıskanırdık …
Muhtemel,
Evlerinizde kaloriferliydi sizin…
Ve..
Her eylem sonrası ,
Konur sokakta Sakarya birahanesinde,
Arjantin birası içip eylem üzerine kritik yapardınız,
Kıskanırdık sizi…
ya, siz polistiniz…!
ya da, Polis sizden korkardı,
Zahir,
hep bizi coplardı öldüresiye.
Ele avuca sığmayan,
Körpe kodaman çocuklarıydınız .
Güzel kokardınız,
Korkardınız.
Ama…
Biz bilirdik ki..!
Tavşan korktuğu için kaçmaz, Kaçtığı için korkar.
Şiirler yazardık adlarına ithaf ‘en…

İçinde yer aldığımız siyasal örgütlenmenin “devrimci ahlak” konusundaki titizliğe rağmen kanımızda birikmiş testosteron hormonlarına söz geçiremezdik. Kavaklıdere ve Çankaya birahanelerinin en zula masalarında tuzlu fıstık ve patates kızartması eşliğinde Arjantin birası içip acemi öpüşmelerimiz olurdu. Es kaza yakalanırsak “özeleştirimiz” ezberimizdeydi.

Tek bir yolumuz var sanırdık oturup kalkıp haykırırdık “Tek Yol Devrim” naraları ile canımız sıkıldığında fakülte kantininde faşist öğrencilerin bölümünü basıp ölesiye kavga ederdik. Gözaltılar kısa ve uzun süreli hapislikler kıdemden sayılırdı. Cepheden dönmüş yaralı gazi misali kostaklanırdık.

Kehribar ağızlığa taktığımız cigaranın birini yakıp ötekini söndürürdük.

Mahpus girişinde sıfır numara tıraş edilmiş saçlarımız cazibemizi perçinlerdi. Sırma saçlı sempatizanlar göz altından imrenerek bakarlardı. Müthiş bir onur duyardık bundan.

Arkeoloji ve tiyatro kürsüsünün kızları çok güzel olurdu. Çoğu da üst gelir gurubu kızları idi. Siyasal bir angajmanı olmayan apolitik kızlardı ama çok güzellerdi. Biz onlara “ot” derdik! Yakışıklılık ve cazibemizi test etmek için zaman zaman bu kürsü koridorlarında piyasa yapardık.

Demokratik ve özerk üniversite haklarımız çerçevesinde boykotlar yapardık. Önceleri gün aşırı, akabinde her gün, gittikçe her saate dönüşen cinayetler kahpece öldürülen yoldaşlarımız için gözyaşlarımızı içimize akıtırdık. Muhteşem cenaze törenleri düzenlerdik. “Ali’ler ölmez”, “Ahmet’lerin kanı yerde kalmaz” sloganları haykırırdık.

Banliyö tren istasyonlarında üyesi olduğumuz siyasal örgütün dergilerini satan sempatizanlara, belimizde sürmene yapısı 7.65 çaplı çakaralmaz tabancalarla korumalık yapardık.

Manisa’da zeytinciler, Ordu’da fındıkçılar, Aydın’da pamukçular miting yapardı biz mobilize müfrezeler halinde yayılırdık. Anadolu’nun dört bir yanına köylümüzle “omuz omuza” olmaktı amacımız.

İlk büyük darbeyi 1977 Bir Mayıs mitinginde Taksim parkında yedik, “kahpece” vurdular demiyorum kahpeliğin bile bir namusu, bir raconu vardır…

Taksim meydanındaki tüm yüksek binaların çatısına pusu kurmuş derin devler katilleri uzun namlulu otomatik silahlarla kalleşçe kurşun yağdırdılar üstümüze.

Hedef gözetmeksizin, 34 yoldaşımız olay yerinde can verdi, yüzlercesi yaralandı.Sağ ayak kemiğime saplanan yorgun bir mermi yüzünden Kazancı yokuşundan kucaklarında kaçırdılar yoldaşlarım.

“Gazilik inandığın bir davada yurt için ölmektir” diyor! Biz bu vatanın bağımsızlığının mücadelesini veriyorduk. “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” sloganı diye bağırıyordum sağ ayak kemiğime o yorgun mermi saplanırken.

Gazilik ile örtüşüyorsa bu tanım ben de gazi sayılırım…