YEMUZ Nevzat Tarakçı
15.01.2016
Beni tanımadınız galiba!
Kısaca kendimi tanıtayım.
Ben, toplumunun ruhuyum.
Milletin kalbi, beyni, sesi, nefesiyim.
Ben, Çerkes toplumunun tarih boyunca ortaya koyduğu, kuşaktan kuşağa aktararak bugüne taşıdığı maddî ve manevî değerlerin tümüyüm.
Yani ben, kökü mazide soylu bir toplumun kültürüyüm.
Bu milletin duyuş, düşünüş ve yaşayış biçimiyim.
Çerkes toplumunu diğer toplumlardan ayıran değerlerin tümüyüm.
Bakmayın şu anki hâlime, aslında ben, özgünlüğü ve asaletiyle şöhret sahibi biriyim.
Ama ne yazık ki mazide kaldı o eski günler.
Şimdilerde çok yorgunum,
Bitkinim,
Çaresizim!
Doktorlar, bu yalnızlık, bu bakımsızlık ve bu ilgisizlikle benim yaşama şansımın yüksek olmadığını söylüyor.
Perişanım…
Boğuluyorum, tükeniyorum, yok oluyorum!
SİZİ ANLAYAMIYORUM!
Her daim benimle övünen, adımı dilinden düşürmeyen sizler, ben sizi anlamakta zorlanıyorum!
Eğer beni seviyorsanız neden sevginin gereğini yerine getirmiyorsunuz?
Hani sevgi?
Hani ilgi?
Hani gayret?
Hani eylem?
GALİBA SİZ BENİMLE GÖNÜL EĞLENDİRİYORSUNUZ!
Anlaşıldı, siz benimle gönül eğlendiriyorsunuz!
Siz, bensiz de yaşayabileceğinizi sanıyorsunuz!
Şu samimiyetsizliğiniz,
Şu vefasızlığınız… kahrediyor beni.
Sözün tükendiği anı yaşıyorum!
Oysa seven, sevdiğini korur değil mi?
O kavgalarınız,
O didişmeleriniz,
O şişkin egolarınız… mahvetti beni!
HAYAT İKSİRİM GENÇLERDİR!
Unutmayın, benim hayat iksirim gençlerdir!
Kurtarın beni gençlikten korkan idraksizlerden!
Kurtarın, gençlere güvenmeyen talihsizlerden!
Kurtarın beni, beni tanımadan, beni sevmeden beni anlatanların dilinden.
Kurtarın beni benlikten, enaniyetten.
Kurtarın maskelilerin, menfaatperestlerin elinden.
Beni esir alan sözde büyüklerin tahakkümünden.
Ne olur beni kurtarın!
Kurtarın, tarih bilmeyen, “Xabze” den anlamayan, daha da kötüsü bilmediğini dahi bilmeyen çokbilmişlerden.
Kurtarın beni!
BEN YAŞAMAK İSTİYORUM!
Ben, yaşamak istiyorum zihinlerde, kalplerde.
Ben, yaşamak istiyorum evlerde, gönüllerde.
Yaşamak istiyorum, sohbetlerde, düğünlerde, derneklerde.
Yaşamak istiyorum, cenazelerde, törenlerde…
Yaşamak istiyorum toplumumun ruhunda.
NE OLUR DUYUN BENİ!
Konuşan, yaşlı kültürünüz.
Ne olur duyun beni!
Tükenmek üzereyim, ölüyorum!
Anlamsız kavgalarınız, samimiyetsiz tutumunuz yüzünden zayıf düştüm.
İlgisiz, mecalsiz kaldım.
İmdaaat, ölüyorum!
Ne olur kurtarın beni!
KATİLİM SİZ OLACAKSINIZ!
Siz, hayat iksirim olan gençleri önemsemediniz.
Siz, sevgili dostlarımı küstürdünüz!
Siz, beni menfaatiniz için kullandınız.
Siz, beni yalnızlığa, ölüme terk ettiniz!
Ama en kötüsü, “Seni seviyorum!” dediniz, sıkılmadan, çekinmeden yalan söylediniz!
Siz, asla samimi olmadınız!
Biliyorum, işiniz çok yoğun sizin.
Biliyorum, bana ayıracak zamanınız da yok.
Para, pul işleriniz çok daha önemli, biliyorum.
Biliyorum, öncelik sıralamanızda yokum bile.
Biliyorum, ben ne dersem diyeyim siz bildiğinizi okuyacaksınız.
Biliyorum, siz yine bini uzaktan sever gibi yapacak, yalancı öpücüklerle yine beni kandıracaksınız.
Ama inanın benim bu komedileri, bu trajedileri izleyecek zamanım kalmadı.
Çok halsizim, güçsüzüm, eriyorum, ölüyorum!
HANİ DUYARLILIK?
Ben, yemek masanızda, mutfağınızda olmak isterdim.
Ben, ruhunuzun derinliğinde sevginizin özünde olmak isterdim.
Ey beni sevdiğini söyleyen Çerkes toplumu.
Galiba sizin topyekûn bir terapiye ihtiyacınız var.
Farkındalık ve duyarlılık şuurunu geliştirecek terapilere.
Sizi, ezberden, vurdumduymazlıktan, umursamazlıktan, nemelazımcılıktan, kıskançlıktan uzaklaştıracak terapilere.
Ne yazık ki “otomatik pilota” takılı kalmış beyinler.
Ezberler,
Samimiyetsiz sözler,
Cılız teşebbüsler,
Komik girişimler,
Göstermelik tavırlar.
Oysaki
Öncelikle ve özellikle, önyargılardan sıyrılmış berrak, saf, duru, tertemiz zihinlere, mangal gibi yüreklere ihtiyaç var.
Yani basirete,
Yani ferasete,
İyi niyete,
Yani samimiyete.