TELEVİZYON

Semra Ademey Gürel
21.01.2006

Televizyon hayatımızın içerisinde ne kadar var ve öğrendiklerimizin ne kadarını televizyondan öğrendik hiç merak ettik mi?

İsterseniz günlük hayatımız içerisinde TV ile ne kadar ilgilendiğimizi bir gözlemleyelim. Acaba ev halkı TV ile ne kadar alakalı? Bir defa şurası bir gerçek ki, hemen hemen bütün evlerde sabahtan, gece yarısına kadar TV kesin açıktır. Hatta evde çocuk var ise bu kaçınılmazdır. Evin annesi günlük işlerini düzenleyene kadar çocuğuna meşgul olması için en azından bir çizgi film açar ve televizyonun karşısına oturtur. Evin annesini genelde hangi programlar meşgul eder tam olarak bilemem ama magazin ağırlıklı ve açıklı, trajedi dolu halktan kurbanların olduğu programlar en çok izlenenler listesinde olunca az çok tahmin etmek mümkün. Akşam faslın da ise anneye ve çocuğa işkence gibi görülen haber ve spor programları da evin babasına kalır. Sonuçta gün boyu TV kendisine bağlayacak birilerini bir şekilde bulur.

Televizyonda izlediğimiz bazı karakterlerden öylesine etkileniriz ki günlük hayatta onların kullandığı kelimeleri zevkle kullanırız. ”Oha oldum yani”, ”taş fırın erkeği” vs gibi. Birde bu kutucuktan gördüklerimizi kendi üzerimizde uygulamakta var işin içinde. İki adım sonra pantolonu düşecek diye yüreğimizi hoplatan kıyafetler ile saçlara kazınan ilginç şekiller gibi. Bunları eleştirmek için değil sadece TV sayesinde oldukça çabuk kabullendiğimiz için söylüyorum. Yani TV da başka kişiler üzerinde görmesek, etrafımızda bu şekilde olan kişilere belki deli derdik ama TV sayesinde moda takipçisi bile dediğimiz oluyor. Diğer taraftan dünyanın dört bir yanından görüntü alabiliyoruz. Amerika, Avrupa, Ortadoğu derken gündemi evimizin içinde sıcağı sıcağına yaşıyoruz. Demek ki, TV bizi en ciddi şekilde düşünce ve davranışlarımıza varıncaya kadar etkileyen bir alet. Sevsek de sevmesek de Televizyonsuz yapamıyoruz. Kısaca televizyon sayesinde dünya evimizin içinde ve biz tercihlerimizi buradan aldıklarımıza göre şekillendirebiliyoruz.

Durum böyle olunca biz ”Çerkeslerin neden bir televizyonu yok” demeden edemiyoruz. Bir defa düşünelim, TV bize neler verebilirdi?  Bizden götürdüklerinin olduğunu biliyoruz da acaba geri verebilecekleri olur muydu?

Kafkasya’dan diasporaya yayın yapan bir televizyonun bize verebileceği birçok şey olabilirdi. Dikkat edersek en basit örneği ile kitaplardan ve sitelerden öğrenmeye çalıştığımız dilimizde hangi harflerin hangi sesleri verdiğini bilebilirdik. Gün boyu Çerkesce yayın yapan bir kanal sayesinde dili öğrenmek için çektiğimiz sıkıntımızı belki yarı yarıya indirebilirdik. Yine kültürümüze en çok sahip çıkan ve çıkmaya da devam edecek olan erkeklerimizin birçok alanda yalnız kaldığını da hepimiz biliyoruz. Bayanlarımız ne yazık ki, erkeklerimiz kadar çaba içerisinde değil. Bunun farklı sebepleri olabilir. Mesela ilgisini çekebilecek, faaliyetler içerisine girebilecek noktaları bulamamak gibi. Burada “derneklerimiz var ya” gibi bir ses duyar gibi oldum ama “madem derneklerimiz var neden kadınlarımız içerisinde değil” diye sormakta isterim. Demek ki dilimize ve kültürümüze sahip çıkmak için, evine ve iş hayatına kendisini oldukça fazla kaptırmış olan kadınlarımıza başka yollardan ulaşmanın yolunu bulmalıyız. Kadın ve erkek eşit derecede alakalı olmadığı sürece gelecek nesilden sağlıklı sonuçlar beklemek hayal olur. Geleceğimiz için ilk olarak bayanlarımıza Kafkasya’yı ve kültürü sevdirmeliyiz. Bunun için de, bana göre en etkin iletişim aracı, yine evinin içine kadar giren televizyondur.

En can alıcı noktası ise gidip göremeyenler için Kafkasya TV sayesinde bilinmez olmaktan çıkacaktır. Bu gün geri dönüş için “ne yaparız, nasıl yaşarız” gibi korkular yaşayan eşleri, ne ile karşılaşabilecekleri hakkında hazırlayabilir. Gidip gören kişilerin kendi dünya görüşleri ile anlattıkları Kafkasya, karşımıza çok daha farklı çıkabilir. Hepimiz az çok Almanya’ya veya Amerika’ya gittiğimizde nasıl bir yaşam ile karşılaşacağımızı TV sayesinde biliriz ama Kafkasya ile ilgili asla gidip görmeden sağlıklı yorumlar yapamayız. Bizim her şeyden önce Kafkasya’yı ekrandan da olsa görmemiz şart. Sayfalar dolusu yazılar, cilt cilt kitaplar, dergiler, radyolar, siteler vs hiç biri yarım saatlik bir televizyon programının verdiği etkiyi ve ulaştığı kitleyi yakalayamaz.  O halde çok fazla zaman harcamadan, Kafkasya’nın bize bir televizyon vermesini sağlamak için elimizden geleni yapalım…

“Haftada 30 dakika da olsa Çerkesce yayın var ve ilgi maalesef yok” diyenleri duyar gibiyim.

İşin aslı bana göre o değil, neden mi?

Nedeni haftaya..