YEMUZ Nevzat Tarakçı
Seçime saatler kaldı. 31 Mart’ta Türkiye kaderini oylayacak, vatandaş da haysiyetini, inancını, ahlâkını ve vicdanını… Hadi bakalım kolay gelsin!
Ülke, çok zor şartlarda seçime gidiyor.
Türkiye, tarihinde hiç görmediği kadar siyasi, sosyal ve ekonomik çöküntü içinde.
Enflasyon, hayat pahalılığı, eriyen Türk lirası toplumu canından bezdirdi.
Halkın kahir ekseriyeti gidişattan hoşnut değil.
Halinden şikayetçi, geleceğinden umutsuz.
Manzara-i umumiye felâketlerden felâket beğen türünden.
Hiçbir alanda işler yolunda gitmiyor: Dış siyaset, iç politika, yargı, ekonomi…
Değil cumhuriyet tarihinin belki de Türklerin Anadolu’dan geldiği 1071’den bu yana “en kötü’” günlerini yaşıyor.
Devlet imkanlarının hoyratça harcandığı seçim meydanları, savaş alanı gibi.
Ekonominin bu kadar daraldığı, açlığın, sefaletin bu kadar tırmandığı bir ülkede devletin tüm imkanları pervasızca sandığa feda edilmiş.
SOKAKLARIN DİLİ ÖFKE DOLU
Sokakların dili öfke dolu, her şeyini üç kuruşluk çıkarı için gözden çıkarmış vasıfsız adaylarla kaynıyor ortalık.
Çoğu adayın dili zehirli.
Diller, kin, nefret ve haset kusuyor; yalan, dedikodu, iftira altın çağını yaşıyor.
Adayların tek derdi, sandıktan çıkabilmek ya da koltuğunu koruyabilmek.
Halkı düşünen, samimi, vatanperver aday sayısı az.
Çoğunluk, kazanmak için her türlü kutsalı, kalmışsa şeref ve haysiyetini, harcamaya hazır!
Bu nasıl bir hırs, bu nasıl bir tutku ki görevi kaç dönem yapmış olursa olsun, koltuğu bırakmamak için şerefini, haysiyetini tüm kutsalları cüzdanına, olmayan vicdanına sığdırıyor.
İşte seçime, böyle bir ruh haliyle gidiyoruz.
Bu halde gidilen seçimden nasıl hayırlı bir sonuç çıkabilir, sonuçtan kim memnun kalabilir?
GÜNEŞLİ BİR NİSAN SABAHINA UYANMAK MÜMKÜN
Oysa seçim, bir şölen, bir demokrasi bayramı olmalıydı.
Bakar mısınız, sanki seçim mahallî idareler seçimi değil, birilerinin “Türkiye belediye başkanlığı” seçimi gibi.
Ülkenin her türlü imkânı pervasızca seferber edilmiş durumda.
Peki, her şeye rağmen güneşli bir nisan sabahına uyanmak mümkün değil mi?
“Keşke!” diyoruz, inanmak, uyanmak istiyoruz!
MİZAH, İNCELİK ve ZEKÂ İSTER
Keşke, dillerin yumuşadığı, yüzlerin mizahla gülümsediği bir seçim dönemi yaşamak mümkün olsaydı!
Oysa böylesi bir dönem yaşamak, mizah, incelik ve zekâ ister.
Bu özellikler de günümüz politikacılarında nadir görülen özellik
KÜÇÜK BİR KÖYÜN MUHTARI BİLE…
Küçücük bir köy muhtarının bile koltuğunu bırakmamak, üç kuruşluk menfaatini koruyabilmek için nasıl sandığa sarıldığını, devlet imkânlarını nasıl şahsi menfaatleri için kullandığını, iş, hesap vermeye gelince nasıl süklüm püklüm bir hal aldığını biliyoruz. Varın büyükşehir adaylarını siz düşünün!
GÖREVİ ONUR VE GURURLA DEVRETMEK
Türk siyasetinde, zamanı gelince koltuğunu onurla ve gururla bırakanın sayısı oldukça az.
Liderler, başkanlar… Çok kötü finalle, adeta hezimete uğrayarak politikadan uğurlanıyor.
Politika dünyası, “hizmet” diye gelip gitmemek için direnenlerle dolu.
Ya zorla gönderilenler?
Ya sokağa çıkacak yüzü kalmayanlar?..
Bizde siyasetin seviyesi bu işte!
YA SEÇMENİN HALİ?
Seçmenin hali de içler acısı.
Köyünün, mahalle veya şehrinin huzurunu düşünen, dedikodudan uzak, oturup kalkmayı bilen, konuşmayı dinlemeyi becerebilen samimi bir adayla olmak yerine, şahsi çıkarlarıyla örtüşen adayın peşinde olmak duyarlı, onurlu bir seçmenin tavrı olamaz!
Ya yanlışa yanlış diyemeyen, seçtiği kişiye hesap soramayan, yazısı da turası da silinmiş karaktersiz adayların peşinde koşan seçmenlere ne demeli?
Seçmen, dik duramıyorsa, yanlışa yanlış, eksiğe eksik diyemiyorsa…
Göreve talip olan aday, seçim bölgesinin sıkıntılarının kaynağı olduğunu bildiği halde bunu dahi umursamıyorsa, korkutulmuş, sindirilmişse… kime ne demeli?
Seçmen, küçük bir bölgenin adayının bile göreve gelmek veya tekrar seçilebilmek için hangi haksızlıklara nasıl göz yumduğunu bildiği halde susuyorsa,
Seçmen, adayın, bir avuç insandan oluşan seçmen kitlesini yalan ve iftiralarla bölerek, ayrıştırarak taraftarlarını korumak için yüzkarası cambazlıklar yaptığı halde susuyorsa kime ne demeli?
“Bize, yaptıklarının ve yapamadıklarının hesabını vermek zorundasın!” diyen bilinçli seçmene hesap veremeyeceği için süt dökmüş kediye dönen, karakter yoksunu adaylar, yeteri kadar ibret verici değil mi?
Varın siz bir de Türkiye’yi, büyük şehirleri, büyükşehir adaylarını, büyükşehrin rantını düşünün!
Ya da boş verin hiç düşünmeyin
SİYASETTEN UZAK DURMAK ÇÖZÜM MÜ?
Peki ne yapalım?
Kirli insanlar siyaseti de kirletti diye siyasete mi küselim, sandıktan uzak mı duralım?
Asla! Siyasete küsmek çözüm olamaz!
Duyarlı seçmen, mutlaka sandığa gitmeli.
Gitmeli ve çıkarı için dinî değerleri kullanan, devlet imkânlarını kendi çıkarına harcayan yüzsüz adaylardan yüzünü çevirip dürüst, temiz, omurgalı adaylarla buluşmalı.
ADAYLAR TANIRIM
Adaylar tanırım, hesap vermekten soruları cevaplamaktan kaçan, süt dökmüş kediyi dönen.
Verilecek cevabı olmayan ama yalanı, dedikodusu, iftirası dağlar gibi olan.
En büyük icraatı, yalan, yalakalık, dedikodu, halkını ayrıştırmak olan.
SEÇMENLER TANIRIM
Doğruyu aramayan, hiçbir şeyi sorgulamayan, susan…
Korkutulan, sindirilen, doğruyu dillendirmeyi dedikodu sanan…
Peki, seçmen susarsa kim “Dur!” diyecek haksızlığa, yolsuzluğa, hırsıza?
Kim şu sorularla hesap soracak tekrar tekrar seçilmek isteyen liyakatsiz adaylara?
“Sayın aday bak, halkın hesap soruyor senden. Sen, hesap vermeden, hesabı kapatmadan gidemezsin!”
“Eğer sen, böyle kıvıracak, böyle susacaksan bil ki seçmen yemez bunu, burnundan getirir umduğunu!
Sizce seçmenlerin yüzde kaçı sergileyebilir böyle bir duruşu?
Aslında, değerlerini, kutsallarını, inancını, vicdanını siyaset pazarında üç kuruşa satışa çıkaran bir toplumdan daha fazla ne beklenebilir ki?
Bir zamanlar Anadolu irfanından, toplumun sağduyusundan, seçmenin ferasetinden söz edilirdi.
Demek ki hepsi koca bir yalanmış!
GELMEK Mİ ZOR GİTMEK Mİ?
Farkındaysanız tarih boyunca en büyük zulümler, iktidara gelmek için değil iktidardan gitmemek, koltuğu bırakmamak için yapılmıştır.
TARİHE NOT DÜŞMEK
Evet, haysiyetler, inançlar, vicdanlar siyaset pazarında haraç mezat satışta…
Alan memnun, satan memnun…
Bize de bu gerçeği fotoğraflayıp tarihe not etmek düşüyor.
Yanaklarında, ahlâksız ve vicdansız siyaset muktedirlerinin öpücüklere boğduğu dudak izleriyle dolaşanlara selam olsun(!)… diyelim ve yazımız noktayı koyalım.
Güneşli bir nisan sabahına uyanmak temennisiyle…