SAMİMİYET SINAVI

YEMUZ Nevzat Tarakçı
03.09.2010

Her şeyde bir eksiklik bulmak, güç beğenir olmak, galiba Çerkes toplumunun önemli bir özelliği. Sanki “üzümün çöpü armudun sapı” deyimi bizim için söylenmiş.

Bu günlerde Türkiye, anayasa değişikliği referandumuna kitlenmiş durumda.

Türkiye, ideolojik bağnazlıktan reel politikanın gerektirdiği bir ortama geçme çabasında.

Taraflar netleşmiş. Bir yanda yenilikçiler, bir yanda statüko taraftarları…

Ne yazık ki siyasetin dışında algılanması gereken bu hayatî konu, sonunda malum çevrelerce günlük siyasetin maskeli balosu haline getirilmiş durumda.

BU HAYATİ KONUYU SİYASALLAŞTIRMAYA, SULANDIRMAYA ASLA HAKKIMIZ YOK.

Gelinen noktada mücadele iki kesim arasında.

Bir tarafta Türkiye’nin demokratikleşmesini, sivilleşmesini isteyenler, diğer tarafta demokratikleşmesinin kendi çıkarlarına zarar vereceğini düşünenler… Öfke, korku ve kıskançlıklar devrede.

Peki, bu referandum, Türkiye’deki Çerkes’leri, yani bizleri ne kadar ilgilendiriyor?

Biz bu olayın neresindeyiz?

Federasyonlarımızın, dernek yetkililerinin, aydınlarımızın, yazar ve çizerlerimiz tavrı ne?

Bu referandumu siyasi bir hamle sanıp bundan uzak mı duruyoruz?

Yoksa önyargılardan, siyasi mülahazalardan uzaklaşılarak kültürel ve insani duyarlılığın gereğini mi yapıyoruz?

Yetkili kurumlarımız, etkili organlarımız ne diyor, ne yapıyor?

Hani yol haritamız?

BU KONU İHMALE GELMEZ!

Bu referandum, yok olma tehlikesi yaşayan dilimizi, mutlaka yaşatılması gereken kültürümüzü, yani geleceğimizi doğrudan ilgilendiriyor.

Bu konu sadece Türkiye’deki beş milyon civarındaki Çerkes’i değil dünyanın her yerindeki Çerkes’leri ilgilendiriyor.

Çünkü işin ucunda daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, da fazla insan hakları, daha fazla kültürel haklar var.

Bana göre hepimiz, ciddi bir samimiyet sınavındayız.

Hani hep konuşur, yazar, çizerdik ya “Daha fazla özgürlük, daha fazla kültürel hak, daha fazla demokrasi!”

İşte sana fırsat!

Hadi kullan bakalım.

Görelim samimiyeti.

Ey “Dilim unutuluyor, kültürüm yok oluyor!” diyenler, hadi bakalım samimiyet sınavına!

Asla unutulmasın, bu konu, siyaset üstü bir tercih ve şuur gerektiriyor, duyarlılık gerektiriyor.

Yasal engeller yüzünden dilimizi konuşamıyor, kültürümüzü yaşayamıyoruz diyenler, daha fazla demokrasi, daha fazla kültürel hak isteyenler, daha çağdaş toplum olma yolunda aralanan kapıya destek mi olacaksınız köstek mi?

DAHA FAZLA KÜLTÜREL HAK İÇİN

Dilimizin yaşayabilmesi, kültürümüzün korunabilmesi için,

Özlemini çektiğimiz kültürel haklar için,

Bu ülke topraklarında haksızlığa, baskıya, zulme, işkenceye kapılar açan 27

Mayıs’ların, 12 Eylül’lerin bir daha yaşanmaması için,

Dernek kapılarına bir daha paslı kilitlerin vurulmaması için,

Kültürel duyarlılığından dolayı işkencelere maruz bırakılan kültür insanlarının çektiği acıların, yaşadıkları ıstırapların bir daha yaşanmaması için, hepimizin daha duyarlı olma, bilinçle hareket etme zorunluluğu vardır.

YETER ARTIK!

Bu topraklarda artık kimse etnik grupları tahrik ederek onların aklını alıp, yerine öfkeleri, korkuları, kıskançlıkları koyarak fitne ateşleri yakma hesabı yapmasın.

Hiç kimse artık ülke çocuklarını etnik anlamda karşı karşıya getirerek toplumsal ayrıştırma hesapları yapamasın.

Kimse kimsenin etnik aidiyet damarına basmasın, basamasın.

Artık kontrolsüz duygular aklın yerini almasın.

Yeter artık adalet, barış, özgürlük, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir yönetim olsun. Kanun devleti değil, hukuk devleti olsun.

Resmi ideoloji, resmi tarih dayatması olmasın.

Herkes inandığı gibi yaşayabilsin, düşündüğünü özgürce ifade edebilsin. Daha fazla özgürlük, daha fazla insan hakları olsun.

Dinî, etnik, ideolojik, politik, felsefi, vicdani kanaat farklılıklarına rağmen toplum barış içinde bir arada yaşayabilsin.

O halde bu sınavda, bu kritik eşiği geçmemizi sağlayacak bu küçük ama son derece anlamlı adımı doğru atmalıyız.

Bu konuda başta Federasyonlarımız olmak üzere kurumlarımıza, aydınlarımıza, yazar ve çizerlerimize çok büyük görevler düşmektedir.

Bu konuda kültürel ve insanî duyarlılığa sahip her birimize düşen görev, önyargılardan, siyasi mülahazalardan, idrak tıkanıklığından uzaklaşıp “üzümün çöpü armudun sapı” demeden toplumumuzun yararına olabilecek güzelliklere cesaretle destek vermektir.

Bu sınavda, açık toplumu, yeniliği, değişimi savunanlar, kültürün gücüne inanalar, kazansın.