ULUSAL BİLİNÇ UYANMADAN

Sefer Penesu
Adige Mak Gazetesi, 17 Kasım 2004

Adigelerde ölen insan sayısının doğandan daha fazla olmasına üzülenlerin pekte az olmadığını biliyoruz. Bu yüzden sorun defalarca Adige Mak gazetesinde ele alındı. 2 Kasım tarihli gazetede Nehus Gazavat tarafından kaleme alınan “Marc” isimli yazının konusu da bu. O da makalesinde nüfusumuzun artmayışından duyduğu üzüntüleri dile getiriyor.

Yazar tarafından dile getirilen sorunların önemini dikkate alan gazete yönetimi okurların bu konudaki görüşlerini dile getirmelerini istedi. Bende bu nedenle yazma gereği duydum. Öncelikle Nehus Gazavat’ın kimi görüş ve değerlendirmelerine katılmadığımı da belirtmek isterim.

Nehus Gazavat gibi bu konu üzerinde gazetede daha önce yazmış olanlar da Adige nüfusunun azalmasına neden olarak; ailelerin gelir düzeylerindeki düşüşü göstermişlerdi. İşsiz gençlerin sayısının çok olduğunu, çalışanlarında düşük ücret aldıklarını ve bu nedenlerle fazla çocuk yaptıklarında bakamayacaklarını düşündüklerinden çocuk istemediklerini belirtiyorlardı. Nehus Gazavat bu görüşünü doğrulamak için birde örnek veriyor. Kimliğini ve yaşadıkları yeri (köy mü, şehir mi) belirtmeden, yeni evli bir ailenin oturacak ev konusunda sıkıntıya düştüklerini, kiralık bir ev bulduklarını, çocukları olduktan sonra kadının işten ayrılmak zorunda kaldığını, erkeğin ayda üç bin Ruble ücret aldığını, bunun içinden kira ücretini çıkarınca geri kalanın çok az olduğunu, bu nedenle de fazla çocuk sahibi olmak istemediklerini dile getiriyor.

Bu tür örneklerin varolduğunu biliyorum ve bunu da önemli sebeplerden biri olarak kabul ediyorum. Bu tip aileler şehirde yaşıyorlarsa gerçekten konut ve iş bulma konusunda büyük sıkıntılar var. Ancak unutmayalım ki, Adigelerin çoğu köylerde yaşıyor ve bu durumda da Nehus Gazavat’in görüşlerini desteklemek zorlaşıyor.

Adige köylerine şöyle bir göz gezdirelim. Tanrı’ya şükürler olsun ki, tuğladan yapılmış birbirinden güzel evlerin bolca olduğunu görürüz. Köylerde ev sıkıntısı çeken aile sayısı çok azdır. Gerçi kolhoz ve sovhozlar dağıldıktan sonra köylerde de iş sıkıntısı başgöstermiştir ama gözlerini açanlar buna da çare buluyorlar. Köylüler eskiden beri toprağı işleyerek geçinirlerdi. Ailelerde 5-6 çocuk bulunduğu yıllarda bugünkünden çok daha fakir durumdaydılar. Toprağı işlemenin, hayvancılık yapmanın kolay olmadığını, bu konuda birçok zorlukların bulunduğunu, araç gereç, yakıt ve gübre fiyatlarının yüksek olduğunu biliyorum. Ancak isteyen kişiler bu zorlukları da aşıyorlar. Eskiden çiftçiler alet edevat yokluğuna rağmen iyi ürün alıyorlardı. Bir iki yılda iyi sonuçlar elde etmek mümkün değilse de, yıldan yıla sağlanan gelir artışlarıyla arzu edilen yüksek seviyelere ulaşmakta mümkündür. Devrim öncesi Adige ülkesinin en zengin kişisi olarak kabul edilen Sinciy köyünden Traho Lu’nun yaşam öyküsü iyi bir örnek oluşturur. Lu, Krasnodar’dan aldığı dikiş iğnelerini köylerde yumurta ile değiştirip topladığı yumurtaları şehir pazarında satarak eline geçirdiği parayı yararlı alanlarda kullanmak suretiyle çok zengin olmuştur. Burada üzüntüyle belirtmek gerekirse gençlerimiz günümüzde topraktan kopmuşlardır. Toprağı işlemek, hayvan beslemek onlara güç gelmekte ve daha kolay para kazanıp daha iyi yaşamak istemektedirler. Bu nedenle de birçokları suç islemeyi ve çalmayı meslek edinmişlerdir. Bu nedenle de gençlerimiz arasında evlenmek ve çocuk yapmak istemeyenlerin sayısı artmaktadır. En çok üzüntü duyup üzerinde konuşmamız gerekende bence budur.

Bu işin bir yanıdır. Diğer yanda ise genç kadınların fazla çocuk istememeleri, çocuk bakımındaki güçlüklere katlanmak istememeleri vardır. Fazla çocuğa bakmak tabi ki kolay değildir. Ancak onların anne babaları da öyle düşünmüş olsalardı kendilerinin de bugün hayatta olmayacaklarını bilmeleri de gerekir.

Nehus Gazavat ailelerde az çocuk olmasına sebep olarak önceden de belirttiğim gibi ekonomik sıkıntıları sebep göstermektedir. Ancak bu iddiasını daha sonra verdiği örnekler yalanlamaktadır. Makalesinde şöyle demektedir: “Çeçenler yıllardır bitip tükenmeyen savaşlar içerisinde olmalarına rağmen nüfusları yüzde 150 artmıştır”. Onların yaşamları Adigelerinkinden daha iyi durumda olmalı ki, çocuk sayıları bizimkilerden daha fazladır. Ancak gerçeklerin böyle olmadığı herkesin malumudur. Çeçenya’nın merkezi Grozni’de bir tek sağlam bina dahi kalmadan harap edilmiş durumdadır. Diğer köy ve kentleri de farklı durumda değildir. Binlerce insan İngusetya’da çadırlarda sığınmacı olarak yaşamaktadır. Ülkelerine dönenlerinde büyük kısmı işsiz ve konutsuzdur. Kendimizi onlarla mukayese edersek cennette olduğumuzu söyleyebiliriz. Buna rağmen biz çoğalmıyoruz onlar çoğalıyorlar.

Ailelerde fazla çocuk bulunmamasını zenginlik ve fakirliğe bağlamanın doğru olmadığını kanıtlamak için fazla uzaklara bakmaya da gerek yoktur. Büyük evleri ve iyi işleri olan gençlerimizin sayısının az olmadığını hepimiz biliyoruz. Nehus Gazavat’ta makalesinde bu konuya değiniyor ve şöyle diyor: “Onların evlerinin büyüklüğüne bir bakınız, evlerinin güzelliği kralları bile imrendirecek gibidir. Kvartal büyüklüğündeki (200X200m) araziye kurulmuştur ve uşakları da vardır. Başka yerlerde de evleri vardır”. Ne yazık ki onların evlerinde de fazla çocuk yoktur. Onlarda mı çocuklarına bakamayacaklarından korkuyorlar?

Nehus Gazavat’in “Marc” adlı makalesinin yayınlandığı sayıda gazete yönetimi söyle bir yorumda bulunmaktadır: “Bilimadamları ve demograflar daha kötü ekonomik şartlarda yaşayan halklardaki yoğun nüfus artışının sebeplerini henüz yeterince açıklayabilmiş değillerdir”. Bu tespitte Nehus Gazavat’in ekonomik sebeplerle fazla çocuk yapılmadığı görüşünün yanlışlığını ortaya koymaktadır. Burada dinin büyük önem taşıdığını da belirtmek gerekmektedir. Kuran’ı bilenler ve Muhammet peygamberin sözlerine vakıf olanlar ana rahmindeki çocuğa Tanrı tarafından can verildiğine, onu yok etmenin büyük günah olduğuna inanmaktadırlar. Tanrı’ya inananlar ve gerçek Müslümanlar bu nedenle ana rahminde çocuğu yok etmeyi kabul etmemektedirler. Çeçenlerin, İnguşların ve dini terk etmemiş olan diğer ulusların fazla çocuk sahibi olmalarının nedeni de budur. Doğruyu söylemek gerekirse Adigeler olarak İslam dinini tam benimsemiş insanlarımızın sayısı oldukça azdır. Bu nedenle de kadınlarımız ana rahmindeki çocuğu yok etmekte bir mahzur görmüyorlar.

Doğan insan sayısının azlığı sadece Adigelere ait bir sorun olmayıp, tüm insanlığın ortak sorunudur. Bunun temel nedeni de uygarlık anlayışıdır. Uygarlık yaygınlaşıp insanın refah düzeyi yükseldikçe güçlüklerden kaçınmakta, fazla çocuklu olmanın getireceği sıkıntılar düşünülmeye başlanmaktadır. Bu nedenle uygarlığa daha uzak olan halklarda daha fazla çocuk vardır. Ruslar da çocuk sayılarının azalmasından dolayı kaygı içerisindedirler. Ancak büyük ulusun nüfusunun az artıyor olması o kadar sorun teşkil etmemektedir. Sivrisineğin kalçasını koparmaya kalktıklarında “Kimden neyi kopardığınıza iyi bakın” demiş. Biz Adigeler az olduğumuzdan nüfus artışımız yeterli olmazsa yok olabiliriz. Bu gerçeği gençlerimiz anlayıp uyanabilseler de iyi olurdu. Aksi takdirde “Marc” diye bağırmanın bir faydası olmayacaktır.