AMAZONLAR

TLETSERUK Nahit Serbes
12.06.2013

Eski Yunanlılar bütün savaşçıları kadın olan bir ülkeden bahsederler. O ülkede yaşayan kadınlara da “Amazon” derler. Amazonların gerçekten yaşadıklarına dair bazı dayanak noktaları da var.

MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Yunan tarihçi Herodot’a göre, Sarmatlar Amazonların ve İskitlerin atalarıdır. Tarihi Çerkesya topraklarında yapılan arkeolojik kazılarda, Sarmat ve İskit mezarlarından çıkan iskeletlerin büyük çoğunluğunun kadınlara ait olması, kılıçlar, ok başları, çizme, küpe ve takılara bakılırsa, mezarlar savaşçı kadınlara aittir. (Sarmatlar) Ayrıca daha birçok başka kaynakta da Amazonların izlerine rastlamak mümkündür.

Romalı tarihçilere ve Antik dünyanın son büyük tarihçisi olarak anılan Procopius’a göre de Amazonların vatanı Kuzey Kafkasya coğrafyasıdır. Homeros, Diodoros ve coğrafyacı Strabon da Amazonlardan söz eder.

Amazonların daha kolay yay ve mızrak kullanabilmek için sağ göğüslerini kestiklerine dair bazı rivayetler de vardır.

Amazonlarla ilgili halk söylencelerine göre; erkekler savaşlarda yer almazlardı. Tarihçi ve yazar olan Prof. Bilge Umar, Amazonları “tarım yapmayan hayatları at sırtında avcılık ve savaşla geçen bir kadınlar ulusu” olarak tanımlamıştır.

Dilbilim Profesörü olan John Colarussa, son Kanada seyahatimizde, Amazonlar konusunda başından geçen bir olayı şöyle anlatmıştı bana:

“Daha geçen yıl, Stanford’da Yunan Klasikleri Bölümü’nden bir profesör benimle temas kurdu. Bana ellerinde 13 adet büyük vazo olduğunu, bu vazoların üzerlerinde amazon resimleri ve anlamını bilemedikleri bazı Yunanca kelimeler bulunduğunu söyledi. “Amazon Adigece bir kelimedir, ‘orman ana’ anlamına gelir”. Yunanlılar bunu yeniden şekillendirmişlerdir.

Vazonun üzerindeki resimlerde kadınlar tunik pantolon ve çizme giyiyorlardı, bu Amazon resimlerinin altında, Yunan alfabesi ile yazılmış ama okunmayan bazı kelimeler vardı. Bana bunların herhangi bir anlam ifade edip etmediğini sordu. Ben de baktım. Gerçekten Yunanca harflerle yazılmıştı. Fakat bana herhangi bir resim göstermedi, sadece kelimeleri gösterdi. Kelimeye dikkatlice baktım, “kıvırcık saçı var” anlamındaydı. “evet, kadının kafasında kıvırcık saçları var” dedi. Başka biri Abhazca “köpeği sal” anlamındaydı. Kelimeler 2 bin 500 yıllıktı ve antik Abhazca’ydı, fakat Yunan harfleriyle yazılmıştı. Onlara, adamın bir yere koşup, bahçe gibi bir yerden bir şey çaldığı anlamına geldiğini söyledim. Kadın “yaptığın tercümenin arkasında duruyor musun?” dedi. Çünkü bu ifade “kaz ifadesi” adıyla bilinen çok meşhur bir ifadeydi. Vazo, Yunanlı bir oyun yazarının kaybolan oyununu temsil etmek için yapılmıştı. Bu oyunda bir adam birinin bahçesinden bir kaz çalmıştı, o adam da polisi çağırmıştı; resimlerde polislerin üniforma olarak kullandıkları kıyafet de görülüyordu. Adam şöyle diyordu: “o r ara…” (aman Tanrım.) Elbette, onlardan kaz çalmıştı ve cezalandırılacaktı. Yunanca “asılacağım” diyordu. Bugüne kadar gelmemiş olan bu oyundan bahsedildiğini duymuştuk, bu da oldukça popüler olan bu oyunun bir temsiliydi. Polis antik Adigelerdendi. Vazonun arkasında ve önünde birşeyler yazıyordu. Ön taraftaki yazılar Abhazca’ydı. Abazalar 1000 yıl önce Abhazlardan ayrılıp dağlara çıktılar ve orada Besleneylerle küçük bir imparatorluk kurdular.

Abhaz-Adige dili arasındaki benzerlik %12-15 gibi çok düşük bir seviyededir. Vazo üzerindeki en eski yazı örneklerini gördüğünüzde Wubıhca bazı kelimelerle de karşılaşıyorsunuz; bazı Gürcüce ve Osetçe kelimeler de var. Orada Eugma adında biri vardı; Gürcüce değil, Keltçe değil, Farsça değil, Slavca değildi; tekrar tekrar kelimeye baktım ve anladım ki “takip et”, “asla bırakma” anlamlarındaydı; bu bir takma addı ve bir Amazon’un kafasında yazıyordu; bir kılıç taşıyordu; başka biri yüksek sesle bağıran anlamındaydı; bir başkası da zırh giyiyordu. Bu, 2 bin 500 yıl önce Yunanlılar ile Kafkasyalıların ne kadar yakın bağlantıları oluğunun bir kanıtıydı.

Bir dili konuşurken onun hakkında düşünmezsiniz; sadece konuşursunuz. Fakat eğer dışarıdan biriyseniz, bir dilbilimci gibi mesela, bir şeyler öğrenmeye, dilin nasıl işlediğini öğrenmeye çalışırsınız. Adigecece gerçekten hayret vericidir. Lengüistik teorisinde bile bu dili her şeyiyle açıklayamıyoruz. (Cümle yapısından bahsediyor.) Çok ilginçtir. Bunun gibi çok az dil vardır. Hititçe çalışan insanların ilk etkilendikleri şey; Hititçe’nin de böyle olmasıdır.”