ADİGE ÖRGÜTLERİ

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

Bu makalenin yazılış tarihi 04.05.2008 ! Yani o gün doğan bir Adığe çocuğu şimdi 15 yaşında. Lütfen bunu göz önünde tutarak okuyunuz.

Bilindiği gibi örgütler kuruluş amacına ulaşma yolunda çaba gösterme aracıdır, amaç değil. Kişileri bir araya getiren ise örgütlere temel olan amaçtır. Yani örgüt kurmayı düşünen biri, önce bu araç ile ne yapmak istediğinin bilincinde olmalıdır.

Bilinç farkında olma durumudur. Yani önce, kim olduğunuzun ne istediğinizin farkında olacaksınız. Yetmeyecek bulunduğunuz coğrafyanın bilincinde olacaksınız. Yetmeyecek amacınızın ve bu amaca ulaşma yollarının ilgili bölgesel güçlerce, dahası dünya güçlerince nasıl algılanabileceğinin bilincinde olacaksınız. Bu bölge ve dünya güçlerinin politikaları ile örtüşüp örtüşmediğini bileceksiniz.

Örgütlerimizin öncesini yargılarken günümüz koşullarının hep var olageldiği yanılgısına düşmeyecek, dernek adlarını, yapılan çalışmaları o günlerin koşulları içerisinde değerlendireceksiniz.

En önemlisi başarı için düşlenebileceklerin en güzelini değil, ulaşılabilecek, elde edilebilecek güzel düşü amaçlayacaksınız. Dahası, çağına göre terim tanımlamalarının farklı olduğunun ve bu çağda kullandığınız terimlerin ne anlamda algılandığının bilincinde olacaksınız.

Dolayısı ile örgütlenme üzerine değerlendirmeler yapan arkadaşlarımız, amaçlarını ve bu amaca nasıl ulaşılabileceğini halkımıza açıklamakla yükümlüdürler. Dahası, tanımlar ete kemiğe bürünmeli, kulağa hoş gelen soyut tanımlamalarla yetinilmemelidir.

Örneğin Jineps, “Bağımsızlık, Demokrasi, Özgürlük ve Barış” sözcüklerini yinelemekle yetinmemeli, hangi ülkenin bağımsızlığını, hangi ülkede ve nasıl bir demokrasi amaçladıklarını, hangi ülke halklarının özgürlüğü için çaba gösterdiklerini, ‘Barış’ın dünya barışı anlamına mı kullanıldığını açıklamalıdırlar ki, kendi gerçeklerinin dünya gerçekleri ile ne kadar örtüştüğü irdelenebilsin. Yazdıklarının “laf ola beri gele” olmadığı düşünülsün.

“Bağımsız, Birleşik Kafkasya” savunucularının da, bu güne kadar tezlerine karşı olanlara güzel sıfatlar yakıştırmaktan öte bir söylemlerinin olması, hangi coğrafyaları nasıl birleştireceklerini, hangi dünya güçlerinden destek alabileceklerini açıklamaları gerekmez miydi?

Bize göre, Kuzey ve Batı Kafkasya diasporalarının kurduğu dernekler, adı ne olursa olsun ulusal kültürel değerlerini yaşatmak ve geliştirmek amacı ile kurulmuşlardır.

Peki ulusal kültürel değerlerin diaspora ülkelerinde yaşatılması mümkün müdür? Sorunun çözümü için ‘dönüş’ü önerenlere göre bu mümkün değildir. Ulusal kültürel değerlerin yaşatılıp geliştirilmesi, bizlerin konumundaki, dağılmışlığındaki halklar için ancak anavatanda mümkündür. Dahası, anavatana dönüşleri hem diaspora hem de anavatan kesimleri için yaşamsal önemde olan Adige ve Abaza diaspora örgütleri için “Anavatana Dönüş” örgütlerin varlık nedenidir. Diasporada ulusal kültürel değerleri yaşatma ve geliştirme hak ve olanakları sağlansa bile -ki, mümkün olmadığı artık biliniyor- bu halkların anavatana dönüş yapması, anavatana katkıda bulunması zorunlulukları vardır.

Diaspora nüfusları anavatandaki nüfuslarına göre yok sayılabilecek kadar az ve anavatan örgütlenmeleri daha güçlü diğer Kuzey Kafkasya otokhton halkların diasporaları için böyle bir zorunluluk, dönüş yaparak anavatana dönme, katkıda bulunma zorunluluğu yoktur. Yine de diasporaları dönüşü önceledikleri takdirde anavatan, uzun olmayan bir sürede diasporalarının ‘dönüş’ünü sağlayabilecek örgütlülük ve güçtedir.

‘Dönüş’ü gerçekleştirerek anavatana katkıda bulunmak zorunda olan Adige ve Abaza halklarının diasporalarının, ayrıca, dönüş sürecine de ekonomik ve politik katkıda bulunma sorumlulukları vardır.

Özetle; dönüş sorunu olmayan, en azından öncelemeyen halklarla, olmazsa olmazı dönüş olan halkların aynı çatı altında aynı amaç doğrultusunda verimli çalışabilmeleri mümkün değildir.

Ancak ve ancak, bu halkların ‘dönüş’ü öteleyen kesimleri, diasporada sürekli kalmayı düşünenleri, diasporada daha güçlü bir lobi oluşturmak, bulunulan ülkede yönetimce önemsenme, partilerde yer kapma kaygıları ile birlikte olmayı savunacaklardır. Böyleleri için Çerkes sözcüğünün sadece Adigeleri ya da Adige ve Abazaları kapsıyor olması elbette ki yeterli olmayacaktır. Bilinçli bir yaklaşım ya da bilinçaltı bir dürtü ile kapsam genişletilecek, diaspora nüfusu olabildiğince abartılacaktır. Öyle ki, bu abartılı nüfus ile yapılabileceklerin binde birinin bile yapılamıyor olmasının çelişkisine gözlerini kapayacaklardır.

Bu durumda, ”Anavatana Dönüş” ile birlikte ayrı yönetim birimlerinde zaten ayrı düşecekleri, farklı koşullarda yaşayacakları, diasporada aynı çatı altında birlikte mücadeleye zorlamanın daha sağlıklı olduğunu savunanların “ulusal kültürel değerleri yaşatmak ve geliştirmek” gibi bir amaçları olmadığı söylenemez mi?

Aslında derneklerimiz sadece üye bazında değil gerçekleştirdiği çalışmalar açısından da hep Adige-Abaza daha çok da Adige derneği olmuşlardır. Dönem dönem şiirler okunan, koro çalışmaları yapılan, okuma yazma kursları açılan, anadilde piyesler sahnelenen Kuzey Kafkasya Kültür Dernekleri’nde bu etkinlikler, Adigece kimileyin de Abazaca gerçekleştirilmiştir. Buna karşın Adige ya da Çerkes adının Türkiye’de kullanılamayışı çok açık ki başlangıçta yasal engel nedeniyledir. En azından yasal engel olabileceği korkusudur. 1908 de kurulan İstanbul’da ilk kurulan derneğimizin adı Çerkes Teavun Cemiyeti idi. Cumhuriyet döneminde 1948’de ilk kurulan derneğimizin adı ise Dosteli yardımlaşma Derneği. Buna karşın Ürdün ve Suriye’deki derneklerimiz Adige adını taşır. Amerika’dakinin adında Çerkes sözcüğünü görürsünüz. Yetmişli yıllarda Münih’te Saygıdeğer ağabeyimiz Mesut Şurdum tarafından kurulan örgütün adı Çerkes Kültür Merkezi idi. Avrupa’da bugün Çerkes yada Adige adını taşıyan derneklerimizin oluşturduğu ve DÇB üyesi derneğin adı Avrupa Çerkes Kültür Dernekleri Federasyonu’dur. Anavatanda Adigelerin kurduğu derneklerin adı, Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti’ndeki dahil Adige Xase’dir. Abazaların kurdukları dernek, Abazin ya da Abhaz adını içerir.

Dünya Çerkes Birliği, Dünya Adige Birliği olarak düşünülmüş, ancak Türkiye ve Avrupa delegelerinin ısrarı ve Abaza delegelerin Çerkes sözcüğünün Abazaları da kapsayabileceğini kabullenmesi üzerine dernek adında Çerkes sözcüğü yer almıştır. Birkaç kez altını çizdiğim halde kimi genç arkadaşlarca DÇB’nin Çerkes’i, tüm Kuzey Kafkasya halkları için kullandığı iması üzücüdür. DÇB, kuruluş aşamasında ve politik olarak gerekli olduğuna inanıldığı için, Çerkes sözcüğünü Adige-Abaza karşılığı kullanmıştır. Bunu da anadili dışındaki dillerde, Rusça’da, Türkçe’de, Arapça’da, İngilizce’de vb kullanmış anadilde Adige ve Abaza sözcükleri korunmuştur. 1991 yılında kurulurken düzenlenen antetli kağıdındaki  “Дунейпсо Адыгэ Хасэ (Dünya Adige Xase-Dünya Çerkes Birliği” adı hiç değişmemiştir. DÇB daha bir yılını doldurmadan yine politik koşullar zorladığı için Dünya Abhaz – Abazin Birliği kurulmuştur. Bugün her iki Dünya Örgütü, seçilmiş yönetim kurulu üyelerinden oluşan Koordinasyon Kurulu aracılığıyla ilişkide olup, genel politikayı birlikte belirlemekte ancak, dönüş, dilin korunması, diaspora ilişkileri gibi çalışmalar kendi özel koşullarında sürdürülmektedir. Öyle ki, Abhazya Cumhuriyeti Dünyanın neresinde olursa olsun her Abhaz vatandaşımızdır anlamında yasa çıkartırken ayrılmaz parça olarak düşünülen Adigeler unutulmuş, hep birlikten dem vuran diaspora örgütlerimizin hiçbiri de bu yanlışlığın düzeltilmesi konusunda girişimde bulunmamıştır.

Bu durumda bizce daha önce de yazdığımız gibi;

Kaf-Fed şubeleri, Adigelerin yoğunlukta olduğu yörelerde Adige adını, Abazaların yoğunlukta olduğu yerlerde de Abaza ya da daha çok tanınır olduğu, devlet adı olduğu için Abhaz adını almalıdır (kendi tercihleri).

Her ikisini de çalıştırabilecek nüfus yoğunluğunun olduğu yerlerde hem Adige hem de Abhaz dernekleri kurulmalıdır. (Örneğin Düzce.)

Kaf-Fed Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu adını almalıdır.

Yöre nüfusları, dernek kuramayacak kadar az olan halklar, kurulabilen derneklerle sıkı ilişki içinde olmalı, hiçbir halk bir diğerini temel ilkelerine aykırı, geleceğine zarar verecek davranışa zorlamamalıdır.

Dernek yönetimleri ile anlaşamamak kişilerin derneklerden, Kaf-Fed yönetimi ile anlaşamamak derneklerin Kaf-Fed’den ayrılmasına hiçbir şekilde gerekçe olamayacağının bilincinde olunmalı ve aynı amacı paylaşan arkadaşlarla derneklerimizin dönüşümüne katkı sağlanmalıdır. Hele ayrılıp Adige Dernekleri kurmanın Adigelerin biriktirdiklerinden vazgeçmek, bir anlamda mücadeleden kaçmak olduğunun bilincinde olunmalıdır.

Ulusal değerleri gerçekten önemseyenler için anavatan kök, kök de güçtür. Anavatanla sağlıklı ilişki kuramayan hiçbir diaspora örgütü büyüyemeyecek, güçlenemeyecektir. Anavatan ile sağlıklı iletişim içinde olmadığı halde büyüyen gelişen örgütlerin, asıl amaçlarının “ulusal-kültürel değerleri yaşatıp geliştirmek” olamayacağı, besinini de halkımızdan alamayacağı unutulmamalıdır.

Adigelerin, dünya çapındaki örgütleri cumhuriyetleridir. Bizlere düşen, politikalarının daha sağlıklı, çabalarının daha etkin olması için elden gelen katkıda bulunmaktır. Yönetimlere ulaşacak eleştiriler, öneriler, projeler, katkılar… Tıpkı yönetimlerinin uygulamalarını beğenmeyen ülke halkları gibi… Eğer uygulamalar beğenilmiyorsa, önce bu yönetimlere karışabilme, seçilmelerini etkileyebilme haklarını elde etmek yönünde çaba gösterilmelidir. Oy hakkı olanların bile yönetimlerce önemsenmediği bir dünyada, böyle bir hakkı olmayanların seçileceklerce önemseneceği beklentisi, hayal bile değildir. Hele eleştiriler, eleştirilenlerin izlemedikleri sanal ortamda, anlamadıkları dilde ise..

Yinelersek; Adigelerin bugünkü sorumluluğu, dönüşü öncelese de yeni Adige Dernekleri kurmak değil, Kaf-Fed şubelerinin Adige-Abaza derneklerine dönüşümünü sağlamaktır.