BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ’NE

KITIJ Cemil Biçer

“Anadolu evimdir” diye başlayacağım yazıma abartılı bulacaksınız; buna rağmen diyorum ki “Anadolu evimdir benim.” Yedi ilkim dört diyar, karış karış bilirim her yanını desem inanın bana. Bilmek mümkün mü? Asla! İnsanoğlu böyle egosantriktir işte; bildiğini sanır, hatta bir adım ötesine geçer, kendini onunla özdeşleştirmeye bile kalkar. Halbuki görüp yaşadıklarınız, görmediğiniz yaşananların milyarda biri bile değildir… Gençlik işte… El yumruğu yememiş insan, kendi yumruğunu Hz. Ali’nin gürzü sanırmış.

60 yıla merdiven dayamış tekaüt bir öğretmen olarak geriye dönüp baktığımda yokluklar, yoksulluklar, sürgünler, mahpusluklar, işkenceler el sallıyor sisli bir zaman perdesi arkasından. Bu yıl baharı göremem. “Ölürüm” dediğim anlar çok olmuştur bu çileli yıllarımda, ama insanoğlu dokuz canlı derler, doğruymuş. Ölmedim… Her seferinde baharı kapıda, elinde erken açmış çağla çiçekleri ile beni beklerken buldum. Ele avuca sığmaz bir “Köroğlu” idim ben, tek servetim babamın Köy Enstitüsü mezuniyetinden bana miras kalan tahta bavuldu. Gittiğim her yerde kavga edecek bir neden, kafası kırılacak biri mutlaka bulurdu beni. Yoksa ben mi onları bulurdum?

“Ele avuca sığmaz bir Köroğlu idim”…

Evet, evet..! Gerçekten ele avuca sığmayan bir Köroğlu’ydum kelimenin tam anlamıyla. Ama bilindik bir metafordur Ön Asya coğrafyasında; “Her firavunun bir Musa’sı vardır,” derler. Daha bu sözün içeriğini içselleştirmeden hemen ardından “Her Musa’nın da bir asası vardır,” derler. “Köroğlu idim” dedim, hatta baba yadigarı Akpınar Köy Enstitüsü imali tahta bavuluma da “Kır at” metaforu iliştirdim.

Olayı daha dallayıp budaklandırmadan, zülf-i yâre dokunmadan neticeye bağlamalı. Günün birinde bizim de karşımıza bir “Kiziroğlu” çıktı ki, Köroğlu’nun ki devede kulak. Köroğlu’nun Kiziroğlu’su sıska, kavruk, başı açık, yalınayak, bıyıkları terlememiş bir kızılbaş delisi; benimki ise, selvi boylu, al yazmalı bir dilber-i ahu. Köroğlu’nun Kiziroğlu’su ala paça ata biner; benimki bir kanatsız melek. Köroğlu’nun Kiziroğlu’su vurunca ortalık toz duman olur; benimki ise bakışıyla yürek yakar.

Dedik ya; her Firavunun bir Musa’sı vardır. Köroğlu’na diz çöktüren Kiziroğlu’dur. Bizi de zebun eden, bir sürmeli yeşil göz, kehlibar belikli bir dilber-i Gülber oldu. Ben ilk darbede teslim oldum (öz eleştirimdir). Köroğlu düello etmeyi seçti.

Heyhat! Bazen yenilgiler, ölümsüz kahramanların doğuşuna neden olur. Bazen de… İşte öyle bir şey.