Dr. YEDİC Batıray Özbek
15.04.2006
Türkiye’de yaşayan Çerkes halkının kitlesel olarak yazılı evrensel
kültürle tanışması, birçok halkların kültür tarihiyle karşılaştırınca daha çok yeni olduğunu göreceğiz. Başlangıç olarak da 1950’li yıllarını alabiliriz ki, bu nedenle de merdivenin ilk basamaklarındayız diyebiliriz.
İşte bu geç kalmışlığın verdiği sıkıntıları toplumumuz yaşamakta ve
yaşayacakta.
Okumayan kişi bilgi sahibi olamaz. Bilgi sahibi olmadan da olayları
değerlendirerek doğru karar veremezler. Doğru karar verebilmek için çok yönlü okumak gerektiği gibi, okunulan yazıya ön yargıyla yanaşılmaması gerekmektedir. Önce okunan eseri iyi anlayabilmek, okuyucunun kendi istediğini değil, yazarın ne demek istediğini anlamak gerekmektedir.
Ayrıca bilhassa bilimsel bir yapıt içinde çok çeşitli kişilerin
düşünceleri vardır. Her düşüncenin sorumlusu sahibidir.
Bilime ne kadar değer veriyoruz acaba?
Almanya’da Zwingenberg derneğinin olağan kongresi başlamadan önce üyelerle yapılan sohbette bazı üyeler, “okuyan insanlarımız aramıza katılmıyorlar” diyerek üzüntülerini dile getirdiler. Dedikleri doğruydu.
– Doğru haklısınız. Gelmiyorlar ve gelmeyecekler de yanıtını verdim.
– Neden?
– Onların dilinden ne sizler, sizin dilinizden ne de onlar anlarlar.
Neden kendisini yıpratsın ki?
Bir araya gelince yıllardır konuştuğumuz konular değişmedi ki.
Sütçü beygiri gibi dönüp duruyoruz. Bilgi, devamlı olarak kendini yeniler. Düşünceler bilgilere paralel olarak gelişir.
Yanıtımı anlayıp anlamadıklarını bilemiyorum.
Avrupa’da hangi kültür derneğimiz okuyan insanına sahiplendi acaba?
Onları bulup derneğine çağırıp onere etti ki?
Bilgisinden faydalandı ki?
Ben bilmiyorum bilenlerin bilgilendirmelerini rica ediyorum.
Genelde her Çerkes Tanrı vergisi olsa gerek diğerinden daha çok
bildiğinden, yapılan etkinliklerde devamlılık değil, sil baştancılıkla
yeniden başlanır.
Her Çerkes sosyolog, politolog, ekonomist, psikologdur.
Böylesine üstün özellikleri olanların arasında okuyarak bilgi edinen
insanların barınması biraz zor.
Köln derneğinde yapılan AB de Çerkes Günü toplantısında da bilgiye verdiğimiz değeri tesadüfü olsa da şahit oldum. Köln Çerkes derneğinin yönetim kurulunda da görev almış, SAP Softwear firmasında bilgisiyle yüksek seviyeye gelmiş, firması adına
dünyanın bir çok ülkelerine giderek gerekli çalışmaları yapan birkaç dili çok iyi bilen Serap hanıma toplantı süresince layık gördüğümüz görev, maalesef konuklara hizmet etmekti.
Bir hafta önce Stuttgart’tan saygıdeğer büyüğümüz Ruhi Ertaş bey telefon etti:
– Batıray bey, emek verip kitaplar yazdınız. Okuyan yok. Yazık emeğe. Size geri göndereyim de değerlendirecek kişilere verirsiniz, dedi.
Postadan paketi alınca hem üzüldüm hem de sevindim. Paketten Çerkesya Biblioğrafyası (1) adlı yapıtımın yanı sıra Ankara derneğinin yayınladığı çok değerli dergilerde vardı.
Üzüldüm, çünkü kültür derneğinde kitaplara yer yoktu.
Yapıtlar okunmuyordu.
Peki okumadan nasıl bilgi sahibi olunabilir ki?
Bilgiye ve bilme saygımız olsaydı, kitaplara ve Serap hanım ve onun
pozisyonundakilere hak ettikleri değeri verirdik.
Verilmediği sürece de bilgi sahibi olanları aramızda, -birkaç yolunu
şaşıranlar dışında- göremeyeceğiz, ta ki onların dilinden bizler, bizler de onların dilinden anlayıncaya kadar.
Bu da daha çok zaman alacağa benziyor.
Elindeki diplomat çantasına, sırtındaki güzel abasına ve retoriği güzel olana değer verdiğimiz sürece; bilgi sahibi olanlar bizden uzak duracaklardır.
Bilgili insanımıza sahiplenmediğimiz sürece de başarı
şansımız yoktur.
(1) Çerkesya Biblioğrafyası adlı yapıtımı CC okuyucularından isteyen ilk on kişiye posta+paket ücretleri karşılığında gönderilecektir.