BU KÜLTÜR KİME EMANET?

YEMUZ Nevzat Tarakçı

“Tohum, toprağa; toprak, suya; su, buluta emanet!”
“Yavru, yuvaya; yuva, anaya emanet!”
Toprak, su, bulut… hiç etmedi ihanet!

Ruh, bedene emanet,
Öğrenci, öğretmene; sürü, çobana; doğa, insana emanet!
Yolcu, yola; uçak, pilota; mahkûm, adalete emanet!
Doğa, hiç etmedi ihanet!

Dil, tarih, kültür… millete, topluma emanet!
Vatan, bayrak uğruna can veren yiğitler, bu uğurda çekilen çileler, yaşanan büyük acılar kime emanet?

Özgün bir dilin, köklü bir kültürün mirasçısı olan Çerkesler, tarihte büyük acılar yaşadı.
Bu zengin dil, bu köklü kültür topluma emanet!
Ya toplum kime emanet?

Nart, Sosuruka ve Seteney Guaşe’ye emenet.
Günümüz Nartları kime emanet?

Yazılı olmayan anayasasıyla ün salan toplum dün xabze kurallarına emanetti.
Bugün, xabze bilmezler kime emanet?
Xabze, kime emanet?

Çerkeska, yamçı, kalpak, kama, kılıç, at… dün değer bilenlere emanetti, bu değerler bugün kime emanet?

Ana sütü gibi berrak, ana dil; dün analara, ailelere, sokaktaki halka, mahalledeki insanlara emanetti, ya bugün bu yaralı ana dilimiz, dil bilmeyen çocuklarımız, “xabze” den habersiz gençlerimiz kime emanet?

Kan ve can pahasına korunan vatan, vatansever topluma emanet.
Ya vatanından sürülen sürgün çocukları kime emanet?

“ÖLÜMLE ÖLÜMSÜZLEŞEN” YİĞİTLERİN ACI HATIRALARI KİME EMENET?
21 Mayıs, “Seçtikleri ölümle ölümsüzleşen yiğitlerin elindeki kırık kama ve kılıçların destanıydı.”
Bu kılıç ve kamalar o yiğitlere emanetti!
Peki bugün, bu büyük destanın ruhu kime emanet?

21 Mayıs büyük acı… “Karadeniz’in soğuk sularına bıraktıkları akrabaları için, adı bilinmez bozkırlara gömdükleri kardeşleri için ağıt yakan yaşlılar bilir bu tarifsiz acıyı.”
Bu işin vahametini, “O ağıtlarla büyüyen çocuklar bilir.
“Karadeniz’in en derin, en bilinmez, en karanlık yerinde yosun bağlamış kemiklere akraba olanlar bilir.”
Bu tarifsiz acılar, bu ağıtlar, bu yosun bağlamış insan kemikler kime emanet?

Tekneler, köhne tekneler… Onlar alıp götürdü garipleri.”
“Onlar dağıttı onları dünyanın dört bir yanına.”
“Onlar, sonsuzluğa yelken açan ecel gemileri gibi bir kez götürdüğünü geri getirmeyen, götürdüklerinden haber vermeyen insafsız tekneler.”
Kadersiz yolcular Karadeniz’e emanet, Karadeniz Allah’a emanet?

Peki ya o köhne tekneler, bakımsız takalar, yaşlı gemiler, hasta insanlar, çaresiz kadınlar, annesiz kalan çocuklar, bebekler kime emanet?
Bu ölüm yolculuğunda yaşanan, anlatılması imkânsız duygular kime emanet?

Ölüm yolunda kimse bakmıyor, hastaların, ihtiyarların, parasızların yüzüne…
Onlara güzel kızlar lazım, güçlü erkekler, sağlıklı çocuklar lazım!
“İstanbul, Selanik, Mağrip ve Mısır konakları için cariyeler lazım, hizmetçiler lazım.”
“Anasından hür doğanları köle etmek lazım.”
Çaresiz çocuklar, güzel kızlar, güçlü erkekler… zalimlere emanet!
Bu zulmü yapanlar kime emanet?

DOLUNAYLI GECELERDE AY’A BAKIN!
“Kırk kişilikti bazı tekneler. Görevliler bir, iki, üç, dört, kırka kadar sayıyor ve saydıkları insanları sırası gelen tekneye alıyordu. Rus zabiti “kırk” dedi.”
“En fazla yirmisinde olan çaresizlik içinde kıvranan kızcağıza denk gelmişti kırkıncılık.”
Ne olduğunu anlamaya çalışan kadersiz kızı, “üç dört asker iteklemişti sayılan diğer insanların arasına.”
Kız bağırıyor, feryat ediyor, ailesinden koparıldığını söylüyor ama derdini hiç kimseye anlatamıyordu.

“Aileler parçalanır, kardeşlerden biri tekneye biner, diğeri kıyıda kalır.”
“Eşlerden biri, bir tekneye biner, diğer biri başkasına.”
“Evlatlar, analardan; sevdalılar, birbirinden ayrılır.
“Bir yüreğin yarısı kıyıda kalır, yarısı denize açılır.”
“Yüzler ümitsiz, yüzler korkulu…”

“Çekilen çilenin tümü için, yer yüzünden adı silinmek istenen koca bir millet için bir kez daha yankılandı o çığlık.”
“Tekneye zorla bindirilen o bahtsız kız güverteye çıkmıştı.”
“– Kardeşlerim, Ay’a bakın, çünkü ben nerede olursam olayım Ay’ın dolunay olduğu vakitlerde Ay’a bakıyor olacağım. Siz de nereye giderseniz gidin dolunaylı gecelerde Ay’a bakıp beni hatırlayın.” diye inledi.
Kızın sesi kıyıda bekleşenlerin hıçkırıkları arasında boğuldu.
Tekne, yavaş yavaş hareket etmeye, ardında ince bir iz ve bir sürü gözyaşı bırakarak ağır ağır kıyıdan uzaklaşmaya başladı.
Tekneyle meçhule giden bu talihsiz genç kız ve geride kalan kardeşin çığlığı kime emanet?
Sürgünzedeler, Kefken’de mağaraya emanet.
Karadeniz kıyıları, Kefken, Samsun kime emanet?
Tuapse, Elbruz, Kuban… kime emanet?

“HİÇBİR YENİLGİ MAĞLUP OLANI BU KADAR YÜCELTMEMİŞTİR!”
“21 Mayıs, insan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, adalet ve eşitliği savunan Çerkeslerin 21 Mayıs 1864 tarihinde yaşadığı sürgün ve soykırıma seyirci kalan tüm özgür dünyanın utanç günüdür!
Dün, insanlık bu kalpsiz bu acımasız zalimlere emanetti.
Peki bugün, hak, hukuk, eşitlik, adalet kime emanet?

“Yeryüzünde hiçbir galibiyet, bu kadar galip geleni utanca boğmamış ve hiçbir yenilgi mağlup olanı bu kadar yüceltmemiştir.”
Bu gurur, kime emanet?

Atalarımdan bana kalan en büyük emanet “sürgün” diyorsun.
Yüreklerdeki bu sürgün yarası hiç kapanmaz, biliyorsun!
Peki, bu soykırımla dünyanın dört bir yanına savrulan bu çaresiz insanların acılı hatıraları kime emanet?

Çocuklar, aileye; aile, derneklere mi emanet?
Ya aileler ya dernekler kime, kimlere emanet?

Dün şöhreti dünyaya yayılmışken bugün kuralsız, ruhsuz haliyle yürekleri burkan düğünler bugün kime emanet?

Değil mi ki hasta, doktora; balıklar, suya; kuşlar, yuvaya; dünya, insana emanet!
Dünya, insana etmedi ihanet!

Misafir kızlar, ev sahibine; düğün, düğün sahibine ve gençlere emanet!
Haluj, psıhalıve, şıps paste, lıbja kime emanet?

Acıyı onurla sırtlayıp taşımak” sürgünü, soykırımı aşmak, 22 Mayıslara taşmak lazım!” diyorsun.
Peki, bu ruhla yetişmesi gereken nesil kime emanet?

Bu kültürün kökleri anavatana emanet.
Anavatan, yiğit vatan bekçilerine emanet.
Ya darmadağınık diaspora kime emanet?
Xabze, thamadeye mi emanet, peki thamade kime emanet?

Uzunyayla gibi bir dönem, kimlik ve kültürümüzün ruhunun yaşatıldığı beldeler, bugün şehirleşmenin kurbanı.
Köylerimizin enkazında kalan, kimlik ve kültürümüzün ruhunu haykıran tarihin tanığı anılar kime emanet?
Diasporada tarih şuurunu, müziği, şiiri, dansı, edebiyatı, sanatı yaşatmak için yaşayan; ismi, bu kültürle özdeşleşen yiğitler, Kuşha Doğanlar kime emanet?

SÖYLE, KİME EMENET?
Bu vatan, bu 12 yıldızlı bayrak, bu köklü tarih, bu zengin dil…
Şu boynu bükük mızıka, şu mutsuz akordeon, şu düzensiz düğün, şu naftalinli yamçı, şu sahipsiz Çerkeska, şu yıllanmış fâde…
Şu yaralı diaspora, şu mahzun xabze, şu yaşlı thamade… unutma, hepsi sana emanet!

Tarihte yaşanan büyük acılar, dünün ve bugünün Nartları, ana dilini bilmeyen çocuklar, “xabze” den bihaber gençler…
Ağıtlarla büyüyen çocuklar, yosun bağlamış kemiklere akraba insanlar, anlatılması imkânsız duygular…
İstanbul, Selanik, Mağrip ve Mısır konakları için satın alınan zarif kızlar…
Kefken mağaralarındaki acı hatıralar, dernekler, vakıflar, üst kurumlar…
Misafir kızlar, kâfe, yunefe, düğünler, cenazeler…
Haluj, psıhalıve, cırdıngiş, şıps paste, abısta…
Kefken, Samsun, Uzunyayla, Elbruz, Gagra, Ritsa, Tuapse, Kuban, Terek, Lago-Naki, dolmenler
21 Mayıs’la yüzleşip 22 Mayıs’lara taşmak düşüncesi hepsi sana, bana emanet!
Gerçek Çerkes, hiçbir zaman bu değerlere etmedi ihanet!

Unutma, sakın unutma, bu değerlerin hepsi sana, bana, hepimize emanet!
Bilinçli, dürüst Çerkes, değerlerine etmez ihanet!