ÇERKES ETHEM: İHANETİN PSİKOLOJİSİ

Kaan Arslanoğlu
haber.sol.org

Geçenlerde çok merak ettiğim bir konuda iki kitabı peş peşe okudum: 1- Çerkes Ethem, Ahmet Efe, Bengi Yay., 3. baskı 2009, 795 sayfa, 2- Baki İlk Selam-Çerkes Ethem, Emrah Cilasun, Agora Kitaplığı, 3. baskı 2009, 242 sayfa.

Türkiye’de tüm sosyalistlerin kafasında tarihten gelen sorulardır: Çerkes Ethem ve Yeşil Ordu’nun yenilgisiyle bir fırsat mı kaçırılmıştır sosyalizm için? Resmi tarihin “Çerkes Ethem’in ihaneti” kurgusu yalana mı dayanmaktadır?

Kitapları okuduktan sonra kuşkularım ortadan kalktı. Artık bazı saptamaları net yapabilirim: Çerkes Ethem ve yandaşları emperyalizmin kalıcı işbirlikçileri olmaları dolayısıyla, ulusal hainlikleriyle birlikte sosyalizmin ve halkın düşmanıdırlar. Çerkes Ethem hiçbir zaman sosyalist olmamıştı, olmaması da bir yerde sosyalizmi korumuştur, sadece komünistlerin kendi birlikleri içinde faaliyet göstermesine izin vermiş bir sosyalizm sempatizanıydı.

Ethem Bey’in sosyalizm sempatizanlığı kötü bir şey midir? Tek başına elbette hayır. Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşının ilk direnişçileri içinde yer alması, iç isyanları Millet Meclisi emriyle “başarılı” bir biçimde bastırması, işgalci Yunan birliklerine karşı ilk çatışmaları gerçekleştiren en büyük askeri gücü örgütlemesi olumsuz mudur? Tabii ki olumludur ve onun kurtuluş savaşına hizmetleri unutulmamalıdır.

Problem onun ve kardeşlerinin kişiliğindedir. Özellikle Ethem kişiliği burada belirleyici rol oynar. Karizmatik bir liderdir Ethem. Gözü pek, zekası bir çete yöneticiliğine yetecek oranda gelişmiş, astlarına güven veren, acımasız, kendine aşırı güvenen, kendini aşırı beğenen, çete yöneticiliği bağlamında bir askeri cesaret ve yeteneğin her şeyi çözebileceğine inanan, yurdunu kendi bakış açısıyla seven ve bu doğrultuda özverili, yeniliklere açık, ama az eğitimli ve kendini hiçbir felsefeyle, ahlaksal ilkeyle bağlamayan, bağlayamayacak bir kişilik.

Narsistik-psikopat, karışık tipte kişilik bozukluğu gösteren siyasi liderlerde çok benzer tablolarla karşılaşırız. Bugün bir Kürtçü liderle ne kadar benzer bir kişilik Ethem kişiliği. Başka bir “ılımlı” İslami liderle de kısmi benzerlikler söz konusu. Birçok işbirlikçi lider, kendi zihinlerinde doğruyu temsil ettiklerine inanırlar. Kendi ölçü ve ahlak uzamlarında bir halk, millet, yurt sevgisine sahiptirler. Kendilerinin halka fedakarca hizmet ettiklerini düşünürler. Asla işbirlikçi değillerdir ruh dünyalarında; sadece büyük amaç için siyasi taktiklere başvurmakta, geçici ve zorunlu birliktelikler yaşamaktadırlar. Akıllı kendileridir hesapta, başkalarını kullanırlar, o sırada güya kendilerini kullandırtmazlar.

Bakın Çerkes Ethem’e: Sosyalizm sempatizanıdır, aynı zamanda şeriatçı dindar. Yunan’a karşı en kararlı savaşandır, ama ilk sıkıştığında Yunan’la gizlice görüşmeye başlayan. İngiltere, Fransa’nın bu ülkedeki emellerini en iyi bilen ve ona karşı mücadele eden, ama hiç olmayacak zamanlarda onlarla görüşmekten, pazarlıktan kaçınmayan. Çerkes milliyetçisidir, ama Çerkeslere büyük kötülük yapan, onları asan, öldüren, aldatan. Yoksul köylünün zenginlere karşı hakkını koruyan odur, ama yoksul köylüyü acımasızca soyan, katleden de kendisidir. Pazarlık ettiği çevreleri aldattığını sanır, ne ki o çevreler bin tane Ethem’i ceplerinden çıkarır.

Psikopat ya da ağır tipte kişilik bozukluğu gösterenlerde doğru için tek ölçüt, o anki kendi duygularıdır. Güvenilecek tek otorite kendi benlikleridir. Onlar neyi ne zaman yapsalar, o doğrudur. Karizmatik ve büyük lider olmak için elbette normal dışı ve belli özellikleri çok ileri fırlamış bir kişilik gerektir. Yüksek bir özgüven, coşku, cesaret. Ancak bu hissedildiği zaman, kadrolar ve kitle lidere güvenmeye başlar. Ama bunların dışında bir de liderlik zekası denen şey vardır. Zihninizin bir yanı çılgıncasına ilerle diyecek, bu yanı kitlelere aksettikçe güven ve coşku uyandıracak; ama zihninizin başka bir yanı onu dizginlemeye, akılcı yollara akmaya zorlayacak. Ağır kişilik bozukluklarında zekayı kıt gibi gösteren ve sonuçta aklı kısıtlayan şey, denetim mekanizmasının zayıflığıdır. Nitekim Ethem, bu düzeneğinin zayıflığı nedeniyle çılgınca hatalar yapmıştır peşi sıra.

Nedir? Çerkes isyanları dahil isyanları bastırmada aşırı zalimlik göstermesi ve Çerkeslerin de önemli bölümünün düşmanlığını kazanması. Emrindeki çetelerin halkı soymasına engel olmaması, bunu örgütlemesi. Kurtuluş güçleri safında savaşırken Padişah güçleri ve İngiliz ajanlarıyla ilişkisini sürdürmesi. Düzenli ordu fikrinin uygulama şansını önemsememesi, kendi çetelerine aşırı güven. Düzenli ordu üstüne gelir gelmez Yunan’la pazarlığa başlaması. Yunan’a teslim olmadan Yunan’la eşgüdüm halinde Türklerle savaşması. Yenileceğini anlayınca aşırı korkuya kapılması ve Yunan’a teslim olması. Teslim olduktan sonra yıllar boyu işbirlikçiliğin hemen tüm vecibelerini yerine getirmesi. Birliklerinin Yunan’la birlikte kurtuluş güçlerine karşı savaşması. Kendisinin ve kardeşlerinin Çerkes Konferansı toplayarak ve başka yollarla, Kemalizm!i bahane ederek, kurtuluş savaşına karşı silahlı ve siyasi mücadeleyi Yunanlıların koynunda, bol para alarak sürdürmesi. Bu faaliyetleri ölünceye dek, İngiltere ve daha sonra Fransa’yla işbirliği içinde Cumhuriyet’e karşı devam ettirmesi. (Ethem Yunan’a sığındıktan sonra sosyalizmi tümden unutmuştur!)

İki kitapta da bu yolda inandırıcı belgeler sunuluyor. İkincisinin Ethem’i destekler yönde sonuçlara vardığını anımsatmalıyım. Fakat belgeselciliği dürüsttür Cilasun’un. Yine de tarihsel olaylar, insanın kesin yargıya varmasını sağlayacak denli kesin belgelerle desteklenmedikçe kavranamaz. Ne var ki, ancak sonlara doğru, Çerkes Ethem’in kendi elinden çıkma risalesini okumamla birlikte, tamam durum budur diyebildim. Eğer bu risale doğruysa (yeğeninin torunu Cilasun böyle olduğunu söylüyor) Ethem kişiliği tüm netliğiyle karşımızda.

Söz konusu risalede “hiçbir hata” yapmamış, kendini ve onca yaptıklarını hiç sorgulamamış, en ufak vicdan azabı yaşamayan, yaşamı boyunca ben ne yaptım dememiş çok tipik bir ağır anti-sosyal kişilik görüyoruz. Ethem Bey, risaleyi yazarken Sefer Berzeg’i düşünmüş müdür acaba?

Düşünmüşse de hak ettiğini buldu, diye düşünmüştür. Ethem kafasını ihanete takmış. Hain olduğunu bal gibi biliyor bir yanı, hainlik takıntısı bende değil, Ethem’de, zihninin öte yanı hainliği başkasına yansıtmaya çalışıyor ümitsizce. Kısa belgede otuz kereden fazla “hain” ve “ihanet” sözcükleriyle Mustafa Kemal’i suçluyor. Bir o kadar sayıda “aşağılık”, “iğrenç” sözcüklerini kullanıyor. Evet, bu Ethem, Sefer Berzeg’i keyif tatmini için astıran adamla aynı kişi olabilir.

Sefer Berzeg olayındaki iddialar şunlardır: Sefer Bey, padişahçı Düzce isyanının ele başıdır. İsyan Ankara’yı tehdit edecek boyuta dek genişler. İsyanın üstüne Çerkes Ethem ve Refet Bey gönderilir. Durumun ciddiyetini idrak eden Sefer Bey, Refet Bey’le buluşur ve teslim olmayı kabul eder. Durum Ethem’e bildirilir, Ankara anlaşmayı onaylar. Mudurnu’da Refet Bey, Sefer Berzeg’i uyarır: Ethem’e güvenmemesini ve Düzce’ye dönmekte acele etmemesini söyler. Sefer Bey dinlemez, döner. Ethem hiç çatışma çıkmaksızın Düzce’ye girer ve anlaşmaya aykırı olarak Sefer Bey’i ve çoklarını tutuklar. O akşam (26 Ocak) Mustafa Kemal kimsenin idam edilmemesini isteyen bir telgraf gönderir Düzce’ye. Ethem bu telgrafı görmezden gelir ve 27 Ocak sabahı Sefer Bey’i ve başka 14 kişiyi astırır. 28 yaşındaki Sefer Bey’in idamını bizzat izler. Daha çirkin şeyler de söylenmektedir trajik olay hakkında. Sefer Bey’in yakınlarına göre Ethem Bey, Sefer Berzeg’in eşi Nuriye Hanım’ı, Sefer Bey’le evlenmeden önce istetmiş, kızın ailesi onun Ethem’le evlenmesine izin vermemiştir. Nuriye Hanım’ın Sefer Bey’le evliliği gündeme gelince Ethem öfkelenir. Sefer Bey’le, İstanbul’da Borsa Kıraathanesi’nde kavgaya tutuşur. Birkaç yıl sonra da meşum yolla intikamını alır. Nuriye Hanım, eşinin idamından ötürü ölünceye dek kendini suçlamış, Ethem’i lanetlemiştir.

İşbirlikçi ruh: Bugün aydınlarımız arasında yaygın. Liderlerinkinin aksine aydınlarımızda işbirlikçi ruhun gelişmesi için ileri bir psikopati gerekmiyor. Sıradan insan için işbirlikçilik basit bir zihinsel oynamayla mümkün. En kolay yolu Fotoshop yöntemi. ‘Büyük resim’de tam ortada duran ve her tarafa kollarını uzatmış ‘emperyalizm’i fotoshopla hoop silersiniz, alttaki, halkın bedenleri üstünde koşturan küçük güçlerden birini düşman, ötekini dost görürsünüz, olur biter.

Ragıp Zarakolu bakın Cilasun’un Ethem’i destekleyen kitabını tanıtırken ne diyor: “Ethem’in ‘düşmana kaçma’ diye nitelenen davranışı ise, katledilme tehlikesi karşısında başvurduğu basit bir ‘siyasi iltica’ olayıdır.” Ne güzel değil mi! Bu vesileyle Türkiye’de 80 sonrası “siyasi ilticacı” olarak gidenlerden bir bölümünün Avrupa için çalışır siyasi ajanlara dönüşmesinin mekanizmasını kavrıyoruz. Peki Ethem’e atfedilen kahramanlıklardan çoğunu gerçekleştiren, Ethem’in sağ kolu Parti Pehlivan Ağa neden Yunan’a sığınmamış? Kemal güçlerine de katılmadığı halde Cumhuriyet’ten sonra Ege’de yaşayarak niye sağ kalmış?

Pınar Selek ise Özgür Politika’da aklımızı iyice açıyor: “Kitabı okurken Çerkes Ethem sorununun kişilerin ya da çetelerin isyanından değil, Osmanlı ve Türkler tarafından Çerkes olarak adlandırılan Adige cemaatinin Kemalist iktidar tarafından bir tehdit unsuru olarak algılanmasından kaynaklandığını görüyor, Adigelerin sürgün topraklardaki karmaşık yolculuğuna dair işaretleri ediniyor, hisleriyle bağ kuruyorsunuz… Cilasun, Çerkes Ethem olayında devlet içi çeteleşmeyi, çete-ordu ilişkilerini, doğrular adına daralan ve kendine her şeyi hak gören Kemalist-ittihatcı-saltanatcı-devletci geleneği, kutsallıkları koruma adına gizliliğe ve gruplaşmalara dayalı siyaset geleneğini açık ediyor.”

Selek’e göre, İngiliz, Yunan, Fransız işgali, halkın yabancılarca doğrudan katli yok, sadece devlet ve çeteler arasında iğrenç çelişkiler var. Günümüz işbirlikçileri de Ethem gibi kendilerini akıllı sanırlar. Yabancıların yüksek olanaklarından yararlanırlar, ama kendilerini kullandırtmadıklarını, cin fikirle onları kullandıklarını düşünürler. Fakat eskiden işbirlikçiliğin akla uydurumu zordu, şimdi çok kolay.