Özdemir Özbay
Marje.Net, 21 Eylül 2002
Çerkeslerin kökenini Orta Asya steplerinde, Turan illerinde ya da Sami ırkında arayanlar yanılıyor. Çerkes boyları, Kuzey Kafkasya topraklarında etnik bütünleşmelerini tamamlamış otokton topluluklardır.
İnsan ırkının 300 bin yıl önce ortaya çıktığı ülke, hemen tüm dünya dillerinde, tüm dünya destan ve masallarında yer alan, ulaşılmaz, afsunlu, gizemli, atlas renkli, düşler, mutluluklar ve büyük acıların yaşandığı ülke; Çerkes boylarının kutsal ata yurdu; doğudan batıya, kuzeyden güneye, binlerce yıldır toplumların, uygarlıkların geçtiği tarihi kavimler kapısı…
Kafkasya, değişik etnik kökenli toplumların bir arada barındığı bir bölgedir. İnsan ırkının 300 bin yıl önce Kuzeybatı Kafkasya’da ortaya çıktığı savının detaylarına inince, Kuzeybatı Kafkasya’da türeyen insan soyunun öncelikle yakın çevreye, Transkafkasya’ya, kuzeydoğuya ve güneybatıya yayıldıkları görülmektedir. Bu savları bir dereceye kadar doğrulayan bulgular ve kanıtlar da vardır. Nitekim, şimdi Krasnodar topraklarının içerisinde, Karadeniz kıyıları boyunca, Abhazya ve diğer Kuzey Kafkasya bölgelerinde çok sayıda palaeolitik yerleşim alanları bulunmuştur. Bunlara ilk yerleşen insanların avcı ve besin toplayıcısı oldukları anlaşılmaktadır.
İnsanoğlunun besin toplayıcı olan ekonomik yapısından, üretim ekonomisine, hayvancılık ve tarıma geçişine kadar binlerce yıl geçmiştir. Bu dönemde üretim araçlarının halen taş ve kemikten yapılmış olmasına karşın, güçlü bir anaerkil (matriarkal veya jinekokrat) toplum düzeninin de olduğunu biliyoruz. Anaerkil toplum düzeni sürecinin başlangıcında metal henüz bilinmemektedir. Yüzlerce yıl sonra metal ile tanışan insanoğlu, ilk olarak bakır ve tuncu kullanmaya başlamıştır. Ancak altın, daha çok dekoratif amaçlarla ve takı eşyası üretiminde kullanılmıştır.
Katakomb toplumları ve Ahşap mezar kabileleri
Kuzeybatı Kafkasya erken metal çağına M.Ö. 3000 yıllarında, daha başka bir deyişle, günümüzden 5 bin yıl önce ulaşmıştır. Bu dönem yaklaşık olarak, mezar alanları üzerinde mezar tümseklerinin ortaya çıktığı döneme rastlamaktadır. Arkeologlar, bu dönemde bu bölgede yaşayan insanları ilginç bir sınıflamaya tabi tutmuşlardır: Kaya Mezar Katakomp Mezar toplumları ve Ahşap Mezar kabileleri gibi. Başka bir sınıflama yaşanan topraklara ve bölgelere göre yapılmaktadır. Maykop (Mıyekuape) veya Kuzey Kafkasya boyları sınıflamasında olduğu gibi…
Anılan mezar örnekleri Krasnodar’da ve özellikle Adigey Cumhuriyeti başkenti olan Maykop’daki müzede sergilenmektedir. Bu maket mezarlarda, mezarların açıldığı andaki durumları, ölülerin gömülüş biçimleri, mezarlardan çıkan eşyaların özellikleri detaylı bir biçimde belirtilmektedir. Bu mezarları bırakan insanların genelde uğraş alanı hayvancılıktır. Ancak, toprağı işlemeyi de bir ek iş olarak yaptıkları anlaşılmaktadır.
Dolmen kültürünün kaynağı
Kuzeybatı Kafkasya’nın dağlık bölgelerinde ve Karadeniz kıyılarında ortaya çıkan Dolmen kültürü, adını alışılmadık neolitik oda mezarlar ya da kayalardan oyulmuş mezarlardan almıştır. Kuzeybatı Kafkasya Dolmenlerinin geçmişi, M.Ö. 2000’in ortalarından son çeyreğine kadar olan döneme rastlamaktadır. Bu mezarlar, Kuban nehrinin sağ yakasında yer alan bozkır hattındaki kuyumezar kültürü topluluklarına ait mezar tepeleri ile yaşıttır. Orada ölüler üzerleri kereste ile kapatılan çukurlara gömülürdü. Bu mezarlar genellikle eşya bakımından çağdaşı olan diğer mezarlara göre fakir olmalarına karşın, ölünün kimi zaman dört tekerlekli bir araba ile gömüldüğü de olurdu. Bu mezarlarda altın küpeler dışında metal eşyaya çok az rastlanılmıştır.
Maykop dönemi
M.Ö. 3000’de Kuban nehrinin güneyinde Maykop kültürü doğup gelişmiştir. Bu kültür, giderek etkilerini doğuda Dağıstan’a, Batı da Novorosissk ve Taman topraklarına kadar hissettirmiştir. Bu kültürün en parlak döneminde demir dışındaki tüm metallerin işlendiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde Maykop Kültürü içerisinde çarklı çömlek tezgahının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Uygarlığın özellikleri Yakındoğu ve özellikle Mezopotamya uygarlığı havasını vermektedir. Bu denli erken bir dönemde çömlekçi çarkının bulunmasını, Mezopotamya uygarlığının etkisi olarak nitelendiren araştırmacılar da vardır. Ancak bu yaklaşım çok gerçekçi değildir.
Maykop kültüründe ölüler çok zengin altın ve gümüş eşyalarla dolu mezarlara gömülmektedir. Mezarların üstleri, mezar tepeleri olarak yükselmektedir. Bu mezar tepeleri içerisinde söz konusu kültüre adını veren Maykop Mezar Tepesi her yönü ile diğer mezar tepelerinden farklıdır.
Yeni birçağın habercisi
Günümüzden 4 bin yıl önce, M.Ö. 2000’in ilk yarısında, antik Kuzey Kafkasya kültürünün ilk bulguları, Katakomp Mezar kabilesinin kültürel ve tarihsel değerleri Kuban steplerine doğru yayılmıştır.
Bu kültür diğer Kuzey Kafkasya kabileleri ile yakın bir ilişkiye girmiş ve bu ilişki sonucu kabileler giderek nehrin diğer yakasına sürülmüşlerdir. Bu yer değişikliği ile ilgili olarak bu bölgelere yabancı kabileler kendi ölü gömme yöntemlerini de getirmişlerdir. Bu kabilelerin ölülerini, altını açık bıraktıkları çukurun yan tarafına gömerek üzerlerini büyük bir toprak tepecik ile örttüklerini görmekteyiz. Bu döneme ait mezar bölgelerinde çok sayıda metal eşyaya rastlanmıştır.
Son yıllarda bu bölgelerde ahşap mezar kültürüne ait ve geçmişi M.Ö. 2000 yıllarının sonlarına uzanan mezarlar bulunmuştur. Kuzey Kafkasya’da kabile gelişiminin son aşaması olan Tunç çağı, burada bulunan metal işleme sahasının varlığı ile karakterize olmaktadır. Bakır cevherinin çıkarılıp eritildiği, alaşımlarından, özellikle tunçtan çeşitli eşyaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu dönemin sonu, demirin ortaya çıkışın tanığı ve yeni bir çağın habercisi olmuştur.
…Ve demir tarihi şekillendiriyor
Kuzeybatı Kafkasya’da demir M.Ö. 8. yüzyıldan bu yana bilinmektedir. Engels’e göre demir cevherinin eritilerek demir elde edilmesi, “demir kılıç ile birlikte saban demiri ve balta demiri” dönemini başlatmıştır. Tarihte devrim yaratma işlevi üstlenen, tüm hammaddelerin sonuncusu ve en önemlisi olan demir insanlığın hizmetine bu çağlarda girmiştir. Demir geniş alanlarda tarım yapmayı ve ormanların temizlenerek tarıma elverişli hale getirilmesini sağlamıştır. Demir insanoğluna, taşın ve diğer metallerin hiçbirisinin dayanamayacağı sertlik ve keskinlikte araç ve gereçler bağışlamıştır. Demirin tarım araçları haline dönüşmesi, yavaş yavaş besin toplayıcı toplumdan hayvancılık ve tarıma dayalı topluma doğru geçişi sağlamıştır. Bu geçiş erkek gücüne gereksinim duyduğu için toplumda erkeğin işlevinin ve saygınlığının artmasını da getirerek babaerkil (patriarkal) toplum düzeninin habercisi olmuştur.
Kabile birliklerinin ortaya çıkışı
Üretici güçlerin ve aletlerin gelişmesi hayvancılığı belli ölçüde önemsizleşmiştir. Daha sonra bu yörelere yerleşenler, yerleşik düzene geçenler, kendi yaşam biçimlerini, toprağı işleme yöntemlerini geliştirerek, toprağın sabanla işlendiği daha gelişmiş bir dönemi başlatmış, aynı zamanda sosyal değişimler de yaşamışlardır. Daha gelişmiş bir ekonomi, servetin belirli ailelerde toplanmasını ve zamanla bu ailelerin bir klan aristokrasisi çerçevesinde toplanarak topluluğun diğer kesimlerinin kendilerine bağlanması sonuçlarını getirmiştir. Bu dönemde ayrıca geniş kabile birliklerinin biçimlendiği, belirgin hale geldiği dönemdir.
Etnik bütünleşmenin tamamlanması
Kabile birliklerinin biçimlendiği bu dönemde, bugünkü Çerkes boylarının ataları olan Meot, Sind, Zikhi, Kerket, Pses, Henioch, Zanig ve daha başka boylar bu tarihten başlayarak maddi ve kültürel gelişimlerini, daha başka bir deyimle etnik konsolidasyonu (etnik bütünleşmeyi) tamamlamaya başlamışlardır.
Ne Turan illeri ne de Sami ırkı
Bugünkü Kuzey Kafkasya’nın otokton halkı olan Çerkes boyları, kimilerinin savunduğu gibi Sami ırkından olmayıp, Orta Doğu’dan kuzeye göç etmemiştir. Tarihin hiçbir çağında sıcak denizlerden, sıcak iklimlerden kuzeye, daha soğuk bölgelere hiç bir göçe rastlanmaz. Başka bir deyişle, İslam dininin etkisi ile Kavmı Necip olarak anılmaya başlanan Arap halkı ile ya da Sami ırkı ile Kuzey Kafkasya boylarının hiç bir ilgisi bulunmamaktadır.
Doğu’dan kaynaklanan kimi stilize motiflerin ya da eşyaların benzeşimini dayanak olarak gösteren Çerkeslerin kökenini Orta Asya steplerinde ve Turan illerinde arayanlar da yanılgıya düşmektedir. Çerkesler Kuzey Kafkasya topraklarında etnik konsolidasyonlarını tamamlayan otokton topluluklardır.
Kökü Tunç Çağı’na uzanan bir kültür
Eski Kuzey Kafkasya halkları ve kabilelerinin adlarının bugün bilinmesini, komşuları tarafından bırakılan yazılı anıtlara borçluyuz. Bu yazılı belgelerde adı geçen boylar; Kimmer, İskit, Sarmat, Tauri, Sind, Meot, Kerket, Zikhi, Henioch, Zanig, Pses, Psıl ve Kolchi’dir. M.Ö. 1. yüzyılda ve Hıristiyanlık döneminin ilk yıllarında Kuzey Kafkasya nüfusunu Meotlar ile diğer Kuzey Kafkasyalı dağlı kabileler oluşturmaktaydı.
Meotlar Azak Denizi’nin doğu kıyıları, Kuban nehrinin alt ve orta havzalarında yaşıyordu. Nehrin sağ yakasında kalan toprakları, bugünkü Tamizbekskaya yerleşim bölgesine kadar uzanıyordu. Moetların çağdaşı olan Antik Grekler (Yunanlılar) M.Ö. 6. yüzyılda ilk kez Meotlardan söz etmektedirler. Öte yandan Meotların, M.Ö. 8 ve 7. yüzyılın ilk yarısı arasındaki dönemde, kökü Tunç Çağı’na kadar uzanan bir kültüre şekil verdikleri gerçeği de arkeolojik bulgulardan anlaşılmaktadır.
Çerkeslerin ataları: Meotlar…
“Meot” sözcüğü bir çok küçük kabileyi kapsayan kolektif bir isimdir. Hıristiyanlığın başlangıç döneminde yaşamış olan eski Grek coğrafyacısı Strabo, “Meotların, Sind, Dandari, Toreates, Ayres, Arreches, Torpotes, Obicliakenes, Doskhi ve diğer pek çok kabileden oluştuğunu” yazar. Yalnızca antik edebiyat kaynaklarında değil, bu konuyu işleyen Bosphor Krallığı topraklarından çıkartılan taş tabletlerde de Azak Denizi’nin güney kıyıları ve Kuban havzası antik kabilelerinin isimleri açıklanmaktadır.
Bu isimler Meot kabilelerini oluşturan ve Bosphor Krallığı’nın da unsurları olan Sind, Dandari, Toreates, Pses ve Sarmat kabileleridir. Bu topluluklar daha kuzeylerde, Don ve Volga ırmakları arasındaki, daha önce Meotlara ait olan toprakları işgal etmiş görünmektedir (özellikle Sarmatlar). Don ve Kuban nehirleri arasında doğal bir sınırın bulunmaması ve Sarmatların göçebe bir topluluk olması nedeniyle, bu topluluğu kâh kuzeyde, kâh güneyde, Kuban Havzası’nda görebilmekteyiz.
Bugünkü Çerkeslerin ataları olan ve M.Ö. bin yıllarının ilk yarısında etnik konsolidasyon (pekişme) sürecini tamamlamış olan Kuban bozkırının bu sakinleri incelendiğinde, devamlı bir yer değişiminin yaşandığı görünmektedir. Örneğin İskitlerin, bu bozkırda yaşayan kabileleri geride bırakarak, bozkırı geçtikleri ve Kafkas Dağları’ndaki geçitleri de aşıp Transkafkasya’ya (bugünkü Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan toprakları) gittikleri, bu yöreleri yağmaladıkları, M.Ö. 6. yüzyılın başlarında ise tersine bir akın başlatarak eski topraklarına döndükleri bilinmektedir. Bu yörede sürekli İskit yerleşimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu bölgede bulunan kalıntılarda İskit yapıtı pek azdır.
Grek kolonilerinin “Çerkes kaynaşması”ndaki rolü
Öte yandan Antik Yunan kolonileri (Phanugoria kenti) yaklaşık 2 bin 500 yıl önce Sindlerin saldırısı ve işgali ile Taman yarımadasından çekilmiştir. Kuban bölgesinde ve Azak Denizi’nin doğu kıyısında yaşayan Meotlarla çağdaş olan Yunan kolonilerinin içerisinde en gelişmiş olanı şüphesiz Phanagoria site devletiydi. Bu kentin yerleşim yeri bugünkü Seneggo kasabası yakınlarında bulunmaktadır. Bölgedeki diğer Grek kolonileri, Cepi ve Hermonacca’dır.
Bu kolonilerin gelişimleri, kırsal sınırları belirlemiş, ayrı birer bağımsız devlet statüsünde ve M.Ö. 6. ve 4. yüzyıllardaki Grek uygarlığının sosyopolitik yapısını belirleyen “polis”ler şeklinde oluşmuştur. Kerç ve Taman yarımadasındaki bu site devletlerin tarihsel gelişimi, giderek Panticapeum’un başkent olduğu Bosphor İmparatorluğu ile birleşme sonucunu getirmiştir.
Bu imparatorluk köleci bir devletti; hükümdarları devamlı doğu ve güneye inme ağırlıklı bir politika izlemişlerdir. Bu politikanın sonucu olarak Aşağı Kuban bölgesinde yaşayan Meotların Sind koluna ait topraklar işgal edilmiştir. Daha sonra diğer Meot boyları da bu krallığın sınırları içine girmiştir. Zamanla bütün bu kabileler imparatorluk sınırları içerisinde birbirlerine bağlandıkları gibi, kültürel olarak da belirli bir yere kadar kaynaşmışlardır.
Sarmatların asimilasyonu
Yukarıda da belirtildiği gibi bu tür göçler, yer değiştirmeler uzun yüzyıllar sürmüştür. Örneğin, Strabon’a göre, bir Sarmat kabilesi olan Sirakisler, M.Ö. 2. yüzyılda Kuban bölgesine gizlice sızarak Kafkas Dağları’nın güneyine kadar inmişlerdir. Güçlü göçebe kabilelerden oluşan Sarmatların yaşam biçimi, üstün tarım yaşamı ve yöntemleri bilen yerli Meotların etkisiyle değişmiştir. Strabo, Sirakisleri tanımlarken, “kimi grupların çadırlarda yaşayıp toprağı sürdüklerini, diğer grupların ise eski göçebe yaşamlarını sürdürdüklerini” anlatmaktadır.
Bu tür kültürel değişim, Kuzey Kafkasya’da yerleşik tarım nüfusunun artmasına neden olmuştur. M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına doğru Sarmat sızmaları arttığı için bölgede güçlü bir “Sarmatlaşma” olayı görünmektedir. Ancak kültürel yaşamda bir değişiklik olmamıştır. Sarmat çoğunluğuna karşın Meot kültürü, dil ve geleneksel yaşam tarzını sürdürerek genişlemiş, yeni gelenleri kendi kültürü içinde asimile etmiştir.
Alanların saldırısı
Sayıca daha az olan Meot kültürü bu gücünü M.S. 3. yüzyıla kadar sürdürmüş, bu yüzyılda Alan saldırısına uğraması sonucu topraklarından (Kuban nehrinin sağ yakasından) sürülmüşlerdir. Yeni gelen Alanlar da aslında Sarmat kökenliydi. Sarmat kabilelerinin bir kolu olan Alanların farklılığı İran dili konuşmalarıydı. İran dili konuşan Sarmat kabilelerinden, yani Alanlardan söz eden kaynaklara M.S. 1. yüzyıla ait belgeler arasında rastlamaktayız. Alanlar doğu Kuban bölgesine 1. ve 2. yüzyıl arasında gelmişlerdir. Diğer kabilelerle yakın bağlar kuran Alanlar, Daryal Geçiti ve Hazar Kapısı yolu ile Transkafkasya ve Asya’ya da geçmişlerdir.
M.S. 3. yüzyılda Alanlarla diğer Sarmat boyları birleşerek büyük AlanSarmat Kabile Birliği’ni oluşturmuştur. Giderek güçlenen Alan baskısına dayanamayan yerli kabileler Kuban’ın sol yakasına geçip akraba oldukları diğer Meot kabilelerine sığınmıştır. Böylece daha az verimli olan topraklara salt güvenlik nedeniyle yerleşmişlerdir. Bu kabileler Kuban’ın sol yakasındaki ormanbozkır alanlarına, Kuban ırmağının taşkın ve bataklıklar ile kaplı ova ve ağaçlık bölgelerine yerleşmiştir.
Çerkes atalarının bütünleşmesi tamamlanıyor
AlanSarmat Kabile Birliği uzun süre yaşamadı. M.S. 375’de Asya’dan Batı’ya yürüyüşe geçen Hun dalgaları, Kuban bozkırını aşarak Taman’a doğru ilerlerken, arkalarında harabe, yangın, açlık ve ölüm bırakarak AlanSarmat Kabile Birliği’nin yıkılmasına neden olmuştur. Yağmalanıp yıkılan, güçsüz bırakılan Kuban’ın sağ yakası bundan böyle göçebe boyların yerleşim yeri olmaya başlamıştır. Kuban’ın sol yakasında ise yeni bir yapılanma başlamıştır. Meotlar ve akrabaları olan Zikhi’ler etnik anlamda pekişmelerini tamamlayarak bugünkü Çerkes toplumunun ataları olarak tarih sahnesinde güçlenmeye başlamıştır. (ÖÖ/NH)