Haber Merkezi
Cumhuriyet Gazetesi, 22 Mayıs 2003
Ay’ın ve yağmurun çocukları
Din sözcüğünün Çerkesce’de karşılığı bulunmuyor. Çerkes inancında din, ”Xabze” kavramının içinde yer alıyor. Xabze, hem gelenekleri, hem de dinsel inançları içine alan geniş bir kavram.
Çerkes halklarında birden çok din aynı anda yaşasa da tanrı kavramı tektir. Tanrı olarak ”Tha” tek yaratıcı varlıktır.Ancak ”Tha” dan başka bir de bazı doğa güçlerine eklenerek birleşik isim şeklinde kullanılan ”Tha” lar vardır. Buradaki Thalardan kasıt doğa güçleridir. Ancak tek başına Tha kavramı bunların hepsinin üstündedir. Tha soyut, görünmez bir tanrı kavramını ifade ederdi.
Çerkeslerde, Durudizm’in egemen olduğu ilk dönemlerde doğa varlıklarından oluşan ilahların en önemlileri; Şıble (Yıldırım, savaş, adalet), Premethaj (Ateş), Seoszeres (Su, rüzgar, ırmak), Ziguthe (Gezginler, avcılar), Mezithe (Orman), Kotij (Kutsal meşe ağacı), Tlepş (demircilik) dir.
Antik Yunan mitolojisinde olan Tanrı adlarının tümünün karşılığı, Kaf Dağı’nda yaşayan mitolojik Tanrılar arasında yer alıyor. Yunanlıların Karadeniz sahillerinde kurdukları ticari koloniler kanalıyla yerli Kafkas kültür unsurlarını ve mitolojisini önemli oranda Yunan kültürüne yansıttıkları öne sürülüyor. Güneş, Ay, Yıldırım, Yağmur, Rüzgar, Ağaç, Ateş, Su, Aşk Tanrısı, Bereket Tanrısı, Güzellik Tanrısı, Şarap Tanrısı vb.
Doğa tanrıları döneminden sonra tek tanrılı dinler Çerkes topluluklarına girmişse de hiçbir din, bütünüyle etkin olamamıştır.
Hıristiyanlığın gelişi
Gürcü tarihçisi Vakhtang ‘a göre Hıristiyanlık, miladi 40. yıllarda Çerkes halklarına girmiş ancak gerekli ortamı bulamadığından etkisiz olmuştur. İlk kilise Jüstinyen zamanında Abhazya’da kurulmuş. Gürcistan’ın ünlü kraliçesi Tamara da tahta geçince Hıristiyanlık yaymaya çalışıyor. Ancak bu çabalara karşın Hıristiyanlık sınırlı bir bölgede kabul görmüştür.
Hıristiyanlık ve İslamiyet’e oranla daha sınırlı da olsa Musevilik de Çerkes boyları arasına girebilmiş. Museviliğin Kafkasya’ya ilk girişi 8. yüzyılda gerçekleşiyor. Gerek bu tarihlerde Bizans topraklarından kovulan 20 bin Yahudi’nin Kafkasya’ya yerleşmesi, gerekse iki din arasında sıkışıp kalması nedeniyle Museviliği seçen Türk kökenli Hazar Krallığı’nın Çerkeslerle ilişkileri, bazı kabileler arasında Museviliğin kabul görmesine yol açmış. Bugün Kafkasya’da kalan Çerkeslerin cenaze törenlerinde siyah elbise ve fötr şapka giyme geleneğinin Musevilikten kaldığı sanılıyor.
İslamiyet gecikmeli giriyor
Çerkeslerin İslamiyet’i seçmesi ise yakın bir zamanda 18. yüzyılda gerçekleşmiş. Hıristiyanlık gibi İslamiyet’in de bütün Çerkes kavimleri tarafından kabul gördüğünü söylemek güç. Hz. Ömer zamanında Arap orduları Kafkasya sınırlarına kadar gelmelerine karşın Çerkeslere kadar ulaşamamış.Adige boyları içinde Müslüman olan ilk grup Kabardeylerdi ama 18. yüzyılda onların bile henüz hepsi Müslüman değillerdi. Çerkeslerin en önemli özelliği, sonradan benimsedikleri dinleri eski din ve geleneklerine eklemleyerek sürdürmesidir. Hangi dini kabul ederlerse etsinler, eski dinlerinin ritüellerini ve inançlarını tümüyle terk etmiyorlar.
Düzce’nin Saz köyünde son zamanlara ait haç işareti taşıyan mezar taşlarının bulunması, Sivas’ın Gürün ilçesinin Şogen ailesince haçların uzun süre saklanıp çevrenin etkisiyle imha edilerek Hıristiyan ailelerin ibadet için camiye gitmeye başlaması, Ürdün’deki İslami kurallara göre dua edilirken Hıristiyan olan bazı Çerkeslerin gizli bir şekilde haç çıkarmaya devam etmeleri, gemilerle Kafkasya’dan ayrılıp Osmanlı topraklarına göçerken Adigelerin arasına katılan Hıristiyan Abhaz ailelerin, Hıristiyan olanların Osmanlı toprağına sokulmayacağı korkutmasıyla o gemilerde şeklen de olsa İslamiyet’i kabul etmeleri ve Müslüman olduktan sonra Abhazların şarap içmeye devam etmeleri, Çerkeslerin bütün dinleri harmanlayarak kendilerine göre yorumlamalarının kanıtıdır.
İslamiyet’in Çerkes boylarına girmesi konusunda iki farklı görüş bulunuyor. Bazı araştırmacılar İslamiyet’in Kuzey Kafkasya’ya Dağıstan bölgesinden girdiğini söylerken bazıları da Kırım Hanlığı’nın Adigelerle ilişkiye girmesi sonucunda yayıldığını öne sürüyor. İslamiyet’i seçmelerine karşın Çerkesler, şeriat kuralları yerine Xabze denen geleneksel kurallarına uymayı sürdürmüş, törenlerini yine kadın erkek bir arada yapmış ve eski dinlerin kalıntılarını yakın zamana kadar korumuşlardır. Çerkesler Ruslarla savaşta dini kendilerine bir zırh olarak kullanmışlarsa da günlük yaşamlarında dinin yeri, her zaman yerleşik geleneklerin gerisine düşmüştür.
‘Cennetinize ihtiyacım yok’
Eğer İslam dini Çerkeslerde önemli bir kimlik olarak öne çıkmış olsaydı, Şamil’in Kuzey Kafkasya’ya gönderdiği naipler, Çerkes halklarını ayaklandırma konusunda başarısız olmazlardı.
Araştırmacı-yazar Murat Papşu tarafından dilimize çevrilen Fransız asıllı Kafkasolog Adolf Berje’nin Rus hükümetinin siparişi üzerine yazdığı ”Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri” adlı kitabında Çerkeslerin Müslümanlığı hakkında şöyle yorum yapılıyor: ”Çerkeslerin Müslümanlığa girmeye başlaması yakın zamanlardadır. Bu inanç şimdi de aralarında iyice yerleşmemiştir. Şamil, boş yere ajanlarını İslam’ı yaymak için onlara gönderiyordu. İyi veya kötü, İslam’ın gereklerini yerine getiren bir prens ailesinde daha kısa süre önce şöyle bir olay meydana geldi:Bir prens ailesi İslamiyet’i seçmesine karşın, yalnızca bu ailenin başı kocamış bir ihtiyar, inatla kabul etmemek için direniyordu. Derken bir gün ağır bir şekilde hastalandı; yaşlı adam ölüm döşeğindeydi. Akrabaları hocayı çağırdılar ve hocanın çok güzel bir yer olarak tasvir ettiği Muhammed’in cennetinin yolunu kendisine açması için, İslam’ı kabul etmesine iknaya çalıştılar. Yaşlı adam uzun süre hiç sevmediği vaizi dinledi ve konuşmadı; en sonunda elini sallayarak dedi ki:
– Hayatımın en iyi yıllarını şimdi artık ölmüş olan insanlarla geçirdim. Onlar Müslümanlığı hiç düşünmediler bile, ama şimdikilerden daha asil, cesur ve temiz kalpli insanlardı. Ben sizin cennetinizi istemiyorum, onlar nereye gittiyse ben de oraya gideceğim, onlarla birlikte olmayı tercih ederim.
Akraba arasında kaç göç olmaz
Osmanlı Devleti’nin vali olarak atadığı Ferruh Ali Paşa, katip olarak Haşim Efendi’yi götürür. Haşim Efendi’nin notlarında yer alan bir olay:
Bir gün, Osmanlı ordusunda damadı bulunan bir Çerkes kadın, yanında birkaç kadın ve kızla birlikte, kızını ziyaret için Soğucak’a gelir. Evde namaz kılan kızını görünce şaşırarak sorar:
– Bu yaptığın nedir kızım?
– Buna namaz derler, Tanrıya ibadettir. Allah, kullarına son peygamber Hz. Muhammed’i gönderdi. – O dediğin Allah’ı biz de biliyoruz, ama Hz. Muhammed dediğin peygamberi duymadık. Senin bildiğin de yetersizdir. Paşa’ya gidelim de bize anlatsın.
Hep birlikte Paşa’nın evine giderler. Paşa, kadınları görünce,
– Şu karımdır, şunlar da genç oldukları için kızımdır, diğerlerini görmek ise bana haramdır.’ der.
Çerkes kadınlar paşanın sözlerine bir anlam veremezler ve paşanın karısına;
– Paşa bütün Çerkeslerin konuğu, kardeşi ve babasıdır, onun için misafir geldik, fakat bize haram dedi, bunun nedenini öğrenmeden gitmeyiz’ derler.
Hanımı da paşaya şu açıklamayı yapar:
– Çerkes adetlerine göre, sen şimdi bütün Çerkeslerin akrabası oldun, akrabalar arasında kaç göç olmaz, onun için senden kaçmadılar.’
Bunun üzerine paşa, kadınları yanına çağırarak özür diler.
‘Domuz yiyen Müslümanlar’
Evliya Çelebi , Kafkasya gezisinde karşılaştığı Çerkeslerin Müslümanlığını yadırgıyor: ”Şuğake Çerkesleri kendilerine kafir dense kızar, adamı öldürürler; Müslüman deseler hoşlarına gider gülümserler. Öldükten sonra dirilmeye, kıyamet gününe,mahşere inanmazlar.’ Şuğake Beyi, seksen yaşında, kefere gibi sakalı tıraş olmuş semiz bir adamdır.
Çerkes evlerinde çocuklar ve kadınlar misafirden sakınmayıp yüzleri ve gözleri açık olarak misafire hizmet ederler, ama uygunsuz bir hareket eden adamı da öldürürler. Hatukuay Çerkesleri ‘Lailaheillallah’ derler ama semiz domuzları kuyruğundan yerler. Oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kabardey bölgesinde yaşayan halklar kitaba inanmazlar, kiliseleri de yoktur.”