ÇİÇEK AŞISI VE VOLTAİRE

Vehbi Belgil
Bilim Dünyası, 28 Ocak 1979

Geçen haftaki yazımda andığım Voltaire’nin mektubuna ayırdım bu yazımı. İşte Voltaire’nin mektubu. İngilizlerin deli ve kudurmuş oldukları Hıristiyan Avrupa’da fısıltı halinde söylenmektedir;’’Deli’’ imişler, çünkü çocuklarını çiçek hastalığına yakalatmamaları için çiçek hastalığına yakalatıyorlarmış; ’’kudurmuşlarmış’’çünkü gelip gelmeyeceği belli olamayan bir hastalığa yakalanmamaları için bu çocuklara belli ve korkunç bir hastalığı büyük bir istekle geçiriyorlarmış, İngilizler ise bu konuda şöyle diyor.

Öbür Avrupalılar korkak ve soysuzlaşmış insanlardır, korkaktırlar, çünkü çocuklarının biraz canlarının acımasından ürküyorlar; soysuzdurlar, çünkü onları bir gün çiçek hastalığından ölmeye hazır durumda bulunduruyorlar.

Bu tartışmada kimin haklı olduğu hakkında bir yargıya varılabilmesi için, İngiltere dışında büyük korku ile söz edilen bu ünlü aşının, öyküsünü aşağıda veriyorum.

Çerkesyalı kadınlar çocuklarını, altı aylık bile olsalar çiçeğe yakalatmayı çok eski zamanlardan bu yana gelenek edinmişlerdi. Bunun için çocukların kollarını çiziyor ve bu yaraya, başka bir çocuğun vücudundan özenle aldıkları bir apseyi koyuyorlar. Bu apse, üzerine konduğu kolda, mayanın bir hamur parçasında yaptığı etkiyi yapıyor; orada kabarıyor ve kendisindeki özellikleri kana yayıyor. Kendisine yapay olarak çiçek hastalığı aşılanan çocuğun yaraları, aynı hastalığı başkalarına da geçirmeye yarıyor. Çerkesya’da bu hemen her gün yapılıyor ve ülkede kazara hiç çiçek hastalığı yoksa başka yerlerde halk kötü bir yıl için nasıl üzülürse burada da öyle üzülüyor. Başka ülkeler insanlarına çok garip gelen bu geleneğin Çerkesya’da yerleşmesinin nedeni bütün dünya için geçerli bir nedeni: Evlat sevgisi ve çıkar.

Kızlar Güzel Olsun Diye..

Çerkesler yoksuldur, kızları güzeldir; bu yüzden, en çok sattıkları şey bu güzel kızlarıdır. Osmanlı Padişahları’nın, İran haremlerine ve bu değerli malı satın alıp evlerinde bulunduracak derecede zengin olanların haremlerine güzel kadın temin ederler. Bu kızları, gayet ince ve kıvrak danslar öğrenecek, satılacakları kanıksanmış efendilerine en kösnü uyandırıcı biçimde, namuslarına el sürmeden yetiştirirler. Bu zavallı yaratıklar nedenini anlamadan, derslerini anneleriyle her gün tekrarlar.

Ancak, bir baba ve bir annenin, çocuklarına iyi bir eğitim vermek için katlandıkları büyük zahmetlerin bir anda gittiği de oluyordu. Çünkü aileye çiçek hastalığı geliyordu; kızların biri bu hastalıktan ölüyor, bir başkası gözünü kaybediyor, bir üçüncüsünün burnu şişiyordu ve zavallı ana baba bütün geçim vasıtalarını kaybediyorlardı. Hatta çiçek hastalığının salgın biçimini aldığı zamanlarda, bu işin ticareti birkaç yıl duruyor, bunun sonucu olarak, İran ve Türk saraylarında büyük bir kız kıtlığı baş gösteriyordu.

Ticaretle geçinen bir ulus, çıkarları konusunda çok uyanık olur ve ticaretine yararlı olabilen bilgilerin hiçbirini öğrenmezlik etmez. Çerkesler, bütün vücudu saran çiçek hastalığına bin kişide ancak bir kişinin iki kez yakalandığının, birçok hallerde işin üç veya dört hafif çiçekle geçiştirildiğinin, fakat bunların asla iz bırakıcı ve tehlikeli cinsten olmadığının; kısacası insanın, bu hastalığa, tam biçimi ile bir kezden fazla yakalanmadığının farkına vardılar. Farkına vardıkları başka bir şey de şu oldu; Çiçek hastalıkları, çok hafif geçiştirildikleri ve çiçek yaraları, delmek için ancak nazik ve ince derilere karşılaştıkları hallerde yüzde hiçbir iz bırakmıyorlardı. Bu doğal gözlemlerden şu sonuca vardılar; altı aylık veya bir yaşında bir çocuk çiçek hastalığını hafif atlatırsa ölmüyor, çiçek bozuğu olmuyor ve yaşamının sonuna kadar bir daha bu hastalığa yakalanmıyordu.

Bu durumda çocuklarının yaşamını ve güzelliklerini korumak için onlara küçük yaşta çiçek hastalığı aşılamaktan başka çare kalmıyordu ve böyle yapıldı, bunun için de bulunabilen en tam ve en uygun çiçek hastalığından alınan bir yara bir çocuğun vücuduna aşılandı. Denemenin başarıya ulaşmaması diye bir şey olamazdı… Akıllı kimseler olan Türkler bu geleneği hemen benimsediler ve bugün İstanbul’da, oğlunu ve kızını memeden kestirirken çiçek hastalığı aşılatmayan Paşa katiyen yoktur.

Kurtarıcı Prenses

Kimi kimseler, Çerkeslerin, bu geleneği eski zamanlarda Araplardan aldıklarını ileri sürerler; fakat biz bu tarihi noktanın aydınlanmasını Benediktin rahiplerine bırakıyoruz. Bunlar bu konuda, içinde kanıtlarla cilt cilt büyük kitaplar yazmakta kusur etmeyeceklerdir. Benim bu hususta söyleyeceğim şey şu; Birinci George’un (1714-1727) iktidarının ilk yıllarında, İngiltere’nin en zeki ve en uyanık kadınlarından biri olan Bayan Wortley –Montaigu, sefir kocası ile birlikte İstanbul’da iken bu memlekette doğurduğu bir çocuğa çiçek hastalığı aşılatmakta tereddüt etmemiş. Özel tabibi, bu aşının Hıristiyanlığa uygun olmadığını, ancak kafirlerde (yani Müslümanlarda) başarılı olabileceğini söylemişse de dinletememiş. Bayan Wortley’in oğlu aşıdan sapasağlam çıkmış. Bu hanım, Londra’ya dönünce, durumu, şimdiki kraliçe olan Galles Prensesi’ne anlatmış. Şunu itiraf gerekir ki, unvanlar taçlar bir yana, bu prenses bütün sanatları teşvik etmek ve insanlara iyilik etmek için yaratılmış; kendisi tahtta sevimli bir filozof; hiçbir öğrenme fırsatını, hiçbir cömertlik fırsatını kaçırmıyor; bu prensestir ki, Milton’un (ünlü İngiliz şairi,1608-1674) bir kızının hayatta olduğunu ve sefalet içinde yaşadığını öğrenince kendisine derhal büyük bir hediye göndermiştir; rahip Courayer’yi (İngiliz kilisesinin de din bakımından yasallığını savunduğundan İngiltere’ye sığınmak zorunda kalmış bir Katolik rahibi) bugün himaye eden bu prensestir; doktor Clarke (İngiliz filozofu,1675-1729) ile Leibnitz (Alman bilgin ve filozofu,1646-1716) arasında aracılık lutfunda bulunan yine bu prensestir.

İşte bu prenses çiçek aşısının ne olduğunu öğrenir öğrenmez, bunun denemesini idam mahkumu 4 cani üzerinde yaptırmış ve böylece de bunların hayatını iki kez kurtarmıştır. Çünkü, onları sadece sehpadan kurtarmakla kalmamış, suni çiçek hastalığı sayesinde onları, büyük olasılıkla yakalanıp belki de daha ileri bir yaşta öldürecek olan doğal çiçek hastalığından da kurtarmıştır.

Bu denemenin yararlılığına kanaat getiren Prenses çocuklarını aşılattı. İngiliz halkı da kendisini izledi. O zamandan beri en az 10 bin aile çocuğu yaşamlarını, bir o kadar kızda güzelliklerini kraliçe ile bayan Wortley-Montaigu’ye borçlu bulunmaktalar. O zaman bu aşı Fransa’da kullanılsaydı binlerce insanın yaşamı kurtulurdu.