WORDIM Müzeyyen
16.12.2009
Ertesi gün gazetelerde 23 Nisan Çocuk Bayramı şenliklerinin yapaylığını gösteren fotoğraflar vardı. Çocuk bayramlarında çocukları üst düzey siyasal ve bürokratik “resmi makamlar”a oturtuluyordu. Saltanata ve şatafata özendiriliyordu çocuklar.
Siyasilerden birinin koltuğuna oturan bir çocuk özelikle ilgimi çekti. Seçimini iyi yapmışlardı. Yaşında da problem yoktu. Rolünü çok güzel yapıyordu, çok şirin çok da sevimliydi. Günün anlamında düşündürmesi gereken o koltuktaki çocuk değildi.
Coşkuyla kutlanan bayramdan geriye öylesine çarpıcı gerçek görüntüler kaldı ki asıl düşündüren ve yüreğimizi burkan onlardı.
Aynı gün oturduğumuz evin yeni gelen bina görevlisine bir şey soracak oldum. Kapıyı açan 9-10 yaşlarındaki çocuğun ayak parmaklarının ikisinin-üçünün yırtılan yerlerden dışarı çıkmış parmaklarıyla yere basan ayaklarına değil de yüzüne bakmaya çalıştım.
Anadolu Ajansı’ndan foto muhabiri Berin Alpaslan resmi bir gösteride topluca dans eden küçücük kızlardan birinin topukları yırtık botlarının resmini çekmiş.
Bir başka fotoğraf da Hakkari de polis tarafından ölesiye dövülen ve hastaneye kaldırılan 14 yaşındaki protestocu çocuğun nasıl dövüldüğünü gösteriyordu.
Bir başka gazete de adli tıp kurumunun kurul üyesi çocuk psikiyatristi Doçent Dr. Ayten Erdoğan’ın tacize ve tecavüze uğramış çocuklarla ilgili anlattıkları ve kendisini istifanın eşiğine getiren olaylar yazıyordu.
Bunlar 2000’li yılarda günümüz çocuklarının yaşadığı gerçekler.
Kısa da olsa asıl yazacaklarım Uzunyayla’da resmi bayramı törenlerinde yaşadıklarımız ve giydiğimiz bayram kıyafetleri.
Köy ilkokullarında da imkanlar dahilinde mütevazı 23 Nisan törenleri yapılırdı. Müsamereler düzenlenirdi. Kimimize gramafon kağıtlarından oluşan rengarenk elbiseler dikilirdi. Etek kısımları kat kat balerin etekleri gibi kabarık olurdu. Kazara biri çekiştirse dedim ya gramafon kağıdı denen bir kağıttan olduğu için yırtılma riski çok fazlaydı. Onun için arkadaşlarımızın eteklerimize asılmamalarına dikkat ederdik.
Kimimize de köylü kızı rolü verilirdi. Şalvar giyerdik. Köyümüzde şalvar giyen bayan olmadığı için şalvarı çok keyifle giyerdik. Değişik gelirdi. Köyde yaşıyor da olsak kendimizi şalvar giydiğimiz de anca köylü kızı modunda hissederdik. Köylü kızın yemenisini kaldıran başımıza geçirilen silindir şeklindeki şapkası da kesme şeker kutularından oluşan kartonlardan yapılırdı. Kartonların üstü kamufle edilirdi. Annelerimiz, ablalarımız maharetlerini gösterir renkli tülller geçirirlerdi. Şalvar, şapka derken kombin bir bayram kıyafeti ortaya çıkardı. Halaylar çekilir koro halinde şarkılar, türküler söylenirdi.
Ayağımıza da deri ayakkabı giyecek halimiz yoktu. Muhtemelen lastik veya naylon ayakkabılar giyiyorduk.
Şimdilerde olduğu gibi neden bir Kafkas ekibi kurulmaz oynanmazdı ki? O dönemlerde sorgulayan da olmazdı. Belki kim bilir resmi törenlerde uygun mu düşmezdi. Yoksa zaten her an her gün istenmesi halinde düğün yapıldığı için özlem mi yoktu. Açıkçası ben de bu sorunun cevabına geçmişten gelen net yazacak şu an için bir düşüncem yok.
Geleceğimiz olan çocuklara ve çocuk haklarına daha çok önem verileceği günler görmek dileğiyle.