WORDIM Müzeyyen
07.11.2008
Bir önceki makalemde biraz sert ifadelerle düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Aslında hoşlanmadığım bir üsluptu ama galiba içimden geçen öfkeyi olduğu gibi yansıttım.
Bu yazımda Kafkasya’yla ilgili rüyalarımızdan, hayallerimizden bahsetmek istiyorum.
Mutlu bir aile, okuyan başarılı çocuklar, çalışan ve aileyi iyi geçindirebilecek bir geliri olan aile reisleri, iyi bir semtte ev, araba, deniz kenarında bir yazlık, her yıl bir hafta olsun yurtiçi seyahat, her yıl olmasa da arada bir Avrupa seyahati ve her şeyden önemlisi Allah’tan sağlığı bunları hepimiz çok sık aklımızdan geçiririz.
Fazla ütopik olmasa gerek bunlar hepimizin dileği kaçınılmaz insan olmanın istekleridir. Peki başka hayallerimiz, rüyalarımız yok mu?
Rüya bir yerde, insanın kendi dünyası belki de en gizli dünyası. Her birimizin hayalinde, rüyasında yok mu bir Kafkasya’ya dönüş rüyası? Rüya kişinin bilinç altı düşündükleri denmez mi? Yoksa fazla ütopik değildir diye saydıklarım mı dönüş bilincimizi yok ediyor?
Sürgünümsü psikozuyla aradan geçen bunca zamana rağmen orayla gönül bağımızı gerektiği kadar sıkılaştıramasak da koparmadık da. Bir zamanlar bize anlatıldığı kadarıyla Kafkasya’yı görmeden, oraları tanımazken bile onları sevmedik mi? Uzaklardaki ulaşılması imkansız gelen Kafkasya’ya özlem duyar rüyalarımıza girmez miydi? Gözlerimiz açık hayal edip oralara gitmek oraları görmek düşüncesi bir rüya da olsa bizi mutlu etmez miydi?
İstenirse rüyalar da gerçek olabiliyormuş. Bari bir dönüş rüyası görelim o bilinçte olalım ki rüyasını görelim. Dilimiz, kültürümüz diyoruz. Yok olacağız diyoruz. Yok olmamak için el ele verip güçlenmek lazım. Elbetteki kimseye anavatanına dönmesi için sözle de olsa söyleyemezsin. Kolay karar verilecek bir süreç değil. Özeleştiri yapmam gerekirse çoğu kez ben de ikilemde kalmıyor değilim. Şartlar, şartlar deyip, en kolay yolu seçip suçu şartlara yüklüyoruz.
Nalçik’te doğanın her tür rengin hakim olduğu ıhlamur ağaçlarının damlarcasına kokusunu hissettiğin pırıl pırıl güneşin doğduğu Şıhalıgo’da sıra sıra dizilmiş bahçeli evlerin her birinde vunegoşlerimle yaşadığımı, senaryoda olsa rüyasını görüyorum. Her biriyle her an konuşamadığım günlerimde şişen dilimin acısını çıkartırcasına anadilimde konuşuyorum. Çocukluğumda kalma gün batımına doğru köyün çeşmesinde akranlarımla sohbet ediyorum, evden birinin hadi artık suyu getir seslenmelerini duyuyorum. Her çalan müzikte benim enstrümanımdan benim ritmik hareketlerimden bir şeyler çıkarıyorum. Yok böyle bir müzik, yok böyle bir dans diyorum.
Rüya bu daha neler yazılmaz ki, gördüğün olmasa da görmek istediğin rüya. Zenciler Amerika’da rüyalarını gerçekleştirdiler. Başkan adaylarının zafer konuşmasını yaparken onları sempatiyle izledim. Kendimizden bir şeyler görür gibiydim, oralarda olup bir oyda ben vermek geldi içimden. Oysa oy kullanmak hiçbir zaman benim için bir zorunluluktan bir vatandaşlık görevini yerine getirmekten öteye gitmemiştir.
Güzel Kafkasya’nın içinde olduğu herkesin kendi rüyasını gerçekleştirmesi dileği ile…