DÇB’NİN DEVLETÇİLİĞİ, 2000 YILINDAN SONRA OLMA DEĞİL ANADAN DOĞMADIR!

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

DÇB, kuruluş yıllarından beri diaspora Çerkeslerinin, özellikle de küresel güçlerin davulunu çalanların hiç bitmeyen gündemi olmaya devam ediyor. Amaç da Dünya Çerkes Birliği’ni, önce Sovyetler Birliği, şimdi de Rusya Federasyonu karşıtı küresel güçlerin maşası yapmak. Arada bir alevlenen, çabaların işe yaramadığı anlaşılınca durulan, sonra yeniden harlanan bir gündem bu.

Doğal ki, merkezi anavatan dışında olan DÇB’nin, dünya küresel güçlerince amaçları doğrultusunda kullanılma şansı daha büyük olacaktı. Dolayısı ile arada bir pişirilip masaya sürülen DÇB merkezinin anavatan dışına taşınması konusu kimilerince kuruluş aşamasında da önerilmişse de asıl amacın ne olduğunu gören Türkiye ve Almanya delegelerinin çabası ile DÇB merkezi, halkımızın en yoğun olduğu Qeberdey-Balkar Cumhuriyeti başkenti Nalçik’te kaldı. Ancak küresel güçlerin merkezi anavatan dışında olan bir DÇB hayali bildiğiniz gibi hiç bitmedi.

Benim, henüz Türkiye’de iken başlayan, dönüşü doğrudan ya da dolaylı anlatma, açıklama, anlaşılmasını sağlama çabalarım ve yazılarım da hiç hız kesmeden sürüyor. DÇB üzerinden RF karşıtlığı gündemi de son birkaç yıldır yeniden ve hiç durmamacasına harlanıyor. Daha önce de benzer bir dönemi yaşamış ve CC’de, “DÇB Yıkılamayan Kale” başlığı ile 6 yazı paylaşmıştım. 2010 yılında “Türkiyeli Çerkes Çemberi”  adı ile yayımlanan kitabımda da yer bulan yazıları, Şimdilerde güncellemek gereği doğdu gibi. Elbet bununla birlikte ve birçok yazımda yer alan ‘’Türkiyeli Çerkes Çemberi’’ni kıramamışların yanlışlarının kaynağına, düşünce yapılarına da yeniden değineceğiz.

Ayrıca bunu yaparken de eleştirilerimizi, bizleri yanlış bulanların yaptıkları gibi içi boş tumturaklı cümlelerle değil, somut örneklerle temellendireceğiz. Ancak bu diziye başlamadan önce, son günlerin yakıcı gündemine, kimi derneklerimizin KAFFED’den ayrılma, üyelikleri askıya alma gerekçelerinin anavatan ve DÇB’ye ilişkin olanlarına değinelim.

İlk belirtilmesi gereken DÇB’yi eleştirenlerin hiçbirinin DÇB’yi tanımadıkları, kimliği olan DÇB tüzüğünü, ilkelerini okumadıkları bilmedikleridir. Dolayısı ile her karşıt, DÇB’yi, kendi geliştirdiği tanıma uygun davranmıyor diye eleştiriyor. Yıllardır bu durumu ben “Ben marangozum, ağaç işleri yaparım” diyen birinin, demir kaynağı yapmadığı için eleştirilmesine benzetir, çok anlamsız, çok gülünç bulurum. Daha da önemlisi bu arkadaşların hiçbirinin empati yapmadıkları, yani benzer bir durumda Türkiye’de biz nasıl davranırdık diye kendilerine sormamalarıdır.

Gözden uzak tutulan ikinci çok önemli nokta; Çerkeslerin RF dışındaki ülkelerde bu arada Türkiye’de hiç sorunları yokmuş gibi davranılması. Kanıt mı? Çok…

Örneğin, 1991’de kuruluşundan bu yana geride bıraktığımız 33 yıl boyunca siz hiç, diaspora ülkelerinden birinde yaşayan Çerkeslerin sorunları için DÇB’yi yardıma çağırdığını, DÇB’ye öneri götürdüğünü duydunuz mu? Ya da Türkiyeli Çerkes çemberini kıramamışların Türkiye Çerkeslerinin sorunları ile ilgilenmediği için DÇB’yi suçladıklarına hiç tanık oldunuz mu? Örneğin bu kahramanlarımız, Meşrutiyet’in ilanı ile aynı gün kurulan Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti’nin, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti’nin, bu derneğin açtığı anadilde eğitim veren Çerkes Örnek Okulu’nun, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında kapatılmış olmasının hesabını sordular mı? Bu konuda DÇB’den yardım istediler mi? Bu konuyu gündemine almadığı için DÇB’yi yerden yere vurdular mı? Yine bu kahramanlarımız, köylerimizin adlarının değiştirilmesi, dilimizin yasaklanması, binlerce yıllık geçmişi olan soyadlarımızın yasaklanmasının “kültürel soykırım” olduğunu hiç dile getirdiler mi? Bu konularda DÇB’den yardım istediler mi? “Bizim sorunlarımız ile ilgilenmeyen DÇB’den ayrılırız” dediler mi?

Yine, çok ama çok önemli nokta, bu kahramanlarımızın, Çerkeslerin yaşadıkları hiçbir ülkenin politikasını etkileyecek gücünün olmadığını içselleştirmemeleri. Bu gerçeğe karşın, kendi çıkarına olmadan minicik bir adım bile atmayan küresel güçlerin, sorunumuzu neden kaşıdıklarını sorgulamamaları? 1967 İsrail-Arap savaşı sonrası Golan’dan sürülen Çerkeslerin hangi örgüt ve ne amaçla Amerika’ya götürüldüklerini ve bu kardeşlerimizin son derece büyük bir hızla asimile olmalarını hiç dert edinmemeleri…

Şimdi biraz da paylaşımlar temelinde ve Anavatan/DÇB ile ilgili olduğu ölçüde konuyu irdeleyelim:

KAYSERİ KAFKAS DERNEĞİ KAFFED ÜYELİĞİNİN SONLANDIRILMASI SÜRECİ HAKKINDA

Yazar: Kayseri Kafkas Derneği |

Tarih: Ocak 1, 2024

“…Daha önce KAFFED yönetiminde yer almış ve yönetimi etkilemiş, vesayetçi anlayışa sahip etkili bir grup DÇB ile ilişki olmaksızın anavatanla bağ kurulamayacağı algısını yaratmaya çalışmıştır.”

Anavatan gerçeğini dile getirmişler demek ki. Nasıl ki devletler önemsedikleri, güvendikleri örgütleri dışlayan, başka ülkelerdeki örgütleri muhatap almazlarsa cumhuriyetlerimiz de DÇB ile iletişimde olmayan diaspora örgütlerini muhatap almayacaklarını çok açık dile getiriyorlar. Cumhuriyetlerimizin muhatap almadığı örgütleri RF’de muhatap almayacağına göre DÇB’yi dışlayanların; sorunlarımızı, cumhuriyetlerimiz ve RF ile çatışarak çözebilecekleri hayalini kuruyor olmalılar!

“Diğer yandan anavatanda güce sahip küçük ve ayrıcalıklı bir grup bahsi geçen bu kişiler üzerinden Türkiye’de DÇB aleyhine bir kamuoyu oluşmasını engellemek için sürekli bir çaba içerisindedir.”

Yani anavatandaki DÇB üyesi tüm dernekler ve cumhuriyetlerimiz yöneticileri, Suriye ve Ürdün dernekleri, Almanya’daki Çerkes Kültür Dernekleri Federasyonu… gibi küçük bir grup.

“Misyonu Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmek olan bu ayrıcalıklı grup, Türkiye diasporasında yaşayan Çerkeslerin kültürleri ve kimlikleriyle ilgili temel haklarına ilişkin taleplerini engellemek ve pasifize etmek amacıyla hareket etmektedir.”

Bakın bu da çok önemli: Yani kahramanlarımıza göre Çerkeslerin bulundukları ülkelerde bu arada Türkiye’de kültürleri ve kimlikleri ile ilgili bir talepleri yok. Talepler RF’den. Oysa RF, Çerkeslerin sadece yaşadığı bir ülke değil, dili ile kültürü ile yaşayabildiği, yaşayabileceği ve bu hakların anayasal güvence ile korunduğu tek ülke.

Hele şu pasifize edilme durumu. Eğer pasifize edilmezlerse vay RF’nin haline (!). Kahramanlarımız bilmeli ki, küresel güçlerin konuyu kaşımalarının tek nedeni, dönüşü engellemek bunu da Rusya Federasyonu’na yaptırmaktır. Ancak silah ters tepmiştir. Rusya Federasyonu küresel güçlerin kavalını çalanların azınlık olduğunu, çoğunluğun bunları önemsemediğini, önemsemeyeceğini görmüştür.

 “Rusya Federasyonu eğitim sisteminde yıllar içerisinde yapılan çeşitli değişikliklerle Federe Cumhuriyetlerde kullanılan ulusal diller seçmeli hale getirilmiştir. Ana dil eğitiminin seçmeli ders haline geldiği bu kritik yasa değişikliklerine ciddi hiçbir tepki gösterilmemesi başta olmak üzere anavatandaki demokratik hak talepleri, Rusya ve Dünya Çerkes Birliği tarafından aşırılıkçı olarak nitelenmiş, KAFFED de yıllardır bu durum karşısında etkin bir politika üretmemiş, bir anlamda duruma seyirci kalmıştır.”

Sanırsınız ki Türkiye’de anadili sorununu çözmüşler de sıra anavatandaki sorunların çözümüne gelmiştir.

“Çeşitli süreçlerde farklı düşünenler Anavatan ve Rusya düşmanlığı ile etiketlenmiştir.”

Farklı düşünenler değil gerçekten küresel güçlerle birlikte Rusya Federasyonu karşıtı söylem ve eylemlerde bulunanlar. DÇB’nin “DÇB Rusya Federasyonu ve üye derneklerin bulunduğu ülkelerin anayasa ve yasaklarına saygılıdır” tüzük maddesine aykırı davrananlar. AB’deki çay partilerinde Çerkeslerin Türkiye’deki sorunlarından hiç söz etmeyenler. Günümüzde soykırım uygulayanların yardımı ile RF nezdindeki sorunlarımızın çözülebileceği beklentisinde olanlar.

“24 Şubat 2022 yılında başlayan Rus-Ukrayna savaşında dönemin KAFFED yönetiminin aldığı herhangi bir tarafı desteklemeksizin “savaş karşıtı kalma” pozisyonu “Rusya düşmanlığı” olarak tanımlanmıştır. 

Devam eden Rus-Ukrayna savaşıyla bağlantılı olarak önceki KAFFED yönetimi tarafından tüm kurumlara yapılan açık çağrı ve sonrasında kurulan Kuzey Kafkasya İnsani Kriz Komitesi anavatan düşmanı olarak lanse edilmiş, Ümit Dinçer başkanlığındaki KAFFED yönetimi ile Kayseri Kafkas Derneği, Amerikancı olmakla ve Ukrayna’yı desteklemekle suçlanmıştır.

Peki, bir anavatan derneği ya da DÇB’nin Türkiye’nin kendi güvenliği için başlattığı harekatlara katılmak istememeyi teşvik eden bir “Kriz Komitesi” kurması Türkiye düşmanlığı anlamına gelmez mi? Ya da kahramanlarımız, böylesi bir durumda, TC yasalarına göre kurulmuş bir örgüt olarak, böylesi girişimlerde bulunan örgütlere karşı, “bu davranışın Türkiye karşıtlığı anlamına geldiğinin” altını çizen bildiri yayınlamaz mıydı? Bırakın devlet politikasını ilgilendiren böylesi durumları futbolda bile, teşvik primi yıllarca öncesinden beri ahlaksızlık sayılmıyor mu? Yasaklanmadı mı? Adında “insani” sözcüğünün olması, örgütün ya da eylemin politik arka planının olmadığı anlamına gelir mi? 1967 İsrail-Arap savaşında evlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan Çerkesleri, ABD’ye götüren örgütün adı da -politikayı hiç çağrıştırmayan- “Tolstoy Vakfı” değil mi?

Dolayısı Ümit Dinçer başkanlığındaki KAFFED yönetimi ile Kriz Komitesine katılan örgütler ve destekleyen kişiler Ukrayna ve destekçileri yararına hareket etmişlerdir. Anavatan karşıtıdırlar.

“KAFFED’e Adigey Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yıldönümü programları için gönderilen davet hiçbir gerekçe sunulmaksızın iptal edilmiş ve yetkililer tüm girişimlere rağmen iletişim taleplerini geri çevirmiştir. DÇB başkan danışmanı bunu DÇB’nin yaptığı en iyi iş olarak tanımlarken; KAFFED içerisindeki bazı kişi ve gruplar “anavatan düşmanı” söylemleriyle bu değirmene su taşımıştır. Bu kişi ve gruplar 2023 yılında yapılan genel kurulda, anavatana gitmesi ayak oyunlarıyla engellenen yönetimi ‘anavatana gitmemekle tarihe geçen bir yönetim’ olarak tanımlayacak kadar ileri gitmişlerdir.” 

Keşke “DÇB başkan danışmanı Necdet Hatam” diye adımı da belirtseydiniz. Yineliyorum anavatana zarar verecek söylem ve eylemlerde bulunanların davetiyesini geri aldırabilmiş olmak DÇB’nin son dönemde yaptığı en iyi iştir. Ayrıca bu DÇB kanalı dışında anavatan ile sağlıklı iletişim kurulamayacağı gerçeğinin de kanıtıdır.

Bilinmeli ki; bin bir meşakkatle cumhuriyetleri kurmuş, dili korumuş, romanlar şiirler yazmış, söylenceleri derleyip yayınlamış, devlet politikası ile dönüşü sağlamış, geleceğe kalmak uğruna milyonlarla ifade edilen diasporanın yapamadığı her şeyi yapmış anavatan insanını hiçe sayan söylem ve eylemlerde bulunanlara uzak durmak, söylem ve eylemlerine karşı olduğumuzu çok net olarak göstermektir halkımızın yararına olan.

“KAFFED Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Dinçer’in DÇB başkanı tarafından tehdit edilmesi karşısında gerçekçi ve kayda değer bir tepki verilmemiş; KAFFED Onur Kurulu’nun bu konuyu DÇB Başkanına soracağını açıklamasının üzerinden 2 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen bir açıklama yapılmamıştır”.

Bu tehdit konusu da çok gülünç değil mi? Bir kez sözü edilen konuşma Prof. Dr. Ümit Dinçer’in” bilgisi dahilinde tüm dernek başkanlarına açıktı. Konuşma 2 saate yakın sürdü. Dinleyicilerin tamama yakını, DÇB Başkanı’nın bu kadar alttan alışına, sabrına şaştı kaldı. Peki, sabrı taşınca tehdit mi etti? O da başka birçok konuda söyledikleri yalanlar gibi, büyük bir yalan. Türkçe bilen tek bir kişinin bile, “bir yiğitlik yap da gel, görüşelim, konuşalım” cümlesinin “yiğitsen gel”  anlamına gelmediğini bildiği gibi Adığece bilen herkes te “лIыгъэ гуэрэ къызхэгъахуи къакIуэ-bir yiğitlik yap da gel ” cümlesinin “УылIмэ къакIуэ – yiğitsen gel” anlamına gelmediğini bilir.

Yıllardır, “günümüzde yiğitlik misafir edebilmekte değil misafir olabilmektedir” derim dostlarıma. Son Türkiye gezimde bu yaklaşımımı bilen saygıdeğer bir ağabeyim aynen başkanın dediği gibi “Bir yiğitlik yap da gel, birlikte bir şıps – p’ast’e yiyelim” dedi. Ben de bunu tehdit olarak değil sevgi gösterisi olarak aldım. Ancak arkadaşlarımız Adığe Xabze’den, Adığe psikolojisinden çok uzak düşmüş olmalılar ki “ne zaman nereye geleyim?” diye sorması gerekirken “tehdit edildim” diye yakınan Sayın Dinçer’i haklı buluyorlar.

“DÇB tarafından depremzedeler için anavatanda toplanan yardımların ulaştırılması konusunda başta KAFFED ile çalışılacağı beyan edilmiştir. Bunun üzerine KAFFED üye dernekleriyle ihtiyaç sahiplerini belirlemek üzere çalışmalar başlatmış, kapsamın belirlenmesi için toplanan miktar sorulmasına rağmen ısrarla açıklanmamıştır. İhtiyaç sahibi depremzedelerin listesi DÇB’ye gönderilmiştir. Yardımın yöntemiyle ilgili farklı seçenekler sunulmasına rağmen DÇB bunların hiçbirine yanaşmamış, yardım faaliyetlerini serbest bırakan düzenlemenin süresi sona ermiş ve bu parayı Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye getirme olanağı kalmamıştır.” 

KAFFED’in içindeki vesayet odakları ise her zaman olduğu gibi kendi kurumlarının değil DÇB’nintarafında olmuşlardır. Bu yardımların AdigeyCumhuriyeti’nde toplanan kısmının T.C. Moskova Büyükelçiliği’ne teslim edilerek AFAD’a aktarıldığı ortaya çıkmışsa da Kabardey’de toplanan paranın akıbeti ve iletilen paranın miktarı meçhul olmaya devam etmektedir.

Burada yapılan yanlış paranın KAFFED’e gönderileceği kararı idi. Büyük para da DÇB değil Adığey Adığe Xase’nin hesabında idi. STK’ların yardım toplayabildikleri kısa dönemde Sayın Dinçer pat diye AB’nin çay partisine gitti. Şimdi düşünün Suriye’de deprem olmuş ve Suriye Çerkesleri için yardım toplamışsınız. Parayı hem de 1milyon dolardan fazla parayı tam havale edecekken muhatap Türkiye karşıtlığı bilinen YPG ile görüşüyor, demeçler de fotoğraflar da boy, boy…  Böyle bir durumda KAFFED YPG ile kuzu sarması olan örgüte bu parayı havale edebilir miydi? Qeberdey’deki para için de Adığey’den gönderilenin akibeti bekleniyor. Ancak, herkesten asil Çerkeslerin gelecek yardımın bu kadar sözünü etmesi biraz ayıp olmuyor mu diye de düşünmüyor değilim.

İşte bu şartlarda Kayseri Kafkas Derneği Çerkes halkının yararına olmayan politika ve uygulamaların değiştirilmesi için yıllardır çaba sarf etmiştir.

İşte yine açıklanmaya muhtaç bir cümle. Çerkes halkının yararına olanı sizin daha iyi bildiğinizin kanıtı ne ola ki?

“Bir çatı örgütün sağlıklı ilerleyebilmesi için önce çatının varmak istediği yeri, amacını ve vizyonunu belirlemesi; üye derneklerin ise bu amaç ve vizyonu paylaşıp paylaşmadığına karar vermesi ve aynı vizyonu paylaşanların homojen bir şekilde aynı amaca ulaşmak üzere birlikte yol yürümesi gerektiğine inanıyoruz.”

Bakın bu tespitinize yüzde bir milyon katılıyorum. Ancak dönüşçüler olarak 1960 yıllardan beri sorduğumuz, bu güne kadar hiç kimsenin yanıtlamadığı şu iki soruyu yeri gelmişken siz yanıtlayın.
1) Evet, sizin vizyonunuz (bana göre gelecek kurgusu) nedir?
2) Çerkes halkı nerede ve nasıl geleceğe kalabilir?  Çünkü hangi söylem ve eylemin halkımızın yararına ya da zararına olduğunun belirleyicisi gelecek kurgusudur.

“KAFFED de 2022 yılında yapılan olağanüstü genel kurulla birlikte gitmek istediği yeri DÇB tarafından belirlenecek istikamet olarak belirlemiş…”

Ne güzel çok doğru bir karar vermiş

“2023 yılındaki olağan genel kurul ve o zamana kadarki süreç de bu vizyon ve anlayışı pekiştirmiştir.”

Hangi vizyon ve anlayış?…   

“Kayseri Kafkas Derneği Yönetim Kurulu ve delegasyonu olarak Genel Kurul’dan çıkan iradeye saygı duymakla birlikte KAFFED’e hâkim olan anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Zira bu yolun Çerkes halkının menfaatine olmadığını düşünüyoruz. Yıllardır tüm çabalarımıza rağmen bunu değiştirmenin ve KAFFED’i Çerkes halkının menfaatine çalışan bir STK yapmanın imkânsız olduğunu üzülerek tecrübe etmiş durumdayız”.

Yine istenen tarafa çekilebilecek sözler! Vizyon yani gelecek kurgusu belli olmadan halkımızın yararına ya da zararına olanı kim ayırabilir? Bana göre de KAFFED kendisini Dinçer ve yandaşlarından kurtarmakla halkımıza en büyük iyiliği yapmıştır.

Neyse konunun anlaşılmış olduğunu umuyor ve Sayın Dinçer’i eleştirdiğim yazıların birinden aldığım birkaç cümle ile virgül koyuyorum. Bizler yani dönüşçüler ilk günden beri “Anavatan insanımıza zarar verebilecek söylem ve eylemlerin insani olmadığına, ahlaki olmadığına iman etmiştik. Bu ilkeler dün olduğu gibi bugün de doğrudur ve diasporada Adığe kaldığı sürece gelecekte de doğru olacaktır. Bu ilkelere uyulmaması ise ne politik, ne insani ne de ahlakidir. Uymayanlar da kahraman değil sorumsuzdur…”