Dr. YEDİC Batıray Özbek

MEBZERABZE ADİGE PŞINER

Bir gün ölürsem,
Vatanımdan uzaklarda,
Bir arzum var, Tanrıdan,
İlk ve son olarak:
Bir kuş olsam,
Rüzgarlı, fırtınalı bir günde,
Kırık kanatlarımla, vatan yolunda ölsem.

Yada bir rüzgar olsam,
Bora, fırtına olup essem,
Kasırgalarla dolaşsam evreni,
Can çekişirken kötülükler,
Ağaçlarda; tatlı bir tebessüm,
Islık çalarak yön verirken bana.
Umudumun kaynağı, tozlu yollar;
Vatan dağlarında parçalanıp sussam.

Yada bir kartal olsam,
Vahşi kudurgan.
Bir avcı kovalasa beni,
Uçsam, uçsam çok uzaklara,
Bir sınır üstünde,
Beyaz Çerkeskalı bir avcı,
Kalbimden vursa da,
Vatan topraklarında düş olsam,
Düşlerimde hep seni sayıklasam.

Yada bir çiçek olsam,
Yıllar geçse de
Ulusumdan küçücük bir çocuğun,
Kitap sayfalarında yapraklarım,
Ben ve o
Adığey’de bir ve beraber olsak…

Yada yağmur olsam, kar olsam,
Bir seher vakti,
Pşıne’nin vered’leriyle,
Karlı bir tepeye,
Yapa yalnız bırakılsam.
Pşıne’nin içli melodileriyle
Yakındaki dağ köyünün
Eğlencelerine,
Gönlümce bir katılabilsem,
Bir katılabilsem…

14.08.1967

“Biliyorum,
Ölüm kurşun gibi ağır.”
Haykırmak istiyorum,
Düşüncelerimi
Özlemimi,
Gönlümden koparcasına,
Kendimden geçercesine
Yana,
Yakıla
Bangır, bangır
Bağırarak.
Yok olmağa kucak açmış,
Asık suratında,
Geçmişin verdiği acılarla,
Kırışmış yüzler,
Geleceğin kuşkularıyla,
Acı tebessümlere,
Kahretmek istiyorum.
Kahretmek istiyorum,
Örümcekleşmiş düşünceleri,
Kararmış beyinleri,
Kara bahtımızı.
Dertten uzak,
Yana yakıla söylenen,
Şarkılara, destanlara,
Kahretmek istiyorum,
Duymayan kulaklara,
Görmeyen gözlere,
Çarpmayan gönüllere..

Bir sağa,
Bir sola,
Yalpa yapar,
Koflaşmış düşünceler.
Unutmak,
Unutturmak ister aslını,
Ulusunu
Ulusunun geleceğini..

Mutlu olurmuş,
Kendini unutup,
Diğer uluslara,
Boyun büküp,
Köle olan!
“Biliyorum,
Ölüm,
Kurşun gibi ağır. ”
Ya bilmeyen ?
Öz benliğini,
Ulusunu unutmak
Ölümden de,
Kurşundan da,
Daha ağır…

3.02.1970

Ben  Çerkes’im.
At benim, kılıç benim,
Evrende,
İlk hürriyet meşalesini yakan,
Savsırıko”nın vatanı,
Adıgey benim,
Benim yurdum.

Ben  Çerkes’im.
Örf benim,
Çerkeska benim.
Chase benim,
Thamade benim
Kanayan gönlümden
Kan olup,
Sızan özlemimle,
Adıgey benim,
Benim yurdum.

Ben bir Çerkes’im.
Yıldızlardan ötedir,
Şan ve şerefim.
Aşk benim,
Sevgi benim,
Barış ve dostluk benim.
Gönlümde akan, kanım
Benim Adıgey’im
Adıgey benim vatanım.

Karadeniz’in, kararmış sularında
Oynaşan dalgaların hışırtısıyla
Ğıbze dinlercesine,
Atalarımın, ayak izlerini aradım,
Kıyılarında.

Yemyeşil gözlerinin,
Hayat veren ışığı;
Kara dalgalardan yansıyarak,
Samsun’da,
Gönlüme dolup, taşardı,
Yıllar yılı,
Kararan gönlümü aydınlatmaya.

Akasyalar çiçek açarmış
Kış ortasında,
Karşı sahillerde !
Hışır, hışır dalgalarla,
Fırtınaların,
Melodileri kaynaşınca,
Ğıbzeler yankılanırdı,
Kara dalgalardan,
Kulaklarıma.

Bir gemi yaklaşıyor kıyıya,
Salına salına,
Kara dalgalarla oynaşta.
Tasalı, dertli,
Kim bilir belki de yorgundur da ?

Seni sordum
Ona.
Ben dertli,
Karadeniz,
Kara dalgalar,
Ve gemiler yasta.
Dertleştik karşılıklı,
Bir o anlattı,
Bir ben.
Gemi güvertesinde gözyaşlarıyla
Deniz ağladı.
Kuzey rüzgarı,
Martılarla ayrılığımıza,
Ğıbzeler besteledi.

Yürüdüm sahilde boydan boya,
Bir aşağı, bir yukarı.
Balıkçı meyhanelerinden,
Kahkahalar yükseliyor,
Dudaklarda,
Söndürülen sigaralarla.
Kadeh üstüne kadeh boşaltıyor,
Dertli insanlar.
O akşam,
İçtim bende, doya doya,
Gün ışıyana dek.
Sarhoş olmaktan ne çıkar,
Ben sarhoşum,
Doğduğumdan bu yana.
Ulusumun karanlık günleriyle,
Vatanımın aşkıyla.

Ben
Çerkes’im,
Kanımla,
Canımla.
Yaşantım
Bomboş
Adıgey’den uzaklarda.

Ben
Adıgey’de doğup
Adıgey’de ölmeliyim.
Ben
Çerkesya’lının gönlünde
İlahlaşıp,
İlahlarla ölmeliyim.

Ben
Adıgey’de bir bayrağım,
Dağda,
Taşta,
Suda,
Toprakta,
Oniki yıldızla
Kuşha – Mafe’de
Dalga dalgayım.

Ben
Kuban’da,
Terek’te,
Dört bir kıtada,
Akan,
Suyum.

Ben,
Kafkas’da borayım.
Fırtına olur eser,
Kör dünyayı
Hıncımla,
Sarsarım.

Ben
Islık çalan dudakta,
Gülen,
Ağlayan,
Gözlerdeyim.

Ben
Sevenin,
Sevilenin,
Gönlündeyim.

Ben
Zevkten, kızarıp
Al al,
Çiçek açan,
Yanaklarda, şarkıyım,
Armonikamla.

Ben
Yavuklumun saçlarında
Kokuyum,
Aşk,
İhtiras kokan.

Ben
Toz
Toprağım
Buram buram
Toprak kokan.

Ben,
Ne oyum.
Ben,
Ne buyum.
Ben, Adıge’yim
Adıgey benim,
İlahlara hasret
İlahsız dünyada…

 

G Ö Ç

I

Takvimlerin yaprağı,
Kara bir haberle düştü.
Hava sessiz,
Çıldırtıcı bir sessizlik
İnsanı öldürürcesine.
Güneş, bugün bambaşka
Bir sıcak,
Yakıyor, kavururcasına.
Hava sakin,
Gök bulutsuz,
Pırıl pırıl.
Ağaçlar,
Dağlar,
Kuşlar,
Kederden susmuş,
Sessiz ve yaslı.
O kara günde,
Yer gök sustu,
Saygıya durdu,
Kahramanlarına.
Ve birdenbire,
Tabiat hiddetlendi,
Tufan gününü hatırlatırcasına.
Gök delinmişçesine,
Yağmur yağıyor.
Önce iplik iplik
Göz yaşları.
Sonra kudurmuşçasına,
Lanet edercesine, düşmana,
Deli, deli,
Bakraç, bakraç.
Dağlar,
Ağaçlar sarsılıyor,
Köklerinden sökülürcesine,
Ve
Gök toprağa,
Toprak ırmağa,
Irmak denize
Karışıp, taşmış
On dört Nisan, 1864 de.
Çaylar, derelere,
Dereler, ırmaklara,
Irmaklar, Karadeniz’e,
Sel olmuş akıyor.
Dağlardan,
Kol, kol,
Budak budak,
Yırtılırcasına,
Parçalanırcasına,
Akan, sel değil,
Yokluğa sürülen,
Adıge ulusu…
Meçhul karanlıklara,
Dur, aman demeden,
Dinlemeden, dinlenmeden
Ölümü bahasına olsa da,
Karadeniz’e
Diri, diri gömülmeğe,
Grup, grup,
Çoluk, çocuk,
Ama nereye ?
Nine, dede,
İhtiyar, genç
Akın akın,
Ama nereye ?
Düşünen yok.
Önleyen yok.
Dur, aman diyen yok !
Meçhullere,
Meçhul ülkelere,
Ve yarınlara doğru,
Bir yokluğa,
Ebedi bir yokluğa,
Sürülüyor, Halkım.
Yokluğa,
Kabus olmaktan sıyrılıp,
Gerçek olmuş,
Koşuyor çılgınca.
Dağlarda akan çılgın
Derelerle, akarsularla
Fırtınalarla
Yarışırcasına.
Kimse dur demiyor,
Kimse durdurmuyor,
Yokluğun başlangıcı
Ve sonu olan sürgünü…
Gözlerde
Bir nem var,
Ağlamaktan yorulmuş.
Yaş yerine, kan akan.
Kopartılmış,
Irmağımın,
Bir kolu, bir bacağı.
Gözler, oyulmuş,
Akıyor kan,
Yaş yerine.
Düşünemez olan başlar,
Birer iskelet,
Etsiz,
Kolsuz,
Kansız
Ve ruhsuz.
Lanetlenmeyi çoktan hak etmiş,
Hainlere,
Vatan
Yine o hain evlatlarına ağlar,
Ağlar, ağlar.

   II

Kıyılardan Karadeniz’e,
Vapurlar açıldı.
Ben diyeyim beşler,
Sen diyesin on ikiler.
Güverteler
Kollarla,
Bacaklarla,
Yığın, yığın yığılı.
İskeletli gövdeler,
Ruhlardan yoksun.
Meçhule doğru yol alır,
Olanca hızıyla.
Güvertelerde, sel
Akıyor,
Gözyaşlarıyla.
Ve Karadeniz’de,
Sallar.
Üstlerinde binlerce ölü,
Bir değil, binlercesi,
Her metrede beşi onu
Yüzüyor meçhullere doğru.
Karadeniz,
Daha da karardı bu gün.
Karadeniz,
Kızıllaştı bu gün.
Karadeniz,
Cellatlaştı bu gün.
Ve o da akıyor,
Tüm acımasızlığıyla,
Kutsal ! ülkeye doğru.
Ne yücesin, kutsal ülke !
Ağlanır uğrunda,
Çok uzaklardan da olsa.
Öpülür toprağın,
Cehennem meydanı olsan da.
Düşünen yok,
Halkının,
Vatanının geleceğini.
Hedef yine o,
O nalet, kutsal ülke !
Ey, Tanrım,
Hıncın, öfken nedir halkıma ?
Neden, böylesine zalimsin,
Ulusuma karşı ?

Kutsal ülkene,
Koşturdular bilmezcesine,
Neden,
Denizde,
Çölde,
Kutsal toprakta,
Tırpan gibi biçtin
Masum insanları ?
Kastın
Yok etmek,
Silip, süpürmek miydi,
Yeryüzünden,
Çerkes halkını ?
Bir ulus, davacı senden,
Kalk ayağa,
Hesap ver,
Kutsal ülke.
Hesap ver
Kutsal Tanrı !

 

N A R T L A R I N    A N I S I N A (1)

I

Güneşin çocuklarıydı onlar,
Güneşe döndüler.
Akınlar bitiremedi,
Bitiremedi onları devler,
Ejderhalar.

Kızıl saçlarıyla,
Mavi gözleriyle
Güneşten doğmuş,
Güneşin çocuklarıydı
Onlar.
Saçlarından,
Kızıl ışıklar yansırdı,
Pırıl, pırıl barış kokan.

Güneşin çocuklarından
Evrene,
Sevgi, dostluk,
Medeniyet yansırdı,
Ateşi çalan,
Nart Savsırıko’nun (2) yurdundan.

Nart ulusu,
Nart vatanı,
Var olsun diye,
Elde kılıç beklerken,
Nart ulusu,
Nart vatanı,
Var oldu düne dek…

Akına çıkan Nart’ın,
Kılıcında,
Güneş,
Pırıl, pırıl parlar,
Hürriyet destanları yansırdı hep.
Ve de şimşekler yankılanırdı,
Her kalkışta,
Her vuruşta…

Ve atının nallarından,
Kamalarının savatlarından,
Kılıçlarının uçlarından,
Özgürlük,
Destanları damlardı hep…

Nart Atları,
Rüzgardan,
Boradan,
Daha hızlı, daha güçlüydü.
Dalgalardan,
Daha coşkun,
Nart anası
Setenay (3) gibi,
Akıllı.
Psıj’dan, (4) Taman’a
Taman’dan, Don steplerine
Özgürlük için,
Koşarlarken,
Nart kahramanının
“Sağ omzundan,
Güneş doğar,
Sol omuzuna ise
Kar yağardı”,

Nart ulusu, özgür yaşasın,
Nart ulusu öksüz kalmasın,
Nart toprağı mutlu olsun,
Evren durdukça, diyerekten.

Nartların,
Yaşamları böyle başlamış,
Böyle sürüp gitti,
Özgürce, şereflice.

Nart,
Akına çıkınca
Tchojiy (5) kişner,
Şaha kalkınca,
Güneş baş eğer,
Yıldızlar,
Selama dururdu
Güneşin çocuklarına,
Yer gök
Herkes, herkes
Saygıyla baş eğerdi,
Nart ulusuna,
Nart kahramanına…

II

Ulaşmak güç,
Güç, varmak güneş ülkesine.
Tek bir,
Bir tek bayrak dalgalanır
Güneş ülkesinde,
Güneşçe salınışıyla,
Titreşen huzmelerinden,
Işık hızıyla ulaşır bize,
Ulusumun tüm tutkuları.

Güneş ülkesinde,
Oşha Mafe (6) dağı.
Bembeyaz olmuş saçlarıyla,
Güneşe ulaşmış,
Dost olmuştur güneşle.
Masallarda
Destanlarda, söyleşiler.

Güneş,
Güneş ülkesine
Armağan olsun diye,
İlk parçasını
İlk doğduğunda
İlk insanlığa
Nart insanına
Orada vermişti.
Güneş ülkesinin insanı,
Mutlu olsun,
Sonsuzluğa dek, diyerekten.

İnsanlığın,
Nart ulusunun mutluluğunu,
Kıskanan, Yeminej, (7)
Sahip çıkar,
İlk güneş parçasına…

Uysaldı,
Barışseverdi,
Güneşin çocukları.
Kan sevmezdi onlar.
Mutluca yaşarlardı,
Güneşle,
Kafe (8) Tleperüş (9) oynayıp
Vıc’la, (10)) Şuate (11) içerekten.

Kötülükten hoşlanan dev,
Bozmak için
Bu barışça yaşamı,
Kıskandığından,
Nart – mutlu yaşamını
Nart ulusunun
Güzel,
Akıllı,
Bilge kızı Setenay’i
Kaçırmıştı.
Kan sevmezdi,
Güneşin çocukları.
Ve Susarlar.

Güneş’ceydi düşünceleri,
Uysaldılar,
Öfkelenmezlerdi,
Güneşin çocukları.

Kızmaya görsün güneş,
Yakar soldurur her şeyi,
Tıpkı çocukları gibi…

Devler devi, Yeminej,
Doymamıştı yine kötülüğe,
Hırçınlaşmıştı, kıskançlığı.
Be kez yine gelerek Nart Ülkesine,
Darı tohumlarını çalmıştı,
Gizlice.
Nart ulusu öfkelenir.
Nart ulusu Chase’yi (12) toplar.
Kan mı akacak ?
Hayır.
Kan sevmezdi güneşin çocukları.
Akıl ve bilgelik özlerindeydi
Nartların.

Devler devi Yeminej,
Ulusun, ulusal tohumu
Darılarını çalmıştı,
Çalının, güneşin çocuklarının
Yaşamıydı.
Savsırıko, yiğitler yiğidi.
Tchojiy ise,
Fırtınalarla yarışır,
Gök yüzünde,
Şaha kalkar,
Bulutlarda dinlenirdi.

Vaşcho’yı (13) selamlar,
Oşha – Mafe’de konaklar,
Dağ tepe,
Deniz ırmak aşar,
Ulaşır devler ülkesine.

Savsırıko,
Nartlar Nartı.
Kahramanlar kahramanı,
Çeker kılıcını,
Bir hamlede vurup düşürür
Yedi başlı,
Yedi canlı,
Devin başını.
Akar, kara bir kan
Seller gibi.
Akan kan değil,
Barış,
İnsanlık,
Mutluluk düşmanının ruhu.
Savsırıko,
Ateşi,
Nart kızını,
Darı tohumunu
Atıp gümüş eğerinin üstüne,
Ğaşcho, Tchojiye’ye, güneşin
Huzmelerinden yol yaparak
Güneşle döndü,
Güneş ülkesine,
Güneşçe davranışlarıyla…

  III

Güneşin çocukları,
Güneşe döndüler.
Güneşten mezarları üstüne
Güneşçe yazılarla,
Destanlarını yazdılar.
Şeref ve kahramanlık dolu
Destanlarını.
Işıklarla gelir bize
Onların destanları.
Her biri bir ışıktı onların,
Işıklar yazabilirdi ancak,
Onların yaşamlarını.
Güneşin çocukları,
Güneş gibi olur.
Güneşçedir yaşamları…

Yaşadığımız evren,
Kötü değil,
Kötülere kaldı evren.
Güneşin çocukları
Dönünce güneşe,
Yedi düvelin düşmanları
Birleşip,
Bir asırdır bayram etti
Bu güne dek.
Güneş ülkesinde,
Güneşin mezarları çiğnendi,
Güneşten mezarlar çiğnendi.
Kahramanları ölmez denen ülkede,
Kahraman kalmadı,

Güneş ülkesinde.
Kahramanların tümü,
Yad ülkelerde,
Yad ülkeler için kahraman oldular,
Bir günlüğüne
Bir aylığına,
Yada,
İşleri bitene dek…
Yinede unutamaz, güneş ülkesi
Çocuklarını,
Nede çocukları güneş ülkesini.
Ve atları rüzgar kanatlı,
Tayfun dalgalarından daha coşkun,
Burun deliklerinden güneş solurlar.
Gümüş eğerli,
Gümüş kemerli,
Gümüş kamalı,
On iki yağız at üstünde
On iki yiğit
Güneşten doğup
Güneşle akına çıktılar.
Korku bilmeyen on iki atlı,
Önlerinde,
Düşmanlar titrerdi.
Kurt, kuş selama durdu o gün,
Korkudan değil,
Saygıdandı selamları.
Bu akın,
En son akınları mıydı neydi ?
Pek çoğu dönmedi,
Güneş ülkesine.
Savaşta mı öldüler dersin ?
Hayır….

Yoksa güneş de doğmazdı,
Sağ omzunda, ve
Yas tutardı ebedi karanlıklarla.
Akındalar mı ?
Hayır…
Yoksa  kar yağmazdı
Sol omzunda…..

Dipnotları:

1) Nart’lar  Çerkes  Efsanelerinin  temelini oluşturan kahramanlık  destanlarıdır. Bu destanlar M.Ö. 3000 yılında ortaya çıkarak günümüze kadar, sözlü anlatımlarla aktarılmıştır. Yazılı  hale geçen yüzyılda Rus bilim  adamlarınca getirilmeye başlanmışsa da, Sovyetler Birliği döneminde yetişen Adığe kökenli bilim adamları Çerkesya’da topladıkları materyalleri yayınlayarak ölümsüzleştirmişlerdir.
Bir kaç  milyon Çerkes’in yaşadığı Türkiye’de  binlerce  seneden beri yaşatarak beraberlerinde getirdikleri efsane tekstleri ise, bir kaç anlatım haricinde maalesef binlercesi bilenleriyle birlikte
mezarlara gömülmüşlerdir. Bu kültürel katliamın suçluları ve sorumluları ‘Çerkes kökenli !’ aydınlar ve sadece adları ‘kültür’ olan Kuzey Kafkasya Kültür dernekleridir.

2) Savsırıko. Nart efsanelerinin temelini oluşturan bir kahramandır. Taştan, demirciler tanrısının kırmasıyla doğan Savsırıko, doğar doğmaz derhal soğuk suya batırılarak gövdesi çelikleştirilir. Sadece  Tlepş’ın  elleri yanmasın diye kerpetenle tuttuğu yer olan dizleri et olarak kalır. Kendisinin tanrısal özellikleri de olan Savsırıko, Yunan efsanelerinin  Prometheus’u gibidir. Tanrılara karşı gelir, ateşi insanlığa armağan eder.

3) Nart Efsanelerinin bilge ve güzel kadınıdır. Setenay kültür  taşıyıcıdır ve
Nartlar onun yardımına her zaman muhtaçtırlar.

4) Kuban nehrinin Adiğe dilindeki adıdır.

5) Tchojiy, Savsırıko’nun konuşabilen, düşünebilen, uçabilen vs. atıdır.

6) Elbrus dağının Adığece adıdır. Kutsal dağ anlamına gelir.

7) Yeminej Nart efsanelerinde insan üstü kuvvete sahip  devleridir.  Nartların düşmanlarıdırlar.

8) Kafe, bir kızla erkeğin karşılıklı olarak oynadıkları  geleneksel Adığe halk oyunudur.

9) Tleperüş, bir kızla erkeğin karşılıklı ve ayak parmakları üzerinde dans ettikleri Adığe halk oyununun adıdır.

10)  Vıc grup halinde  el ele ya da kol kola  tutuşularak  dans  edilen Adığe halk oyunudur.

11) Şuate, balmumu ve baldan yapılan bir Adığe içkisidir.

12) Chase, Adığe Milli Halk Meclisi’ ne verilen addır. Genelde her üç yılda bir toplanır geleneksel yasalar zamana uydurularak yeniden düzenlenirdi.

13) Vascho, gök tanrısının Adığece adıdır. Bu tanrı Hatilerin de tanrısıdır ve adı “Va” dır.

Bir ırmak akıyor yad illere,
Dağların bağrından kopa, kopa.
Çağıltılarla, inleyen yaslı nağmelerle,
Nereye aktığı bilinmeyen bir ırmak…

Çiçeklerle yoğrulmuş, buram buram kokan,
Adığey benim vatanım ve gururum.
Bir ulus yere vurulmuş, çiğnenir ayaklar altında,
Yapış yapış olmuş kara toprakta.

Rüzgar eser orada, tatlı ve serin,
Karlar savrulur, yapraklar ocaktan ocağa.
Ağlayan yaslı kara toprağa cevap vermeyen,
Kendini unutup, diyar diyar koşuşan ırmağım.

Ağaçlar sararmaz orada hiç bir mevsim,
Tıpkı armonikamdaki bir Zefak’u, Tleperuş.
Sen onların özlemiyle yanıp tutuşurken,
Akacaksın daha nice yıllar kendini bilmeden.

Başkaları için çalış, aksın alın terin,
El topraklarında şöhretinle sarhoş ol gönlünce ?
Unut kendini. Saklan, unuttur kendini,
Tüm halklar gururla asıllarını söylerlerken.

Senin ulusun da yüce, diğer uluslar gibi,
Çiçekler döküldü, meyve verecek iken.
Kandırdılar ırmağım seni, yol açtılar meçhullere,
Kedilerine hep uşaklık edesin diye.

Uyan artık !
Şöyle bir silkin !
Haykır evrene Çerkes olduğunu
gururla.
Diğer uluslara köle olmaktan
usanmadın mı ?
Atanın sızlayan kemiklerinin
acısını hala duymadın mı ?

 

BAYRAK VE VATAN

Bir bayrak,
Vatan, düşüncesi yok mu sende ?
Gönlünün derinliklerinden fışkırmış,
Yada kök salmış.
Yoksa hiç mi hiç düşlemedin mi bunları ?

Bir vatanımız var kuzeyde,
Kaf Dağı’nın bağrında,
Adigey.
Tarih boyunca,
Hür yaşayıp
Hür kalan.
Bir ulus ki,
Tarihi şereflerle dolu.

Gün geldi,
Yokluklara boyun eğdi.
Günü geldi,
Vatan için ölüp, öldürdü
Ama köle olup,
Tüm varlığıyla,
Böylesine gülünç olmamıştı,
Başka uluslara…

Bir bayrak
On iki yıldızla,
Kan ağlıyor,
Koşalım, dalgalansın göklerde.
Hep mutlu olacağız,
Gölgesinde inan..

İşte ataların Nartlar,
Ağıtlarıyla,
Utançla yakınırlar:
” Böyle uşak mı olacaktın,
Sen evladım ” diyerekten.
Kulak ver dinle,
Ecdadının ağıtlarına.

Uyan,
Uyan Adığe Ulusum !
Bitsin artık bu ayrılık,
Kurtuluşa özlemim,
Özgürlüğe susamışlığım var benim.

Kaldı mı evrende,
Vatanından uzakta,
Başka uluslara
Köle olan
Uşak kalan
Senden, benden başka ?

Başkalarına, köle olup,
İşleri bitince,
İt gibi tepelenerek,
Böylesine şerefsiz yaşamaktansa,
Ölüm daha kutsaldır bence…

HALK OYUNLARI

Bir el uzandı, uzaklara,
Kafkas’ın nakşıyla süslenmiş,
Bir parmakla ileri.
Kara gözlerinden,
Kıvılcımlar, çaka çaka.
İhtiras alevleri yayılır etrafa.
Hıçkırıklar duyulur,
Onu her anışta,
Yaslı günlerin acı anılarıyla…

Başını hafif kaldırmış,
Dikmiş uzanan boşluğa.
Siyah saçları savrulurken,
Armonikanın ritmiyle,
Tel tel uçuşan saçlarının arasından,
Tanrısal bir sesle,
Adığe’nin, geri dönüş
Ğibzesi yükselir enginlere,
Güneye kıbleye.
Yüzünde gülümseme yok,
Dudaklarda ise acı bir gülüş.

Asırlardır özgür olan ulusuma
Özgürlüğü Adigey’de
Kanıyla, yok oluncaya dek ilahlaştıran,
Kahraman milletime sor sen birde onu,
Sor ki anlatsın, hıçkırıklarla,
Tunçlaşan çehresindeki ıstıraplarını,
Çileli yaşamını.

Emrediyorum sana, diyordu sanki,
Sefahatte yüzen,
Gafletle yad illerde uyuyan,
Anama, Babama, Kardeşlerim;
Uyanın, bitsin bu hasret, bu acı.
Geçmesin Adigey’den uzakta yaşamın,
Yad illerin, kentinde, köyünde.

Vatan aşkıyla yanan,
Istırapların  çocuğu bir Çerkes,
Yalvarıyor, haykırışlarıyla,
Bir ve beraber olalım,
Adigey bayraklaşsın,
Dalgalansın kutsal bayrak gönüllerimizde.

Ne olur hatırlatma
Çektiğim, çekeceğim acı günleri,
Şen danslarımda, tatlı bir müziğin
Melodilerinden,
Istıraplar kenetleniyor beynimde.
Al kanlar içinde çırpınan kalbim,
Ahlarımla ” Vatan, Vatan ” diye attıkça,
Neden buralara geldi neslim ?  diye,
Hıçkırıklar yükselir gök kubbeye.

Bir buz üstünde kayıyorum sanki,
Hızla kayan bir kızak arkasında.
Bir bayrak görüyorum dalgalanan,
Çok uzaklarda karlı bir tepede
Ufukta on iki yıldız,
Birilerini çağırıyordu salınışıyla,
Adığe’nin Adigey’e
Adigey’in çocuklarına olan tutkusuyla.

Bir kol yükseldi önümde,
Dur diyordu bana haykırarak.
Coşkun gönlümü kim durdurabilir ki
Çağıldayan gür sesiyle şu evrende ?
Hele, hele Vatanıma uzanan yol üstünde.

Ve bir fısıltı duydum,
Çağıldayan bir şelale gibi,
Gönlümdeki ezeli ışığı,
Daha da aydınlatan.
Aydınlık bir yol görüyorum,
Parmaklarının ucundan pırıl, pırıl,
Yolumuzu aydınlatan.
Bekle, beni de Kafkas’ın mağrur kızı,
Beraber, bir olalım,
Asya’dan, Avrupa’dan Kafkas’a doğru.

Dalgalanan bayrak diyordum,
Dalgalanan bayrak değil,
Bayraklaşmış özgürlük,
Meşale olmuş yanıyor, Adigey’de.
Ak bulutlara yükseliyor, ak dumanlar
Ak evlerden.
Beyaz çerkeskalı cengaverler,
Atlarını şahlandırmış koşuyorlar, Adigey’e.
Ak dumanlarda bir isim yükselir, Adigey.
Bir melodi duydum, Adığe.
Ve şimşek gibi çakan bir sesle,
Nurlar boşanır gök kubbeden üstümüze,
Kurtuluş için atılan ilk kutsal adımda…

Ankara, 1967

YARININ BÜYÜKLERİNE

Bak yavrum,
Sana anlatacaklarımı iyi dinle,
Küçücük gözlerini dikip bana,
Gönlün arzuyla çırpınırken…

Sen, ben doğmadan,
Çok çok önceleri,
Dedelerimiz anayurdu Adigey’den
Koparılarak, getirildiler buralara…

Sen de, ben de tanımayız oraları
Dedemiz, ninemiz anlatırlardı güzelliğini,
Kahramanlar, Devler, ülkesi Adigey’i
Anlatayım sana anavatanımızı…

Tanrılar tanrısı Tha Evreni yaratınca,
İnci taneleriyle süslemiş Kafkas’ı.
Kendine vatan seçmiş Çerkesya’yı,
Sonrada Adığe ulusunu layık görmüş orayı.

O günden bu yana, özgürdük,
Özgürlük için durmadan savaştık.
Destanlar yaratan Nartların yurduydu,
Daha nice Ciğitler canını verdi vatanına.

Güçsüzün yanındadır hep halkın;
Çoluk çocuk, tüm insanlar ağlaşırlarken,
Ateşi çalıp kaçmıştı Yınıj, devler devi.
Dünya karartılmıştı devlerce.

Duyan olmadı, bu iniltiyi, ağlamayı
Dedelerinden başka hiç bir halk.
Nesren Jaç’e, (1) insanlık için
çekiyor halen acıyı,
Savsırıko, insanlığa geri getirir ateşi…

İşte çocuğum sen böylesine kahraman
Böylesine cesur bir milletin torunusun.
Dön vatanına, Nartlar yurdu, Adigey’e
Adigey seninle yaksın ebedi aydınlıkları…

(1) Adige Nart efsanelerinde Promethus’un yerini tutan, Tanrıda ateşi çalmak istediğinden Tanrı tarafından, Elbrus Dağı’na zincirlere vurulan kahraman.

UYANALIM ADIĞELER

Hey Adığe kardeşim,
Uyan.
Uyanalım artık,
Tüm dünya çoktan uyandı,
Tek biz kaldık, yapa yalnız,
Diğer uluslara köle,
Uşaklık yapan.

Vatanımız Adigey,
Çağırıyor bizleri,
Yad illere,
Kucak açmış,
Yıllar yılı süren özlemini,
Boğmak için sevinç gözyaşlarına.

Neyimiz var buralarda,
Kayıp edeceğimiz,
Yitirdiklerimizden başka.
Kimimiz aç
Kimimiz tok,
Kuru soğanla, ekmeğe
Çoktan boyun eğdik,
Bir çoğumuz.
Kimimiz kızlarımızı satarız,
Karın doyurmağa…

Ne din kaldı,
Ne örf ve adet bizde,
Nede kutsal topraklarda…

Dededen kalma gelenekler,
Her şeyden yüce,
Miras Adigey’den bize.

Hey kardeşim,
Türkiye’de,
Suriye’de, Ürdün’de,
Ve daha ….’de, ….’ de,
Gelin hep beraber,
Kıralım tutsaklık zincirini.
Adigey yoluna dizilelim,
Hepimiz, dizi, dizi…
Tok gezmek için değil,
Hiç olmazsa alnımız ak,
Hainliğimizde de !,
Kahramanlığımızda da,
Çerkes olmak,
Çerkes kalabilmek için,
Koşalım ana-baba yurdu, Adigey’e…

ANTALYA’DAN SELAM SANA Adigey

Antalya, yemyeşildir kışında,
Burcu burcu gönlüme dolan kokusuyla.
Yaşamak senden uzaklarda
Bilmem ki nasıl anlatayım,
Bir boşluk yaşamımda.
Seninle beraber olabilmek,
Göklere erişmek kadar kutsaldır, bence…

Gözlerimde,
Nemli kış rüzgarlarının acımsı tadı,
Seninle, yeşil yapraklar,
Beyaz çiçekler,
Gözlerimde daha da tatlımsı.

Aşıklar ağacını özlüyorum,
Hep nedense.
Aşka kutluluk veren duygularla,
Dertlerim, uçurum kenarında
Ölüme koşan genç bir kız gibi.

Tüm tabiat yas içinde,
Herkes,
Her şey aşkıma saygılı.
Ses yok etrafta,
Ağaçlar birer hayalet,
Deniz hışırtısının ürpertileriyle.
Hayaller kurdum senin için,
Aşıklar ağacının
Soyulmuş köklerinde, otururken.

Antalya sokaklarının,
Dilsiz kaldırım taşlarının suskunluğu,
İnsanı çıldırtır nedense hep.
Dostum yok çıldırtıcı sessizlikte,
Senin hayalinden başka.

Antalya parkı,
Mutluluk girdabında bir çöp.
Gün ışıdı,
Gün battı,
Sensizliğimle tam on sekiz yıl,
Boşu boşuna, anlamsızca.

Deniz köpürür azgın fırtınalarla,
Kıyıları döver,
Hınç dolu öfkesiyle.
Martılar bağrışır,
Sandım ki onlar bana nispet ağlamaklı.
Duygularım senin için coşar,
Azgın fırtınalarla daha da yücelir,
Ta seni bulasıya,
Seninle kucaklaşıncaya kadar…

Antalya, 1964

DÖNECEĞIM

Düşündüm, karanlık gecelerimde,
Kara saçlı, yeşil gözlü,
Umutla bekleyen,
Tatlı bakışlı genç bir kızı…

Düşündüm,
Ufka uzanmış,
Hasret dolu gönlümle,
Donuk gözlerle,
Boynu bükük Kafkasya’mı…

Özledim,
Yıllardır uzak kaldığım toprakları,
Tapıyorum ona,
Bunca yıllık ayrılıktan sonra…

Gezmedim, görmedim,
Dağlarını, ovalarını,
Ormanını, suyunu,
Nede teneffüs ettim havasını,
Ama, döneceğim ona,
Bugün, yarın,
Kafkasya’m,
Vatanım çağırdığı an…

Hep seni düşünüyorum,
Adigey,
Gönlüm yaralı.
Hayallerimde Elbrus,
Psıj, Şhaguaş, (1)
Dört bir yana dağıltılan halkım.

Karlı dağlar, tepeler, kayalar,
Dikiliyor karşıma,
Yol verip selama duruyorlar,
Beni tanırcasına,
Fırtınalarla bir şarkı,
Bir sevinç Vered’i
Veridadelerle yayılıyor etrafa…

Işte Adigey, Kabardey, Çerkesya,
Tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler
Yeniden kavuşmanın sevinciyle
Besteliyorlar şarkılarını,
Şarkılarda bir davetiye,
Adigey’e,
Kabardey’e
Çerkesya’ya….

(1) Adigey’de bir nehir.

TAŞLAMA

Çoban köpeği gibi,
Ağıllara bağlanmışız tümümüz.
Ayaklara dolanıp,
Ayaklar yalıyoruz, her gün.
Bazen sinsi şefkatli sözlerle,
Sırtımız sıvazlanınca,
Rıza gösterip kadere,
Kul köle olur, kapanırız avluya.
Sadakatle, hizmet ederiz,
Ölüm vız gelir hepimize.
İşimiz bitince,
Asılır suratlar sinsice,
Kabalaşır, bakışlar,
Her gün tekme tokatlar.
Küfürlerin ardı kesilmez,
Ta yedi ceddimizden;
” Katerina ile Baltacının ” piçleri
” Hain Çerkez Ethem ” ise cabası.
Çoğumuz, kuyruğumuzu,
It gibi ayaklara arasına kısıp,
Kaçmasını dahi beceremeyiz,
Ne acı ?
Anlamakta istemeyiz bu hakaretleri,
Yine ayaklara dolanıp,
Ayaklar yalarız.
İt kalmak istiyorsan ille de,
Vatanımızda it olalım,
Bekleyelim kapısını vatanın,
Yüceltelim orada, dilimizi, kültürümüzü.
Efendi arıyorsan kendine,
Adigey yeterde artar bile sana….

Sen
Özgürlüğe özlemim,
Kafkasya’m,
Öz vatanım.
Çılgın duygular,
Öz benliğimde
Öz düşüncelerle
Çağlayan.

Aşkın,
Yıllar yılı,
Kıvrandırırken beni,
Mutlu oluyorum seninle,
Senin düşüncelerinle.

Sen
Gönlümde tek aşk,
Özlemim,
Tutkum,
Oşha -Mafe kadar temiz,
Yüce,
Ve de kutsal…

Gönlüm yaralı,
Çırpınır, durur ayrılığından.
Damarlarımdaki kan
Özlem
Ve özgürlükle kaynaşıp,
Aksın isterim
Adigey’e…

Akacaktır da,
Her gün,
Daha temiz,
Daha dinç
Umutlarla…

Mutluyum,
Seni sevebildiğim için.
Mutluyum
Seninle,
Ulusumla,
Adigey’imle…

 

KUNEYTRA

Bir vatanımız var, Adigey,
Bahar kokulu, bahçeler ve çiçeklerle,
Dost olup, tutkulaşmış mevsimlerle.
Nartların, Devlerin ülkesiydi orası,
Özgürlükle yoğrulmuş.
İşte böyle bir ulusun torunları,
Vatanlarından sürülerek,
Arabistan çöllerine
Yokluğa ve yozluğa bırakılmış.
” Kutsal topraklar ” denilerek.
Duyguları, küçük bir çocuk kadar
Saf ve temiz.
Yüz yılda,
Yeni bir medeniyet yarattı, çöllerde.
Barış içinde yaşamak umuduyla.
Ve Kuneytra,
Birden bire ateş kusmağa başlar,
Kanlarımız akar,
Her karış toprağında,
Sudan daha ucuzmuşçasına…

Akan kanlarımız kabardı vahalarda,
Kabaran gururumuzla,
Şöhret, şöhret üstüne taht kurdu,
İçi boş, koflaşmış bir ağaç gibi…
Vatanda,
En azgın fırtınalarda,
Dimdik dururdun.
Şimdi ise,
Hafiften esen rüzgarla,
Devrilip, yıkılıverdin
Kuneytra taşlıklarında…

Dinle beni Kuneytra’da
Devrilen Adığe’m.
Ben senim,
Sen bensin.
Bir acı inilti duysam oradan,
Yankılanarak Oşha -Mafe’den,
Beni bulur,
Evrenin her yerinde…

Senin hıçkırıkların,
Benim gülüşlerim.
Gülüşün,
Kahkahalarım.
Ben, sen yok,
Biz varız Adigey’le,
Ne Arabistan çöllerinde,
Ne Türkiye’de,
Adigey’de, Adigey’de,
Anavatanda biz varız
Kuneytra’lı Adığe’m.
Acımızı duyan yok,
Ne barış melekleri,
Nede insanlık perileri.
Duymazlarda,
Duymayacaklarda,
Seni ancak sen duyabilirsin Adığe’m…
Ne Türkiye, nede Arabistan,
Vatan olabilir bizlere. Vatan tektir, oda Adigey’dir…

Arap İsrail savaşında Kuneytra’yı terk ederek
Şam’da yaşamak zorunda kalan Adığelerin anısına.

Unuttun mu, bundan yıllarca evvel,
El ele gezdiğimiz,
Küçük, küçük yemyeşil bahçelerden akan,
Su kenarlarını,
Gözlerimin içine bakarak,
Aşkımı sana anlattığım anları.

Hani, bir gün yine beraberdik,
Seninle, el ele,
Sana menekşelerden bir taç örüyordum;
Geleceğin mutlu günlerini anlatırken,
Gözlerin gözlerimde,
“Evet ” , diyen dudakların titrerken,
Gülümseyen gözlerinde, yaşlar,
Sevinçten kızaran yanaklarınla.

Tatlı tebessümlerinle,
Gönlünün sıcak atışlarını,
Nefeslerinde hissediyordum.
Bir öpücük alınca yanaklarından,
Şu sözler dökülmüştü dudaklarından;
” unutmayacağım seni ömrümce
İlk aşkım sensin, saf duygularımla,
Unutmayacağım yıllar geçse de.”

Zamanlar geçti koştururcasına,
Seni aradım yine yemyeşil bahçelerden akan
Dere kenarlarında.
Hayal kurduğum günlerin,
Tatlı anılarıyla.
Aşkımıza şahit olan,
Baş başa kaldığımız,
Dere kenarlarında.

Ne o küçücük yemyeşil bahçeler,
Nede akan sular vardı,
Tıpkı aşkımız gibi.
Ne sen vardın çiçekler arasında,
Nede çıplak bacaklarını,
Suda çırpıştırarak,
Seni seviyorum, diyerekten
Çimenler üstünde, haykırarak
Bucak bucak kaçan.

Yıllar aramıza düşman gibi girdi,
Şimdi sen, başkalarının oldun,
Bunca ettiğin yeminlerle.
Unutman seni ölünceye dek, diyerekten
Zaman yok etti her şeyi,
Tıpkı bahçelerde açan çiçekler gibi.

Unutulmak, en tatlı kelimelerle kandırılmak,
Yaşantının en acı ve tatlı yönleri.
Hayal olsa da, senin aşkını arıyorum,
Konuştuğumuz günlerde olduğu gibi,
Vaat ettiğin mutlu günlerin özlemiyle.
Ben mutluyum, geçmişin anılarıyla,
Seni görüp sevdiğim, bahçelerle, çiçeklerle.
Sen beni unutup,
Başkalarınla mutlu yaşıyorsan da.

14.8.1967, Antalya

KAFKASYAM

Dolaşsan doğudan batıya bütün dünyayı,
Bulamazsın Kafkas’ın dengi bir vatanı.
Coşkuyla doğan altın renkli güneşi,
Kafkaslarda parlayan insanlığın ilk sesi…

Sarp yalçın kayalardan süzülen kartalları,
Kılıç çalar at üstünde Çerkes yiğitleri.
Hürriyet için korku gönüllerden silinir,
Özgürlük naralarıyla yalçın kayalar silkinir…

Kırların renga renk rengini, kokusunu
Bağlamış benliğine tüm temiz ahlakı.
Mukayese bilmez herkesten üstün güzelliği,
Cihanı tutan neşesiyle, keder bilmez Çerkes kızı…

Antalya, 1964

Bir meşale tutuştu kalbimde,
Gönlüm neşeyle doldu seni andıkça.
Benim güzel yurdum durdukça,
Kalamam ben yad ellerde…

Taşı toprağı zümrütten zarif,
Her şeyi gönlümde bir sevgi.
Dağ çiçekleri herkesçe bilmece,
Benim güzel yurdum hepsinden yüce…

Sana koşmak, yolunda yürümek,
Kucağında yatmak uyumak,
Kollarını boynuma dolayıp,
Dileğim yıllarca seninle uyumak…

Neşeli olsan da, kederli olsan da,
Ben yine seninle beraberim.
Gönüllerimiz bir, düşüncemiz bir,
Saçlarınla gönlümü bağlasan bir…

Toprağına kapanıp, doya doya ağlasam,
Yolunda canımı versem, kanımı akıtsam,
Senin için yine azdır Adigey’im
Sana kem gözle bakanı lanetlerim Çerkesya’m…

Zaman gelecek bende sana, kavuşacağım.
Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde,
Saçların melodi olmuş okşarken beni,
Mutluluk içinde, beraber yaşayacağız Adigey’im…

Antalya, 1964

Bir vatanım vardı benim,
Bundan bir asır önce.
Dağlarında ceylanlar koşuşur,
Toprağında medeniyet fışkırırdı…

Benim bir yurdum vardı,
Her tarafı yalçın kayalarla,
Mavi denizlerle bezenmiş,
Tepeleri bembeyaz örtülmüş…

Bir vatanım vardı benim,
Gençleri at biner, kılıç kuşanır,
Yaşlıları bilge ve mağrur,
Hepsi de vatan için baş koymuşlardı…

Benim bir yurdum vardı,
Tüm vatanlardan güzel.
Boyu uzun, yüzü bir ay,
Saçları enginlerde uçuşurdu…

Antalya, 1964

Grüß dich,
Hübschste Mşdchen.
Möchte dich,
In mein Herz einladen.
Glaube, daß du auch die Liebe kennst,
Ğas auf der Ğelt die schönste ğşre.
Du bist ein Gast in mein Herz,
Spiele, lebe dort,
Ğie du es Dir ğünschst.
Gast ist Teuerste,
Gast ist Ğürdigste von allen,
Bei uns.

Ğenn du es Dir ğünschst,
Bist du meine Geliebte,
Alleine in mein Herz.
Bis am Ende des Lebens:
Deine Ğörter, als meine,
Deine Gedanken las meine,
Miteinander, füreinander,
Ğill ich mit Dir glücklich sein.

Silberner Mond im Himmel,
Eifersüchtig auf Dich.
Sonne, mit seine Ğşrme,
Ğird eifersüchtiger als alle andere.

Mein Herz ist ein Meer,
Auf dem dein Lebensschiff schğimmt,
Mit ğeißem Brautanzug.
Auf den Ğellen der Liebe,
Schaukelt den Schiff mal links, mal rechts,
Auf dem Meer slberner Mondlicht,
Baut einen silbernen Ğeg,
Für uns vor Freude zittertnd,
Zu unserem Glück führt…

Bir kadın istiyorum,
Nefesini,
Bakışını
Doya doya
İçime çekmeye…

Bir kadın istiyorum,
Bir ürperti,
Bir nefes gibi,
Bir ışık ki,
İçimde hep yansın…

Bir kadın istiyorum,
Gecem gündüzüm,
Onun olsun.
Kucağında yatayım,
Kollarında uyuyayım…

Bir kadın istiyorum,
Bir kadın istiyorum,
İçi sevgi,
İnsanlık
Ve mutluluk dolu olsun…

Bir kadın istiyorum,
Şen şakrak olsun.
Bir kadın istiyorum,
El ele tutuşup
Göz göze bakışarak
Mutluluğa koşan…
Bu gün 22 mayıs 1972
Saat onu on üç geçiyor.
Tam yirmi altı yıl önce
Doğmuşum.
Dört saat kırk yedi dakika sonra
Yirmi yedi yılına ayak basacağım.
Doğuran anam
Neden doğurduğunu bilmez!
Nede babam.
Bende pişman olmuştu
O acılarla o sat.
Son pişmanlık fayda etmemişti.
Neden doğar insanlar.

Bir gün ölürsem,
Vatanımdan uzaklarda,
Bir arzum var, Tanrıdan,
İlk ve son olarak:
Bir kuş olsam,
Rüzgarlı, fırtınalı bir günde,
Kırık kanatlarımla, vatan yolunda ölsem.

Yada bir rüzgar olsam,
Bora, fırtına olup essem,
Kasırgalarla dolaşsam evreni,
Can çekişirken kötülükler,
Ağaçlarda; tatlı bir tebessüm,
Islık çalarak yön verirken bana.
Umudumun kaynağı, tozlu yollar;
Vatan dağlarında parçalanıp sussam.

Yada bir kartal olsam,
Vahşi kudurgan.
Bir avcı kovalasa beni,
Uçsam, uçsam çok uzaklara,
Bir sınır üstünde,
Beyaz çerkeskalı bir avcı,
Kalbimden vursa da,
Vatan topraklarında düş olsam,
Düşlerimde hep seni sayıklasam.

Yada bir çiçek olsam,
Yıllar geçse de
Ulusumdan küçücük bir çocuğun,
Kitap sayfalarında yapraklarım,
Ben ve o
Adigey’de bir ve beraber olsak…

Yada yağmur olsam, kar olsam,
Bir seher vakti,
Pşıne’nin veredleriyle,
Karlı bir tepeye,
Yapa yalnız bırakılsam.
Pşıne’nin içli melodileriyle
Yakındaki dağ köyünün
Eğlencelerine,
Gönlümce bir katılabilsem,
Bir katılabilsem…

14.08.1967

“Biliyorum,
Ölüm kurşun gibi ağır.”
Haykırmak istiyorum,
Düşüncelerimi
Özlemimi,
Gönlümden koparcasına,
Kendimden geçercesine
Yana,
Yakıla
Bangır, bangır
Bağırarak.
Yok olmağa kucak açmış,
Asık suratında,
Geçmişin verdiği acılarla,
Kırışmış yüzler,
Geleceğin kuşkularıyla,
Acı tebessümlere,
Kahretmek istiyorum.
Kahretmek istiyorum,
Örümcekleşmiş düşünceleri,
Kararmış beyinleri,
Kara bahtımızı.
Dertten uzak,
Yana yakıla söylenen,
Şarkılara, destanlara,
Kahretmek istiyorum,
Duymayan kulaklara,
Görmeyen gözlere,
Çarpmayan gönüllere..

Bir sağa,
Bir sola,
Yalpa yapar,
Koflaşmış düşünceler.
Unutmak,
Unutturmak ister aslını,
Ulusunu
Ulusunun geleceğini..

Mutlu olurmuş,
Kendini unutup,
Diğer uluslara,
Boyun büküp,
Köle olan!
“Biliyorum,
Ölüm,
Kurşun gibi ağır. ”
Ya bilmeyen ?
Öz benliğini,
Ulusunu unutmak
Ölümden de,
Kurşundan da,
Daha ağır…

3.02.1970

Ben  Çerkes’im.
At benim, kılıç benim,
Evrende,
İlk hürriyet meşalesini yakan,
Savsırıko” nın vatanı,
Adıgey benim,
Benim yurdum.

Ben  Çerkes’im.
Örf benim,
Çerkeska benim.
Chase benim,
Thamade benim
Kanayan gönlümden
Kan olup,
Sızan özlemimle,
Adıgey benim,
Benim yurdum.

Ben bir Çerkes’im.
Yıldızlardan ötedir,
Şan ve şerefim.
Aşk benim,
Sevgi benim,
Barış ve dostluk benim.
Gönlümde akan, kanım
Benim Adıgey’im
Adıgey benim vatanım.

Karadeniz’in, kararmış sularında
Oynaşan dalgaların hışırtısıyla
Ğıbze dinlercesine,
Atalarımın, ayak izlerini aradım,
Kıyılarında.

Yemyeşil gözlerinin,
Hayat veren ışığı;
Kara dalgalardan yansıyarak,
Samsun’da,
Gönlüme dolup, taşardı,
Yıllar yılı,
Kararan gönlümü aydınlatmaya.

Akasyalar çiçek açarmış
Kış ortasında,
Karşı sahillerde !
Hışır, hışır dalgalarla,
Fırtınaların,
Melodileri kaynaşınca,
Ğıbzeler yankılanırdı,
Kara dalgalardan,
Kulaklarıma.

Bir gemi yaklaşıyor kıyıya,
Salına salına,
Kara dalgalarla oynaşta.
Tasalı, dertli,
Kim bilir belki de yorgundur da ?

Seni sordum
Ona.
Ben dertli,
Karadeniz,
Kara dalgalar,
Ve gemiler yasta.
Dertleştik karşılıklı,
Bir o anlattı,
Bir ben.
Gemi güvertesinde gözyaşlarıyla
Deniz ağladı.
Kuzey rüzgarı,
Martılarla ayrılığımıza,
Ğıbzeler besteledi.

Yürüdüm sahilde boydan boya,
Bir aşağı, bir yukarı.
Balıkçı meyhanelerinden,
Kahkahalar yükseliyor,
Dudaklarda,
Söndürülen sigaralarla.
Kadeh üstüne kadeh boşaltıyor,
Dertli insanlar.
O akşam,
İçtim bende, doya doya,
Gün ışıyana dek.
Sarhoş olmaktan ne çıkar,
Ben sarhoşum,
Doğduğumdan bu yana.
Ulusumun karanlık günleriyle,
Vatanımın aşkıyla.

Ben
Çerkesim,
Kanımla,
Canımla.
Yaşantım
Bomboş
Adıgey’den uzaklarda.

Ben
Adıgey’de doğup
Adıgey’de ölmeliyim.
Ben
Çerkesya’lının gönlünde
İlahlaşıp,
İlahlarla  ölmeliyim.

Ben
Adıgey’de bir bayrağım,
Dağda,
Taşta,
Suda,
Toprakta,
On iki yıldızla
Kuşha – Mafe’de
Dalga dalgayım.

Ben
Kuban’da,
Terek’te,
Dört bir kıtada,
Akan,
Suyum.

Ben,
Kafkas’da borayım.
Fırtına olur eser,
Kör dünyayı
Hıncımla,
Sarsarım.

Ben
Islık çalan dudakta,
Gülen,
Ağlayan,
Gözlerdeyim.

Ben
Sevenin,
Sevilenin,
Gönlündeyim.

Ben
Zevkten, kızarıp
Al al,
Çiçek açan,
Yanaklarda, şarkıyım,
Armonikamla.

Ben
Yavuklumun saçlarında
Kokuyum,
Aşk,
İhtiras kokan.

Ben
Toz
Toprağım
Buram buram
Toprak kokan.

Ben,
Ne oyum.
Ben,
Ne buyum.
Ben, Adıge’yim
Adıgey benim,
İlahlara hasret
İlahsız dünyada…

G Ö Ç

I

Takvimlerin yaprağı,
Kara bir haberle düştü.
Hava sessiz,
Çıldırtıcı bir sessizlik
İnsanı öldürürcesine.
Güneş, bugün bambaşka
Bir sıcak,
Yakıyor, kavururcasına.
Hava sakin,
Gök bulutsuz,
Pırıl pırıl.
Ağaçlar,
Dağlar,
Kuşlar,
Kederden susmuş,
Sessiz ve yaslı.
O kara günde,
Yer gök sustu,
Saygıya durdu,
Kahramanlarına.
Ve birdenbire,
Tabiat hiddetlendi,
Tufan gününü hatırlatırcasına.
Gök delinmişçesine,
Yağmur yağıyor.
Önce iplik iplik
Göz yaşları.

Sonra kudurmuşçasına,
Lanet edercesine, düşmana,
Deli, deli,
Bakraç, bakraç.
Dağlar,
Ağaçlar sarsılıyor,
Köklerinden sökülürcesine,
Ve
Gök toprağa,
Toprak ırmağa,
Irmak denize
Karışıp, taşmış
On dört Nisan, 1864 de.
Çaylar, derelere,
Dereler, ırmaklara,
Irmaklar, Karadeniz’e,
Sel olmuş akıyor.
Dağlardan,
Kol, kol,
Budak budak,
Yırtılırcasına,
Parçalanırcasına,
Akan, sel değil,
Yokluğa sürülen,
Adıge ulusu…
Meçhul karanlıklara,
Dur, aman demeden,
Dinlemeden, dinlenmeden
Ölümü bahasına olsa da,
Karadeniz’e
Diri, diri gömülmeğe,
Grup, grup,
Çoluk, çocuk,
Ama nereye ?
Nine, dede,
İhtiyar, genç
Akın akın,
Ama nereye ?
Düşünen yok.
Önleyen yok.
Dur, aman diyen yok !
Meçhullere,
Meçhul ülkelere,
Ve yarınlara doğru,
Bir yokluğa,
Ebedi bir yokluğa,
Sürülüyor, Halkım.
Yokluğa,
Kabus olmaktan sıyrılıp,
Gerçek olmuş,
Koşuyor çılgınca.
Dağlarda akan çılgın
Derelerle, akarsularla
Fırtınalarla
Yarışırcasına.
Kimse dur demiyor,
Kimse durdurmuyor,
Yokluğun başlangıcı
Ve sonu olan sürgünü…
Gözlerde
Bir nem var,
Ağlamaktan yorulmuş.
Yaş yerine, kan akan.
Kopartılmış,
Irmağımın,
Bir kolu, bir bacağı.

Gözler, oyulmuş,
Akıyor kan,
Yaş yerine.
Düşünemez olan başlar,
Birer iskelet,
Etsiz,
Kolsuz,
Kansız
Ve ruhsuz.
Lanetlenmeyi çoktan hak etmiş,
Hainlere,
Vatan
Yine o hain evlatlarına ağlar,
Ağlar, ağlar.

II

Kıyılardan Karadeniz’e,
Vapurlar açıldı.
Ben diyeyim beşler,
Sen diyesin on ikiler.
Güverteler
Kollarla,
Bacaklarla,
Yığın, yığın yığılı.
İskeletli gövdeler,
Ruhlardan yoksun.
Meçhule doğru yol alır,
Olanca hızıyla.
Güvertelerde, sel
Akıyor,
Gözyaşlarıyla.
Ve Karadeniz’de,
Sallar.
Üstlerinde binlerce ölü,
Bir değil, binlercesi,
Her metrede beşi onu
Yüzüyor meçhullere doğru.
Karadeniz,
Daha da karardı bu gün.
Karadeniz,
Kızıllaştı bu gün.
Karadeniz,
Cellatlaştı bu gün.
Ve o da akıyor,
Tüm acımasızlığıyla,
Kutsal ! ülkeye doğru.
Ne yücesin, kutsal ülke !
Ağlanır uğrunda,
Çok uzaklardan da olsa.
Öpülür toprağın,
Cehennem meydanı olsan da.
Düşünen yok,
Halkının,
Vatanının geleceğini.
Hedef yine o,
O nalet, kutsal ülke !
Ey, Tanrım,
Hıncın, öfken nedir halkıma ?
Neden, böylesine zalimsin,
Ulusuma karşı ?

Kutsal ülkene,
Koşturdular bilmezcesine,
Neden,
Denizde,
Çölde,
Kutsal toprakta,
Tırpan gibi biçtin
Masum insanları ?
Kastın
Yok etmek,
Silip, süpürmek miydi,
Yeryüzünden,
Çerkes halkını ?
Bir ulus, davacı senden,
Kalk ayağa,
Hesap ver,
Kutsal ülke.
Hesap ver
Kutsal Tanrı !

Bir ırmak akıyor yad illere,
Dağların bağrından kopa, kopa.
Çağıltılarla, inleyen yaslı nağmelerle,
Nereye aktığı bilinmeyen bir ırmak…

Çiçeklerle yoğrulmuş, buram buram kokan,
Adigey benim vatanım ve gururum.
Bir ulus yere vurulmuş, çiğnenir ayaklar altında,
Yapış yapış olmuş kara toprakta.

Rüzgar eser orada, tatlı ve serin,
Karlar savrulur, yapraklar ocaktan ocağa.
Ağlayan yaslı kara toprağa cevap vermeyen,
Kendini unutup, diyar diyar koşuşan ırmağım.

Ağaçlar sararmaz orada hiç bir mevsim,
Tıpkı armonikamdaki bir Zefak’u, Tleperuş.
Sen onların özlemiyle yanıp tutuşurken,
Akacaksın daha nice yıllar kendini bilmeden.

Başkaları için çalış, aksın alın terin,
El topraklarında şöhretinle sarhoş ol gönlünce ?
Unut kendini. Saklan, unuttur kendini,
Tüm halklar gururla asıllarını söylerlerken.

Senin ulusun da yüce, diğer uluslar gibi,
Çiçekler döküldü, meyve verecek iken.
Kandırdılar ırmağım seni, yol açtılar meçhullere,
Kedilerine hep uşaklık edesin diye.

Uyan artık !
Şöyle bir silkin !
Haykır evrene Çerkes olduğunu
gururla.
Diğer uluslara köle olmaktan
usanmadın mı ?
Atanın sızlayan kemiklerinin
acısını hala duymadın mı ?

BAYRAK VE VATAN

Bir bayrak,
Vatan, düşüncesi yok mu sende ?
Gönlünün derinliklerinden fışkırmış,
Yada kök salmış.
Yoksa hiç mi hiç düşlemedin mi bunları ?

Bir vatanımız var kuzeyde,
Kaf Dağının bağrında,
Adigey.
Tarih boyunca,
Hür yaşayıp
Hür kalan.
Bir ulus ki,
Tarihi şereflerle dolu.

Gün geldi,
Yokluklara boyun eğdi.
Günü geldi,
Vatan için ölüp, öldürdü
Ama köle olup,
Tüm varlığıyla,
Böylesine gülünç olmamıştı,
Başka uluslara…

Bir bayrak
On iki yıldızla,
Kan ağlıyor,
Koşalım, dalgalansın göklerde.
Hep mutlu olacağız,
Gölgesinde inan..

Işte ataların Nartlar,
Ağıtlarıyla,
Utançla yakınırlar:
” Böyle uşak mı olacaktın,
Sen evladım ” diyerekten.
Kulak ver dinle,
Ecdadının ağıtlarına.

Uyan,
Uyan Adığe Ulusum !
Bitsin artık bu ayrılık,
Kurtuluşa özlemim,
Özgürlüğe susamışlığım var benim.

Kaldı mı evrende,
Vatanından uzakta,
Başka uluslara
Köle olan
Uşak kalan
Senden, benden başka ?

Başkalarına, köle olup,
Işleri bitince,
It gibi tepelenerek,
Böylesine şerefsiz yaşamaktansa,
Ölüm daha kutsaldır bence…

HALK OYUNLARI

Bir el uzandı, uzaklara,
Kafkas’ın nakşıyla süslenmiş,
Bir parmakla ileri.
Kara gözlerinden,
Kıvılcımlar, çaka çaka.
Ihtiras alevleri yayılır etrafa.
Hıçkırıklar duyulur,
Onu her anışta,
Yaslı günlerin acı anılarıyla…

Başını hafif kaldırmış,
Dikmiş uzanan boşluğa.
Siyah saçları savrulurken,
Armonikanın ritmiyle,
Tel tel uçuşan saçlarının arasından,
Tanrısal bir sesle,
Adığe’nin, geri dönüş
Ğibzesi yükselir enginlere,
Güneye kıbleye.
Yüzünde gülümseme yok,
Dudaklarda ise acı bir gülüş.

Asırlardır özgür olan ulusuma
Özgürlüğü Adigey’de
Kanıyla, yok oluncaya dek ilahlaştıran,
Kahraman milletime sor sen birde onu,
Sor ki anlatsın, hıçkırıklarla,
Tunçlaşan çehresindeki ıstıraplarını,
Çileli yaşamını.

Emrediyorum sana, diyordu sanki,
Sefehatte yüzen,
Gafletle yad illerde uyuyan,
Anama, Babama, Kardeşlerim;
Uyanın, bitsin bu hasret, bu acı.
Geçmesin Adigey’den uzakta yaşamın,
Yad illerin, kentinde, köyünde.

Vatan aşkıyla yanan,
Istırapların  çocuğu bir Çerkes,
Yalvarıyor, haykırışlarıyla,
Bir ve beraber olalım,
Adigey bayraklaşsın,
Dalgalansın kutsal bayrak gönüllerimizde.

Ne olur hatırlatma
Çektiğim, çekeceğim acı günleri,
Şen danslarımda, tatlı bir müzüğün
Melodilerinden,
Istıraplar kenetleniyor beynimde.
Al kanlar içinde çırpınan kalbim,
Ahlarımla ” Vatan, Vatan ” diye attıkça,
Neden buralara geldi neslim ?  diye,
Hıçkırıklar yükselir gök kubbeye.

Bir buz üstünde kayıyorum sanki,
Hızla kayan bir kızak arkasında.
Bir bayrak görüyorum dalgalanan,
Çok uzaklarda karlı bir tepede
Ufukta oniki yıldız,
Birilerini çağırıyordu salınışıyla,
Adığe’nin Adigey’e
Adigey’in çocuklarına olan tutkusuyla.

Bir kol yükseldi önümde,
Dur diyordu bana haykırarak.
Coşkun gönlümü kim durdurabilir ki
Çağıldayan gür sesiyle şu evrende ?
Hele, hele Vatanıma uzanan yol üstünde.

Ve bir fısıltı duydum,
Çağıldayan bir şelale gibi,
Gönlümdeki ezeli ışığı,
Dahada aydınlatan.
Aydınlık bir yol görüyorum,
Parmaklarının ucundan pırıl, pırıl,
Yolumuzu aydınlatan.
Bekle, benide Kafkas’ın mağrur kızı,
Beraber, bir olalım,
Asyadan, Avrupadan Kafkas’a doğru.

Dalgalanan bayrak diyordum,
Dalgalanan bayrak değil,
Bayraklaşmış özgürlük,
Meşale olmuş yanıyor, Adigey’de.
Ak bulutlara yükseliyor, ak dumanlar
Ak evlerden.
Beyaz çerkeskalı cengaverler,
Atlarını şahlandırmış koşuyorlar, Adigey’e.
Ak dumanlarda bir isim yükselir, Adigey.
Bir melodi duydum, Adığe.
Ve şimşek gibi çakan bir sesle,
Nurlar boşanır gök kubbeden üstümüze,
Kurtuluş için atılan ilk kutsal adımda…

Ankara, 1967

YARININ BÜYÜKLERİNE

Bak yavrum,
Sana anlatacaklarımı iyi dinle,
Küçücük gözlerini dikip bana,
Gönlün arzuyla çırpınırken…

Sen, ben doğmadan,
Çok çok önceleri,
Dedelerimiz anayurdu Adigey’den
Koparılarak, getirildiler buralara…

Sen de, ben de tanımayız oraları
Dedemiz, ninemiz anlatırlardı güzelliğini,
Kahramanlar, Devler, ülkesi Adigey’i
Anlatayım sana anavatınımızı…

Tanrılar tanrısı Tha Evreni yaratınca,
Inci taneleriyle süslemiş Kafkas’ı.
Kendine vatan seçmiş Çerkesya’yı,
Sonrada Adığe ulusunu layık görmüş orayı.

O günden bu yana, özgürdük,
Özgürlük için durmadan savaştık.
Destanlar yaratan Nart’ların yurduydu,
Daha nice Ciğit’ler canını verdi vatanına.

Güçsüzün yanındadır hep halkın;
Çoluk çocuk, tüm insanlar ağlaşırlarken,
Ateşi çalıp kaçmıştı Yınıj, devler devi.
Dünya karartılmıştı devlerce.

Duyan olmadı, bu iniltiyi, ağlamayı
Dedelerinden başka hiç bir halk.
Nesren Jaç’e, (1) insanlık için
çekiyor halen acıyı,
Savsırıko, insanlığa geri getirir ateşi…

Işte çocuğum sen böylesine kahraman
Böylesine cesur bir milletin torunusun.
Dön vatanına, Nartlar yurdu, Adigey’e
Adigey seninle yaksın ebedi aydınlıkları…

(1) Adige Nart efsanelerinde Promethus’un yerini tutan, Tanrıda ateşi çalmak istediğiden  Tanrı tarafından, Elbrus Dağına zincirlere vurulan kahraman.

UYANALIM ADIĞELER

Hey Adığe kardeşim,
Uyan.
Uyanalım artık,
Tüm dünya çoktan uyandı,
Tek biz kaldık, yapa yalnız,
Diğer uluslara köle,
Uşaklık yapan.

Vatanımız Adigey,
Çağırıyor bizleri,
Yad illere,
Kucak açmış,
Yıllar yılı süren özlemini,
Boğmak için sevinç gözyaşlarına.

Neyimiz var buralarda,
Kayıp edeceğimiz,
Yitirdiklerimizden başka.
Kimimiz aç
Kimimiz tok,
Kuru soğanla, ekmeğe
Çoktan boyun eğdik,
Bir çoğumuz.
Kimimiz kızlarımızı satarız,
Karın doyurmağa…

Ne din kaldı,
Ne örf ve adet bizde,
Nede kutsal topraklarda…

Dededen kalma gelenekler,
Herşeyden yüce,
Miras Adigey’den bize.

Hey kardeşim,
Türkiye’de,
Suriye’de, Ürdün’de,
Ve daha ….’de, ….’ de,
Gelin hep beraber,
Kıralım tutsaklık zincirini.
Adigey yoluna dizilelim,
Hepimiz, dizi, dizi…
Tok gezmek için değil,
Hiç olmazsa alnımız ak,
Hainliğimizde de !,
Kahramanlığımızda da,
Çerkes olmak,
Çerkes kalabilmek için,
Koşalım ana-baba yurdu, Adigey’e…

ANTALYA’DAN SELAM SANA Adigey

Antalya, yemyeşildir kışında,
Burcu burcu gönlüme dolan kokusuyla.
Yaşamak senden uzaklarda
Bilmem ki nasıl anlatayım,
Bir boşluk yaşamımda.
Seninle beraber olabilmek,
Göklere erişmek kadar kutsaldır, bence…

Gözlerimde,
Nemli kış rüzgarlarının acımsı tadı,
Seninle, yeşil yapraklar,
Beyaz çiçekler,
Gözlerimde dahada tatlımsı.

Aşıklar ağacını özlüyorum,
Hep nedense.
Aşka kutluluk veren duygularla,
Dertlerim, uçurum kenarında
Ölüme koşan genç bir kız gibi.

Tüm tabiat yas içinde,
Herkes,
Herşey aşkıma saygılı.
Ses yok etrafta,
Ağaçlar birer hayalet,
Deniz hışırtısının ürpertileriyle.
Hayaller kurdum senin için,
Aşıklar ağacının
Soyulmuş köklerinde, otururken.

Antalya sokaklarının,
Dilsiz kaldırım taşlarının suskunluğu,
Insanı çıldırtır nedense hep.
Dostum yok çıldırtıcı sessizlikte,
Senin hayalinden başka.

Antalya parkı,
Mutluluk girdabında bir çöp.
Gün ışıdı,
Gün battı,
Sensizliğimle tam onsekiz yıl,
Boşu boşuna, anlamsızca.

Deniz köpürür azgın fırtınalarla,
Kıyıları döver,
Hınç dolu öfkesiyle.
Martılar bağrışır,
Sandım ki onlar bana nispet ağlamaklı.
Duygularım senin için coşar,
Azgın fırtınalarla dahada yücelir,
Ta seni bulasıya,
Seninle kucaklaşıncaya kadar…

Antalya, 1964

DÖNECEĞIM

Düşündüm, karanlık gecelerimde,
Kara saçlı, yeşil gözlü,
Ümütle bekleyen,
Tatlı bakışlı genç bir kızı…

Düşündüm,
Ufka uzanmış,
Hasret dolu gönlümle,
Donuk gözlerle,
Boynu bükük Kafkasya’mı…

Özledim,
Yıllardır uzak kaldığım toprakları,
Tapıyorum ona,
Bunca yıllık ayrılıktan sonra…

Gezmedim, görmedim,
Dağlarını, ovalarını,
Ormanını, suyunu,
Nede teneffüs ettim havasını,
Ama, döneceğim ona,
Bugün, yarın,
Kafkasya’m,
Vatanım çağırdığı an…

Hep seni düşünüyorum,
Adigey,
Gönlüm yaralı.
Hayallerimde Elbrus,
Psıj, Şhaguaş, (1)
Dört bir yana dağıltılan halkım.

Karlı dağlar, tepeler, kayalar,
Dikiliyor karşıma,
Yol verip selama duruyorlar,
Beni tanırcasına,
Fırtınalarla bir şarkı,
Bir sevinç Vered’i
Veridade’lerle yayılıyor etrafa…

Işte Adigey, Kaberdey, Çerkesya,
Tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler
Yeniden kavuşmanın sevinciyle
Besteliyorlar şarkılarını,
Şarkılarda bir davetiye,
Adigey’e,
Kaberdey’e
Çerkesya’ya….

(1) Adigey’de bir nehir.

TAŞLAMA

Çoban köpeği gibi,
Ağıllara bağlanmışız tümümüz.
Ayaklara dolanıp,
Ayaklar yalıyoruz, her gün.
Bazen sinsi şefkatli sözlerle,
Sırtımız sıvazlanınca,
Rıza gösterip kadere,
Kul köle olur, kapanırız avluya.
Sadakatle, hizmet ederiz,
Ölüm vız gelir hepimize.
Işimiz bitince,
Asılır suratlar sinsice,
Kabalaşır, bakışlar,
Her gün tekme tokatlar.
Küfürlerin ardı kesilmez,
Ta yedi ceddimizden;
” Katerina ile Baltacının ” piçleri
” Hain Çerkez Ethem ” ise cabası.
Çoğumuz, kuyruğumuzu,
It gibi ayaklara arasına kısıp,
Kaçmasını dahi beceremeyiz,
Ne acı ?
Anlamakta istemeyiz bu hakaretleri,
Yine ayaklara dolanıp,
Ayaklar yalarız.
It kalmak istiyorsan illede,
Vatanımızda it olalım,
Bekliyelim kapısını vatanın,
Yüceltelim orada, dilimizi, kültürümüzü.
Efendi arıyorsan kendine,
Adigey yeterde artar bile sana….

Sen
Özgürlüğe özlemim,
Kafkasyam,
Öz vatanım.
Çılgın duygular,
Öz benliğimde
Öz düşüncelerle
Çağlayan.

Aşkın,
Yıllar yılı,
Kıvrandırırken beni,
Mutlu oluyorum seninle,
Senin düşüncelerinle.

Sen
Gönlümde tek aşk,
Özlemim,
Tutkum,
Oşha -Mafe kadar temiz,
Yüce,
Vede kutsal…

Gönlüm yaralı,
Çırpınır, durur ayrılığından.
Damarlarımdaki kan
Özlem
Ve özgürlükle kaynaşıp,
Aksın isterim
Adigey’e…

Akacaktır da,
Her gün,
Daha temiz,
Daha dinç
Ümütlerle…

Mutluyum,
Seni sevebildiğim için.
Mutluyum
Seninle,
Ulusumla,
Adigeyim’le…

KUNEYTRA

Bir vatanımız var, Adigey,
Bahar kokulu, bahçeler ve çiçeklerle,
Dost olup, tutkulaşmış mevsimlerle.
Nartların, Devlerin ülkesiydi orası,
Özgürlükle yoğrulmuş.
Işte böyle bir ulusun torunları,
Vatanlarından sürülerek,
Arabistan çöllerine
Yokluğa ve yozluğa bırakılmış.
” Kutsal topraklar ” denilerek.
Duyguları, küçük bir çocuk kadar
Saf ve temiz.
Yüz yılda,
Yeni bir medeniyet yarattı, çöllerde.
Barış içinde yaşamak umuduyla.
Ve Kuneytra,
Birden bire ateş kusmağa başlar,
Kanlarımız akar,
Her karış toprağında,
Sudan daha ucuzmuşcasına…

Akan kanlarımız kabardı vahalarda,
Kabaran gururumuzla,
Şöhret, şöhret üstüne taht kurdu,
Içi boş, koflaşmış bir ağaç gibi…
Vatanda,
En azgın fırtınalarda,
Dimdik dururdun.
Şimdi ise,
Hafiften esen rüzgarla,
Devrilip, yıkılıverdin
Kuneytra taşlıklarında…

Dinle beni Kuneytra’da
Devrilen Adığe’m.
Ben senim,
Sen bensin.
Bir acı inilti duysam oradan,
Yankılanarak Oşha -Mafe’den,
Beni bulur,
Evrenin her yerinde…

Senin hıçkırıkların,
Benim gülüşlerim.
Gülüşün,
Kahkahalarım.
Ben, sen yok,
Biz varız Adigey’le,
Ne arabistan çöllerinde,
Ne Türkiyede,
Adigey’de, Adigey’de,
Anavatanda biz varız
Kuneytra’lı Adığe’m.
Acımızı duyan yok,
Ne barış melekleri,
Nede insanlık perileri.
Duymazlarda,
Duymayacaklarda,
Seni ancak sen duyabilirsin Adığe’m…
Ne Türkiye, nede Arabistan,
Vatan olabilir bizlere. Vatan tektir, oda Adigey’dir…

Arap İsrail savaşında Kuneytra’yı terk ederek
Şam’da yaşamak zorunda kalan Adığelerin anısına.

Unuttun mu, bundan yıllarca evvel,
El ele gezdiğimiz,
Küçük, küçük yemyeşil bahçelerden akan,
Su kenarlarını,
Gözlerimin içine bakarak,
Aşkımı sana anlattığım anları.

Hani, bir gün yine beraberdik,
Seninle, el ele,
Sana menekşelerden bir taç örüyordum;
Geleceğin mutlu günlerini anlatırken,
Gözlerin gözlerimde,
“Evet ” , diyen dudakların titrerken,
Gülümseyen gözlerinde, yaşlar,
Sevinçten kızaran yanaklarınla.

Tatlı tebessümlerinle,
Gönlünün sıcak atışlarını,
Nefeslerinde hissediyordum.
Bir öpücük alınca yanaklarından,
Şu sözler dökülmüştü dudaklarından;
” unutmayacağım seni ömrümce
İlk aşkım sensin, saf duygularımla,
Unutmayacağım yıllar geçse de.”

Zamanlar geçti koştururcasına,
Seni aradım yine yemyeşil bahçelerden akan
Dere kenarlarında.
Hayal kurduğum günlerin,
Tatlı anılarıyla.
Aşkımıza şahit olan,
Baş başa kaldığımız,
Dere kenarlarında.

Ne o küçücük yemyeşil bahçeler,
Nede akan sular vardı,
Tıpkı aşkımız gibi.
Ne sen vardın çiçekler arasında,
Nede çıplak bacaklarını,
Suda çırpıştırarak,
Seni seviyorum, diyerekten
Çimenler üstünde, haykırarak
Bucak bucak kaçan.

Yıllar aramıza düşman gibi girdi,
Şimdi sen, başkalarının oldun,
Bunca ettiğin yeminlerle.
Unutman seni ölünceye dek, diyerekten
Zaman yok etti her şeyi,
Tıpkı behçeler de açan çiçekler gibi.

Unutulmak, en tatlı kelimelerle kandırılmak,
Yaşantının en acı ve tatlı yönleri.
Hayal olsa da, senin aşkını arıyorum,
Konuştuğumuz günlerde olduğu gibi,
Vaat ettiğin mutlu günlerin özlemiyle.
Ben mutluyum, geçmişin anılarıyla,
Seni görüp sevdiğim, bahçelerle, çiçeklerle.
Sen beni unutup,
Başkalarınla mutlu yaşıyorsan da.

14.8.1967, Antalya

KAFKASYAM

Dolaşsan doğudan batıya bütün dünyayı,
Bulamazsın Kafkas’ın dengi bir vatanı.
Coşkuyla doğan altın renkli güneşi,
Kafkaslarda parlıyan insanlığın ilk sesi…

Sarp yalçın kayalardan süzülen kartalları,
Kılıç çalar at üstünde Çerkes yiğitleri.
Hürriyet için korku gönüllerden silinir,
Özgürlük naralarıyla yalçın kayalar silkinir…

Kırların renga renk rengini, kokusunu
Bağlamış benliğine tüm temiz ahlağı.
Mukayese bilmez herkesten üstün güzelliği,
Cihanı tutan neşesiyle, keder bilmez Çerkes kızı…

Antalya, 1964

Bir meşale tutuştu kalbimde,
Gönlüm neşeyle doldu seni andıkça.
Benim güzel yurdum durdukça,
Kalamam ben yad ellerde…

Taşı toprağı zümrütten zarif,
Her şeyi gönlümde bir sevgi.
Dağ çiçekleri herkesçe bilmece,
Benim güzel yurdum hepsinden yüce…

Sana koşmak, yolunda yürümek,
Kucağında yatmak uyumak,
Kollarını boynuma dolayıp,
Dileğim yıllarca seninle uyumak…

Neşeli olsan da, kederli olsan da,
Ben yine seninle beraberim.
Gönüllerimiz bir, düşüncemiz bir,
Saçlarınla gönlümü bağlasan bir…

Toprağına kapanıp, doya doya ağlasam,
Yolunda canımı versem, kanımı akıtsam,
Senin için yine azdır Adigey’im
Sana kem gözle bakanı lanetlerim Çerkesya’m…

Zaman gelecek bende sana, kavuşacağım.
Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde,
Saçların melodi olmuş okşarken beni,
Mutluluk içinde, beraber yaşayacağız Adigey’im…

Antalya, 1964

Bir vatanım vardı benim,
Bundan bir asır önce.
Dağlarında ceylanlar koşuşur,
Toprağında medeniyet fışkırırdı…

Benim bir yurdum vardı,
Her tarafı yalçın kayalarla,
Mavi denizlerle bezenmiş,
Tepeleri bembeyaz örtülmüş…

Bir vatanım vardı benim,
Gençleri at biner, kılıç kuşanır,
Yaşlıları bilge ve mağrur,
Hepsi de vatan için baş koymuşlardı…

Benim bir yurdum vardı,
Tüm vatanlardan güzel.
Boyu uzun, yüzü bir ay,
Saçları enginlerde uçuşurdu…

Antalya, 1964

Grüß dich,
Hübschste Mşdchen.
Möchte dich,
In mein Herz einladen.
Glaube, daß du auch die Liebe kennst,
Ğas auf der Ğelt die schönste ğşre.
Du bist ein Gast in mein Herz.