ERMENİ KÜLTÜRÜ

Minidev.com
28 Ağustos 2009

Ermeni Kültür Kurumları

Ermenilerde kültür kurumlarına ilk kez 17. yüzyılın sonu ve 18. yüzyılın başlarında rastlanır. Bu dönemdeki kurumlar “kardeşlik” adı altında daha çok dinsel ve hayırsever amaçlarla kurulmuşlardır. Ermeni kültür kurumları tarihsel olarak üç döneme ayrılırlar:
1) 1810 öncesi “eski dönem”, genellikle “kardeşlik”,
2) 1810-1908 arası “orta dönem”, genellikle “kurum”,
3) 1908 sonrası “yeni dönem”, genellikle “dernek”
adı altında toplanılır.

Yeni dönem öncesi kültür kurumları genel anlamda okullara yardım etmek dışında, okul olmayan yörelerde okul açma çalışmalarında bulunur. Ermeni kültür yayılma dönemi Tanzimat’la (1839) başlar, 1880’li yıllarda son bulur. 1881’de okul ve dernek salonlarında toplantı ve konuşma düzenlemek yasaklanır. 1882’de Babıali tüm kültür kurumlarının listesini, amaçlarını ve maddi durum raporlarını ister. 1895-1908 arasında İstanbul’da kültür kurumlarının hayatı durmuştur.

Getronagan Okulu

19. yüzyılın ikinci yarısında Galata’da 41, Pera’da (Beyoğlu) 84, Feriköy’de 10, Pangaltı’da 4, Dolapdere’de 2, Şişli’de 7, Sakızağacı’nda 1, Taksim’de 2, Beşiktaş’ta 21, Ortaköy’de 29, Kuruçeşme’de 3, Arnavutköy’de 5, Rumelihisar’da 9, Boyacıköy’de 6, İstinye’de 1 Yeniköy’de 2, Büyükdere’de 5, Sarıyer Yenimahalle’de 2, Beykoz’da 6, Kandilli’de 1, Kuzguncuk’ta 3, Üsküdar Selamsız’da 53, Üsküdar Yenimahalle’de 20, Üsküdar İcadiye’de 4, Haydarpaşa’da 1, Kadıköy’de 27, Kartal’da 2, Kınalıada’da 3, Tophane’de 1, Etmeydanı’nda 5, Hasköy’de 33, Eyüp’te 7, Balat’ta 20, Karagümrük’te 7, Salmatomruk’ta 10, Topkapı’da 14, Samatya’da (Kocamustafapaşa) 39, Narlıkapı’da 4, Samatya Yenimahalle’de 3, Gedikpaşa’da 17, Kumkapı’da 43, Kumkapı dışında 3, Makriköy’de (Bakırköy) 14, Yenikapı’da 21, Langa ve Musalla’da 10, Ayastefanos’ta (Yeşilköy) 2, Yedikule’de 1, Nişanca’da 1, Beşiktaş’ta 1 Kasımpaşa’da 1, semti saptanamayan 77 olmak üzere toplam 688 Ermeni kültür kurumu vardı.
Bu kültür kurumlarından bazıları günümüze ulaşabilmişlerdir. Bunlar ya kilise koroları (Tıbratz Tas) veya okullardan yetişenler dernekleridir (Sanutz Miutyun).

İstanbul’daki Ermeni kültür kurumları içerisinde kilise korolarının yeri büyüktür. 18. yüzyılın başında kurulan düzenli kilise koroları arasında ilkler Kumkapı’daki Surp Asdvadzadzin Patriklik, Samatya’daki Surp Kevork ve Balat Surp Hreşdagabed kiliseleri korolarıdır.

5 Şubat 1811’de Patrik XI. Hovhannes Çamaşırcıyan döneminde ilk Ermeni kilisesi koro tüzüğü yayımlanır. Surp Asdvadzadzin Basımevi’nde yayımlanan bu 9 maddelik tüzükten yaklaşık bir yüzıl sonra, Patrik I. Mağakya Ormanyan döneminde korolara önem verilerek yeni bir yönetmelik hazırlanır. 70 maddelik bu tüzük 5 Şubat 1904’te onaylanarak yayımlanır.

1906’da Kumkapı’daki Patriklik Kilisesi Korosu 70 kişilik bir grup kurarak Magar Yegmalyan’ın armonize ettiği üç sesli badarağı okur. 1906’da Galata Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi Korosu, Levon Çilingiryan’ın, Beşiktaş Surp Asdvadzadzin Kilisesi Korosu, Aram Pıjışgyan’ın Yenikapı Kilise Korosu ise Yegmalyan’ın faminör-karma armonizasyonlu badarağını öğretirler.

Bu çabalar sayesinde Ermeni Kilisesinin diğer bazı ayinleri de çoksesli olarak armonize edilerek uzun yıllar okunur. Bu korolar dinsel müzik dışında halk müziğini de başarı ile okuyup birçok konser düzenlerler.

Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra kilise korolarında tekrar canlanma başlar. Yeni korolar kurulur, eskiler yenilenir. Cumhuriyet döneminde kurulan ilk kilise korosu, Kumkapı Patriklik Kilisesi Korosu üyelerinin bir kısmının kurduğu Koğtan Kilise Korosu’dur (1924). Operaya da birçok solistler yetiştiren kilise korolarının son yönetmelikleri 27 Aralık 1991’de Patriklik Ruhani Meclisi tarafından onaylanarak 1992’de yayımlanır. 1994’te İstanbul’da 20 kilise korosu faaliyettedir.

Günümüze değin yaşayan diğer kültür kurumları, okullardan yetişenler dernekleridir. Bunlar kültürel amaçlı konser, panel, açıkoturum, konferans, gösteri ve sergiler düzenlerler. 1994’te bu türden faaliyette bulunan dernek sayısı 25’tir.

Ermeni Müziği

İstanbul’un çokrenkli kültür evreninde kendine özgü tonlarıyla varlığını sürdüren Ermeni kültürünün en belirgin parçalarından bir mimari ise, diğeri de kuşkusuz musikidir. Dindışı kültürlerini Müslümanlar ve diğer azınlıklarla paylaşan Ermeniler, yüzlerce yıl dinsel kültürlerini dış etkilere karşı korumaya çalışmışlardır. Böylece Ermeni besteciler musiki etkinliklerini daha çok klasik Türk musikisi, 19. yüzyılın ortalarından sonra da klasik Batı musikisi kulvarında sürdürmüşlerdir. Dinsel musikideki kapalılık ise yaklaşık 700 yıllık bir repertuarın değişikliklere uğramadan yaşamasını sağlamıştır. Ancak, Ermeni musikisinin klasik Batı musikisi repertuarı Türk musikisindekine oranla sınırlı kalır.

İstanbul dışında ise, hem Türk Musikisi, hem de geleneksel müzik türlerinde eserler veren çok sayıda aşuğ (aşık) ve bestekarın adı, ünlü araştırmacı Kevork Pamukciyan’ın derlediği belgelerde zikredilmektedir. Ayrıca Zilciyan gibi Ermeni kökenli ailelerin ve ustaların geleneksel yöntemlerle ürettiği kimi enstrümanlar, halen dünya çapında tanınır ve kullanılır.

Dinsel Müzik

Ermeni Apostolik Kilisesi ilk dönemlerinde musikisini, alfabesini ve ayin kitaplarını aldığı Süryaniler ve Yunanlılarla sıkı bir ilişki kurdu. Ermeni kilisesinin bu bağımlılığı 5. yüzyılın başlarında Surp Mesrop Maştotz’un Ermeni alfabesini geliştirerek Süryanice ve Yunanca yazılmış bir çok dinsel ve dindışı eserin çevirisini gerçekleştirmesiyle sona erdi.

Bu değişimler, Ermeni dinsel musiki tarihini kabaca şu üç döneme ayırır: 4-12. yüzyıllar arasında Süryani ve Yunan etkisi altındaki birinci dönem; 12. yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadarki, Ermeni halk musiki ile dinsel musikinin yakınlaştığı ve Ermeni liturji (ayin düzeni) musikisinin son şeklini aldığı ikinci dönem; 20. yüzyılın başından günümüze kadarki, çoksesli musikinin kullanılmaya başlandığı üçüncü dönem.

Ermeni kilise musikisinde “şaragan”, “meğeti”, “yerk”, “dağ”, “gandz” gibi ilahi formlarının dışında “badarak” ve “dağavar” (büyük bayramlar) gibi daha büyük çaplı formlar da kullanılır. Hıristiyanlığın temel ibadet biçimlerinden biri olan ve “Hz. İsa’ının son akşam yemeği”nde ekmek ile şarabı kendi bedeni ve kanı olarak havarilerine sunuşunu anlatmak amacıyla düzenlenen komünyon ayini, Ermenice “badarak” (kurban) diye adlandırılır. 20. yüzyılın başına kadar Ermeni kiliselerinde, “ana melodi” olarak adlandırılan bu badarak bestesi kullanılmıştır. Teksesli makamsal ve anonim bir beste olan “ana melodi”nin ilk kullanılmaya başlandığı tarih kesin olarak bilinmiyor. Ancak son şeklini 12. yüzyılda aldığına inanılıyor. Badarak ayini 20. yüzyılın başından itibaren çok sesli olarak icra edilmeye başlanmıştır. Badarak melodilerinin manevi önemi ve sayıca çoğalması dolayısıyla İstanbul Patriklik Ruhani Meclisi, düzenlediği Türkiye Ermeni Kilisesi Korolar Tüzüğü’nun 58. maddesiyle kilise korolarının aşağıdaki dokuz badarak melodisini kullanmalarına izin vermiştir: 1-Ana melodi (Mayr Yeğanag), 2- Gomidas melodisi, 3- Yegmalyan melodisi, 4- Çulhayan melodisi, 5- Çilingiryan meodisi, 6- Bartevyan melodisi, 7- Manasyan melodisi, 8- Atmacıyon melodisi, 9- Horenyan melodisi.

Ermeni kilisesi geleneksel musikisinde, Süryani ve Rum kiliselerinde olduğu gibi başlıca sekiz makam kullanılmaktadır. Bunlar sırasıyla, ayp tza, ayp gen, pen tza, pen gen, kim tza, kim gen, ta tza ve ta gen adlarını alan makamlardır. Her makam 8 sesten oluşur. Her makam dizisini bir bitiş -ya da başlangıç- (finalis) ve bir güçlü (dominant) notası belirler. Bu sekiz makam, klasik Türk musikisinde kullanılan heftgah, şedacem, hüseyni, acemaşiran, hicaz, saba, neva ve uşşak makamlarına denk düşer.

Şaraganlar her hafta ya da her gün sırayla yarı makamlardan okunur. Her yıl Paskalya günü birinci gün olarak kabul edilir ve şaraganlar birinci sıradaki makamdan okunmaya başlanır.

20. yüzyılın başından itibaren çoksesli olarak, Batı nota yazım sistemiyle yazılmış badaraklar dışında kalan formların besteleri büyük ölçüde kulaktan kulağa aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Kim tarafından ve hangi tarihte geliştirildiği bilinemeyen “Khaz” nota yazım sisteminin en eski örneğine 9. yüzyıldan kalma elyazmalarında rastlanır. Bu sistemde yaklaşık 26 işaretten başka Ermeni alfabesinin 12 ünsüzü de kullanılır. Kesin ses yüksekliğini (pitch) göstermeyen Khaz nota yazım sistemi makamsal sisteme göre belirlenmiş sınırlar içinde yorumda serbest çeşitlemelere izin verir. Khaz nota yazım sistemi 16. yüzyıldan itibaren daha karmaşık hale gelmiş ve sonunda kilise icraları için tam bir bilmeceye dönüşmüştür. Venedik St. Lazzaro’daki Ermeni Mekhitarist Manastırı 17. yy Vağarşabat geleneğine uygun Khaz nota yazım sistemini kullanan tek yer olma özelliğini taşır. Çok karışık ve öğrenilmesi güç olan eski sistem yerine seslerin ve sürelerin daha kesin işaretlerle gösterildiği, daha anlaşılır yeni bir nota yazım sistemi için çalışmalara başlayan Hampartzum Limoncuyan (1768-1839), 1813 dolaylarında kendi adını verdiği nota yazım sistemini geliştirdi. Hamparsum sistemi büyük ölçüde Khaz sistemindeki işaretlerden oluşmuştur. Ancak, bu işaretlerin Hamparsum sistemindeki anlamları farklıdır. İki oktavlık bir ses genişliği olan bu sistem, sesleri ve süreleri gösteren işaretlerle, diyez, sus, tekrar ve ölçü işaretlerinden oluşur. Bu işaretler hecelerin üzerine gelecek şekilde yerleştirilir. Hamparsum nota yazım sistemiyle yalnız Ermeni musikisi değil, birçok Türk musikisi eseri de notaya alınmış, böylece sayısız eser günümüze kadar ulaşabilmiştir. Eçmiyazdin Başpatrikliği ile Kudüs Patrikliği’nde hala Hamparsum sistemi kullanılmaktadır.

Ermeni Yemekleri

Topik
Topik, Ermeni mutfağının şarkılar ve manilere konu olmuş en özgün tadlarından biri…. Gelgelelim, Kumkapılı Topikçi Hampik’in maniler okuyarak sattığı topikler de, tıpkı ötekiler gibi hafızalardan silinmeye yüz tuttu. Topik, bugün yalnızca İstanbul’da bir-iki meyhanede soğuk meze tepsisini süslüyor ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı semtlerden Kurtuluş’ta bazı mezecilerde satılıyor. Bir de tabii, yaprak sarması ve midye dolması ile birlikte, Ermenilerin geleneksel Dzununt ve Zadik sofralarındaki vazgeçilmez yerini koruyor.

Malzemeler: (12 kişilik)
3 orta boy patates,
½ kg. nohut,
2 kilo soğan ½ kg tahin,
4 tatlı kaşığı şeker,
2 tatlı kaşığı tuz,
3 tatlı kaşığı tarçın,
2 tatlı kaşığı kara biber,
2 tatlı kaşığı yeni bahar,
3 çorba kaşığı dolmalık fıstık,
3 çorba kaşığı kuru üzüm.

Yapılışı: Patatesleri kabukları ile birlikte haşlayın. Bir gece önceden ıslattığınız nohutu, iyice pişirin. Kabuklarını soyduğunuz patatesleri püre haline getirin. Nohutları da aynı şekilde, tek tek kabuklarını temizleyerek iyice ezin ve püre kıvamına getirin. Soğanları ince ince doğrayın, tuzsuz olarak haşlayın. Pişen soğanı süzgece koyup suyundan arındırın. Soğan suyunu saklayın. Patates ve nohut püresini birleştirip içine 2 kaşık tahin, 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 kaşık soğan suyu ilave edin. Bu püreyi bir süre serin bir yerde dinlendirin. Suyundan arındırılmış soğana tahta bir kaşık ile tahini yedirin, içine şeker, 1 tatlı kaşığı tuz, tarçın, kara biber, yeni bahar ve dolmalık fıstığı ilave edin. Dinlendirdiğiniz püreden avuç içi büyüklüğünde bir top alarak 2 temiz bezin arasına yerleştirin. Bu topu, oklava ile açarak bir dikdörtgen elde edin. Daha sonra bezlerin arasından alıp, içine bir miktar soğan koyarak bohça haline getirin. Bütün püreyi aynı şekilde soğanlarla birleştirip bohçalar oluşturun. Yeniden serin bir yere alın ve iyice dinlendirin. İkram ederken üzerine tarçın serpmeyi unutmayın.

Khavidz
Yapılışı basit gibi görünen ancak kıvamını tutturmak için maharet isteyen Khavidz, Ermeni mutfağının en lezzetli bayram tatlılarından biri… İçi tavukgöğsüne yakın bir yoğunlukta, hatta hafifçe sulu olması gereken Hhavidz’in üzeri ise tıpkı kazandibi gibi iyice kızarmış olmalı. Ermeni ustaların çalıştığı Kapalıçarşı’nın eski lokantalarında yapılan özel Hhavidz günleri artık unutulmuş durumda. Hhavidz şimdi yalnızca, geleneklerin korunduğu bazı evlerde yaşatılıyor.

Malzemeler: (8 kişilik)
125 gr. tereyağ,
1 kg. süt,
8 çorba kaşığı un,
9 çorba kaşığı şeker,
1 tatlı kaşığı vanilya,
1 çorba kaşığı irmik.

Yapılışı: Sütü, şekeri ve vanilyayı birlikte kaynatın. Çok kısık ateşte, unun rengini koyulaştırmadan 20 dakika kavurun. Kaynamış sütü azar azar dökerek una yedirin. Karışımın boza kıvamına gelmesine dikkat edin. Tercihan ufak bir bakır tencereyi veya fırına girebilecek bir kabı yağlayıp irmikleyin. Khavits hamurunu dökün, kısık ateşte üstü nar gibi kızarana kadar pişirin. Piştikten sonra ters çevirin ve servis yapın. Servis sırasında üzerine tarçın ekebilirsiniz.

Aileler ve İnsanlar

Ermeni tarihinden önde gelen isimler: Patrik I. Hovagim ve IX. Hovhannes

Bazen toplumların kaderleri, bireylerin karar ve eğilimlerinde gizlidir. Bu yazıda tanıtmaya çaılşacağımız iki isim de ülkemizdeki Ermeni cemaatinin geleceği için birer kilometre taşı sayılırlar. İlkin, Fatih Sultan Mehmet ile yakınlık kurarak Ermeni cemaatinin İstanbul’a, payitahta yerleşmesini sağladığı için ayrıca şöhret sahibi olan I. Hovagim, bu özelliği ile de, ilk İstanbul Ermeni patriğidir. Hayatı hakkında çok az şey bildiğimiz I. Hovagim’in, İstanbul’un fethinden önce Kütahya, Bursa, Filibe ve Konstantinopolis episkoposluğu ve ruhani önderliği yaptığı kayıtlıdır.

Hovagim, fetih öncesinde II. Mehmed’le (Fatih) tanışıyordu. Bir dostluk döneminden sonra, rivayete göre fetih olayı hakkında yaptığı ve gerçekleşen kehanet üzerine Fatih ile daha da samimi oldu. Kimi kaynaklara göre sadece bu samimiyeti yüzünden, daha gerçekçi kabul edebileceğimiz diğer görüşlere göre ise yeni başkentte bulunan yerli Rum çoğunluğu sadık ve güvenilir bir tebaa ile dengelemek için Fatih Bursa’dan Ermeni aileler getirtti ve bunun için I. Hovagim’in gücünden yararlandı.

Fatih, Ermeni halkın ruhani önderliğini temin amacıyla 1461 ‘de Ermeni Patrikliği’ni kurmasına destek oldu. Eski dostu olan Bursa ruhani önderi Episkopos Hovagim’i de İstanbul’a getirterek bu yeni makama atadı. Kendisine “Patrik” sıfatının yanında, zaten İstanbul’da mevcut bulunan Rum patriğine eşdeğer haklar tanıdı. Daha sonraki tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu Doğu ve Batı sınırlarını genişlettikçe, fethedilen bölgelerdeki Ermeni halkı İstanbul’a getirilerek yerleştirildi. 1475’te Kırım Yarımadası’ndaki Kefe şehrinden getirilen Ermeniler, bunların arasında ilk sıradadırlar. Böylece başkentin Ermeni nüfusu, bir hükümet politikası çerçevesinde, artırılır.

I. Hovagim, 1474’te, (Kimi kaynaklara göre ise 1477’de) vefat eder. Diğer bazı kaynaklar ise İstanbul Ermeni toplumunun ikinci patriği olan Episkopos I. Nigogayos’un patrikliğe seçiliş tarihini göz önünde bulundurarak 1478 tarihini I. Hovagim’in ölüm tarihi olarak kabul etmeyi doğru bulurlar. I. Hovagim, fetihten sonra İstanbul’da Ermeni Patrikliği’nin kurulmasındaki etkin rolü, yeni kurulan İstanbul Ermeni cemaatinde yapılan ilk düzenleme çalışmalarındaki çabalarıyla tarihe geçmiştir.

En az Hovagim kadar önemli olan ve cemaatinin kaderini etkileyen başka bir patrik de IX. Hovhannes’tir. İstanbul Ermeni Patrikliği için yaptıkları, bu Patrikliğin kurulması kadar önemlidir. IX. Hovhannes (Golod), 1678’de Bitlis’te doğmuş, 12 Şubat 1741’de İstanbul’da ölmüştür. Eğitimci, reformcu ve fikir adamıdır. Bitlis’te doğduğu için adına Pagişetzi (Bitlisli), aşırı kısa boylu olduğu için de Golod (kısa boylu) sıfatları eklenen Hovhannes’in din adamı olmadan önceki adına kayıtlarda rastlanmıyor. İlköğrenimini Bitlis ‘teki Amrdol (veya Amlorti Surp Garabed) Manastırı’nda görmüş. Dönemin önemli ilim adamı ve teologu Şirvanlı Krikor’un öğrencisi olmuş. 1700’de Başepiskopos Vartanp Pağışetzi’den din adamlığı rütbesi aldıktan sonra Kudüs’e gidip döner. Kudüs’ün durumunu düzeltmek için harcadığı gayret saygıyla anılır. Bu görevi yapabilmesi için ileri gelenlerin önerisiyle İstanbul’da patrik seçilerek 1715’te IX. Hovhannes adıyla tahta çıkar. Onun çabalarıyla 1717’de Kudüs ve İstanbul patriklikleri birbirinden ayrılır.

Ertesi yıl meydana gelen Kumkapı yangınında (6 Temmuz 1718) kül olan patriklik kilisesi, yalnız 70 gün içerisinde eskisinden on kat daha güzel olarak inşa edildi. Misyonerlerin çabalan sonucu Katolikliğe geçen Ermeniler için birçok kez çağrıda bulunmasına karşın, hiçbir olumlu yanıt alamadı. 18-28 Şubat 1726’da Kumkapı Patriklik Kilisesi’nde Başpatrik Ulnialı (bugün Süleymanlı) Garabed tarafından episkopos takdis edildi. Kısa süre sonra ”başepiskoposluk” sıfatını da aldı

Hovhannes Golod’un maddi desteği ve çabalarıyla İstanbul’da birçok kitap yazıldı, çevrildi ve yayımlandı. Bunlardan sadece çevirilerin sayısı 20’yi buluyor. Övünülecek insanlar yetiştirmiştir; 20’yi aşkın öğrencisinden 8’i başepikopos, biri de (Hagop Nalyan) İstanbul patriği olmuştur.

Patrik Golod döneminde Kumkapı Patriklik, Ortaköy Surp Asdvadzadzin, Üsküdar Surp Garabed ve Surp Haç, Balat Surp Hreşdagabet, Galata Surp Krikor Lusavoriç kiliseleri yeniden inşa edildi. Samatya’daki Surp Kevork ve Hasköy’deki Surp İstepanos kiliseleri de onarılan ibadethaneler arasında gösterilir. Tüm hayatını onarımlara, reformlara, eğitime ve kültüre adayan Hovhannes Golod’un naaşı Karaköy’deki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi girişine defnedilmiştir. İstimlakle 1958 yılında yıkılan kilisenin tekrar inşası sırasında (1966) kemikleri kilisenin altında yapılan mezarda toplanır. 500 yılı aşkın İstanbul Ermeni patrikliği tarihinde tahta çıkan en önemli patriklerin başında gelen IX. Hovhannes Golod için 1978’de doğumunun 300. yılı dolayısıyla gerek İstanbul, gerekse yurt dışında geniş çaplı anma günleri düzenlenmiştir.