FELSEFE VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ

Maruf Becene
Psikolog

Yüzyıllardır düşüncenin derinliği, felsefenin derinliği, insana dair ve insanla ilintili her şeyin sığlığı/derinliği yazılmakta ve konuşulmaktadır. Psikolojinin derinliği ve özellikle sığlığı yaşamın her alanında hayatımıza direkt etkilerde bulunur. Kurumsal, kişisel ve milletlerin psikolojileri defalarca analiz edilirken bu derinlik ve sığlıktan örnekler verilir. Anlamak istemeyişimiz, ön yargılı oluşumuz ve empati yapmaktan yoksun tüm değerlendirmelerimiz bu sığlığa işaret eder…“Psikoloji ruhu incelemez, ruh hakkında felsefenin aksine spekülatif açıklamalar yapmaya çalışmaz.

Psikoloji zihin süreçleri bilimidir. Objektif gözlemlere dayanarak insan davranışlarını açıklar.” Oysa objektif gözlemde yapılsa insan davranışlarının ardında ruhsal sebeplerin olmadığını söylemek mümkün değildir…Önemli olmasına rağmen tek başına ‘psikolojik derinlik kavramı’ psikolojiyle ilgilenenlerin önemseyerek direkt olarak vurguladığı ve hatta/sanki daha ileriye giderek bunun ne anlama geldiğine yönelik çalışma yapmadıkları bir alan gibi durmaktadır. Böyle olmasının nedeni her ne kadar tartışılmaya açık olsa da psikolojinin bilimselliğinden ziyade ruhsal yanına odaklanmış olmasından kaynaklandığını düşündürüyor…

İnternet ortamında arama motoruna ‘psikolojik derinlik’ yazıp aradığınızda ilk kayıt olarak karşınıza ‘derinlik psikolojisi’ kavramı çıkar ve tanımında; bilinç dışını inceleyen ruh bilimine Sigmund Freud’un verdiği isim denilerek tarifi yapılır.(2) Psikoloji ruhu incelemiyorsa bu durum nasıl bir ruh bilimi olur? Acaba derinlik psikolojisi, psikolojik derinlik kavramını açıklamaya yeter mi? İkisi aynı anlamı taşıyor mu yoksa farklı şeyler mi? Metafiziğe olan yakınlığı ilk etapta incelendiğinde aynı gibi gözükseler de aynı anlamı ifade ettiklerini söylemek maalesef mümkün değildir. Diğer yandan ‘psikolojik derinliği’ sadece bilinç dışını inceleyen bir bilim olarak açıklamak ne derece doğrudur?

Metafizik konulardan esinlenip hatta bu alanda kendilerini metafizik uzmanı! ilan edenlerin, bu konulara ciddi, abartılı bir şekilde tutkunluk duyanların yaşadıklarını sandıkları ruhsal derinlikle bunun bir alakası olabilir mi? Metafiziğin genel yaklaşımı ile ruh hallerinin birçok sıra dışı düşünce ve duygulanım durumlarının yorumlanışı birbirlerine benzerdir…Felsefi doktrinlerin arka planı kimi zaman reddetseler de metafizik gerçekliğe derin bir bağlılık içindedir…Bu bağlamda öncelikle derinlik psikolojisi kavramı tanımlanmalı sonra popüler olarak kullanıldığı şekliyle psikolojik derinliğin ne anlama geldiği açıklanmalıdır. Zira her ikisi de kimi zaman aynı anlamları ifade etmekten çoğu kez uzaktırlar…

Derinlik psikolojisi

Psikanaliz için farklı tanımlamalar yapmak mümkündür.Bir kaynakta psikanalizin ortaya çıkış amacı şu şekilde açıklanıyor.“Psikanaliz, kişinin egosu tarafından kabul edilemez bulunarak zihnin bilinçdışı bölümüne bastırılmış ancak gücünü tümüyle yitirmeyerek bulunduğu yerden bilince çıkmaya yeltenen düşünce içeriğini bilinç sahasına çıkarmayı hedefliyordu.”“Bu ekole derinlik psikolojisi dendiği gibi ruhsal çözümleme adı da verilmektedir. Freud, bilinçaltını insanın özü olarak kabul eder. Ona göre bilinçaltı, bilinci küçük daire gibi içine alan büyük bir daireye benzer. Alışkanlıklarımızın, eğilimlerimizin, hatıralarımızın büyük bir kısmı burada bulunur. Bilinçaltı, bilinç tarafından bilinmeyen ruh özellikleri kapsar. Onları denetler ve yönlendirir….Freud’un araştırmalarının ortaya koyduğu sonuçlar önemlidir…

– Önceleri yaşadığımız, fakat çeşitli nedenlerle unutmak istediğimiz, başka deyişle, bilinçaltına ittiğimiz duygu ve düşünceler bizleri büyük ölçüde etkiler, bazen de hastalanmamıza neden olur. Bunların çoğunun farkında bile değilizdir. Farkında olduklarımız elbette vardır. Farkında olalım veya olmayalım tüm bu itilmiş, bastırılmış, örselenmiş veya daha farklı şekillerde doğallıklarını kaybetmiş duygu ve düşünceler hastalıkların altta yatan sebepleri arasında yer alırlar…

– Hipnoz ve telkin yolu ile, bilinçaltına itilen duygu ve düşünceler, bilinçli hale gelince, yani hastalığa neden olan psikolojik belirti ortaya çıkınca hasta iyileşir. İyileşme sürecinin hızlı ve kesin olması bilinç altının gücünden kaynaklanır. Korkularımız, tutkularımız, karakter çatışmalarımız, üslup farklılıklarımız, duygularımızın kimyası, heyecan yorgunluklarımız birden bire son bulabilir veya diğer bir ifadeyle büyük bir değişim/dönüşüme uğrayabilir…

Freud, insanın cinsiyet hayatı ile alın yazısı arasında çok sıkı bir ilişki olduğu kanısındadır. Freud’dan sonra psikanalizi Adler ile Jung temsil etmişlerdir… Ancak bu ünlü psikologlar, hocalarından bazı noktalarda ayrılmışlardır. Sözgelimi, Adler, Freud’un cinsiyete gerektiğinden fazla yer verdiğini, yaralanma ve rahatsızlıkların asıl kaynağının “Cinsiyet” değil, çoğunlukla bedensel yetersizlikten doğan “Aşağılık Duygusu” olduğunu savunmuştur.”

Düşlerin bilinç dışına açılması

Kral yolu“Bilinç dışı ruhsal etkinlik Freud’un tüm görüşlerinin merkezine oturur. Bu doğrudan gözlenemeyen ancak “davranışsal-klinik” sonuçları ile bilinebilen bir etkinliktir.1900 yılında yayınlanan “Düşlerin Yorumu” eseri ile Freud düşlerin bilinç dışına açılan “kral yolu” olduğunu dile getirmişti. Düşler, bilinçli iken aklımıza getirmediğimiz pek çok unutulmuş(bastırılmış) materyalin ortaya çıktığı, duygu ve davranışlarımızın -ve pek tabi ruhsal rahatsızlıkların- altında yatan “arzuların -korkuların- ilk bakışta fark edilmeyen bağlantıların” kendisini gösterdiği bir zihinsel etkinliğin ürünüydü.”(4) Enteresan bir benzetme olan ‘kral yolu’ tabiri düşlerin ne kadar da önemli olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır.

Aslında sadece düşlerin değil akla gelen her düşüncenin mutlaka bir nedeninin olduğunu bilmek çok önemlidir.Yaratılıştan gelen yeteneklerimiz ve bunları değerlendirebilme potansiyelimizle birlikte tüm hayatı ve düşünceleri yorumlama becerimiz yaşam kalitemizi, inançlarımızı ve seçeceğimiz yolu belirler. Bizi biz yapan kendi dini-uhrevi inançlarımızın yolundan gidebileceğimiz gibi; kralın, bir siyasetçinin, süfli duyguların esareti altında bulunan cahil bir insanın veya bir yoginin yolundan da gidebiliriz… Psikolojik derinlik, ruhsal dinginliktir… Psikolojik derinlik; popüler manada her hangi bir olayın, filmin, tiyatro gösterisinin anlatmaya çalıştığı mesaj ve arka boyutun karmaşıklığı açıklanılırken kullanılır. Korkunun veya erotizmin etkili olduğu sahneler için veya tumturaklı ifadelerin derinlik algısının uyanmasına neden olmasıyla kullanılabilir… Özellikle güçlenen gerilimin temsilcisi filmler için kullanılan derinlik psikolojisi kavramından görüntü dilini ifade etmekte faydalanılır… Farklı duygu yoğunlukları yaşatan fotoğraflar veya belgeseller için de sık kullanılır…Hissi anlatımın görsel, işitsel formasyonlarının ortaya konuş sürecinde de ifadesini bulabilir…Psikolojik derinlik; hayatın her anında ve her insanın hissedebileceği bir ruh halidir.

Psikoloji bir bilim olarak her ne kadar ruhunu incelemese de ruhun gizeminden tamamen bağımsız olamaz. Derinlik psikolojisi sadece sinema perdesi önünde, sahnede veya sanatsal etkinliklerde ortaya çıkmaz… Bazı insanlarda derin düşünme sırasında geçmişle gelecek arasında insan zihninin köprü görevini yerine getirmekte olduğu zaman dilimlerinde doğal olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin tefekkür bu durumu ortaya çıkaran en önemli faktördür… Psikolojik derinlik; bir ruh sağaltımından çok ruhsal dinginliğin yaşanmasını sağlayan bir enstantanedir… Bu zaman dilimleri ruhsal kayıt olarak bilinç altında vardır ve hep var olmaya devam edecektir… Zamanı yeri ve oluş biçimi her insan için farklıdır…Bazı insanlar (manevi önderler, ruhsal tekamülde ilerlemiş olanlar gibi) bu derinliği daha sık deneyimleyebilirler.

Diğer yandan bazı insanlar ise böyle bir kavramın varlığından bile haberdar olmayabilir…Dokuz yüz katlı veya dipsiz kuyu…İnsanın ruh haline dair yapılacak yorumlarda felsefenin tarihler boyunca yaptığı pek çok yorum vardır. İnsan ruhunun dokuz yüz katlı olduğuna dair veya dipsiz bir kuyu gibi ucu bucağı olmayan bir derinliğe sahip olduğuyla ilgili metaforlar oldukça popüler olmuşlardır…Sığlığı ve derinliği ile insan ruhuna dair hemen her şey konuşulup yazılsa da ruhun tam olarak ne olduğu ne olmadığı hakkında insanlık hala tam bir aydınlanma yaşayamamıştır…

Görünen o ki, bu bilinmezlik durumu, esrarını koruyarak devam edecek ve ruhun gizemlerinin karşısında sürekli heyecan duymaya ve şaşırmaya devam edeceğiz…Bu bağlamda değerlendirildiğinde psikolojinin sadece bilimsel bulgular, objektif gözlemlerle bir sonuca varamayacağı aşikardır…Buna rağmen psikoloji asla küçümsenemez ve elimizde bulunan önemli bir imkan olmaya her zaman devam edecektir…

Sonuç

Kısacası ve özetle psikolojik derinlik; derinlik psikolojisi kavramını güncel hayatta kullanıldığı şekliyle tam olarak ifade etmese de farklı bir anlamı olduğunu söylemek çok kolay değildir…Her insanın yaşadığı tüm olaylar ve özellikle ruh halleri onun derinlerine bilinç altına işlenmiş kayıtlar olarak varlıklarını devam ettirirler… İnsanlar bu ruh hallerinin kendilerinin yaşam kalitelerini ciddi olarak etkilediğini bilmeyebilirler… Bu yüzden psikolojik derinliğin basit kullanımlarda olduğu gibi tanımlanması tam ve doğru kabul edilecek bir düşünce gibi durmamaktadır. Buna rağmen psikolojik derinliği; eksikte olsa bizi düşündüren, farklı boyuta sürükleyen ve tefekkürle birlikte algı dünyamızı tekrar yeniden sorgulamamızı neden olan yanlarıyla ifade edebilmek mümkündür… Psikolojik derinlik sahibi olmak ve bu derinliği kendi sığlıklarından kurtularak optimum bir akıl ile gerçekleştirmek, duyguların ve ruh halinin disiplin içinde kontrol altında tutulmasını sağlayacaktır… Duyguların ve ruh halinin objektif gözlemlerle psikolojinin gücünden ve birikiminden faydalanılarak kontrol altında tutulması ise başarı ve mutluluğu beraberinde getirecektir.