GÜCÜNÜZ YETİYORSA YARADANI YARGILAYIN

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Bu ülkenin hiç bitmeyen bir Kürt ve Kürtçe sorunu var.
Bu sorundan diğer etnik halklar ve diller de nasibini almıyor değil.
Sanki milliyeti ve ana dili farklı olan milyonlar yok gibi…
Oysa “Ana dili” yaradılıştan insana verilen en temel insan hakkıdır, asla engellenemez!
Bir mahkeme huzurunda yaşanan olayda beyinlere kazınan şu ifadeleri unutmak ne mümkün!
“Sayın hâkim, Kürt olmayı ben seçmedim, gücünüz yetiyorsa beni Kürt olarak yaratanı yargılayın!”

ÖNCE İNSAN!
Önce insan…
Her ırk, her dil saygıya layıktır.
Dilden, dinden, renkten, ırktan, mezhepten önce…
Nedir bu topraklardaki bu korku, bu telaş, bu inkâr?
Kürt olarak yaratılmış olmak suç mu?
Kürt diye aşağılamak, Kürtçeyi yasaklamak açıkça bir nefret suçu değil mi?

TÜRKİYE “KÜRT”ÜN ÜLKESİ DEĞİL Mİ?
“Burası Türkiye Cumhuriyetiymiş. Yani ‘Kürt’ ün ülkesi değilmiş…”
Dünyanın hangi demokratik ülkesinde böylesi bir trajedi yaşanabilir?

“TÜRKÇE KONUŞ ÇOK KONUŞ” / Diyarbakır Cezaevi Duvarı
Bu konu bana, işkenceleriyle meşhur “Diyarbakır Cezaevi” nin duvarında yazılı olan şu meşhur ifadeyi hatırlattı. “Türkçe Konuş Çok Konuş!”
Bu coğrafya “Türkçe konuş!” un altında yaşanan Kürtçeyi tanımama, onu inkâr etme ısrarına hiç de yabancı değil!
Oysa her dil, her kültür saygıya layık!
Dil ve kültür düşmanları, Kürt kadar, Kürtçe kadar taş düşsün başınıza!

ANAM, TEK KELİME TÜRKÇE BİLMİYORDU…
İbretlik bir olay…
“Tek kelime Türkçe bilmeyen annem, cezaevine ziyaretime gelmişti. Başımda bir nöbetçi, anamın başında bir nöbetçi bekliyordu. Ben tek kelime Kürtçe konuşursam beni orda annemin gözü önünde dövecekler, annem konuşsa görüşü bitireceklerdi. Bunu bildiğimizden ve çok yaşadığımızdan dolayı sadece bakışırdık…
Annem ağlardı, ben ona bakardım, tek kelime konuşmadan görüş biterdi…”  Bedran Sevgat / Diyarbakır Cezaevi

BÖLÜNME PARANOYASI
“Bir halkın ana dilini yasaklayıp onu görünmez bir örtünün altına saklamak isteyen zihniyeti, bitmek bilmeyen baskıları, bilgisizlik ya da cehalet sanıp hoş görme dönemi çoktan geçmiştir.”
Bu konunun, yıllardır bilinçli bir şekilde “bölücülük” bağlamında kullanılması, bir psikolojik harp taktiğidir.
Bölünme paranoyasını kullanarak ana dillerin konuşulmasını engellemekten başka bir şey değildir bu!
Ne diyelim:
“Irkçılık, ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.”
Hayırlı şifalar dileyelim!

KÜRT YOK DEMEK GÜNEŞ YOK DEMEKLE EŞTİR
Ne diyordu bağrı yanık şair:
Kürt yok!
Güneş yok dermiş gibi,
Ay yok, yıldız yok dermiş gibi…
Bir halk nasıl inkâr ediliyordu!

RUHUN ŞAD OLSUN ÇETİN ÖNER