GÜRCİSTAN’DA POST MODERN GEÇİŞ

Celil Sağır
Aksiyon Dergisi

22 Kasım’daki kansız iktidar değişikliğinin ardından Ankara-Tiflis arasındaki işbirliğini kesintiye uğratacak en olumsuz senaryo etnik çatışmaların başlaması. Acaristan’da patlak verecek bir çatışmanın iç savaşa dönüşmesi halinde Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının 2005’te faaliyete geçmesi suya düşecek. Geçtiğimiz hafta dünya İstanbul’daki terör saldırısı ile sarsılırken yanı başımızda pek alışık olmadığımız bir darbe gerçekleşiyordu. Kuzeydoğu komşumuz Gürcistan’da 22 Kasım’da nihayete eren ‘kadife devrim’ ile birlikte Orta Asya’ya ilişkin ülke politikaların ne tarafa evrilecek ya da ‘değişen ne olacak?’ sorusunun cevabı her zamankinden önemli hale geldi. Güney Kafkasya’daki stratejik koridorların kavşak ülkesi Gürcistan’ın son 10 yılına damgasını vuran Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze’nin muhalefetin baskısı sonucu istifa etmesi, ‘kâbus senaryolarını’ da gündeme getiriyordu çünkü.

“Amerika yaptırdı, Rusya göz yumdu” yorumlarına yol açan gelişme, Türkiye için, Sırp lider Slobodan Miloşeviç’in 2001 Ekim’indeki düşüşünün ötesinde anlamlar içeriyor. Gürcistan, Türkiye’nin Orta Asya politikasında büyük öneme sahip bir ülke. Ankara ve Washington’ın bölge enerji kaynakları ve siyasi yapısını açısından desteklediği Doğu-Batı koridorunun kilit ülkesi. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ile Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hattının geleceği büyük oranda Gürcistan’ın istikrarına bağlı. Gürcistan, enerji kaynaklarının taşınmasındaki tekelinin zayıflayacağı gerekçesiyle Kuzey-Güney koridorunda ısrar eden Rusya için de çok önemli. Bu durum, kuzeydoğu komşumuzu Rusya ile Batı arasındaki nüfuz mücadelesinin de merkezi durumuna getiriyor.

Gürcistan, sorunlu Ermenistan ve İran alternatifleri karşısında Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan yegane kapısı konumunda bulunuyor. Bu kapının açık kalması ve transit geçişlerin sağlıklı bir şekilde yapılması için de bu ülkenin istikrarı kritik önem arz ediyor. Bunun yanı sıra, Gürcistan, Türkiye’nin Rusya ile arasında bir tampon olması açısından da farklı bir değer taşıyor. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kafkas kökenli insanın akrabalarını barındırması yönüyle de Ankara’nın üzerinde durması gereken bir ülke.

Türkiye diplomatik atağa geçti

Bu nedenle Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Gürcistan ile ilişkilerini hızla geliştirmek için önemli adımlar attı. Askeri alanda işbirliğine girdiği Gürcistan’a hem yardım etti hem de askeri eğitim verdi. Vaziani ve Marneuli askeri üslerinin modernizasyonunu gerçekleştiren Türkiye, buralardan istifade edebiliyor. Ankara, bu ülkeyle ekonomik işbirliğini sıkılaştırmak için Kars-Tiflis demiryolu projesi üzerinde yoğunlaşmış bulunuyor. Bölgedeki ülkeler arasında Gürcistan ile en sıkı işbirliği yapanın Türkiye olduğunu vurgulayan Harvard Üniversitesi Hazar Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Brenda Shaffer, Ankara’nın bu işbirliğini, Gürcistan’daki bazı Türk ve Müslüman azınlıkların Tiflis’in kendilerine ayrımcılık yaptığını iddia etmesine karşın sürdürdüğüne işaret ediyor. Konuya farklı bir yaklaşım getiren Nixon Center Uluslararası Güvenlik ve Enerji Programları Direktörü Zeyno Baran, Ankara ile Tiflis arasındaki yakın ilişkinin, ‘Gürcülerin stratejik düşünmesi ve ABD ekseni ile ilgili bir şey’ olduğunu ifade ediyor.

Olumsuz senaryo: Etnik çatışmalar

22 Kasım’daki kansız iktidar değişikliğinin ardından bu işbirliği sürecini kesintiye uğratacak en olumsuz senaryo etnik çatışmaların başlaması. Tiflis ile ilişkisini kestiğini ilan eden Acaristan bölgesinde patlak verecek bir çatışmanın Abhazya ve Güney Osetya bölgelerine de sıçrayarak Gürcistan’da bir iç savaşa neden olmasından korkuluyor. Böyle bir durumda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının 2005’te faaliyete geçmesi planları da suya düşmüş olacak.

Bu nedenle Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Tiflis’teki iktidar değişikliğinin ardından yaptığı açıklamayla Türkiye’nin yaklaşımını şöyle dile getirdi: Ankara, seçim sürecinde tüm taraflarla temas halinde. İlgili taraflar, Türkiye’yi yanlarında görmek istiyorlar. Bu insanlar, gelecekte de Türkiye’ye ihtiyaç duyacaklarının bilincindeler. Acaristan’daki gelişmelere ilişkin, anayasanın uygulanmasının en doğru yol olduğu yönünde telkinlerde bulunduk. Tiflis’teki yeni yönetimin Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesine dönük desteği sürüyor. Yeni yönetim projenin öneminin farkında.

4 Ocak’ta yapılması kararlaştırılan cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin ortak adayı olan Mihail Saakaşvili ise Türkiye’yi rahatlatacak şu mesajları verdi: Devrik Cumhurbaşkanı Şevardnadze döneminde dış politikada izlenen dengeli siyaset devam edecek. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC), petrol boru hattı projesi Tiflis için hayati önem taşıyor. Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı projesi de öncelikler arasında. Acaristan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Şûra Başkanı Aslan Abaşidze’nin son kararı koltuğunu korumaya yönelik. Doğabilecek sorunları kendi aramızda çözebiliriz. Sözde Ermeni soykırımı Gürcistan parlamentosunun gündemine gelemez. Bu tür iddiaları tartışma konusu dahi yapmayız. Yukarı Karabağ’da yaşananların Abhazya ile Tiflis arasındaki sorundan farklı bir yanı yok. Sorun, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde barışçıl yollarla çözülmeli.

Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi etkilenmeyecek

Uzmanlar da yönetim değişikliğinin Bakü- Tiflis-Ceyhan projesine önemli bir etkide bulunmayacağını ifade ediyor. Zira, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası bu ayın başında 500 milyon doların üzerinde kredi sağlayarak projenin geri dönülmez bir sürece girdiğine işaret etmişti. Yönetimi devralır almaz uluslararası toplumdan para talep eden yeni Gürcistan yönetimi de enerji projelerinin ülke için hayati öneminin farkında. Azeri petrolünün Bakü-Supsa hattıyla taşınmasından her yıl 8 milyon dolardan fazla gelir elde eden Gürcistan, 2005 yılından itibaren BTC’nin işletime açılmasıyla gelirini 50 milyon dolara çıkaracak.

Şimdilik endişeler bitti

Tiflis’teki yeni yönetim ile Ankara arasındaki mesaj trafiği iki ülke ilişkilerinin geleceği konusundaki endişeleri gidermiş görünüyor. Ancak seçimlerde Şevardnadze’nin müttefiki olan Aslan Abaşidze’nin Tiflis’le ilişkilerini kesme çıkışını tehlikeli olarak yorumlayan Johns Hopkins Üniversitesi Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü Müdür Yardımcısı Svante Cornell, Moskova’nın 1990’ların başındaki gibi etnik kartları kullanmaya çalışabileceğini düşünüyor. Cornell, buna bağlı olarak Acaristan bölgesiyle Ermenistan arasında Ermenilerin yoğun yaşadığı Cavaheti bölgesinin de istikrarsızlığa sürüklenebileceğini ifade ediyor. Bu da Bakü-Ceyhan projesi için önemli bir tehdit anlamına geliyor.

Etnik sorunlara milliyetçi yaklaşım

Yeni yönetimi oluşturan partilerin etnik meseleler konusunda daha milliyetçi bir yaklaşım içinde olmaları bu konudaki endişeleri artıran diğer bir nokta. Ancak Cornell, tutum değişikliğine gitmek zorunda kalabileceklerini; çünkü Gürcistan ordusunun mevcut durumunun sertlik yanlısı bir politika izlenmesine uygun olmadığını düşünüyor.

Gürcistan’daki seçimleri yerinde izleyen Zeyno Baran, Abaşidze’nin tutumu nedeniyle çatışma ihtimaline işaret etmekle birlikte, bunu önlemek için Türkiye’nin devreye girmesi gerektiğini belirtiyor. Ankara’nın da Dışişleri Bakanı Gül’ün açıklamasıyla bu konuda Batum’a özel uyarıda bulunduğu kaydediliyor. Dr. Brenda Shaffer ise Türkiye sınırındaki Acaristan’ın Ankara ile ilişkilerine dikkat çekerek, Abaşidze’nin Bakü-Ceyhan projesini zora sokacak bir tavır içine girmeyeceğini ifade ediyor.

Yeni yönetime destek veren Rusya’nın tavrının önemine işaret ediliyor. Zira 1990’lı yıllarda çatışmaların yaşandığı Abhazya, Acaristan ve Güney Osetya bölgeleriyle temasta olan Moskova’nın Guduata (Abhazya), Batum (Acaristan) ve Akhalkalaki’de (Güney Gürcistan’da) askeri üsleri bulunuyor. Acaristan lideri Aslan Abaşidze, Güney Osetya lideri Eduard Kokovev ve Abhaz lider Vladislav Ardzinba’nın Tiflis’teki darbenin ardından Moskova’da bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmaları bu açıdan manidar bulunuyor.

Son krizin, birçok Gürcüye, Rusya’nın siyasetlerindeki merkezi rolünü gösterdiğini ifade eden Dr. Shaffer, Tiflis’teki yeni yönetimin Rusya ile ilişkileri tamir etmeye öncelik verdiğine dikkat çekerek, “Bu, Abhazya ve Güney Osetya ile sorunları aşmak ve Abaşidze’nin Acaristan konusunda daha ileri adımlar atmasını engellemek için temel teşkil ediyor” diyor.

ABD yumuşak geçişi hedefliyordu

Tiflis’te 22 Kasım’da yaşanan ‘kadife darbe’nin arkasında hangi bölgesel veya küresel gücün bulunduğu konusunda farklı senaryolar öne sürülmekle birlikte, darbe mağduru devrik Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze’nin açıklamaları bu konuda ‘ABD ve Soros’ isimlerini ön plana çıkarıyor. Kendini Batı’nın ihanetine uğramış hissettiğini ifade eden Şevardnadze, iktidardan düşüşüne sebep olan olayların ABD tarafından yönlendirildiğine inandığını belirterek ABD Büyükelçisi Richard Miles’a büyük kırgınlık duyduğunu vurguluyor.

Gelişme Amerika’nın Gürcistan’da Şevardnadze sonrasına yumuşak geçiş arayışının bir neticesi olarak görülüyor. Johns Hopkins Üniversitesi Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü Müdür Yardımcısı Svante Cornell, 2005’te Şevardnadze sonrasına sorunsuz geçiş planlayan Amerika’nın 2 Kasım seçimlerinde halkın gerçekten ne istediğini görmek için binlerce gözlemci gönderdiğine ve para akıttığına dikkat çekiyor. Washington’ın Şevardnadze sonrasına geçiş parlamentosunu oluşturacak seçimlere 6 aydan beri konsantre olduğunu vurgulayan Nixon Center Uluslararası Güvenlik ve Enerji Programları Direktörü Zeyno Baran ise “Seçimler için 2,4 milyon dolar harcadılar. Gürcistan halkının, hükümetin demokratik seçimler yapmasına izin verip vermeyeceğini görmek istediler” diyor.

Yönetim değişikliğinin arakasında Washington’ın bulunduğuna dair iddiaların dayandırıldığı diğer bir nokta ise muhalefetin 4 Ocak seçimleri için ortak aday olarak belirlediği Mihail Saakaşvili’nin Amerikan yönetimiyle yakınlığı. Columbia Üniversitesi mezunu Saakaşvili, Şevardnadze tarafından Amerika’dan getirilmişti. Amerika’nın Şevardnadze’nin devrilmesinin hemen ardından yeni yönetime desteğini açıklaması bu konudaki şüpheleri güçlendirecek bir faktör olarak görülüyor.

Rusya’nın kuşkuları dinmedi

Rusya’nın ise Saakaşvili’ye kuşkuyla yaklaştığı ifade ediliyor. Zira Saakaşvili’nin ülkedeki üç Rus üssünü tasfiye edeceğini dile getirdiği bilinen bir gerçek. Ancak Rusya’nın Şevardnadze’nin istifa etmesinde Tiflis’e giden Dışişleri Bakanı Igor Ivanov vasıtasıyla oynadığı rol de dikkat çekici bulunuyor. Bu konuda Ivanov’un Amerikalı meslektaşı Colin Powell ile koordinasyon halinde hareket ettiği yönünde iddialar bulunuyor.

Şevardnadze’nin, 11 Eylül sonrası Amerikan askerlerini topraklarına davet etmesi ve Çeçenlerin barındığı Pankisi Vadisi konusundaki tutumu nedeniyle Moskova’nın şimşeklerini üzerine çektiği bilinen bir gerçek. Rus uçaklarının ‘teröristlerle mücadele’ çerçevesinde Gürcü topraklarını bombalaması nedeniyle Tiflis’teki parlamento geçtiğimiz yıl Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan ayrılma kararı dahi almıştı.

Bu konuda farklı bir yaklaşım sergileyen Harvard Üniversitesi Hazar Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Brenda Shaffer, Şevardnadze’nin seçimler öncesi destek kazanmak için Moskova’ya bir dizi jest yaptığına dikkat çekiyor. Shaffer, muhalefettekiler ve hatta birlikte çalıştığı kişiler Şevardnadze’nin seçimlerin ardından iktidarda kalması halinde, ülkenin Rus baskısı ve dikteleri karşısında savunmasız kalması endişesine kapıldılar, diyor. Rusya’nın Şevardnadze yerine daha milliyetçi liderlerin iktidara gelmesine müsaade etmesini, ‘etnik meseleler nedeniyle ülkede iç savaşın başlamasına sebebiyet vererek bundan istifade etme’ planına bağlayanlar da bulunuyor. Ancak, Çeçenistan savaşı nedeniyle istikrarsız bir Gürcistan’ın Moskova’nın işine yaramayacağına da dikkat çekiliyor.

Gürcistan’dan Soros çıktı

Şevardnadze’nin darbe konusunda işaret ettiği faktörlerden birisi de ismini 1997 Güneydoğu Asya kriziyle duyuran Yahudi asıllı Amerikalı spekülatör George Soros. Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nü kurmak için Gürcistan’a Şevardnadze tarafından davet edildiği biliniyor. 1980’lerden beri dost olan Soros ile Şevardnadze’nin arasının, Saakaşvili’nin 2001’de Adalet Bakanlığı görevinden istifa etmesinin ardından açıldığı ifade ediliyor. Soros’un 4 Ocak seçimleri için muhalefetin ortak adayı olan Saakaşvili ile de kişisel bağları olduğu biliniyor. George Soros, Saakaşvili’ye bizzat vakfının Açık Toplum Ödülü’nü verdi. Soros’un, Açık Toplum Enstitüsü vasıtasıyla, yaklaşık bir yıldan beri Şevardnadze’yi devirme operasyonu başlattığı ve bu çerçevede Gürcü muhaliflerin Slobodan Miloşeviç’i deviren Sırp muhalefetinden ders almasını dahi sağladığı belirtiliyor.

Kadife devrimde rol alan özel Rustavi-2 televizyonu ve gençlik örgütü ‘Kmara!’nın Soros vakıflarınca finanse edildiği ve sadece gençlik örgütüne nisan ayında 500 bin dolarlık destek verildiği kaydediliyor. Devrik Cumhurbaşkanı Şevardnadze de 18 Kasım’da yaptığı açıklamada Soros Fonu’na ülkenin içişlerine karışmaması yönünde uyarıda bulunmuştu. Şevardnadze, Soros Fonu’nu demokrasinin gelişmesi için yaptığı yardımlarda ölçülü davranmaya çağırarak, fonun kapatılabileceğini belirtmişti.

ABD’li milyarder George Soros’un eski Doğu Bloku ve Balkan ülkelerinde çok sayıda vakfı bulunuyor. Açık Toplum Enstitüsü de bu vakıflara destek vermek için 1993’te kuruldu. Soros’un vakfının Moskova ofisi ve Açık Toplum Enstitüsü binası, Rusya’nın petrol devi şirketi Yukos’un patronu Mihail Hodorkovsky’nin yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla tutuklanmasını açıkça eleştirmesinden birkaç gün sonra 8 Kasım’da kapatılmıştı.