Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam
Cevat Şakir Kabaağaçlı, ya da tanınan adıyla Halikarnas Balıkçısı, Bodrum’a âşık ünlü bir roman, öykü yazarı ve çevirmendir. 17 Nisan 1890 tarihinde Girit’te doğdu. Babası Mehmet Şakir Paşa, annesi Sare İsmet Hanım’dır.
Çocukluğu Atina’da geçti. İlköğrenimini Büyükada’da, ortaokul ve liseyi ise Robert Koleji’nde okudu. 1907 yılında mezun oldu. Aynı yıl İkdam gazetesinde İngilizce’den çevirdiği ilk yazısı yayımlandı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de, Oxford Üniversitesi’nde tarih eğitimi aldı, 1913 yılında İtalyan bir hanımla evlendi ve İtalya’da kaldı. Resim öğrenimi de gördü.
Daha sonra Türkiye’ye döndü. Ailesi Afyon’daki Kabaağaçlı Çiftliği’ne taşınmıştı. 1914 yılında babası, bir tartışma sırasında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla ölünce, cinayetle yargılandı. Yargılama sonunda 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Cezasının 8. yılında, verem hastalığı nedeniyle serbest bırakıldı.
13 Nisan 1925 tarihinde, takma adla yayımladığı “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar, Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler” başlıklı öyküsü nedeniyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Bodrum’da kalmak üzere 3 yıl sürgün cezası verildi. Bodrum’u çok sevdi. Cezanın yarısını İstanbul’da tamamlaması kararlaştırılınca bu duruma çok üzüldü. Cezası biter bitmez, 1928 yılında Bodrum’a döndü ve 1947 yılında İzmir’e taşınıncaya kadar Bodrum’da mutlu bir şekilde yaşadı.
13 Ekim 1973’te İzmir’de kemik kanserinden öldü. Vasiyeti üzerine Bodrum-Gümbet’te kendi seçtiği yere gömüldü.
Peki, Halikarnas Balıkçısı ile “Çerkes Sürgünü” arasında bir bağ, bir ilişki var mıdır?
Bu bağı anlayabilmek için önce bilimin “sürgün”ü nasıl algıladığına bakalım.
TDK’ye göre, “sürgün” sözcüğünün anlamları şunlardır:
- Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse,
- Sürülme işi, nefy,
- Bir kimsenin sürüldüğü yer,
- Filiz,
- İshal.
Bizi ilgilendiren, sözcüğün ilk anlamına göre bir kişinin ya da bir halkın sürgün olabilmesi için:
- Ya belli bir yerden (bir köy, bir kent, bir ülke) kovulmuş ve bu yerden geri dönüşü yasaklanmış olmalıdır.
- Ya da belli bir köy, kent veya ülkede yaşamak zorunda bırakılmış ve oradan çıkmasına izin verilmemelidir.
Bu duruma göre, Halikarnas Balıkçısı mahkeme kararıyla belli bir yerde (Bodrum’da) 3 yıl (ki yukarıda belirttiğimiz gibi bunun 1,5 yılını İstanbul’da tamamlamıştır) oturma cezası aldığı için bir “sürgün”dür. Peki ne zamana kadar? Doğal olarak cezasının bittiği 1928 yılına kadar. Çünkü 1928’den itibaren Halikarnas Balıkçısı bir yerde oturmak zorunda bırakılmamış, Türkiye’nin başka kentlerine gitmesi de engellenmemiştir. Ancak kahramanımız, bir buçuk yıl “sürgün” olarak yaşadığı ve çok sevdiği Bodrum’a koşa koşa dönmüş ve 1947 yılında çocuklarının eğitimi için ayrılıncaya kadar Bodrum’da yaşamıştır.
Yetmemiş, Bodrum’a gömülmesini de vasiyet etmiştir.
Dolayısıyla, kimse Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın 1925’te sürgün edildiği gerçeğine rağmen 1928 sonrası Bodrum yaşamı için de “sürgün” demiyor. Hiç kimse Kabaağaçlı için mezarı sürgün yeri Bodrum’da olduğu halde “sürgünde öldü” demiyor.
Peki, Çerkeslerin durumu?
Anavatanlarını terke zorlanan, sürgünün ilk yıllarında geri dönme başvuruları kabul edilmeyen, ülkeden çıkışları Osmanlı ordusunca engellenen dedelerimiz elbette “sürgün”dü. Peki sürgünün bilimsel anlamı göz önüne alındığında, günümüz Çerkeslerinin kendilerini “sürgün” saymaları bir riya, yani yalanın ta kendisi değil midir?
Elbette riyadır, elbette yalanın ta kendisidir.
Çünkü günümüz Çerkeslerinin diaspora yaşamı, Halikarnas Balıkçısı’nın 1928 sonrası Bodrum yaşamı gibidir. Türkiye Cumhuriyeti, Çerkeslerin ülkeden çıkışını engellememekte, Rusya Federasyonu da dış ülkelerdeki Çerkesleri “yurttaş” saymaktadır. Dahası, Çerkeslerin anavatanlarına dönüşlerini yasaklamak bir yana, özel programlarla bunu kolaylaştırmaktadır.
Dolayısıyla, “anavatanı çok sevip, anavatandan uzak olduğu ölçüde daha mutlu olan” günümüz Çerkeslerinin “sürgün” edebiyatı yapmaları gülünçtür.
Çünkü altını bir kez daha çizersek, günümüzde Rusya Federasyonu “Çerkesler dönemez” dememektedir. KAFFED eski başkanı Sayın Dinçer, “Çerkeslerin RF nezdindeki durumu bir Bolivyalı ile aynıdır” yalanını tekrar edip dursa da, bilgili ve objektif bir gazeteci görüntüsü vermeye çalışan Sayın Ruşen Çakır bu yalana çanak tutsa da, Rusya Federasyonu Çerkesleri yurttaş olarak görmektedir. RF, vatandaşlık için yurttaşlara sağlanan kolaylıkları Çerkeslere de sağlamaktadır. Kosova örneğinde olduğu gibi kimi özel durumlarda, RF hükümetinin kararı ve devletin politik ve ekonomik katkılarıyla Çerkeslerin anavatanlarına dönüşü sağlanmaktadır.
Diğer yandan, yaşadıkları ülkelerin hiçbiri Çerkeslerin ülkelerinden çıkışına yasak koymamaktadır. RF vatandaşlığı alan Çerkeslerin hiçbiri yaşadıkları ülkenin vatandaşlığından çıkarılmamaktadır. RF vatandaşlığı kazanmış ve RF’de yaşayan Çerkeslerin hiçbiri emeklilik dahil vatandaşlık haklarını kaybetmemektedir.
Evet, yinelersek, bu durumda günümüz diaspora Çerkeslerinin kendilerini “sürgün” sayması, “sürgün edebiyatı” yapması, “riya”nın, yani yalanın büyüğü değil midir?
Soruyu yanıtlarken lütfen elinizi vicdanınıza koyun.