İHANETİ GÖZE ALANLAR İÇİN

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

01 Haziran 2008

Son yıllarda orta-doğuda, her Türkiye vatandaşı ve Türkiye bağlantılı her insanın, yaşamını, temelden etkileyecek olaylar, değişimler yaşanıyor. Buna karşın, politik analizleri ile ünlü arkadaşlarımız, kendi yaşamlarını doğrudan ve derinden etkileyecek, giderek tavır almak durumunda kalacakları olayları değişimleri değil de, hiç etkili olamayacakları, etkili olma çabası içinde de olmadıkları kuzeydeki olayları konu ediniyorlar. İlginçtir, yaşadıkları ve ayrılmayı hiç düşünmedikleri ülkelerini değil de turisti bile olmadıkları ülkeyi güya dert ediniyorlar. Türkiye’de anadilin bitmek üzere olmasından çok, anavatanda yeterince güçlü olmadığına güya çok üzülüyorlar. Bu tip yazıları okuduğumda o güzelim fındık reklamını düşünmezlik edemiyorum. “Her gün bir avuç fındık yararlıdır. Tabii ki yerseniz…”

Ama  tüm bunlar,  çelişki saymayın sakın. Artık kanıksadığımız doğal bir davranış. Sağlıklı olduğu kuşkulu da olsa, “hariçten gazel okuyanlar”, “Türkiyeli Çerkes çemberini kıramamışlar”, başlarında Türkiyeli Çerkes miğferi taşıyanlar” “deplasmanda hem de kendilerinin sahada olmayacağı maçları seven futbolcular” …  için bu durum, günümüz Türkiye Çerkes Diasporasının gerçeği.

Bizce, Çerkes halkının/halklarının sorunlarını sorun edindiğini yazıp çizenlerin asıl yapmaları gereken, Orta-Doğu’da gelişen olayları çok iyi izlemek, aşağıdaki sorular ve benzerlerinin yanıtlarını aramaktır. Her halkın ulusal sorununun farklılıklar  gösterdiği, hedefin her halk için farklı olabileceği, hedefe ulaşma yollarının da farklı olabileceği gerçeğine karşın soruların doğru yanıtları bizler için de yol gösterici olabilecek, daha gerçekçi olmamıza katkı  sağlayacaktır.

Örneğin;

-Kuzey Irak’ta kurulmakta olan devleti, sayıları Adığelerin en az on katı olan         Kürtler mi kuruyor?

-Kürt hareketinin liderlerinden olan Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Kuzey Irak Kürt Özerk Yönetiminin daha özerk, giderek bağımsız olmasına, ruhunu Amerikalılara sattığı için mi karşı çıkıyor?

-Türk askerinin başına çuval geçiren Amerika Irak hava sahasını açmasa, Türk jetlerinin, Irak topraklarını bombardımanı bu kadar başarılı, Türk ordusunun kaybı bu kadar az olabilir miydi?

-Kara ordusunun Amerikanın isteği doğrultusunda da olsa hemen geri çekilmesi ile Irak hava sahasının açılması, anlık istihbarat paylaşımı birbirinden çok mu bağımsız olaylar?

-Yıllardır kontrol ettiği coğrafyada barındırdığı PKK’lıların bombalanmasına öldürülmesine seyirci kalan, Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Barzani Kürtlere ihanet mi ediyor?

-Daha dün “Kuzey Irak’ın bombalanmasını, Diyarbakır’ı bombalanması anlamına algılayacaklarını dile getiren DTP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydur, çok mu korkak ki söylediklerini unutmuş görünüyor? Ya da o da ruhunu satanlar kervanına mı katıldı?

-Peki, PKK’nın Kürtlere zarar verdiğini dile getiren DTP grup Başkanı Ahmet Türk ve onu destekleyen kimi Kürt ileri gelenleri de mi Kürtlere ihanet içinde?

-Türkiye Kürtleri sayıları Çeçenlerden çok daha az, ya da Kürtler, Çeçenler kadar yiğit olmadıkları için mi “bağımsız devleti” dile getirmiyorlar?

-Bu grupların hiç biri neden, ancak yenilerde vatandaşlık hakları tanınan Suriye Kürtlerini, korkaklıkla, ruhunu Esat’a satmışlıkla… suçlamaz?

-Aynı dili konuşan, aynı coğrafyada yaşayan bu grupların mı, yoksa, dilleri farklı, kurguladıkları gelecekleri farklı, cumhuriyetlerindeki sayıları ve etkinlikleri farklı Kuzey Kafkasya halklarının mı birlik kurması daha kolaydır?

-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türkiye’de yaşayan bir Çerkes, Asla, ama asla  olsun istemediğimiz bir Türk-Kürt iç çatışmasından mı, yoksa Rusya federasyonunda yine asla, ama asla olsun istemediğimiz Rus-Adığe çatışmasından mı daha çok etkilenir?

Hadi birkaç da provokatif soru soralım:

-Kuzey Kafkasya’da yaşayan halkların gelecek kurguları ile çelişen; “Birleşik Bağımsız Kuzey Kafkasya” gibi, “devlet kurmak”  gibi anavatanda sorunların çözümüne değil, karışıklığa, çatışmaya iç savaşa gebe önerileri dillerine dolayanlarınız, Türkiye’deki  sorunların çözümü konusunda benzer yöntemleri mi desteklersiniz?…

-Kesinlikle arzu etmediğimiz bir Türk-Kürt çatışmasını, Çatışma çıktığında, çatışmayı bire-bir yaşamayacakların, olayların ülke dışından kaşınmasını doğru bulur, destekler misiniz?

–Sorunların varlığının bilincinde olmasına karşın, Türkiye’deki karışıklıktan çıkarı olanların oyununa gelmeyen, çatışma kışkırtıcılarını desteklemeyen sorunları demokratik yöntemlerle çözme çabası içinde olan Türkiye Kürtlerinin, ruhlarını Türklere satmış olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Biliyorum ki, bu soruları yanıtlamak zorunda kalmak bir yana, düşünmek bile sizleri rahatsız edecektir. Ancak sizlerin de, vatandaşı olduğunuz, yaşadığınız ve ayrılmayı düşünmediğiniz bir ülkenin sorunlarını değil de: yaşamadığınız ve ileride dönmeyi de düşünmediğiniz bir ülkenin sorunlarını, ülkenin gerçek sahiplerinin gıyabında tartışırmış gibi yapmanın, “gıyabi milliyetçilik” olduğunu, bir iç çatışmayı kaşımak olduğunu, artık görmeniz gerekmiyor mu?

Yine biliyorum ki, söylemlerinizi desteklemeyeceği için soruların yanıtlarını aramayacak, ya da, soruları yandan yanıtlayacaksınız.

Çünkü okuyanlar anımsayacaktır, bugün Orta-Doğuda olaylar, Sayın Mahir Kaynak’ın daha önce köşeme aldığım “Devlet Kurmak” yazısını  doğrular şekilde gelişmektedir: (http://circassiancanada.com/tr/yorum/nh/040_devletkurmak.htm)

Devletleri halkın ya da bir kadronun kurduğunu inanılır. Oysa bugün dünyada var olan iki yüze yakın bağımsız devletin pek azı bu şekilde kurulmuştur. En son bağımsızlık örneği olan SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerin hemen hiçbirinin bağımsızlığında ne halkının ne oralarda var olan kadroların rolü yoktur (vardır NH). Bir sabah uyandıklarında bağımsız olduklarını görmüşlerdir.

Üstelik bağımsız devlet olmanın herhangi bir ön şartı da yoktur. Birbirinin fotokopisi gibi olan Araplar sayısız devletlere bölünmüştür. Birbirine hiç benzemeyen Yugoslav halkı, bir dönem, üniter bir devlet olarak varolmuştur. Devletlerin büyük çoğunluğu, siyasi şartlar ve ihtiyaçlara göre, büyük güçler tarafından yaratılır.

Kürtler farklı olmanın devlet kurmaya yetmeyeceğini görmeli, olayın siyasi boyutlarını düşünerek büyük bir gücün ortağı mı olmanın yoksa küçük ve kullanılan bir yapı mı oluşturmanın daha doğru olacağına karar vermelidir. Türkiye, siyasi projeyi değerlendirmeden politika üretmekten vazgeçmelidir.”

Evet, yine bizce, yazıdaki görüşler içselleştirildiğinde ancak; Çeçenlerin değil de, sayıları çok daha az olan Abhazların bağımsız olabilmelerinin nedeni anlaşılabilir.

Dolayısı ile bağımsız bir devlet kurmanın amaçlanmasının gerektiğini yineleyip duranların (bunlara Şamis kardeşim de dahil) eğer gerçekçi iseler, kurmayı düşündükleri devletin hangi  “siyasi şartlar ve ihtiyaçlara göre, (hangi) büyük güçler tarafından yaratılacağını) da açıklamaları gerekecektir.

Adığlerin, bu amaçla üzerine oyun oynanacak bir potansiyeli olduğunu kanıtlamaları gerekecektir.

En önemlisi; “Farklı olmanın devlet kurmaya yetmeyeceğini”  gören anavatan adığesine, olayın siyasi boyutlarını düşünerek, büyük bir gücün ortağı olmanın değil, devlet kurma süreci içerisinde yok olmanın daha onurlu olduğunu anlatmaları gerekecektir.

Elbette hemen, diaspora nüfusumuzun milyonları bulduğunu, bizlerin, kahraman atalarımızın ahfadı olduğumuzu, dolayısı ile potansiyelimizin olduğunu, bunu kavramayan anlamayanların yüreksiz, ya da, başkalarının ağzı ile konuştuğunu söyleyenler, dahası güzel sıfatlar yakıştıranlar da çıkacaktır.  Ancak ne yazık ki dünya güçleri durum değerlendirmesi yaparken sanal ortamdaki hamasi yazıları değil gerçekleri temel alırlar.

En azından;

-Örgütlerin bütçesi nedir?

-Toplantılarına  kaç kişi katılmaktadır, bu sayının toplam nüfusa oranı nedir?

-Bağımsızlığı önceleyenlerden kaçı anavatandaki bağımsızlık savaşlarına katılmıştır?

-Uğruna savaşı göze alacaklarını söyledikleri anavatanlarını yılda kaç kişi ziyaret etmektedir.

-Türkiye’nin bir beldesine yad a bir başka ülkeye tatil için gidenlerin sayısı, anavatana gidenlerin kaç yüz katıdır?

-Dergiler, gazeteler kaç satmaktadır?

“Ulusal sevgileri, biraz fazlaca kişisel olan çıkarlarının sınırını aşabilenlerin (Mehmet Fetgeri Şoenu)”  oranı nedir?

– Adığeleri desteklemek kendilerine ne gibi bir kazanç sağlayacaktır. Başarı şansı  nedir?  gibi…

Ayrıca, geçmişte de, İngiltere ve Osmanlı, politikalarını atalarımızın kahramanlıkları üzerine değil de kendi gerçekleri, çıkarları üzerine kurmamışlar mıydı?

İkinci Dünya savaşı sonrası İngilizler, politikalarını insani duygular üzerine değil de kendi gerçekleri üzerine kurguladıkları için,  yok edileceklerini bile, bile binlerce insanı hem de silahlarından arındırdıktan sonra kızıl orduya teslim  etmemişler miydi?.

1877-78 Osmanlı-Rus savaşında, Osmanlı’nın kendilerine, Abhzya’nın bağımsızlığı için yardım ettiğine inanıp silahlara sarılan Abhazlar, Osmanlı ordusu ile birlikte, Çarlık askerlerinin gözleri önünde, ülkelerini terk etmemişler miydi?..

Bir de birlik sorunu var. Kim kiminle ne için birlik kuracak. “Hatam ağabeyle aynı şeyleri söylemediğinin” altını çizse de ben, sadece Çerkes olmanın, ya da kuzey Kafkasyalı olmanın birlikteliği sağlamaya yetmeyeceği konusunda Sayın Şamis ile aynı şeyi söylüyorum. Kişilerin, halkların, devletlerin birlik kurup kurmayacaklarının, kurulan birlik içinde kalıp kalmayacaklarının belirleyici öğesi, düşledikleri gelecektir. Ortak payda gelecek kurgusudur. Kişiler, toplumlar, halklar birlikte kurguladıkları düşün, gerçekleşmesi ile mutlu olacaklarına inandıkları ölçüde, düşlerinin gerçekleşmesi için birlikte çaba gösterirler. Gelecek kurguları farklı olan kişileri, halkları bir araya getirebilmek de, bir arada tutabilmek de mümkün değildir.

Dolayısı ile Bağımsız Adığe Devletini ya da  Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı savunanların, eğer samimi iseler ilk yapmaları gereken şey, bu amaçlarının ne kadar gerçekçi ve ne kadar tüm Kuzey Kafkasya halklarının yararına olduğunu, anavatan bekçilerine, anladıkları dilde, izledikleri yayın organlarında  anlatmaları gerekmektedir. Anavatandakilerin izlemedikleri sanal ortamda, anlamadıkları bir dilde çözüm önerisi tartışmak, “tartışırmış gibi” yapmaktan, Anavatan eleştirileri de, hep altını çizdiğimiz gibi dedikodu olmaktan öteye gidemeyecektir.